Abidin ile Picasso

11 Aralık 2005

... 1952 sonbaharında Paris'e gelen Abidin, tam anlamıyla beş parasızdı. Ve o sıradaki dostlarından Dada akımının yaratıcısı Tristan Tzara'nın önerisiyle Picasso'nun Güney Fransa'da Vallauris'teki seramik atölyesine yollanmıştı. O günleri Abidin şöyle anımsıyor: - Orada seramik çalışıyordum ama amacım seramikçi olmak değildi. Her sabah aynı masada Picasso ile ve haftanın 3 günü de Chagall ile birlikte çalışmak olağanüstü güzellikte bir ayrıcalıktı. Picasso ile Chagall... Birbirlerine bu kadar zıt fakat birbiriyle bu kadar iyi anlaşan iki yaratıcıyı o güne kadar hiç görmemiştim... Picasso bir gün elinde biçimlendirdiği çamuru bırakıp, atölyenin içinde topallaya topallaya yürümeye başladı. Picasso'nun olağanüstü bir mim yeteneği vardı. Yürürken şöyle dedi: "Ben işte aynen böyle topallarım"... Sonra farklı bir biçimde topallamaya başladı ve "Chagall de böyle topallar" dedi. Daha sonra bana dönüp, "Sen de şöyle topallarsın" deyip beni taklit etti. Bütün bunları çok iyi oynadı. Ne demek istiyordu usta? Sanki şunu: Hepimizin sonuçta belli sayıda eksikleri vardır ve işte bunlardır bizim özgünlüğümüzü, üslubumuzu yaratan. Donup kalmıştım o gün: Çünkü usta Chagall'in eksiklerinin onun

Yazının Devamı

Atatürk'ün şefleri!

10 Aralık 2005

- Şeflik, aynı zamanda hekim hocalığı olduğu için son derece önemli... Çok ciddi sınavlardan geçildikten sonra kazanılabilen bir unvandır. Şef yardımcılığı sınavına girebilmeniz için en az 5 yıl uzman hekim ya da 3 yıl başasistan olarak çalışmanız gerekir. Bu da yetmez. Yayınlarınıza, bilgi ve becerinize, geçmişte yaptığınız ameliyatlardaki başarı durumunuza bakılır. Bütün bunlardan sonra 5 kişilik jüri önünde sınava tabi tutulursunuz. Şeflik sınavına da 5 yıl şef yardımcılığı yapanlar veya 10 yıllık uzman olanlar girebilir. Şimdi tüm bu sınavlar kaldırıldı. Sağlık Bakanı ile aranız iyiyse ve doçent veya profesör iseniz şef olarak atanabiliyorsunuz.- Atamalardan örnek verebilir misiniz?- Bu iktidar döneminde bizim hastaneye böyle 18 şef atandı. Bunların 9'u Van'dan, 2 ya da 3'ü Fatih Üniversitesi'nden... Bu adamlara klinik yaratabilmek için, yatak sayısı olması gerekenin altına düşürüldü, mevcut klinikler ikiye bölündü.- Van'dan gelenlerin bir kısmı profesör. Bunların şeflik için yeterli bilgiye, birikime sahip olmadığı söylenebilir mi?- Yeterli olsalardı onları üniversiteler kapardı. Ayrıca diyelim ki bunlar yeterli ve liyakatli kişiler... Sınavdan neden kaçılıyor? Atayanlar

Yazının Devamı

Tarikat kriteri

9 Aralık 2005

İstanbul Tabip Odası yöneticileri, dün eğitim hastanelerindeki kadrolaşmayı anlattılar bize... 45 eğitim hastanesi, hasta tedavi etmenin yanı sıra genç hekimlere "uzmanlık" eğitimi de veriyor. Geleceğin doktorlarını yetiştiriyor...Eğitim hastanelerinde kilit görev klinik şefleri ve şef yardımcılarında.AKP hükümeti, göreve geldikten sonra eğitim hastanelerinin şef ve şef yardımcılıklarına sınavsız atama yapılmasını öngören bir yasa çıkardı. Tek şart, bu kişilerin profesör ya da doçent olması... Yasa veto yedi. AKP grubu, yasayı aynı haliyle Meclis'ten geçirdi. Yasa 1 Kasım'da yürürlüğe girdikten sonra yaklaşık bir buçuk ay içinde İstanbul, Ankara ve İzmir'deki eğitim hastanelerine 150'ye yakın atama yapıldı.Atamalarda kriter yok. Sağlık Bakanı tek başına, keyfi ölçülerle yapıyor.Son atamalar özellikle Doğu ve Güneydoğu'daki üniversitelerden yapıldı... AKP, iktidara gelmeden atamaların liyakate göre yapılacağı sözünü vermişti. O sözü çabuk unuttu. Tabip Odası bu atamaların liyakate göre değil tarikata göre yapıldığını söylüyor... Kadrolar siyasallaşırken genç hekimlerin önü tıkanıyor, şevkleri kırılıyor. Hekimler huzursuz ve tepkili. Devlette kadrolaşma, adam kayırma, torpil her

Yazının Devamı

Din kardeşleri...

8 Aralık 2005

"Türkiye'deki 30'a yakın etnik unsuru birbirine bağlayan önemli bağ dindir. Çünkü Türkiye'nin yüzde 99'u Müslüman'dır."Acaba bu tespitlerin geçerliliği var mı?CHP Milletvekili Onur Öymen, Başbakan'ın sözlerini şöyle değerlendiriyor:"Başbakan'ın ulus kavramını hâlâ içine sindirememiş... Anayasamızın temel felsefesini hâlâ anlayamamış olmasını bir yana bırakıyorum. Ama zannettiği gibi din en önemli bağ ise, o zaman sorarlar insana... Irak'ta hepsi de Müslüman olan Şiiler, Sünniler ve Kürtler... İran'da Müslüman yönetim ile Müslüman Halkın Mücahitleri... Mısır'da Müslüman Hüsnü Mübarek ile Müslüman Kardeşler örgütü... Cezayir'de Müslüman yönetim ile Müslüman FIS arasındaki kanlı mücadeleleri nasıl izah edeceğiz? Eğer din bu kadar önemli bağ ise neden Suriye, İran, Irak, Türkiye diye ayrı devletler var? Yoksa bunlar suni devletler mi?Türkiye'ye geleyim. Güneydoğu'da şimdiye kadar 30 bin insanımızı kaybettik. Çorum'da, Kahramanmaraş'ta, Sivas'ta yüzlerce insanımız katledildi. Bütün bu olaylarda öldürülenler de, onları öldürenler de Müslüman değil miydi? Din en önemli bağ ise bütün bunları nasıl açıklayacağız?"Noktayı koyarken bir soru da biz yöneltelim Tayyip Bey'e;"Hıristiyan Amerika,

Yazının Devamı

Mülkiye ve Vatan

6 Aralık 2005

Dekan Prof. Celal Göle güzel konuşmasında SBF'nin son yıllardaki başarılarından örnekler veriyor. O arada Mülkiye Marşı'nın öyküsünü de anımsatıyor..."Başka bir aşk istemez aşkınla çarpar kalbimizEy vatan göz yaşların dinsin yetiştik çünkü biz..."Bu marş Atatürk'ün Samsun'a çıkışından 1 ay önce Mülkiyeli öğrenci Cemal tarafından yazılmış, daha sonra Musa Süreyya Bey tarafından bestelenmiştir...Söylerken insanın gözlerini yaşartan bu marşın bir adı da "Vatan marşı"dır... Mülkiye öğrencisinin dünden bugüne uzanan ülke sorumluluğunun ve vatan sevgisinin ifadesidir.Prof. Celal Göle ağır konuşuyor:- Van 100. Yıl Üniversitesi Sayın Rektörü , değerli meslektaşımız Prof. Yücel Aşkın'ın maruz kaldığı uygulamayı şiddetle kınadığımı, bir hukuk devleti olan ülkemizde iki ayı aşkın süredir Sayın Rektör'ün hâlâ tutuklu kalmasını anlayamadığımı, bundan da bir hukukçu olarak fevkalade üzüntü duyduğumu belirtmek istiyorum..."Bu sözler üzerine Aziz Köklü Konferans Salonu'nda müthiş bir alkış kopuyor. O ana kadar ve ondan sonra görülmeyecek kadar uzun sürüyor alkışlar. Yücel Aşkın'a duyulan sevgi ve saygı, ona uygulanan muameleye gösterilen tepki salonda dalgalanma yaratıyor.Aynı salonda

Yazının Devamı

Göztepe'de eylem

4 Aralık 2005

- Bir müze açmak erdem değildir. Görevdir. İstanbullular olarak İstanbul'dan alacaklarımızla değil, vereceklerimizle ölçülmeliyiz.O parkın, çevresinde yaşamış Bedri Rahmi, Zühtü Müridoğlu, Orhan Veli gibi ünlülerin heykelleriyle süslenmiş olduğu günleri özlediğini ekledi şair.Bir yaşlı başlı zat yaklaştı yanımıza... Sordu:- Biz buradayız. Kadıköy'ün ve Atatürk'ün kulübü Fenerbahçe nerede? Kadıköylüyüz diye övünenler kendi yaşama alanlarını korumak için neden parmaklarını bile oynatmıyorlar? Kent bilincine sahip duyarlı yurttaşlar, dün Göztepe Parkı'nın önünde toplandılar. "Parkımıza dokunmayın" diye slogan attılar... Şair Sunay Akın güzel bir konuşma yaptı. Onun Erenköy'de açtığı oyuncak müzesini görenler anlata anlata bitiremiyor... Sunay Akın dedi ki: "Camide imamla sevişen temizlikçi kadın" internette en çok okunan haber olmuş. Hem dinsellik hem cinsellik olunca millet yumuluyor tabii... Haftanın fıkrası Prof. Tarık Altınok'tan... Evlere temizliğe giden hanım, dışardan ilkokulu bitirme sınavına girmiş. Hocalar soruyor:- Akciğer ne iş yapar?Hanım cevaplıyor:- Solunum...- Bağırsaklar ne iş yapar?- Sindirim...- Kalp ne iş yapar?- Dolaşım...- Beyin ne iş yapar?- Apartmanda kapıcı,

Yazının Devamı

Fransa'da satılmak

3 Aralık 2005

- 280 bin Ermeni oyuna satıldık, diyor...Fransa'nın 280 bin Ermeni uğruna Türkiye'yi sattığını söylemek istiyor.Bu tespit doğru mu? Çok kuşkuluyuz...Evet, Fransa Ermenilerin Avrupa'daki yurdudur. Ermeniler bu ülkede güçlüdür. Ama Türkiye'yi satan yalnızca Fransa mı? Kanada'dan Arjantin'e, İsviçre'den Hollanda'ya pek çok ülke Türkiye'yi Ermeniler uğruna satıyor, parlamentolarından Türkiye'yi soykırımla mahkûm eden kararlar çıkarıyorlar. Neden?Çünkü biz haklılığımızı, ulusal onurumuzu, çıkarlarımızı savunamıyoruz, dünya politikasına ağırlığımızı koyamıyoruz da ondan.Fransa Büyükelçimiz Hasan Esat Işık'ın 1970'lerde Marsilya Ermeni Anıtı'na gösterdiği onurlu tepkiyi bir daha tekrarlayamadık.Bu yıl Almanya'nın Bremen kentinde bir soykırım anıtı dikildi. Anıtın açılışında Bremen Eyalet Başkanı Henning Scherf şöyle dedi:- Ermeni cemaatine verdiğim sözü yerine getirdim...Almanya'da birkaç avuç Ermeni, Bremen eyaletini Türklerin protestosuna rağmen soykırım anıtı yapmaya ikna ediyor. O ülkede yaşayan 3 milyon yurttaşımız lobi yaparak bu anıtın yapımını durduramıyor. Neden? Çünkü ne lobiden haberimiz var ne olup bitenden.Çünkü Ankara'dakilerin aklı Hazine yağmasında. Kafası karıştırılmış,

Yazının Devamı

Büyük pazarlama

1 Aralık 2005

CHP Milletvekili Onur Öymen, konuyla ilgili Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'e bir soru önergesi verdi. Bu haberin gerçeklik derecesini sordu...Oyunun nasıl oynandığını okurlarımız biliyor...AB, Kıbrıs Rum Yönetimi'ni Kıbrıs Cumhuriyeti olarak tanımamız konusunda bastırıyor. İlk elde liman ve havaalanlarının Rum uçak ve gemilerine açılmasında ısrar ediyor...Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Gül, "KKTC'ye yönelik ambargolar kaldırılmadan asla liman ve havaalanlarını açmayız" yollu demeçler veriyor.Ancak bu demeçler iç kamuoyunu teskine yönelik...Çünkü liman ve alanların açılması ile Kıbrıs Cumhuriyeti'nin tanınması yönünde hem Brüksel'de imza attılar, hem Ek Protokol'ü imzaladılar. İmzaladığımız hiçbir belgede KKTC'ye ambargoların kaldırılması şartı yok.O yüzden KKTC'ye ambargolar kaldırılmadan limanları da açacaklar, Rumları da tanıyacaklar... Tek sıkıntıları formül bulunması. O formüller de AB tarafından bulunacaktır elbet. Misali yukarıda...Esas büyük pazarlama dış politikada... Neler neler var satış listesinde... Haber dün birinci sayfamızda, "Rumlara AB Müjdesi" başlığıyla verilmişti... Haberde Türkiye'nin, AB ile imzalayacağı bir sivil havacılık anlaşması çerçevesinde Kıbrıs

Yazının Devamı