Kürt lideri Barzani, dün yansıyan haberlere göre, kendi bölgesinde Irak ulusal bayrağı yerine Kürt bayrağı çekilmesi için emir verdi. Kürtler bir an önce devletleşmek istiyor...ABD Irak'ı dağıtırken İran'a saldırının hazırlıklarını da sürdürüyor. Amerikan lejyonuna yaptığı son konuşmada Bush'un şu sözleri anlamlı:- Nükleer enerji programını terk etmek konusunda İran tercihini yapmalıdır. Biz tercihimizi yaptık...ABD, İran'a savaş açmaya kararlı olduğu sinyalini veriyor. Ülkemizde kimileri Ortadoğu'yu kana boğmak isteyen ABD'nin dümen suyunda giderek daha az tehlikeyle karşılaşacağımızı düşünüyor. Lübnan'a asker göndererek Batı cephesinde yer alırsak belalardan korunuruz diye düşünülüyor. Ama öte yandan asker göndermekle bir yandan da ayağımızı Ortadoğu bataklığına sokmuş olacağız. Gönderilecek birliklerin risk alması bir yana... Bizi savaşın içine çekmek isteyenlerin tuzaklarına düşmemiz kolaylaşacak... Kaldı ki.. ABD'nin falında da "bölünmüş" bir Türkiye görünmekte... Stratejik müttefikimiz, kırmızı şapkalı kızı yemeye hazırlanan kurda çok benziyor. Çok zor bir süreçteyiz. Ve kaptan köşkünde RTE... Irak'ta son bir hafta içinde 300 kişi can verdi, son bir ayda can verenlerin
- Erdoğan, Ulusa Sesleniş konuşmasında Barış Gücü'nün Hizbullah'ı silahsızlandırma görevi olmayacaktır, dedi.- BM'nin 1701 sayılı kararı ortada... O kararda atıf yapılan eski 1559 ve 1680 sayılı kararlar ortada... En son da "Angajman Kuralları" açıklandı. Tümü Hizbullah'ın silahsızlandırılmasını, yani çatışma halini öngörüyor. Kaldı ki askerimizi gönderdikten sonra ona ne gibi görevler verileceğine biz değil Barış Gücü komutanı karar verecek. Sen o komutanın vereceği görevleri yapmak zorundasın.- Bir de, risk almadan menfaat sağlanmaz, diye konuştu.- O zaman alacağımız risklerin karşısında sağlayacağımız menfaatlerin ne olduğunu açıklasın. Ha, bunlar kamuoyuna açıklanamayacak gizlilikte şeylerse Meclis'te bir kapalı oturum yapılsın, orada anlatsın.- Lübnan'a asker göndermezsek dünyadaki ağırlığımız ve saygınlığımız ortadan kalkar diyorlar...- Türkiye şimdiye kadar 28 defa BM Barış Gücü'ne katıldı... Eğer Barış Gücü'ne katılmakla saygınlık ve söz sahibi olunsaydı Türkiye bugün dünyanın en saygın ve söz sahibi ülkesi olurdu... Tayyip Erdoğan sonunda işi Lübnan'a asker gönderilmesini istemeyenleri (sizi - bizi) ihanetle suçlamaya kadar vardırdı. İyi de Lübnan'a asker göndermezsek
Ne yapmış şirket? 1432 kişiye biyodizel üreten makine satmış...Satılan makine bir buzdolabı büyüklüğünde... Fiyatı 8 milyar lira... Makinenin içine soya yağını koyuyorsunuz... Bir miktar da kimyasal madde ekliyorsunuz.. 8 saat içinde yağı mazota dönüştürüyor... Yakıt fiyatında yarı yarıya tasarruf sağlıyor.Geliyoruz komediye... Enerji Piyasası Denetleme Kurulu (EPDK), geçen ocak ayında aldığı bir kararla "kendi ihtiyacı için yakıt üretenleri" lisanstan muaf tutmuş... Gelin görün ki ne olmuşsa olmuş... Geçen temmuz ayında bu defa kendi ihtiyacı için biyodizel üretenler de lisans kapsamına alınmış. Valiliklere yazı yazılmış...İçinde bulunduğumuz günlerde kendi ihtiyacı için biyodizel üretenlerin evleri polis ve jandarma tarafından basılıyor, kendileri akaryakıt kaçakçılığından kovuşturmaya uğruyor.Peki cihaz sahipleri lisans için EPDK'ya başvurmuyor mu?Cahit Yıldırım:- Bu da ayrı bir Aziz Nesin hikâyesi, diyor, EPDK'nın mevzuatında bu konu yer almıyor. Ticari amaçla biyodizel üretenlere lisans veriyorlar ama kendisi için üretenlere vermiyorlar...EPDK'ya sesleniyoruz.. Bize şu komedinin bir izahını yapar mısınız? BOP Enerji Şirketi Başkanı Cahit Yıldırım, - Aziz Nesin hikâyelerini
"Ekicinin belirtilen yükümlülüklerini yerine getirmediğinin Mey'ce belirlenmesi durumunda Mey (örneğin tarlanın korunması için bekçi tutulması dahil) gördüğü eksiklikleri gidermek üzere öngördüğü her türlü önlemi almaya ve bu işlemler için yapacağı masrafları ekiciden tahsile yetkilidir."Sözleşmede ağır maddeler bulunmasına rağmen alım fiyatı konusunda hiçbir güvence yok. Şirket geçen yıl anasonun kilosunu 3 milyon 250 bin liradan alırken bu yıl 2 milyon 250 bin liraya düşürmüş. Köylüyü köşeye sıkıştırmış... Mustafa Gazalcı bu konuda Meclis'e verdiği soru önergesinde anason üreticisine uygulanan bu kuşatmaya karşı hükümetin önlem alıp almayacağını soruyor. Ve şöyle diyor:- Devlet yalnız Tekel'i değil üreticiyi de sattı...Anason üreticisini yalnız bırakmayalım... Anason deyince akla ne gelir? Rakıya beyazlığını ve kokusunu veren bitki.. Başka? Ezilip haşlanıp içildiği zaman bağırsak gazlarına iyi gelen, iştah açan yağlı tohum... Bildiniz.. Peki şu anda Ege'de bir anason sancısı başladığını da biliyor muydunuz? O zaman anlatalım... Efendim "anason" en çok Ege ve Akdeniz'de yetişiyor. En büyük alıcısı içki şirketleri... Ve bunların en büyüğü olan Mey... Ne var ki üretici Mey'den
- Dumlupınar Meydan Muharebesi ve onun son devresi olan 30 Ağustos Türk tarihinin en büyük dönüm noktasını teşkil eder. Büyük Taarruz 9 Eylül'de İzmir'de noktalanır. Dünyanın en süratli askeri harekâtlarından biridir bu... Afyon'dan İzmir'e kadar uzanan yaklaşık 400 km mesafe, 100 km'lik cephe genişliği ile iki haftada kat edilmiş ve düşmandan temizlenmiştir. 30 Ağustos Zafer Bayramı ulusal bağımsızlığın simgesidir. Ne var ki binlerce şehit vererek bu zaferleri sağlamış olan Türkiye dönüp dolaşıp dış güçlerin de oyunlarıyla tekrar o günlerin eşiğine dönmüştür...Bugün ne yapıyoruz? Kanla irfanla kurulmuş laik cumhuriyetten İslam cumhuriyetine geçişi önlemeye çalışıyoruz... İktidar koltuğunda oturan ve ABD'ye "Bizi kullanın" diye mesaj gönderen siyasi kadronun Lübnan'a asker göndermesini durdurmaya çalışıyoruz. Kadere bakınız... Kendi sınırlarını korumasına izin verilmeyen Türkiye, başkalarının sorununu çözmek için seferber oluyor. Kısacası... Cumhuriyet, onu kuranların hayal bile etmediği bir bağımlılığın hüzünlü tablolarıyla sarmalanıyor... Bugün Zafer Bayramı... Kurtuluş Savaşı'nda işgal ordularının kesin yenilgiye uğratılışının yıldönümü... Büyük Taarruz Mustafa Kemal'in
"Eskiden yardımcı ders kitapları Talim Terbiye Kurulu tarafından tek tek ve titizlikle incelenir, uygun görülmesi halinde okullara tavsiye edilirdi. Dolayısıyla bugünkü gibi kitapların okullara girmesi söz konusu olmazdı. Ancak malum, Bakan Hüseyin Çelik'in ilk işlerinden biri Talim Terbiye'nin bu denetimini kaldırmak olmuştu. Amaç da okullara kendi kafa yapılarına uygun her türlü kitabı sokmak, böylece çocukların beyinlerini yıkamak idi. Bugün ortaya sadece müstehcen kitaplar saçıldı. Bu furyada okul kütüphanelerinin hangi çağdışı kitaplarla doldurulduğunu ise kimse bilmiyor. Bu konuda bilinçli bir kampanya yürütüldü..."Bu iktidarın hiç başarılı icraatı yok mu? Elbet var! Kendi kafalarında bir nesil yetiştirmek yolunda hayli başarılı adımlar atıyorlar. Onların bu başarısı Türkiye'nin yarınları için en büyük tehlikeyi oluşturuyor. Milli Eğitim Bakanlığı'nın okullara tavsiye ettiği 100 Temel Eser'den bazılarındaki müstehcen bilmece ve bulmacaları gazeteler günlerce yazdı. Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik de sıkışınca lütfen eleştirilere katılmak zorunda kaldı. Peki, nasıl oluyor da bu kitaplar gözden kaçabildi? CHP Milletvekili Mustafa Gazalcı'nın yanıtı; Makina Kimya vatandaşa
-Affetme üzerine bir hayat deneyine ne dersiniz?Yanıt olumlu olunca devam eder;- O zaman der, yarın hepiniz bir büyük plastik torba ve beşer kilo patatesle geleceksiniz.Ertesi gün sınıfta her öğrencinin önünde torbaları ve patatesleri gören öğretmen, deneyin ne olduğunu anlatır.- Şimdi herkes bugüne dek affetmeyi reddettiği her bir kişi için bir patates alsın ve üzerine o kişinin adını yazsın. Sonra da üzerine isim yazdığı patatesleri torbaya koysun.Kimi öğrenci iki, kimi üç, kimi on on beş patatesi torbalarına koyduktan sonra öğretmen son şartını açıklar;- Herkes torbasını bir hafta boyunca yanından hiç ayırmayacak. Nereye giderse oraya sırtında taşıyacak.Aradan iki üç gün geçmeden öğrenciler homurdanmaya başlar. En fazla homurdananlar da torbasında en fazla patates olanlardır haliyle:- Hocam, vallahi belimiz koptu... Yorgunluktan kımıldayacak halimiz kalmadı...Öğretmen, şikâyetlerin had safhaya varması üzerine:- Tamam çocuklar der, her ne kadar bir hafta dolmadıysa da hayat deneyimiz sona ermiştir.Ardından açıklama yapar:- Görüyorsunuz ki affetmeyerek asıl kendimizi cezalandırıyoruz. Kendimizi, ruhumuzda ağır yükler taşımaya mahkum ediyoruz. Affetmek en başta kendimize
Her iki komutanın, törene katılan Başbakan, Meclis Başkanı ve Milli Savunma Bakanı'na teşekkür etmemeleri, yaptıkları konuşmalar kadar dikkat çekiciydi. Yeni komuta kademesi, görevi bırakan Orgeneral Hilmi Özkök'ten farklı olarak, iktidarla öyle her pahasına ve "şiir gibi uyum" çabası içinde olmayacakları izlenimi verdi...Cumhurbaşkanı A. Necdet Sezer'in mesajları ise daha çarpıcıydı:- Lübnan'a asker göndermek bizim işimiz değil... Bizim kendi problemlerimiz dururken başka ülkelerin sorunlarını çözme durumumuz yok...Cumhurbaşkanı Sezer bu kritik konuda diplomatik davranmaya gerek görmedi. Çok yalın ve doğrudan konuştu. Konuşmanın yeri, zamanı ve üslubu, bu görüşlerin TSK tarafından da paylaşıldığı izlenimini verdi... Cumhurbaşkanı'nın ifade ettiği yukarıdaki görüşler Türk kamuoyunun da birincil düşüncesidir elbet. "Maşallah biz karar almadan asker göndermeye talip olduk..." sözleri de hükümete açık ve esprili bir eleştiri niteliğinde... Cumhurbaşkanı Sezer, ABD'ye koltuk borcu olmayan bir devlet adamı olarak, Türkiye'nin çıkarlarına en uygun rotayı çizdi. Hükümete bu rotayı izlemek düşüyor. Kara Kuvvetleri'nin dünkü devir teslim töreninde kararlı mesajlar verildi... Hem görevi