<#comment>#comment>Aslında ekonomide mucize olmaz ama bazen bir ülkenin ya da firmanın gerçekleştirdiği atılım "mucize" diye nitelendirilir. Bizim kuşak, 2. Dünya Savaşı sonrasında yaşanan "Alman mucizesi" ve "Japon mucizesi"ni hâlâ hatırlar. Daha sonrakiler "Asya mucizesi"ni bilir. Günümüzdeki "mucize"ler ise biraz daha kısa ömürlü oluyor galiba, örneğin 2000'lere girilirken internetle birlikte gündeme gelen "dot.com mucizesi" şimdilik parıltısını biraz yitirmiş görünüyor.
Şu anda derin bir kriz yaşamakta olan Türkiye ekonomisinde de acaba bir "mucize" yaşanabilir ve hemen herkesi karamsarlığa sürükleyen tablo bir anda değişebilir mi? Ekonomideki çıkmaz yerini umutlu bir açılıma bırakabilir mi?
Bu sorulara cevap ararken her şeyden önce bugün yaşanmakta olan krizin iki boyutu bulunduğunu hatırlamak gerekiyor.
Krizin birinci boyutu, Türkiye ekonomisinin yıllardır savsaklanan yapısal sorunlarıyla ilgili. Ekonomimizin üretim yapısını dönüştürmeden; tarımını, sanayiini, hizmet sektörlerini yeniden yapılandırarak küresel rekabete uyum sağlayacak bir verimlilik düzeyine getirmeden; siyaset - ekonomi ilişkilerini yeniden düzenlemeden; devlete ve bürokrasiye çeki düzen vermeden;
Geçen yıl IMFye ve kendi çalıştığı Dünya Bankasına sert eleştiriler yönelterek istifa eden ünlü ekonomist Joseph Stiglitz, Asya krizi sırasında yazdığı bir makalede, "büyükler" dışındaki ulusal ekonomileri, "fırtınalı okyanusta batmamak için çaba harcayan küçük sandallara" benzetmiş, işlerinin ne kadar zor olduğunu vurgulamıştı. Gerçekten de sermaye hareketlerinin serbestleştiği ve döviz piyasalarının günlük işlem hacminin 1.5 trilyon doları aştığı bir dünyada, birkaç milyar dolarlık bir sermaye kaçışıyla yelkenleri suya indirmek zorunda kalan ülkelerin kendi paralarını nasıl savunabilecekleri, hangi kur rejimiyle mutlu olabilecekleri ciddi bir tartışma konusu. Geçen haftaki yazımızda da belirttiğimiz gibi, dalgalı okyanusta batmamak ya da "kur şoku" yaşamamak için giderek daha çok sayıda ülkenin "dalgalı kur" rejimini benimsediğini ya da bizim gibi, benimsemek zorunda kaldığını görüyoruz. "Para kurulu" ve dolarizasyon Özellikle Arjantin gibi hiperenflasyon yaşamış olan ve parasal disiplini kendi olanaklarıyla sağlayamayan ülkelerde bu tür katı rejimlerin avantajlı yanları var. Nitekim Arjantin "para kurulu" uygulamasına geçtikten sonra kısa sürede enflasyonu tek haneli rakamlara
<#comment>#comment>Geçen yıl IMF’ye ve kendi çalıştığı Dünya Bankası’na sert eleştiriler yönelterek istifa eden ünlü ekonomist Joseph Stiglitz, Asya krizi sırasında yazdığı bir makalede, "büyükler" dışındaki ulusal ekonomileri, "fırtınalı okyanusta batmamak için çaba harcayan küçük sandallara" benzetmiş, işlerinin ne kadar zor olduğunu vurgulamıştı. Gerçekten de sermaye hareketlerinin serbestleştiği ve döviz piyasalarının günlük işlem hacminin 1.5 trilyon doları aştığı bir dünyada, birkaç milyar dolarlık bir sermaye kaçışıyla yelkenleri suya indirmek zorunda kalan ülkelerin kendi paralarını nasıl savunabilecekleri, hangi kur rejimiyle mutlu olabilecekleri ciddi bir tartışma konusu. Geçen haftaki yazımızda da belirttiğimiz gibi, dalgalı okyanusta batmamak ya da "kur şoku" yaşamamak için giderek daha çok sayıda ülkenin "dalgalı kur" rejimini benimsediğini ya da bizim gibi, benimsemek zorunda kaldığını görüyoruz.
"Para kurulu" ve dolarizasyon
Günümüzde moda haline gelen "dalgalı kur" en esnek kur rejimi. "Dalgalı kur"un tam karşı kutbunda ise en katı kur rejimi olan "para kurulu" rejimini ya da "sabit kur" uygulamalarını görüyoruz. Bu katı rejimlerde bağımsız para
1. Doların çıkışı nerede durur? Şu anda doları almalı mı, satmalı mı?2. Aranan güven ortamı bu hükümetle sağlanabilir mi?3. Bu kriz, bu programla ve bu hükümetle aşılır mı?Aslında birinci sorunun cevabı diğer iki soruya verilecek cevapla yakından ilgili. İkinci ve üçüncü soruya kesinlike "evet" cevabını verebilsek birinci soruyu cevaplamamız da kolaylaşacak, fazla zorlanmadan, "Şu anda ABD doları TL. karşısında aşırı değerlenmiş durumda, şimdi doları almanın değil satmanın zamanı" biçiminde bir cevap verebileceğiz bu soruya. Bu beklenti hakim duruma geçtiğinde bu cevabın doğrulanması olasılığı da artacak ve doların - markın değeri, makul bir düzeye gerileyecek.Olaya böyle bakınca çözüm de basit görünüyor: (1)Döviz fiyatlarının makul düzeylere inmesi, (2) Kendisini tümüyle döviz kuruna endekslemiş olan insanlardaki ve piyasalardaki panik havasının dağılması ve (3) Ekonomide çarkların dönmeye başlaması için her şeyden önce ilk iki soruya kesinlikle "evet" cevabının verileceği bir ortamın oluşması gerekiyor. Bugünlerde farklı ortamlarda en fazla karşılaştığım üç soru şunlar: "Kur kapanı" Bu süreçte zaman çok önemli. Derviş ve hükümet "kur kapanı"ndan kurtulursa zaman kazanmış olacak
<#comment>#comment>Bugünlerde farklı ortamlarda en fazla karşılaştığım üç soru şunlar:
1. Doların çıkışı nerede durur? Şu anda doları almalı mı, satmalı mı?
2. Aranan güven ortamı bu hükümetle sağlanabilir mi?
3. Bu kriz, bu programla ve bu hükümetle aşılır mı?
Aslında birinci sorunun cevabı diğer iki soruya verilecek cevapla yakından ilgili. İkinci ve üçüncü soruya kesinlike "evet" cevabını verebilsek birinci soruyu cevaplamamız da kolaylaşacak, fazla zorlanmadan, "Şu anda ABD doları TL. karşısında aşırı değerlenmiş durumda, şimdi doları almanın değil satmanın zamanı" biçiminde bir cevap verebileceğiz bu soruya. Bu beklenti hakim duruma geçtiğinde bu cevabın doğrulanması olasılığı da artacak ve doların - markın değeri, makul bir düzeye gerileyecek.
Olaya böyle bakınca çözüm de basit görünüyor: (1)Döviz fiyatlarının makul düzeylere inmesi, (2) Kendisini tümüyle döviz kuruna endekslemiş olan insanlardaki ve piyasalardaki panik havasının dağılması ve (3) Ekonomide çarkların dönmeye başlaması için her şeyden önce ilk iki soruya kesinlikle "evet" cevabının verileceği bir ortamın oluşması gerekiyor.
Bir ülkenin uyguladığı döviz kuru rejiminin ülke ekonomisinin kaderini belirlemede ne denli önemli olduğunu biz de yaşayarak öğreniyoruz. 2000 yılı başından itibaren uygulamaya çalıştığımız "kur çapası"na dayalı kur rejiminin 22 Şubat 2001de çökmesine kadar geçen sürede o rejimin artı ve eksilerini öğrenmeye başlamıştık. Şimdi ise 22 Şubat sonrasında benimsemek zorunda kaldığımız "dalgalı kur" rejiminin ne getirip ne götüreceğini tartışıyoruz. Bu arada dikkati çeken olgulardan biri, "kur çapası"na dayalı rejim uygulanırken sızlanmaya başlayan bizim iş aleminin şimdi de "dalgalı kur"dan şikayetçi olması ve doların, markın fiyatının nerede duracağını hiç kestiremediği için geçen yılki kur rejimini özlemeye başlaması. "Dalgalı"ya mahkûmuz Sermaye hareketleri serbestisinin korunduğu ve ülkeden sermaye çıkışının sürdüğü bir ortamda Türkiyenin herhangi bir kur hedefi belirleyip bu hedefi savunması olanaksız görünüyor. Bu nedenle asgari güvenin sağlanacağı noktaya gelene dek, "dalgalı kur" rejiminin, para otoritesinin hiçbir kur hedefini savunmak zorunda olmadığı "serbestçe dalgalanma" türüne mahkum durumdayız. IMF Başkan Yardımcısı Stanley Fischerın da belirttiği gibi, bugün
<#comment>#comment>Bir ülkenin uyguladığı döviz kuru rejiminin ülke ekonomisinin kaderini belirlemede ne denli önemli olduğunu biz de yaşayarak öğreniyoruz. 2000 yılı başından itibaren uygulamaya çalıştığımız "kur çapası"na dayalı kur rejiminin 22 Şubat 2001’de çökmesine kadar geçen sürede o rejimin artı ve eksilerini öğrenmeye başlamıştık. Şimdi ise 22 Şubat sonrasında benimsemek zorunda kaldığımız "dalgalı kur" rejiminin ne getirip ne götüreceğini tartışıyoruz. Bu arada dikkati çeken olgulardan biri, "kur çapası"na dayalı rejim uygulanırken sızlanmaya başlayan bizim iş aleminin şimdi de "dalgalı kurödan şikayetçi olması ve doların, markın fiyatının nerede duracağını hiç kestiremediği için geçen yılki kur rejimini özlemeye başlaması.
"Dalgalı"ya mahkûmuz
IMF Başkan Yardımcısı Stanley Fischer’ın da belirttiği gibi, bugün bulunduğumuz noktada, biraz da hatalı bir çeviriyle "dalgalı kur" diye adlandırdığımız kur rejiminin (daha doğru bir çeviri geçenlerde Ege Cansen dostumuzun anımsattığı gibi, "yüzer kur" olabilirdi) bir alternatifi yok bizim için.
Sermaye hareketleri serbestisinin korunduğu ve ülkeden sermaye çıkışının sürdüğü bir ortamda Türkiye’nin herhangi bir
Bu ortamda bütün cesaretimi toplayıp bir tahmin yapmaya kalkıştığımda yalnızca süreyle ilgili tek bir rakam vererek şöyle bir şey söyleyebiliyorum : Ekonomimizin, halen uygulanmakta olan IMF destekli programla nereye varacağı ya da varamayacağı önümüzdeki üç ay içinde belli olur. Bugünlerde iş aleminden kimi rastlasanız önünü görememekten yakınıyor. Herkes, hiç değilse önümüzdeki üç ayda neler olacağını ve yılın nasıl biteceğini kestirmek için sarılacak bir gösterge, bir hedef arıyor. Sözüne güvenilir biri çıkıp "dolar üç ay sonra şu kadar, altı ay sonra şu kadar olur, canlanma falanca ayda başlar, yılsonu enflasyonu şu bantta kalır", dese herkes hemen üstüne atlayacak bu rakamların. Ne var ki Türkiye'nin bugünkü ortamında sözüne güvenilir birinin çıkıp sağlıklı bir rakamsal tahminde bulunması çok zor; çünkü yalnızca döviz kuru dalgalanmıyor, hemen her alanda, neredeyse her şey dalgalanmada. Programın başarısı için Siyasette yeni bir istikrarsızlık yaşanmaması Hükümetin kalıcılığı konusundaki kuşkuların dağılması IMF ile ilişkilerde hiç bir sorun çıkmaması İçerde ve dışarda güven bunalımının aşılması Sistemden kaçan paranın geri dönmeye başlaması Sisteme döviz arzının