- Bu iktidarın AB üyeliği gibi bir hedefi yoktur. AB sürecini orduyu pasifize etmek için kullanmaktadır. AB de bu iktidarı Türkiye üzerindeki emellerini gerçekleştirmek için kullanıyor. İkisi birbirini kullanıyor kısacası. Müzakereler başlayabilir, oyun sürebilir. Ama sonuca varmaz. Bu oyunda AB ve AKP kazanıyor, Türkiye ve Türk halkı kaybediyor. The Economist dergisi, Avrupa'nın mesajını yorumluyor: Referandumlardan en çok Türkiye kayba uğrayabilir. Sonucun Türkiye'yi etkilemeyeceğini tek söyleyen ise bizim hükümet... Başbakan ve Dışişleri Bakanı, bir şey değişmemiş gibi yapıyor. Alınan şeriatçı kararlara da bakarak CHP Milletvekili Ali Topuz şöyle diyor: Sorunların çözümü için, Meclis'e "kadın" kotasından önce "adam" kotası konmalı! Kanal Türk'te önceki akşam Prof. Erol Manisalı'yla konuşan Rauf Denktaş, ilginç sırlar verdi. Örneğin, Tayyip Erdoğan'ın Ankara'da Sezer, Gül, Denktaş ve Özkök'ün de katıldığı toplantıda alınan kararları bir yana itip Kofi Annan'ın şartlarını gizlice kabul ettiğini söyledi. Prof. Erol Manisalı, dün bu durumu:- Denktaş'ı açıkça satmışlar, sözleriyle özetledi.İkinci sır.. Bir sohbette Amerikalılar, Kıbrıs'ı Ortadoğu'daki teröre karşı üs olarak
Mektubunda, "Telekom bayiliğinin elinden alınıp Kilis İl Başkanı'nın kardeşine verildiğini" bildiriyordu.6 çocuğu olduğunu, 41 milyarının yok olduğunu anlatıyordu. Başbakan'dan cevap geldi ama 6 ay sonra...Erdoğan, 15 Mart 2005 tarihli mektubunda, Akkurt'a "Ulaştırma Bakanlığı durumu inceliyor, gereken yapılacak" diye yazdı. Mektup Kilis'e 11 gün sonra, 26 Mart 2005'te ulaştı... Ancak mektup Selahattin'in değil, babası Yusuf Akkurt'un eline geçti. Çünkü oğlu Selahattin, ekonomik kriz içinde bunalmış, 5 gün önce fare zehri içerek hayatına son vermişti!Akkurt, Başbakan'a yazdığı mektupta, kendisinden alınan bayiliğin, Kilis AKP İl Başkanı Hüseyin Devecioğlu'nun kardeşi ile AKP Kilis Milletvekili Hasan Kara'nın kayınbiraderi Uğur Çiftçi'ye verildiğini belirtiyordu. Haberi geçen ay Sabah'ta yazan Fatih Ertürk'ü arayarak sonucu sorduk... AKP'li Turhan Çömez gibi milletvekilleri de konuyla ilgilenmiş. Ama sonuç değişmemiş. Bayilik AKP'lilerde kalmış. İntihar eden Selahattin Akkurt'un eşi ve 6 çocuğu köye gönderilmiş.Hem bayiliği ve canı elinden alınmış adamın, hem ocağı söndürülmüş... Yaşasın "Adalet"!.. Kilisli Selahattin Akkurt, 31 Ağustos 2004'te Başbakan'a bir şikâyet mektubu yazdı.
Şampiyonlar Ligi Finali'nde İstanbul'a gelen İtalyan ve İngiliz taraftarlara dağıtılan İstanbul Rehberi'nde Kürt ve Ermeni konuları dahil Türkiye'yi iğneleyen satırların yer alması tepkilere yol açtı... Master Card, bir açıklama yaparak, birkaç yıldır tüm dünyada yayımlanan İstanbul Rehberi'ni Lonely Planet adlı bir şirketin hazırladığını, kendilerinin bu rehbere sadece 16 sayfalık bir ek yaptıklarını, rehberin içeriğini kontrol etmediklerini bildirdirdi. Organizasyonu yapan Türk yetkililer de uyumuş anlaşılan. Rehberde Türk şoförlerin kazıkçı olduğundan da söz ediliyormuş. Diğerleri bir yana, bu uyarı yalan mı? Maalesef İstanbul Emniyet Müdürlüğü, taksileri kontrol etmemekte, şoförler de turistleri kazıklamaktadır. Nereden biliyorsun diyecek olursanız... Efendim ben de bir taksi müşterisiyim. Adam yarım asırlık İstanbullu olan beni kazıklamaya çalışıyor. Turisti kazıklamaz mı? Kazıklıyor. Ve şoför arkadaş üç beş kuruş fazla kazanacak diye toplumun adı ve imajı kirleniyor... Emniyet Müdürlüğü, turist kılığında ekipler çıkartıp şoförleri gizlice kontrol etse bu kazığı önler. Ama nedense böyle ufak işlerle ilgilenmiyor kent yetkilileri... Turisti ülkeden kaçırmak için herkes
Durumun çok daha vahim olduğunu ise Orhan Eraslan'la dünkü konuşmamızda öğreniyoruz.Yeni Türk Ceza Yasası'nı yapan Adalet Komisyonu'nun CHP'li üyesi Orhan Eraslan:- Kaçak Kuran kurslarına yeni TCY'de hiçbir ceza öngörülmüyor, diyor, ne kursu açana ne de kursta ders verenlere, ne hapis ne para cezası öngörülüyor...- Basın, kaçak kursların cezası 3 yıldan 1 yıla indi diye yazıp duruyor...- Bunun yanlış olduğunu, cezanın tamamen kalktığını bağırıp duruyorum ama sesimi kimse duymuyor.Eğer Cumhurbaşkanı Sezer, yasanın yeni şeklini onaylarsa yalnız Kuran kursları değil... Işık evleri, öğrenci evleri, çalıştırma evleri adı altında açılan ama içinde diyelim ki yıkıcı faaliyet eğitimi verilen kurslar da serbest kalacak. Tasarının yeni şekli kaçak okul ve dershaneyi cezalandırıyor ama kursları kapsam dışı bırakıyor. Orhan Eraslan PKK, Asala, El Kaide gibi örgütlerle misyonerlerin de istedikleri kursları açabileceklerini anımsattı konuşmamızda.Bu madde alt komisyonda görüşülürken Başbakan'ın talimatıyla geri çekilmiş. Ana Komisyon'da yine Başbakan'ın talimatıyla yasaya konulmuş.Türkiye hızla "din devleti" yapılıyor. Görmek istemeyen, görmemekte direniyor. Günlerdir gazetelerde, kaçak Kuran
Berlin stadında Alman milli marşını söyleyen genç adam bir Türk; Karlsruhe Devlet Operası sanatçısı Cenk Bıyık'tır... Kadıköylü, kendi halinde öğretmen bir ailenin oğlu olan 27 yaşındaki Cenk, İstanbul Devlet Konservatuvarı'nı bitirdiği 2002 yılında, Siemens'in düzenlediği opera yarışmasında birinci oluyor. Bir yıllık burs kazanıyor. O bursla Karlsruhe Opera Stüdyosu'nda staja başlıyor. Karlsruhe Devlet Operası'nda gece gündüz çalışıyor. Cenk'e hayran kalıyor Almanlar. Opera onunla sözleşme imzalıyor. Geçen yıl Avrupa Kültür Ödülü'ne layık görülüyor. Bu yıl Karlsruhe Devlet Operası'nda 3 oyunda başrolü oynuyor; Donizetti'nin Aşk İksiri, Puccini'nin Gianni Schicci ve Çaykovski'nin Yevgene Onegin isimli oyunları... Ve Berlin Olimpiyat Stadı'nda Alman ulusal marşını seslendirmek için de o seçiliyor. Ne onur?Seninle iftihar ediyoruz Cenk... Daha nice başarılara diyoruz... Geçen cumartesi gecesi Berlin Olimpiyat Stadı'nda Almanya Kupası final maçı oynanıyor... Bayern Münih - Schalke 04 takımları sahada yerlerini alıyor.... Başlama vuruşundan hemen önce Berlin Filarmoni Orkestrası eşliğinde bir genç tenor, Alman ulusal marşını okuyor... On binlerce kişi saygı ile ulusal marşı dinlerken,
Hırbo: İriyarı, kaba saba, zekâ düzeyi düşük erkekHimbo: Çekici, güzel, yakışıklı, ancak zekâ düzeyi düşük erkekPomoseksüel: (Postmodern seksüel'in kısaltılmışı) Kendi cinsi ya da karşı cinsle ilgili tercihleri önemsemeyen, bunları isimlendirmekten kaçınan kadın veya erkek...Post Gay: Eşcinsel davranışı yücelten erkekRetroseksüel: Metroseksüel erkeğin karşıtı olan, görünümüne, davranışına ilgi göstermeyen bakımsız, çapaçul, pasaklı erkekTestostronik: Erkeksi davranışları ağır basan dilimizde maço erkek olarak da adlandırılan erkek Triseksüel (üçüncü cins): Bütün cinsel kimlik bozukluklarını gösteren erkek veya kadın...Kontraseksüel kadın: Bireysel özgürlüğünü olabildiğine geniş sınırlar içinde kullanan, yalnız yaşayan, çalışma hayatı ya da yüksek geliri bulunan, evlilik peşinde koşmayan, çocuk sahibi olmak için hayal kurmayan, gezen tozan kadın tipi... Profesör Özcan Köknel, "2000'li Yılları Algılamak" adlı yeni kitabında bizi çok değişik konular arasında dolaştırıyor, kitabın bir yerinde insanların cinsel kimliğine ilişkin son adlandırmaları aktarıyor.. Mesela: Süleymaniye Hamamı, erkekler ve kadınlar bir arada yıkandığı için kapatılıyormuş. Bir gün erkeklerle kadınların aynı
- Yıllardır 'Tarihi tarihçilere bırakalım' denir, 'İki tarafın tarihçileri bir araya gelsin, konuşsun' denir... İşte iki tarafın tarihçileri bir arada ve konuşuyorlar...Ne güzel... Ne mutlu bir olay!Heyecanla Türk Tarih Kurumu Başkanı Yusuf Halaçoğlu'nu arıyor ve o konferansın sonuçlarını soruyoruz... Aldığımız yanıt:- Biz o konferansa çağrılı değildik. Çağrılı olmadığımız halde yine de katılmak için başvurduk. Ama kabul edilmedik...Boğaziçi'nde düzenlenen toplantının biçimi tıpatıp Salzburg'dakini anımsatıyor.Tarihçiler bir araya geliyor ama aynı düşünceyi savunan tarihçiler. Ermeni diasporası bu mesele karara bağlanmıştır, karşı görüşle kaybedilecek vaktimiz yok, diyor. Boğaziçi'ndeki konferansın düzenleyicileri de aynen öyle.Çokseslilik, akademik özgürlük, bilimsel tartışma demokrasinin özüdür. Ancak ne Salzburg ne Boğaziçi'nde bir "bilimsel tartışma" düzenlenmiş değil... Tersine her iki konferans, çok açıkça, Türk tarihçilerin kendi görüşlerini ortaya koymasını yasaklıyor. Bilim ve özgürlüğe inananlar, Türkiye'nin sesinin kesilerek mahkûm edilmesi karşısında acaba ne düşünüyor? Salzburg'da geçen ay bir Ermeni konferansı düzenleniyor. Konferansa Türkiye'den gözlemci olarak
Peki, S.Ö. sahte rakı işinden tamamen kayıpsız mı kurtulmuş? O kadar da değil! Evde ele geçen boş rakı şişeleriyle 2 litre sahte rakıya el konulmuş. S.Ö. şimdi ne mi yapıyor? Herhalde evinin deposunda yeniden icra-i faaliyettedir. Vatandaş S.Ö., Mecitözü'ndeki evinde kaçak rakı imal ederken yakalanmış. Çıkarıldığı mahkemede kendisini, "Rakıyı kendim ve misafirlerim için üretiyordum. Satmak gibi bir kastım yoktu. Evdeki boş şişeler oğlumun sünnetinden kalmıştı" diye savunmuş. Mahkeme bu savunmayı kabul etmemiş ve S.Ö.'nün "Evde izinsiz alkollü içki üretmek" suçundan mahkûmiyetine karar vermiş. Nasıl mı? Efendim, S.Ö.'yü, önce 1 yıl hapse ve 14 milyar 826 milyon lira para cezasına çarptırmış. Ardından, sanığın "duruşmalarda gözlenen kişiliğini" göz önüne alarak bunu önce 10 ay hapis ve 12 milyar 353 milyar lira para cezasına indirmiş. Onun da ardından bu kez sanığın "şahsi ve sosyal durumunu" göz önüne almış; hapis cezasını 4.5 milyar para cezasına çevirmiş. Böylece S.Ö.'nün tümü paraya çevrilen toplam cezası 16 milyar 810 milyon lira olmuş. Mahkeme bununla da yetinmemiş... 16.8 milyarlık cezayı 24 eşit taksite bölmüş. O da yetmemiş, sanığın geçmişte sabıkasız olduğunu dikkate