- Sağlık Bakanı Recep Akdağ, 2 yıl önce bugünlerde kanal kanal dolaşmış, "Biz mecburi hizmete karşıyız. Sağlık hizmeti gönüllülük temelinde olur. Hekimleri zorla Doğu'ya gönderirseniz onlardan verim alamazsınız" diye konuşmalar yapmıştı. Sorunu, "Çakılı Hizmet", "Sözleşmeli Hekim" gibi yöntemlerle çözeceklerini söylemişti. Aynı Bakan, şimdi zorunlu hizmeti savunuyor.- Neden sonuç alınmıyor mecburi hizmetten? - Siyasetçiler bir şey yapmış görünmek için genç hekimleri halkın önüne atıyor. Ama çoğunlukla onları ücra köşelerde yalnız bırakıyor. Tıbbi imkân ve malzeme sağlayamıyor. Genç hekim gittiği yerde çaresiz kalıyor. 12 Eylül döneminde de zorunlu hizmet yasası çıkarılmış, Kenan Evren, "Gönderdiğiniz hekimler kaçıyor" diye şikâyet eden vatandaşlara, "O zaman ağaca bağlayın, kaçmasınlar"diye çözüm önermişti... Hekimlere zorunlu hizmet getiren yasa TBMM'den geçti. Yasaya göre, bundan böyle tıp fakültelerinden mezun olacaklar hekim açığı olan yerlerde bölgenin mahrumiyet derecesine göre 200 ile 500 gün arasında zorunlu hizmet yapacaklar. Peki bu yasa işe yarayacak, yaraya merhem olacak mı? Tıp Kurumu Genel Sekreteri Ali Rıza Üçer yanıtlıyor: Alman Die Welt gazetesi, AB üyeliği için,
- Washington PKK konusunda daha fazlasını yapmalıdır. PKK Irak'ta kamplarını sürdürürken CIA onlarla temas halindedir. Bir PKK cephe grubunun Washington'da büro bulundurmasına izin vermemiz de talihsizliktir...ABD bir yandan PKK'yı terörist örgüt diye niteleyip bir yandan da bu örgütün Kandil Dağı'ndaki varlığına istediği halde son veremediği yalanını söylerken demek Washington'da temsilcilik bulundurmasına da izin veriyormuş...Amerika, PKK konusunda resmen yalan söylüyor... Peki bizimkiler ne yapıyor? Bizimkiler ABD'nin terörle savaş adı altında yürüttüğü işgal operasyonlarına daha fazla yardımcı olabilmenin hazırlığında...Afganistan'da ISAF ile operasyon güçleri birleştiriliyormuş. Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül'ün verdiği bilgiye göre, ISAF bünyesindeki Türk askerinin yakında operasyonlara katılması söz konusu... Güneydoğu'da Amerikan himayesindeki PKK tarafından vurulan Türk askeri, Afganistan'da Amerika'ya omuz veriyor. Stratejik dost değil, stratejik köle olduğumuz bir kez daha su yüzüne çıkıyor. Türkiye'yi yönetenler bizi utandırıyor. Michael Rubin, FrontPage dergisinin düzenlediği sempozyumda konuşurken çok ilginç bilgiler veriyor.... Kimdir Rubin? Amerikan Savunma
İhaleye çıkıyor mu, çıkacak mı, çıktı mı?Belli değil... Hükümet üçüncü köprü, üçüncü havaalanı gibi dev ihaleler peşinde... Küçük(!) işler ise olduğu gibi duruyor. Kurbağalıdere, Kadıköy'ün orta yerinde açıktan akan kanalizasyon özelliğini sürdürüyor... Hemen yanı başında pazar kuruluyor, her salı trafik keşmekeşi yaşanıyor. CHP'li Kadıköy Belediyesi elini sıcak sudan soğuk suya sokmuyor. Bütün işleri Büyükşehir Belediyesi'nin çözmesini bekliyor.Kadıköy'ün pejmürdeliği sürerken Haydarpaşa'ya Dünya Ticaret Merkezi kurulması gündeme geldi. Projede 7 gökdelen yer alıyor. Böyle bir proje yapmak için insanların çıldırmış olması gerekiyor...Yetmedi.. Vapurların kaldırılması da dahil edildi gündeme...Haydarpaşa mendireğine de Fatih anıtı kondurulacak malum...Bütün bunlar İstanbul ve Kadıköy sakinlerinden habersiz tasarlanıyor. Bilgi verilmiyor, tartışmaya açılmıyor. Sanki Kadıköy ve İstanbul, AKP'nin özel tapulu malı. Ve halk koyun... Kadıköy'ün Anakent Belediyesi tarafından resmen cezalandırıldığını.. Moda'dan Bostancı'ya kadar tüm sahillerin moloz yığınına dönüştürülüp öylece bırakıldığını yazmıştık... Konuyu Anakent Belediye Başkanı Kadir Topbaş'a sorduğumuzda, "İhale" dedi, gerisini
- Ce - Ka'nın başkanı Mehmet Cengiz, inşaat ve yol müteahhidi... Cengiz İnşaat'ın bugüne kadar sanayi ile alüminyum sektörü ile hiçbir ilişkisi olmamış. Kamuoyunun hakkında bildiği iki şeyden biri Karadeniz Otoyolu'nun müteahhidi, diğeri de Tayyip Erdoğan'ın hemşerisi olması.- 305 milyon dolara ne diyorsunuz?- Fabrikanın değer tespit çalışmaları hâlâ devam ediyor. Yani şu anda değerinin ne olduğunu hiç kimse bilmiyor. Tespit çalışmaları henüz bitmemişken satışın yapılması tam bir skandal. Yine de şunlar söylenebilir: Metalurji Mühendisleri Odası'nın hesabına göre, fabrikayla birlikte verilen boksit madenindeki sadece 10 yıllık rezervin değeri 15 milyar dolar. Buna Oymapınar Barajı'yla Akdeniz'deki limanın değerini ekleyin... Üstüne şu anda fabrikanın stoklarında bulunan 35 trilyon lira civarındaki işlenebilir stokları... En az 7 - 8 trilyon lira olan alacaklarını katın... Hepsini alt alta toplayın, sonuçta fabrikanın resmen peşkeş çekildiği görülecektir. Seydişehir Alüminyum Fabrikası 305 milyon dolara Cengiz Şirketler Grubu'na satıldı. 305 milyon dolar, Atatürk Havalimanı'nın 15 yıllık işletme kirasının onda birine eşit... Konuyu baştan beri yakından izleyen CHP Konya
- Almanya, 1994 yılında verdiği araçları PKK'ya karşı kullandığımız gerekçesiyle bize silah ambargosu uygulamaya kalkışmıştı. Almanya'daki yurttaşlarımızı harekete geçirdik. Mitingler düzenlediler. Türkiye'de vatandaşlar Alman mallarına boykota kalkıştı. 5 hafta içinde yelkenleri suya indirdiler. Ambargo kalktı.Onur Bey, bu iktidarın hareketsizliğini şöyle yorumluyor:- Her ülkenin ulusal onurunu koruma refleksi vardır. Ancak bu iktidarın ümmetçilik o kadar içine işlemiş ki, katiyen bir ulusal onura dayalı tepki oluşmuyor içlerinde...AB Büyükelçileri, Ankara'da hükümet liderlerine fırça atıyor. Brüksel'deki AB zirvesinde kapılar Türkiye'ye kapatılıyor. Şamar oğlanına döndük. Neden? Çünkü dış güçler bu iktidarın koltuğunu korumak için kendileriyle iyi geçinmeyi ön plana aldığını, Türkiye'nin çıkarlarını savunmayı arka plana attığını gördüler. İktidarın tepki vermeyeceğinden emin olunca önüne gelen tokadı vuruyor. Türkiye'yi Ermeni katliamıyla suçlayan tasarı aylardır Alman Federal Meclisi'nin gündemindeydi... Hükümet etkili bir diplomasi ile Almanya üzerinde baskı kurabilir, tasarıyı gündemden düşürebilirdi. Ne var ki bu çabaya girişmedi. Türkiye'nin onurunu ve çıkarını savunmadı.
- Benim eşim burada türban takabiliyor ama (Çankaya'yı kastederek) karşıda takamıyor. Bu sizce garip değil mi?" Elçilerin sömürge valisi gibi davranması küstahlık. Peki Başbakan'ın ülkesini sömürge valilerine şikâyet eder gibi konuşması necilik? İçişlerimize karışmaları için davetiye değil mi? AB büyükelçileri Başbakan'ın kendilerine verdiği yemekte adeta sömürge valileri gibi konuşmuş. Yemekte din özgürlüğü de gündeme gelmiş. Erdoğan ülkesini şikâyet etmiş: Atatürk ve Bilim başlıklı dünkü yazımıza, emekli matematik öğretmeni N. Ayşe Yamantürk bir örnek ekliyor. Denizli Lisesi 1941 yılı mezunu Yamantürk, diyor ki:- Sene 1940... Mühendis Mektebi (şimdiki İTÜ) sınavlarında ilk sekiz derecenin yedisini Denizli Lisesi ögrencileri kazandı. Ömer İnönü ikinci olmuştu. Durum Ömer İnönü kanalı ile babası Cumhurbaşkanı İsmet İnönü'ye intikal ettirilmiş. Bunun üzerine İnönü, öğretmenleri tebrik etmek istemiş ama onları Ankara'ya çağırmayıp kendisi bizzat Denizli'ye gelmişti... Öğretmene saygı Başbakan Erdoğan'la Lübnan'a giden gazetecilerden 4'ü uçakta şarap içmiş. Şimdi de bu arkadaşlara "Genel yayın müdürünün tavsiyesi üzerine içtiler" diye sataşmasalar bari... Erzurum Üniversitesi
Atatürk, bilim adamlarına değer verdiği için kimilerini Kurtuluş Savaşı'nda askere dahi almamış... Örneğin darülfünunda (üniversite) çalışan ünlü şair Hamdullah Suphi Tanrıöver anlatıyor:"Askere gitmek için ilgili mercilere başvurdum. Atatürk, biz askere alınacak binlerce kişi bulabiliriz ama darülfünuna ikinci bir Hamdullah Suphi bulamayız. Sen yine irfan ordusunun başında kal yanıtını verdiler." * * *Prof. Sadi Irmak anlatıyor:"1923'te İstanbul Üniversitesi'nde bir ilan gördüm. Avrupa'ya talebe gönderilecektir. 150 kişi arasından 11 kişi seçildik. O zaman uçak falan yok. Trene binmek üzere Sirkeci'ye geldim. Bir müvezzi (PTT memuru) beni, 'Mahmut Sadi'yi arıyor. Atatürk'ten bir telgraf: 'Sizi birer kıvılcım olarak gönderiyorum, alevler olarak geri dönmelisiniz'. Şimdi gel de haylazlık et bakalım..."* * *Doktoru Prof. Mim Kemal Öke, Dolmabahçe'de bir davetten ayrılırken padişah tahtının yakınında bir koltukta oturan Atatürk onu durduruyor:- Bir dakika müsaade edin, diyor, lütfen doktor, çıkıp şu tahta oturur musun?- Aman efendim, benim ne haddime?- Ne demek? El etek öptürmekten başka bir şey yapmayan sultanlardan çok, sizler gibi değerli bilim adamlarına yakışır.(Not: Torun Mim
"At sineği, İngilizcede "gadfly" olarak adlandırılır. Bu sözcük 1960'larda ünlü Nobel Ödüllü iktisatçı ve diplomat Prof. Kenneth Galbraith tarafından ABD Dışişleri terminolojisine sokulmuştu. Türkçesi düpedüz "tacizci" demektir. Bunu da deneyimli her diplomat bilir, Başbakan'ın danışmanları hariç!Prof. Galbraith, Nixon döneminde ABD'nin Hindistan Büyükelçisi idi ve CIA ile KGB arasındaki gizli görüşmeleri yönetmişti. Prof. Galbraith, "Affluent Society" adlı bir kitap yazdı ve bu "at sineği: gadfly" (tacizci) kuramını ilk kez bu kitabında dile getirdi. Ona göre ABD'nin gelişmesini engelleyen antiamerikancılar, atsinekleri yani gadfly idiler.Biliniyor ki, Başkan Bush'un odasına bırakın sineği, mikrop bile giremiyor. İnsanın aklına şöyle bir soru geliyor: Acaba bizimkinin tacize varan ısrarcılığı bilindiği için mi ofis görevlilerinden biri kasten içeri at sineği bıraktı? Nereden çıktı bu sinek?Not: Webster'e göre GADFLY: Purposely annoying and provoking person... Yani: Kasten can sıkıcı ve kışkırtıcı kişi... Araştırmacı Aytunç Altındal, Başbakan Erdoğan'ın Bush'la yaptığı görüşmeye damgasını vuran at sineği hakkında tarihi bilgiler veriyor gönderdiği mektupta. Diyor ki: AKP'li Dengir