Hıncalın "Terbiye özürlü adam" dediği kişi (Ali Şen) geçmişte Sabahtaki sütununda, "Hıncal Uluç hayatını Şamdanda kadın satarak kazanır. Yaşadığı lüks gece hayatının finansmanını öyle sağlar" diye yazmış, sonra da gittiği Star gazetesinde:- Bana o yazıları, zamanın Sabah yöneticileri yazdırdı. Adamı atamıyoruz. Öyle şeyler yaz ki, kızsın, istifa etsin dediler, şeklinde ifadeler kullanmıştı.Aradan zaman geçmiş, geçenlerde Sabah Grubunun "Yılın Futbolcusu" töreninde ödül vermek üzere Ali Şen sahneye çağrılmıştı. Hıncalın hazmedemediği de buydu. "Birileri bana ısrarla veda yazısı yazdırmak istiyor" diyordu dünkü yazısında... Yakınmasında haklıydı... Hıncal Uluçun dünkü yazısı, basın âleminde hangi eksantrik ilişkilerin, çelişkilerin, oyunların sürüp gittiğini anlatması açısından ilginçti... Neydi olay? Başbakan Erdoğana göre, "Seyahat eden, rızık bulur"muş. Adam devletten geçinmiyorsa yüklü bir kredi kartı borcu da bulabilir. Emine Alganın bu yıl Sedat Simavi Ödülünü alması, tüm arkadaşlarını çok mutlu etmişti. Vatan gazetesi, Emine Alganın Roche skandalı ile ilgili haberine verilen ödülü, "Türkiyenin Pulitzeri" diye duyurmuştu. Emine Algan, üstüne üstlük Nokta dergisinin
İncirliki bana bırak gerisine karışma!Aklına esen her ülkeyi ziyarete gitme!Gel Suriye ve İrana beraber saldıralım.Halkına söyle beni sevsin!Güney Kıbrısı tanı! Kuzey Kıbrıstan çık!Tezkereyi geçir. Askerime kucak aç!Apoyu yeniden yargıla! Yargılamakla kalma, akla! Soykırımı tanı! Federatif ol! IMFnin sözünden çıkma! Patrikhanenin ekümenikliğini kabul et!Papaz okulunu aç! Lozan Antlaşmasını unut!Sevr Antlaşmasını yürürlüğe sok!Ilımlı İslama modellik yap!Her bir şeyini özelleştir!Madenlerini bana devret!Hitlerin kitabını okuma!Misyonerlere karşı misafirperver ol!Tarım yapma, üretme, ben sana satarım!Başına çuval geçirirsem sus, ses etme!Aponun "demokratik konfederalizm" önerisini değerlendir!Dilini unut! Benim dilimde eğitim yap !Benim filmlerimi seyret, benim müziklerimi dinle!Binbir emekle yetiştirdiğin gençleri bana gönder!Vs... vs... vs... BİR tarih aldın diye hemen rehavete kapılma! Türk ekonomisinin 2004 yılında yüzde 9.9 oranında büyümeyle dünya birincisi olması büyük başarı... Bu büyümeyi vatandaşa çaktırmadan sağlamak ise tek kelimeyle mucize... Çatalcada, Çanakkale Zaferinin 90. yıl kutlamalarında açılış konuşmasını yapan İmam Hatip Lisesi Müdürü, Çanakkale Zaferi yerine
Ayrıca bugün konuşulanlar yarın için ne kadar geçerlidir, o da meşkûk?Kanaltürkte önceki gece Merdan Yanardağ, Kırgızistan konusunu tartıştı konuklarıyla... İnce noktalar sergilendi...Örneğin... ABD terörü önleme bahanesiyle Afganistana indikten kısa süre sonra Kırgızistanda askeri üs kurmuştu. O günlerde terörün önlenmesine katkı deyince akan sular duruyordu. Pentagon, kısa süre önce Kırgızistana Awacs uçakları yerleştirmek istedi. Askar Akayev yönetimi, bu uçakların terörü önlemekle ilgisi olmadığını belirterek teklifi geri çevirdi. ABD - Kırgızistan ilişkileri biraz da bu olay yüzünden sertleşti. Akayev düştü... Manzaraya bakınız... Terörle mücadele bahanesiyle Kırgızistan topraklarına yerleşen ABD, şimdi oradan Awacs uçakları kaldırıp Rusya ve Çini kontrol etmek istiyor. ABD ile ilişkiler, görün bir ülkenin başına ne işler açabiliyor.Bu satırlar yazılırken Sky Türk kanalında emekli Tuğgeneral Nejat Eslenin şu sözleri çalınıyor kulağımıza:- İncirlikle ilgili karar, Türkiyenin yeni dünya savaşında taraf olup olmayacağını da belirleyecektir... Amerika ile İncirlik pazarlığı sürüyor. Yetkililer, isteklerin Irak ve Afganistan ile sınırlı olduğunu söylüyor. Biz kuşkuluyuz.
Hiçbir demokratik ülkede benzeri olmayan bu yasanın amacı açık: Medyayı ceza korkusu içine hapsetmek. Korkmayanları bizzat hapsetmek...Adalet Bakanı Cemil Çiçek, konuyla ilgili yumuşatıcı sözler sarf ediyor. Başbakan Erdoğan ise hiç oralı değil. Basın Konseyinin randevu talebini reddettiği gibi, karikatürle savaşını sürdürüyor. Belli ki basını bu yasa ile susturma hevesi içinde. Dokunulmazlık sayesinde yargıdan kurtulanlar, TCY ile de basına karşı dokunulmazlık kazanacakları umudundalar.Kamuoyunda genel kanı, bu yasanın en çok hükümeti eleştiren yazarların elini kolunu bağlayacağı yolunda. Oysa yasa bizatihi halkın haber alma hakkını kısıtlıyor. Yalnız gazetecilerin değil, gazetelerin de elini kolunu bağlıyor. Yerel basını tam bir deli gömleği içine hapsediyor.Bu yasa düzeltilir mi? Hiç sanmıyoruz. İnişe geçmiş bulunan AKP iktidarının böyle bir yasaya çok ihtiyacı var. Acaba yasa onlara umdukları yararı sağlar mı? Onu da hiç sanmıyoruz. Bir iktidarın iniş sürecini sansür de durduramaz. Yeni Ceza Yasası yarın yürürlüğe giriyor. Ceza Hukuku Profesörü Köksal Bayraktarın geçenlerde Milliyette konferans verirken belirttiği gibi... Bu yasada belirtilen yaklaşık 300 suçun 30u basınla
- Zamanında açılmadığı için, davanın düşürülmesine...Erdoğanın avukatları davayı 6 aylık süre içinde açmadıkları için zamanaşımı gerçekleşti. Avukatlar nasıl olur da ceza davasının 6 ay içinde açılması gerektiğini bilmezler? Anlaşılamadı.Başbakan bu davayı geri çekebilirdi. Kendi imajı için iyi olurdu. Ancak belli ki Erdoğan gazetecilerle ilişkiyi kan davasına dönüştürmekta kararlı... Yeni ceza yasası da yürürlüğe giriyor. Değmeyin keyfine! Musa Kart arkadaşımızın geçen yıl 9 Mayısta Cumhuriyette yayımlanan meşhur "kedili karikatür"ü dün Eskişehirde yargılandı. Musa Kart, bu karikatürden dolayı Ankara 8. Asliye Ceza Mahkemesinde 5 milyar lira tazminat ödemeye mahkûm edilmişti. Aynı karikatürü yayımlayan Sakarya gazetesinin Yazı İşleri Müdürü Hakkı Sağlam için açılan tazminat davası ise reddedilmişti. Bunun üzerine Başbakanın avukatı Eskişehirde Sakarya gazetesine "ceza davası" açtı... Dava, dün Eskişehirde ele alındı. Savcı, davanın düşürülmesini istedi... Yargıç Fahrettin Gültekin 2 dakikada kararını açıkladı: Adalet Bakanı Çiçek, "1 Nisan kara gün değil" demiş. Evet, 1 Nisan, gazetecilerin "Neyi, nasıl yazayım?" diye kara kara düşüneceği gün... Üst kademede görevli asker
Profesör Dinçer, Prof. Tamer Koçelin kitabından ç - alıntı yapmakla suçlanıyordu.Profesör Dinçerin Başbakanlık Müsteşarlığına atanmadan önce görev yaptığı Marmara Üniversitesi, şikâyeti ele aldı. Hukuk fakültesinde oluşturulan komisyon konuyu inceledi, Ömer Dinçerin suçunu sabit buldu.Suç kesin ama zamanaşımına uğramış. Bu yüzden soruşturma açılmıyor. Eğer zamanaşımına uğramasa Prof. Dinçer, üniversite öğretim üyeliği mesleğinden çıkarılacak, profesör unvanı da elinden alınacaktı.Dinçer, kamu kurum ve kuruluşlarında da çalışamayacaktı. Zamanaşımı, cezayı ortadan kaldırır ama suçu ortadan kaldırmaz.Dinçerin bu durumda bürokrasinin en üst noktası olan Başbakanlık Müsteşarlığı görevine devam etmemesi gerekir...Ömer Dinçer, intihal olayı ortaya çıktığında şiddetle reddetmiş:- Beni intihalcilikle suçlayanlar ahlakçılık yapayım derken ahlaksızlık yapıyor, demişti.CHP Grup Başkan Vekili Kemal Anadol, dünkü basın toplantısında sordu:- Dinçerin göreve devam etmesi ahlaki bir davranış mıdır?İşte size on puanlık bir ahlak sorusu! Başbakanlık Müsteşarı Prof. Ömer Dinçerin, 1996 yılında Yardımcı Doç. Yahya Fidan ile birlikte yazdığı "İşletme Yönetimi" adlı kitapta intihal (aşırma) yaptığı
Haberden 3 gün sonra gazeteci Nazım Alpman, otomobilini haberde adı geçen bölgeye park ederken gazete haberi üzerine çetenin bölgeyi terk ettiğini düşünüyor. Ne var ki, daha otomobilden iner inmez yanında bir değnekçi bitiyor.Tahsilatı yapıyor. Arkadaşımız Gezi Pastanesine giriyor. Tesadüf bu ya, Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş bir köşede tek başına kahve içiyor. Hemen yanına gidip yaşadıklarını anlatıyor. Topbaşın yanıtı:- Otopark alanlarının tamamını bize vermedikleri için böyle şeyler oluyor. Biz karışamıyoruz. Emniyetin sorumluluğunda...Vatandaş bir kenara hatalı park ederse belediye çekicisi aracını çekebiliyor. Trafik polisi ceza makbuzunu kesip cama sıkıştırıyor. Ama aynı "güçlü yapı" Taksime 50 metre mesafede icraatlarını sürdüren "otopark çetelerine" karşı hiçbir şey yapamıyor. Bu işte bir tuhaflık yok mu? Haber geçen hafta gazetelerdeydi. CHP İstanbul Milletvekili Hasan Aydın, Gümüşsuyunda otomobilini park ettikten sonra yanına gelen 3 kişiden ancak silahını çekerek kurtulabilmişti. Gallipoli belgeselinden sonra Constantinopolisin kurtuluşu ve Ancyranın başkent oluşunun belgesellerini de bekliyoruz! Hüseyin Baş dostumuz, bir anısını aktardı... Ceset Engin ve Ege
Görüşmeler sürüyor.ABD, bu arada Türkiyeyi Ermeni tasarısını Kongreden geçirmekle tehdit ediyor. Ankaranın bu tehdidi göğüslemek için lojistik destek talebini kabul edeceği söyleniyor (Mazeret ve bahaneye bakınız)...Kimi yazarlar, "Başımıza ne geldiyse Iraka asker gönderme tezkeresini kabul etmediğimiz için geldi" şeklindeki dâhiyane yorumlarıyla "Bundan sonra gelecek Amerikan isteklerine koşulsuz evet diyelim" propagandası yapıyor.CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, Dışişleri Bakanına soruyor:- Türkiyenin lojistik destek sağlamak suretiyle Iraktaki olumsuz gelişmelerin sorumluluğunu paylaşması, ülkemizin temel dış politikasına uygun mudur?- PKK teröristlerinin yakalanması taleplerimiz olumlu cevap alamamışken, Irak konusunda ABDye tek taraflı tavizler vermemiz isabetli midir?Üç beş çapulcunun bayrağımızı yerlerde sürüklemesi gerekenden de fazla tepki görüyor. Milli öfke tırmanıyor. Ne var ki, işgalci ABDnin Türkiyeyi Irak katliamına ortak etme girişimlerine karşı bir tepki gözlenmiyor yurtta.Uğur Mumcunun bir zamanlar yaptığı bayrak çağrısı aklımıza geliyor:- Bayrağı İncirlik Üssünün tepesine dikebiliyor musunuz? İşte mesele orada.Neoconinin Türkiyeyi uydu görüp katliama