Kayış, özellikle kitabının ilk bölümünü oluşturan ''İrtica FM'' de şaşırtıcı örnekler sıralıyor... Açık açık cihat çağrıları yapıldığını anlatıyor. Nuri Kayış, gözlemlerinin sonucunu kitabın ön sözünde şöyle aktarıyor:"Bazıları gereksiz korku, evham gibi görse de Türkiye'de ciddi bir şeriat tehlikesinin var olduğuna inanıyorum.Şeriat için savaşmaya, önüne gelen her şeyi yakıp yıkmaya, yeşil bayraklarını devletin burçlarına dikmeye hazır bir kitle var ülkemizde.Ve bunlar derinden derine ciddi bir hazırlık içindeler... Sayıları her geçen gün artıyor.Kendilerine göre en uygun zamanı kolluyorlar ve bir gün mutlaka harekete geçecekler..."Bunları radyo ve TV yayınlarını en yakından izleyen adam söylüyor... RTÜK eski Başkanı Nuri Kayış, görev yaptığı dönemdeki izlenimlerini "Burası İrtica FM" adlı kitapta topladı. Birharf Yayınevi'nden çıkan kitapta, RTÜK tarafından takibe alınan radyo ve televizyonlardaki ''irtica, bölücülük ve şiddet'' yayınları ele alınıyor. Türkiye'deki 1500 radyo ve televizyondan 160'ı (onda birinden fazlası) hakkında irticai ve bölücü yayın yaptığı gerekçesiyle rapor hazırlandığına dikkat çeken Kayış, yeni yasayla birlikte RTÜK'ün uyarılarının yetersiz
Diyanet'in Aile Danışmanlık Merkezleri, koca dayağından şikâyet eden kadınlara yukarıdaki çözüm tavsiyeleriyle gündeme gelmişti geçen hafta... Haber gazetelerde yer alınca Başkanlık hemen bir açıklama yaparak olayla ilgili soruşturma başlattığını bildirdi. Soruşturmadan bakalım ne sonuç çıkacak diyor, geliyoruz dünkü Akşam'ın yine Diyanet'le ilgili manşetten verdiği "Aşı niyetine abdest suyu" başlıklı haberine...Bursa merkez vaizi Selim Arık Diyanet'in "İlmi Dergi"sine hurafelerle ilgili bir yazı yazmış... Arık'a göre nazar hurafe değilmiş... Aksine İslam alimleri tarafından ittifakla kabul edilen bir olaymış... Nazar değen kişinin abdest suyu ile tedavi edilmesi aşı etkisi uyandırabilirmiş... Zira derisi ile solunum yapan insan devamlı terlemekteymiş... Bu ter ile vücuttaki bazı zararlı maddeler de atılmaktaymış... Dolayısıyla abdest suyu ile toplanan bu maddelerin nazar değen kişide aşı etkisi uyandıracak tedavi etkisinin olabileceği düşünülebilirmiş... Türkiye'de imam hatip okulları ve ilahiyat fakültelerinde öğrencilere böyle bilgiler verilmez. Anlaşılan kimi Diyanet mensupları tarikat eğitiminde edindikleri kimi bilgilerle hareket ediyor, orada öğrendiklerini uygulamaya
Türkiye ekonomisi son bir yılda net 139 bin kişilik istihdam yaratmış...Öte yanda çalışabilir yaştaki nüfusta 866 bin kişilik artış olmuş...Bu durumda işsiz sayısının çok miktarda artmış olması gerek...Peki nasıl oluyor da TÜİK'e göre işsiz sayısı azalıyor?Çünkü "İş arıyorum" diyenlerin sayısı sadece 60 binde kalmış.Bu nasıl oluyor...Mustafa Sönmez bu sonuca "tanımlama oyunu"yla varıldığını belirtiyor.Ona göre TÜİK, "İş aramaktan umudunu kesen ama iş olsa çalışırım" diyenleri işgücü içinde saymıyor. Mevsimlik işgücünü de öyle. Sönmez'e göre yüzde 8,8 gösterilen işsizlik bu yüzden aslında yüzde 19,9'dur... İşsiz sayısı gösterildiği gibi 2 milyon 215 bin kişi değil 5 milyon 341 bin kişidir... İşsiz sayısı azalmamakta, tersine artmaktadır.Acaba TÜİK diğer hesaplamaları dürüst yapıyor mu? Yoksa hesaplar iktidarı başarılı gösterme esasına göre mi düzenleniyor? Sorunun yanıtı zor olmasa gerek... Kısa adı TÜİK olan Türkiye İstatistik Kurumu'nun hesaplarına göre geçen yıl mayısta yüzde 9.2 olan işsizlik oranı bu yıl yüzde 8.8'e düşmüş. İyi haber... Demek işsizlikte düşüş var.. Diye sevinmeye kalmıyor... İktisatçı Mustafa Sönmez dostumuz bu hesaplamada bir katakulli olduğunu fısıldıyor...
Türban kararı yüzünden yargıçlar kurşunlanıyor... Başı açık diye kadın gazeteci taşlanıyor... İçki satan lokantalar azaltılıyor... Din uleması kadın erkeğin birlikte eğlenmelerinin (dans etmelerinin) haram olduğunu ilan ediyor. Anadolu'nun çeşitli kentlerinde erkeklerin giremeyeceği kadın parkları kuruluyor. Harem selamlık otel ve plaj uygulamaları yaygınlaştırılıyor. Üst düzey görevlere eşi türbanlı bürokratların atanmasına özen gösteriliyor. Yarının gençleri Afganistan kafasıyla yetiştiriliyor... Laik cumhuriyet yasalarına rağmen bu ilerlemeyi kaydedenler yarın cumhurbaşkanlığını da ele geçirdikten sonra acaba Türkiye'yi ne hale sokacaklar? Bu soru karşısında takınacak iki tavır var...Ya bazı aymazlar gibi "Laik cumhuriyet sağlam temellere oturmuştur, şeriat tehlikesi katiyen yoktur" şarkısıyla hem kendinizi hem iktidarı rahatlatacaksınız... Ya da çağdaş cumhuriyetçi bir yurttaş olarak gidişata karşı demokratik vaziyet alacaksınız... Zaman geçiyor... İzmir Karaburun'da bikiniyle denize girdi diye gazeteci Gülden Aydın'ın kızı Ceren'in az daha linç edileceğini gazeteler bir haftadır yazıyor. Daha vahim olan ise, iktidar mensuplarının bu tür Sivasvâri olayları tek sözcükle olsun
"...Altını çizerek bir daha belirtmeliyim ki yazınızda iddia ettiğinizin aksine, Sayın Başbakanımızın otelimizdeki konaklama ücretinin tek kuruşu dahi tarafımızca karşılanmamıştır. Ayrıca ben hiçbir zaman ve hiçbir yerde yazınızda yer verdiğiniz, 'Tatilin parasını Başbakan'ın kaldığı gün kadar kendi hesabımdan ödedim' ifadesini asla dile getirmedim."Sayın Tamince'ye 2 Eylül 2005 tarihinde Milliyet'te yayımlanan Dilek Taş imzalı röportajın son satırına bakmasını öneriyoruz... Cümle aynen şöyle:"Tamince ayrıca Erdoğan'ın Rixos'ta yaptığı tatilin parasını kaldığı gün kadar kendi hesabından ödediğini de belirtti."Dilek Taş ile konuştuk. Bu cümleyi aynen kaydettiğini ve bugüne dek yalanlanmadığını söyledi...Tamince, açıklamasında Lara Park ihalesinin açık ve şeffaf şekilde yapıldığını kaydediyor, birtakım siyasi hesaplaşmaların konu edilmemesini istiyor. Elbet bu ihale çok temiz cereyan etmiş olabilir. Ama ihalenin ardında olağanı aşan bir işadamı - siyasetçi samimiyeti varsa ortaya söylentiler çıkması da yadırganmamalı. Nitekim CHP ihale sonucu üzerine "siyasi ahlaka uygunluk" sorusu ortaya attı. Sorunun muhatabı da Başbakan... Rixos Otelleri Yönetim Kurulu Başkanı Fettah Tamince,
Bu sütunda haber üzerine ilk akla gelen düşünceleri yayımlamıştık:- Laik ve çağdaş ülkelerde bu görevi sosyal güvenlik büroları yerine getirir... Türkiye'de "Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı" varken bu işin Diyanet İşleri Başkanlığı'na verilmesi AKP iktidarının toplumu dini esaslara göre yönetme hevesi yüzündendir...Aradan 3 gün geçti geçmedi... Skandal patladı...Anadolu'nun ücra köşesinde değil... İstanbul Müftülüğü'ne ait Süleymaniye Aile Danışma Bürosu'na başvuran ve eşi tarafından tehdit edildiğini söyleyen kadına bakınız Aile Danışmanı hangi öğüdü veriyor:- 100 tane Felak 100 tane Nas okuyacaksanız. Bir bardak suya duayla birlikte ya Rabbi beni kurtar diye yazıp atacaksınız.İşsize verilen öğüt de "Dua edin" şeklinde olmuş...Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Profesör İzzet Er, bu görevliler hakkında soruşturma açıldığını söylüyor. Acaba bu muhteremlerin soruşturmayı bizzat kendileri hakkında açmaları gerekmez mi?Sosyal, ekonomik, psikolojik sorunları din görevlisine çözdürmeye kalkınca başka ne bekliyordunuz?Bu arada mektup yazan genç psikolog okurumuz, 4 yıl fakülte okuduklarını ancak bir büro açarak aile danışmanlığı yapamadıklarını anlatıyor. Psikologların meslek yasası bile
Oysa bir hükümet dış politika kararı alırken hayali fiyakaların değil, karşılaşacağı kazanç ve kayıpların hesabını yapar.. Halkının çıkarlarını ön planda tutar.. Askerinin canını düşünür... Lübnan'da ateşkes ilan edildi. Ama her an bozulabilecek, bıçak sırtında bir ateşkes. Bir tarafta İsrail'i haritadan silme niyetinde bir Hizbullah.. Diğer yanda çoluk çocuğu bile vuran İsrail... Vuruşmasız kaç gün sabredebilirler... Birleşmiş Milletler Barış Gücü 30 yıldır o bölgede görev yapıyor.. Bugüne dek 251 kayıp vermiş. Son olarak İsrail operasyonu sırasında 4 kayıp daha verdiler. CNN televizyonu bölgeye asker gönderecek ülkelerin kayıp vermeye hazır olmalarını söylüyor... CHP Milletvekili Onur Öymen uyarıyor:- Orası izci kampı değil... Savaş alanı... Asker göndermek hangi siyasi amaca hizmet edecek belli değil. Taraflar arasında bir barış ortamı olur siz de barışı teminat altına alırsınız, bu anlaşılır. Ancak öyle bir durum yok. Tam tersine her an çatışma riski var. Bu riski ne adına göze alacaksınız. Eğer risk alacaksanız önce kendi ülkenizi korumak için risk alınız... Büyük ve onurlu devlet başkalarının değil önce kendi halkının çıkarı için savaşır... Türkiye, Lübnan'a asker göndererek
Büyük aktörler arasında yer almalıymış... Mehmetçiğe görev düşüyormuş... Birileri Lübnan'a doğru gaz veriyor... Bölgeyi en iyi bilen gazetecilerden... Robert Fisk ise Independent gazetesinde bakınız ne diyor:"Bugüne kadar, İsrailliler dahil hiçbir yabancı ordu Lübnan'da tutunamamıştır. Bir önceki uluslararası güç, başta Amerikalılar, utanç altında Lübnan'ı terk etmedi mi? Lübnan mezbahasına gelecek yeni bir yabancı ordunun başarılı olacağına kim inanabilir? Hizbullah bu orduyu perde arkasında bir İsrail gücü olarak görecek. Dünyanın tanıdığı en çetin gerilla güçlerinden biri, silahlarını NATO generallerine nasıl teslim edebilir? Yabancı askerler, Lübnan'ı değil, İsrail'i korumak üzere getirilecektir. Tüm Lübnanlılar bunun farkındadır. Müslüman ülkelerin katılacağı söyleniyor. Türkler de akılsızlık yaparak katılmaya karar vermişler. Lübnan'ın Şii güneyi, Sünni Müslümanlara kucak açabilir mi? Şu sözler de Dış Politika Uzmanı Haluk Gerger'den:"İsrail'in kazanımlarını koruyacak bir "Barış Gücü" Güney Lübnan'a yerleştirilecektir... Türkiye'nin bu yapı içinde yer alması... Lübnan yurtseverleriyle, Hizbullah'la bugün olmazsa yarın savaşmayı göze alması demektir..." Türkiye tarihi