"Kurtuluş Savaşı üç yıl sürdü ve şehit-yaralı toplam 30 bin kişilik zaiyatımız oldu. Kurtuluş Savaşı'nın pırıltılı hale getirilmesinin nedeni, Cumhuriyete ve Cumhuriyetle birlikte yapılanlara bir meşruiyet kazandırmak içindir."Anlaşılan bu zata göre 30 bin kişi önemsiz bir rakam. Demek Kurtuluş Savaşı öyle önemsenecek bir başarı veya zafer değil. Demek Kurtuluş Savaşı parlatılmasa Cumhuriyet meşruluk kazanmayacaktı! Kurtuluş Savaşı "Cumhuriyetle birlikte yapılanlarla meşruluk kazandırmak için" parlatıldığına göre demek Cumhuriyetle birlikte gayri meşru işler yapıldı... Yazık... Neye mi? Bu tür hocalara emanet ettiğimiz çocuklarımızın yarınlarına... Sabancı Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi Doç. Cemil Koçak, Radikal'de Neşe Düzel'le yaptığı konuşmada Atatürk'ü ve Cumhuriyet'i sıradanlaştıran yorumlar yaparken bir yerde de şöyle diyor: Unakıtan'a da yarayacak yeni bir af kanunu hazırlanmış. Unakıtan sayesinde kirli işlere bulaşmış ne çok adam kurtuldu... "Bankacılar paranın sahte olup olmadığını anlamak için, parayı ışığa doğru tutup içerisinde ATATÜRK filigranı var mı, yok mu diye bakarlar. Siz de bir adamın ne mal olduğunu anlamak için, onu ışığa tutun; bakın bakalım
Uzun yıllar kamuoyu araştırmaları yapan CHP Milletvekili Bülent Tanla ile dün bu konuyu konuştuk... Tayyip Erdoğan'ın lider anketlerinde yüzde 40 dolayında oy aldığını, partisinin oyundan yüzde 10 ileride olduğunu ancak cumhurbaşkanlığı anketlerinde gerilerde kaldığını anlattı. Halkın Çankaya'da Tayyip Erdoğan tipi değil A. Necdet Sezer gibi bir cumhurbaşkanı görmek istediğini ekledi... Ve dedi ki:- Bugün bir seçim yapılırsa AKP'nin cumhurbaşkanı seçmek için zorunlu 276 milletvekilini bulması zor hatta imkânsızdır. Dünün oylarıyla yarının cumhurbaşkanını seçmek hukuki olsa da siyaseten meşru olmaz. Bu nedenle Meclis dışından aday aramayı savunanları haklı buluyorum... Yöneticiliğini bir dönem şimdiki Devlet Bakanı Beşir Atalay'ın yaptığı ANAR, iktidara yakınlığıyla bilinen araştırma kuruluşu... Dün, iktidar yanlısı Yeni Şafak gazetesinde bu kuruluşun yaptığı bir anketin sonucu yayımlandı. 12 ilde vatandaşlara, sizce yeni cumhurbaşkanı kim olmalı, diye sorulmuş. Ankete katılanların yüzde 50.2'si fikrim yok derken, Tayyip Erdoğan olsun diyenlerin oranı yüzde 12.9 olarak çıkmış. Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanı olmalı mı sorusu yöneltilmiş. Bunun da sonucu, yüzde 29.7 "Evet, olsun",
TBMM'de CHP'nin muhalefetine rağmen onaylanan ve Çankaya'ya gönderilen Vakıflar Yasası işte bunlardan biri... Getirdikleri mi? Lozan Antlaşması'nda azınlıklara sadece dini, hayri, sosyal ve eğitsel ihtiyaçlarını karşılamak üzere vakıf kurmaları hükme bağlanmıştı. Meclis'ten geçen Vakıflar Yasası o dört sınırlamayı tamamen kaldırıyor, her türlü amaç için mal edinebilme hakkı tanıyor.Lozan resmen deliniyor.Bu yasaya göre azınlık vakıfları artık yurtdışında şube açabilecekler, dışarıdan sınırsız maddi yardım alabilecekler, iktisadi işletme ve şirket kurabilecekler....Yabancılara ülkemizde her türlü vakıf kurma hakkı tanınıyor. Girdiği ülkelerde darbeler yaptıran meşhur Soros vakfı dahil benzer birçok kuruluş ülkemizde doğrudan vakıf kurabilecek.Bu yasayla Patrikhane'nin ekümenik olmasının yolu açılıyor...Yasa şeriatçılara da yarıyor. O yüzden yasanın çıkması için en büyük uğraşı veren iki vakıftan biri Sorosçu TESEV, diğeri İsmailağa Cemaati ile organik bağlantısı olan Birlik Vakfı oluyor... Yasaya muhalefet eden CHP Milletvekili Orhan Eraslan, "Bu yasanın asıl amacı nedir? " sorusuna şu yanıtı veriyor:- Türkiye'nin geleceği ile ilgili iyi niyetler beslemeyen yabancı merkezler ve
- Bir gün süren kongremizin büyük bölümü Genel Başkan'ın konuşmasıyla geçti. Biri ben olmak üzere sadece iki kişi söz aldık. Ben eleştirilerimi dile getirdim, öteki arkadaşım övgülerini... - Sizin eleştirileriniz neydi?- Bir günlük kongre sadece derneklerde olur. Bu kadarcık sürede neyi konuşup neyi tartışabiliriz ki, dedim. Nitekim ne AB'yi ne işsizliği ne Kıbrıs'ı hiç konuşmadık. - Tüzük değişikliği nasıl oldu?- Kongrede tüzük değişikliği yapılacağını bir gazeteden okuduk. Değişiklik kongrede okundu ve hemen arkasından oylanarak kabul edildi. - MKYK listesi nasıl oluştu?- Kongreden 12 saat önce bizlere sözüm ona görüşümüz soruldu. İsimler verdik. Ortaya bir liste çıktı. Ne kadarı bizlerin verdiği isimlerdi, kimse bilmiyor. ***Uzun lafın kısası... AKP'de bütün kararlar, bütün seçimler Tayyip Bey ve arkadaşlarınca kotarılıyor. Sonra delegelere onaylatılıyor. Bunun adı da demokrasi oluyor. Generaller konuşursa demokrasi yara alıyor! Ama bu kepazeliklerden nedense kimse (ne AB, ne bizim enteller) şikâyet etmiyor? Çağdaş demokrasilerde parti kongreleri 5 - 6 gün sürer... Bu sürede, ülkenin dört bir yanından gelen delegeler yönetimi eleştiri süzgecinden geçirir, halk adına hesap
- Bu yıl Genelkurmay Başkanı ve İletişim Daire Başkanı değişti... Basınla ilişkileri tazelemek, yenilemek istedik...İletişim Daire Başkanlığı'nda başarılı bir dönemi geride bırakan Tuğgeneral Taner Düvenci'den boşalan yere Kurmay Albay Mustafa Oğuz geldi... Orgeneral Büyükanıt takdimden sonra gazetecilerle gruplar halinde sohbet ediyor... Gazeteciler hangi konuyu açarsa o konuda düşüncesini söylüyor... "Bugün bizim durumumuz Atatürk'ün 16 Mayıs 1919'daki durumundan kötü değil" derken galiba biraz da "Atatürk o koşulların üstesinden geldiğine göre biz de bugünkü güçlükleri aşarız, aşmalıyız" demek istiyor...Kokteylde Ankaralı gazeteci dostlarla selamlaşıyoruz.. Onlar basının can damarı... Bitmeyen bir enerjiyle Ankara'yı bize taşıyan, her zaman ciddi, titiz, uyanık olan, ama haklarını o ölçüde alamayan, isimli - isimsiz kahramanlar... Genelkurmay'ın kokteyli hayli zamandır göremediğimiz dostlarla hasret gidermemizi sağlıyor. Gece baştan sona düzenli ve neşeli geçiyor. Üç yıl önce bu salonda verilen benzer bir kokteylde subaylar üniformalıydı. Bu defa üniformalı tek subay yok. Herkes sivil. Bu durum havayı da yumuşatıyor. Genelkurmay Genel Sekreterliği'nin Ankara Gazi Orduevi'nde
10 yaşında yüzü kanlar içinde kalacak şekilde, yeni okulundaki hocasından dayak yedi. Ailesi onu okuldan aldı. 17 yaşında hayalindeki okulun istediği bölümü için gerekli not ortalamasını tutturamadı. 24 yaşında tutuklandı, günlerce sorguya çekildi ve 2 ay tek başına bir hücrede hapis yattı. 25 yaşında sürgüne gönderildi... 27 yaşında kendisinden bir yaş büyük meslektaşı kendisinin de üyesi bulduğu derneğin çalışmalarıyla kahraman ilan edilirken, kendisi hiç önemsenmiyordu. 30 yaşında kendisi başka şehirleri düşman elinden kurtarmaya çalışırken, doğduğu şehir düşmanların eline geçti. 30 yaşında amiri, onu kendisinden uzaklaştırmak için başka göreve atanmasını sağladı. Yeni görevinde fiilen işsiz bırakıldı. Aylarca boş kaldı.37 yaşında böbrek hastalığından Viyana'da 2 ay hasta ve yalnız halde yattı. 37 yaşında komutan olarak yeni atandığı ordu, dağıtıldı. 38 yaşında Savunma Bakanı tarafından görevinden atıldı.38 yaşında bir toplantıda giyebileceği bir tek sivil elbisesi bile yoktu ve başkasından bir redingot ödünç aldı. Ayrıca cebinde sadece 80 lirası vardı. 38 yaşında kendisi için tutuklama kararı çıkarıldı.39 yaşında idam cezasına çarptırıldı. Sonra ne mi oldu? 42 yaşında Türkiye
Dün televizyonları üstünkörü izleyen sıradan vatandaş bile AB'nin öncelikli meselesinin ne olduğunu şıp diye görebilirdi..."Bir an önce Ek Protokolü uygulatmak... Kıbrıs'ı ele geçirmek..."Peşinden Türkiye - Ermenistan sınırını açtırmak, soykırımı kabul ettirmek, ruhban okulu ve Rum Patriği'nin ekümeniklik sorununu halletmek, azınlıkların "vakıflar" ve benzeri sorunlarını çözmek... Türk aydınlarının! Batı adına Türkiye'yi eleştirmelerini zorlaştıran 301'inci maddeyi kaldırtmak...Kıbrıs'ta istekleri kabul etmemiz için verilen süre neredeyse bir ay gibi komik bir zaman dilimi... Peki, Kıbrıs'la ilgili dayatmaları kabul etmezsek ne olacak?Müzakereler askıya alınabilirmiş...Prof. Cengiz Aktar dün televizyon ekranında anımsattı:"Geçen haziran ayında yapılan aç kapa görüşmesinden bu yana zaten müzakere yoktur. En basit konular bile Yunanistan ve Kıbrıs'ın engellemesi sonucu ele alınmamaktadır..."İşleyen sadece AB ile AKP arasındaki "zımni anlaşma"dır... Buna göre..."AB, AKP üzerindeki ordu baskısını azaltacak... AKP bunun karşılığında Kıbrıs ve diğer istenilenleri adım adım verecektir..."Kör topal yürüyen sadece bu kirli anlaşmadır... Bir toplum ancak bu kadar enayi yerine
1980 sonrası Meclis'teki makam odasında yapacağı basın toplantısına her zamanki gibi yine tam zamanında gelmiştir. Tam konuşmaya başlayacak, salondaki televizyon muhabirlerden biri:- Efendim der, bizim kanalımız toplantınızı canlı olarak verecek. Ancak az önce yayın şefimden bir telefon aldım. Henüz hazırlıklarını tamamlayamamışlar, mümkünse bir - iki dakika beklemenizi rica ediyorlar.Ecevit, salondaki diğer gazetecilerden de izin ister, hep birlikte beklenmeye başlanır. Bekleme süresi çok uzayınca mahcup olan muhabir telefonunu çevirir, Ecevit'in hemen yanı başında olduğunu unutarak şefine söylenir:-Yahu bu kadarı da ayıp oluyor, adamı daha ne kadar bekleteceğiz?Muhabir, ağzından kaçırdığı "adam" lafını hemen fark etmiştir ama iş işten geçmiştir. Kıpkırmızı bir yüzle, acaba nasıl bir tepki verecek diye Ecevit'e bakar. Ecevit'in tepkisi tam kendisine yaraşır biçimde olur;- Beni her şeye rağmen yine de adam yerine koyduğunuz için size teşekkür ederim arkadaşım! Ne kadar sinirlense de ağzından asla kaba sözcük çıkmayan... Kendisine saygısızlık yapıldığında dahi tepkisini belli bir düzeyin altına inmeden, çok zarif şekilde ortaya koyan farklı bir siyaset adamıydı, önceki gün