"Biz Avrupalıyız..." "5 dakikada krizi çözdü..." "Gitti, çözdü, geldi..." "Avrupa yolu açıldı..." "Harika sonuç..." vs...Ne Başbakanın çözdüğü sorunu bizzat kendisinin yarattığını anımsatan vardı, ne bu süreçte Avrupaya "Bunların kafası hâlâ ortaçağda, şeriatçı düşünceyi aşamamışlar" dedirttiğini söyleyen... Ne "Türküz dış müdahale kabul etmeyiz" sözünün nereye uçtuğunu soran oldu, ne de "Zinaya ceza vererek Türk kadınının onurunu kurtaracaktınız, ne oldu bundan vaz mı geçtiniz?" diye sorgulayan...Bir dostumuz telefonda dedi ki:- Boks maçında raunt aralarında boksörün yanında 2 kişi görürsünüz. Biri antrenör diğeri suanyör. Antrenör boksörün hatalarını anlatır, taktik verir, daha iyi dövüşmesi için uyarılarda bulunur. Suanyör ise sürekli havlu sallayarak boksörü serinletmeye çalışır. Boksör ister dövsün ister dayak yesin, suanyörün görevi değişmez. O yalnızca havlu sallayarak boksörü yeller, serinletir, ferahlatır... Bizim basın başarılı bir suanyör olarak görev yapıyor.Ama yalnızca suanyörle maç kazanılmaz ki. Ünlü Yunan tarihçi Heredot, zeytin ve incir ağaçlarının bolluğundan hareketle Egeyi "Dağlarından yağ, ovalarından bal akar" diye tanımlar... Günümüzde yaşıyor olup da
"Burası Tahran değil, Samsun"Samsunda 9 kişilik motorize zabıta ekibi sahilde birbirine sarılarak sohbet eden sevgilileri "uygun" davranmaları için uyarıyor... Fotoğraflarda motorlu zabıtalar ve onlardan kaçan sevgililer görülüyor...Samsun Belediye Başkanı Yusuf Ziya Yılmaz, yaptığı açıklamada olayı basının düzenlediği "mizansen" olarak niteliyor... Belediye Başkanına göre gazeteciler okuldan kaçan öğrencileri haber yapmak istiyor, zabıtadan bu konuda yardım istiyor, ortaya çıkan görüntüleri de ahlak operasyonu diye yansıtıyor... Samsunun Manşet gazetesi yazarı Erdem Erol, bize gazetesinin geçen haziran ayında verdiği bir haberi ve kendi köşe yazısını göndermiş..18 Haziran 2004 tarihli Manşet gazetesinde aynen şu satırlar okunuyor:"Büyükşehir Belediyesi Zabıta ve Güvenlik ekipleri geçen hafta içinde sahilde denetime çıktı. Sahil kenarında oturan gençleri uygunsuz oturdukları iddiasıyla uyaran ve hatta oturdukları yerlerden kaldıran zabıtanın çalışmaları bununla da kalmadı. Zabıta önceki gün de parklarda fuhuş avına çıktı..."Geçen haziran ayında aynı uygulama yapılmış. Gazeteler haberi duyurmuş.Acaba o da mı mizansendi? Başbakan Erdoğanın Brüksele gittiği, Avrupada Türkiye ile
Çok şükür demokrasinin bütün kurumları mevcut... Partiler.. Parti organları.. Yetkili kurullar... Parlamento... Muhalefet... Cumhurbaşkanı... Anayasa Mahkemesi... Yargıtay... Danıştay... Sayıştay... Peki olmayan ne? Demokrasinin kendisi...Tek bir adam, kafasına estiğinde bir telefonla TBMMde en hayati yasayı askıya aldırıyor, Türkiyenin kaderiyle oynayabiliyor.Neyi, neden yaptığını kimseye izah etmiyor. Etmesine gerek yok. Kimse ona bir şey soramıyor... Tek adam kimseye hesap ve izahat vermiyor.Çünkü parti yöneticilerini ve milletvekillerini o tek adam tek başına seçiyor...Hepsi onun emir eri...Tek adamın bir telefonuyla Mecliste parmaklar iniyor kalkıyor, en mantıksız kararlar alınıyor, 40 yıllık AB politikası yok yere tehlikeye atılabiliyor...Tek adam ülkeyi tek başına savaşa sokabileceğini de gösterdi yakın geçmişte...Hitler veya Mussolini bile karar alırken yakın çevrelerine danışıyorlardı. Onların ne yaptığını yakın çevreleri biliyordu.TCY ile ortaya çıkan son manzara en katı diktatörlüklerde görülmez. Biz buna demokrasi diyoruz.Ve bu rejimde ülkenin bir anda felakete sürüklenebileceğini henüz anlamamış görünüyoruz... 5 yılda bir sandık başına gidiyor, oy veriyor, bir partiyi
Bir soru da biz soralım:- Acaba Tayyip Erdoğan sağlıklı düşünebiliyor mu?Bu soruya evet yanıtı verebilmek zor... Nedenine gelince...Bakınız, Başbakan Erdoğan 17 Eylüldeki tarihi! konuşmasında "Bu bizim iç işlerimize müdahaledir" ifadesinden sonra ne diyor:- ABnin talepleri bellidir. Bunlar Kopenhag siyasi kriterlerinde belirlenmiştir... Türkiye, bu konuda ne gerekiyorsa bugüne dek hepsini bitirmiştir...Bu sözler Erdoğanın bir değerlendirme zaafı içinde olduğunu gösteriyor.Başbakan Türkiyenin Kopenhag kriterlerini tamamen yerine getirdiğini sanıyor, TCK ve zina meselesini anlaşılan bir başka mesele veya ayrıntı görüyor...Oysa TCKnın içinde Kopanhag kriterlerine uyuma ilişkin sayısız madde var...İnsan hakları, özgürlükler, kadın erkek eşitliği vs. ile ilgili maddeler Kopenhaga uyumla birebir ilgili... O yüzden AB sözcüsü Jean - Christophe Filori, dün açıkça şu sözleri söyleme gereği hissetti:- Ceza tasarısı Meclisten geçmezse, "Kopenhag kriterlerini yerine getirmediği" gerekçesiyle Türkiye ile görüşmeleri başlatmayacağız...Başbakan hem kendini hem Türkiyeyi muazzam bir çıkmaza soktu. Bakalım içinden nasıl çıkacağız... Bütün Türkiye tek bir adamın ağzından çıkan ve mantıkla izahı
Sen ABD ve ABden gelen her ricayı adeta emir telakki edip yerine getireceksin, son dakikada, tam işler rayına girmiş görünürken "zina" yüzünden köprüleri atacaksın: "Efendim biz Türküz, dışardan müdahaleye tahammül edemeyiz..." Bundan öncesini bilen kimse böyle mazereti yutmaz. Peki nedir Erdoğanın hesabı?- Efendim ABye giriş sürecinde bir yandan ordunun pasifize edileceğini, bir yandan da dinsel özgürlük adı altında kendi şeriatçı programlarını geliştireceklerini hesap ediyorlardı. Ancak AB önce türban, sonra da zina olayında şeriatçılığa geçit vermeyeceğini gösterdi. Bunun üzerine ABden vazgeçtiler... ABDye dümen kırdılar...Böyle yüzeysel ve yanlış bir hesap içinde olabilirler mi? Bilinmez. Ama "değişmedikleri" bir kez daha görülüyor...Bu arada "ABye girmek istemeyenlerin istediği oldu" diye düşünenler var.ABye girmeyi istemeyenler alternatif olarak ulusal bir model öneriyor. İktidardaki kadronun alternatifi ise şeriat devleti... Tayyip Erdoğan sudan bir bahaneyle AB ile köprüleri atamaz. Türkiye buna izin veremez. Vermemelidir... Türkiyenin Avrupa Birliğine girişi Recep Tayyip Erdoğanın hobisi, fobisi, özel meselesi değildir. Recep Bey ABye giriş için çok çaba sarf etti, bugün
yıl önce 66 bin metrekarelik alan üzerinde açılmıştı. Fuar, bu defa 80 bin metrekarelik alana yayılacak...Türkiye, 100 milyon dolarlık takım tezgâhı ihraç edip 400 milyon dolarlık tezgâh ithal ediyor. Küçük hacimler... Bu işi mümkün olduğunca büyütmek gerekiyor...Fuara hazırlık nedeniyle dün yapılan toplantıda Takım Tezgâhları İmalatçıları Derneği Başkanı Cüneyt Okçu bize kimi bilgiler verdi... Bu konuyu bırakın halkın, bürokrat ve siyasilerin de pek bilmediğini söyledikten sonra ekledi:- İngilterede okul çocukları belli zamanlarda fabrikalara götürülür, onlara üretimin, sanayiin önemi anlatılır... Yeni nesiller böylece sanayiin önemini bilir, tekniği severek yetişir...Bizim çocuklar ise maalesef sadece diskoların yolunu biliyor...Yolunuz düşerse 21 - 26 Eylül arası CNRdaki fuara uğramanızı salık veririz... Takım tezgâhı nedir? Bana ne diyeceksiniz... Haksız sayılmazsınız ama konuya bu kadar ilgisiz kalmaya hakkınız olmadığını da bilmelisiniz! Takım tezgâhı dediğimiz şey "makine yapan makine"... Sanayiin özü... 21 - 26 Eylül tarihleri arasında İstanbul CNR Fuar Merkezinde "Takım tezgahları fuarı" açılıyor... 54ü yabancı 300 firmanın katılacağı bu fuarı 70 bin kişinin ziyaret
- Arayan kişiye, senin işini hallederim ama sen de Malatyaya bir sağlık ocağı yaptıracaksın, dediniz. Mesele nedir?- Arayan kişi Malatya Efes Pilsenin başbayii Şah İsmail Uçardı. Benden birinin vekil öğretmen olarak atanmasında yardımcı olmamı istedi. Ben de ona, işini eğer mevzuata uygunsa yaparım ama karşılığında Malatyaya bir sağlık ocağı isterim, dedim, kabul etti.- Bu yöntemi çok kullanır mısınız? - Benden yardım isteyen kişinin ekonomik durumu elveriyorsa kullanırım. Bu yöntemle şimdiye kadar Malatyaya 7 sağlık ocağı, 8 okul kazandırdım. Ayrıca da okullara 1.700 tane bilgisayar...- Başka? - Bizim Pötürge ilçemiz biraz muhafazakârdır. Kısa süre öncesine kadar solun esamisi bile okunmazdı. Malatyalı zenginlerden yardım toplayarak bu ilçeye bir gölet, bir de köprü yaptırdım. Caminin birine de iki tane kılima taktırdım.- Siyasi sonucu oldu mu? - Son belediye seçimini biz kazandık. Belediye Başkanımız da kısa sürede öylesine güzel işler yaptı ki, artık bizim elimizden kimse alamaz Pötürgeyi... Arkadaşımız Fahrettin Fidan dün Meclis kulisinde CHP Malatya Milletvekili Mevlüt Aslanoğlu ile sohbet ediyordu. Bir ara Aslanoğlu nun telefonu çaldı. Konuşma bitince arkadaşımız
- Efendim, dedi, sizi aşağı alsak...Peşinden bir espri yaptı:- Veya isterseniz size de birer çalgı aleti verelim...Cüneyt Arcayürek :- Aman, dedi, biz çalmasını bilmeyiz, çalmasını bilen meslektaşlar da bu akşam burada yok, en iyisi inelim aşağı...Sen çok yaşa e mi Cüneyt Ağabey... Geçen hafta sonu ağırbaşlı ve mütevazı düğündeyiz... Bir ara salonun ucunda maytaplar yandı. Cüneyt Arcayürekle birlikte ne olduğunu görebilmek için yanı başımızdaki sahnenin üzerine çıktık... Biz salonu seyrederken sahneye müzisyenler girdi... Her birinin elinde değişik bir müzik aleti... Yerlerini aldılar; aralarından biri kibarca: İngiltere Başbakanı Blair, yaz tatilinde Atatürkün hayat hikâyesini okumuş! Geç kalmış. Keşke Irak harekâtından önce okusaydı. Fatma Meral Bulut, 21.08.2004 günü sabah 8.20 seferiyle Adanaya seyahat ediyor. İstanbuldan uçağa binmeden önce güvenlik kontrolünden geçerken önünde yürüyen eski futbolcu Rıdvan Dilmenin güvenlik personeli tarafından kontrol edilmeden, hatta eli sıkılarak uğurlandığını görüyor. Kendisini ararlarken soruyor:- Biraz önce geçen beyi neden güvenlik kontrolünden geçirmediniz ?- Siz onun kim olduğunu biliyor musunuz? O Rıdvan Dilmen!- Onun Rıdvan