Serdar Erener'in önemli önerisi

22 Ağustos 2000


       Enflasyonla mücadele konusunda son zamanlarda duyduğum en kayda değer öneriyi reklam dünyasından biri, Hürriyet gazetesinin "reklam dünyasının dahi çocuğu" diye tanımladığı Serdar Erener yapmış. Pazar günkü Hürriyet'te yer alan haberin başlığında Erener'in "Enflasyonsuz hayatı anlatıp canavarı yenelim", dediği belirtiliyor. Erener, önerisinin gerekçesini de şöyle açıklıyor:
       "Toplum ancak inandığı, hissettiği ve algıladığı şeye destek verir. Bu nedenle mücadelenin başarılı olabilmesinde, enflasyonsuz ortamın ne olduğunu anlatan filmler bu noktada önemli olabilir. Bu mücadelenin süresini de kısaltabilir."
       İnsanların acı ilacı içebilmesi için karşılığında ne elde edeceğini bilmesi gerektiğini vurgulayan Erener, "enflasyonla mücadele beklentiyi satın almak üzerine kurulu olduğuna göre insanlara onları neyin beklediğini göstermek gerek" demiş.
       Enflasyonun her şeyden önce "parasal bir olay" olduğunu her fırsatta yineleyenler arasında bu öneriye dudak bükenler, "işimiz böyle şeylere kaldıysa yandık" diyenler mutlaka

Yazının Devamı

Neo pesimizm

20 Ağustos 2000


       Arjantinli ünlü cerrahın ülkeyi yasa boğan intiharını Türkiye'nin bugünkü ortamında karamsar olmaktan başka bir seçeneğimin bulunup bulunmadığını düşünürken öğrendim. International Herald Tribune gazetesindeki habere göre 1967'de ABD'de, ünlü Cleveland Clinic'te çalışırken "koroner by - pass" ameliyatlarının öncülüğünü yapan ve dünya çapında üne kavuşan Dr. Rene Favaloro'nun intiharı Arjantin'de tam bir şok etkisi yapmış, ülkedeki karamsarlık ve umutsuzluk havasını yeni boyutlara taşımıştı. Arjantin'de çok sevilen ve sayılan bir kişi olan 77 yaşındaki Dr. Favaloro'nun intiharı, iki yıldan beri ekonomik durgunluğun pençesinde kıvranan Arjantinlilerin karamsarlığını daha da derinleştirmişti.
       Kimilerine göre ise Dr. Favaloro'nun intiharı artık silkinme ve bir şeyleri kökünden değiştirme zamanının geldiğini anlatan son uyarıydı. Arjantin'deki mevcut düzen, dünya standardında başarılara imza atan, toplum için, ülke için bir şeyler yapma çabası içinde olan insanları yaşatmıyordu. Dr. Favaloro'yu umutsuzluğa sürükleyen ve belki de intiharına yol açan olay da bunun bir örneğiydi. Topluma yararlı olmak

Yazının Devamı

İstanbul üzerine deprem kumarı

19 Ağustos 2000


       Deprem konusuna takılıp kalmak istemiyorum aslında ama haklı uyarılar karşısında duyarsız ve kayıtsız kalmak da çok zor. Önceki günkü Cumhuriyet'te Orhan Bursalı'nın yazısını okuyunca diğer konuları bugünlük bir kenara bırakıp İstanbul üzerinde oynanmakta olan büyük "deprem kumarı"na değinmeye karar verdim.
       Ülkemizdeki en kaliteli yayınlardan biri olan (ve bugün 32 sayfalık özel deprem sayısı olarak yayınlanan) Cumhuriyet Bilim Teknik ekini de çıkaran Orhan Bursalı 17 Ağustos tarihli Cumhuriyet'te yer alan yazısında, deprem konusunda en güvenilir kaynaklardan edindiği bilgilere dayanarak, İstanbul'da büyük bir deprem olmamasının düşünülemeyeceğini ve söz konusu depremin 30 yıl içinde gerçekleşme olasılığının da hayli yüksek olduğunu hatırlattıktan sonra İstanbul üzerinde bir "deprem kumarı" oynanmakta olduğunu ileri sürüyor.
       Bursalı'nın da belirttiği gibi, İstanbul'un olası bir depremi katlanılabilir hasarlarla ve asgari zayiatla atlatabilmesi için derhal kapsamlı ve çok boyutlu bir depreme hazırlanma projesini uygulamaya koyması gerekiyor. Böyle bir

Yazının Devamı

Depremle uyanmak

17 Ağustos 2000


       "Tavana bakıyordum ve birden gökyüzünü gördüm".
       Sahnedeki yedi genç, Los Angeles depreminin yaşamlarını ve dünyaya bakışlarını nasıl değiştirdiğini anlatıyorlardı. Deprem, ufuklarını sınırlayan "tavan"ı yıkmış ve "gökyüzü"nü göstermişti onlara. Aşkları, yaşamları, dünyaya bakışları eskisi gibi olmayacaktı artık."
       1995 yazında, müziğini John Adams'ın bestelediği bu modern operayı izlerken bir depremin insanların hayatında ne kadar çok şeyi değiştirebileceğini ilk kez hissetmiş ve bu duygumu o dönemde yazmakta olduğum "Aklınla Uçur Beni" adlı kitabın giriş bölümüne de yansıtmıştım.
       Sonra unuttum gitti bütün bunları. Tam bir yıl önce depremle uyandığımda da ilk önce bunları düşünemedim doğal olarak. Korkunç bir uğultuyla birlikte gelen sarsıntı sonrasında yoğun bir karanlık kaplamıştı ortalığı. Nerede ne olduğunu anlamak mümkün değildi. Canlı yayında tek bir radyo vardı galiba ve panik içindeki spiker "büyük bir deprem oldu, her yer karanlık" gibi sözlerin dışında hiçbir bilgi veremiyordu. O ortamda yaşanan facianın

Yazının Devamı

'Baba' sahaya

15 Ağustos 2000


       Türkiye ekonomisinin 2000 yılının sonbaharına girilirken vardığı kavşakta çok net bir tercihle karşı karşıyayız: Ya gerçeği görüp uygulanmakta olan programı hedeflerine ulaştırmak için gerekli önlemleri almaya devam edeceğiz ya da yeni bir çıkmaza, hatta belki de yeni bir krize sürükleneceğiz. Eğer 1993'teki gibi Türkiye'de siyaset ekonomiyi teslim alır ve popülizmin tuzağına düşülürse bunun bedelini çok ağır öderiz; 2000 yılı yazına girilirken birden ilgi çekmeye başlayan "öteki Türkiye" de çok daha derin bir çıkmaza sürüklenir.
       Karşı karşıya bulunulan seçeneklerin netleşmesi bakımından bugüne benzeyen 1993 sonbaharında, gerekli önlemlerin alınmaması ve dengeleri düzeltecek bir program yapılmaması halinde ekonominin krize gireceği belliydi. Buna karşın Çiller hükümeti, kısmen de siyasi kaygılarla bu önlemleri almaya yanaşmıyor, 1994 başındaki yerel seçimlere kadar durumu idare edebileceğini sanıyordu. Sonuçta ekonominin krize doğru gittiğini söyleyenlere kulak asılmadı, siyaset ekonominin önüne geçti ve Türkiye tıpış tıpış 1994 krizine sürüklendi.
       Bugün ise

Yazının Devamı

Acı tebessüm, kırmızı hüzün

11 Haziran 2000


       Dün sabah erken saatlerde yürüyüşten dönerken NBA(ABD profesyonel basketbol ligi) final maçını anlatan spikerin sesi takıldı kulağıma. Yeniköy 'deki apartmanların birinin gece bekçisi uykulu gözlerini minik televizyonuna dikmiş, maç başına 40 sayı atan Shaq O'Neal ve arkadaşlarının zaferini izliyordu.
       Sabaha karşı saat 4 de kalkıp NBA finallerini izleyen bir hayli meraklı var galiba ama bugünden itibaren Türkiye'nin gündemini yeniden belirleyecek olan şey tabii ki futbol. Avrupa Şampiyonası finallerine, rakiplerinden hayli farklı bir gizlilik içinde hazırlanan milli takımımız bu sayede(ya da buna rağmen) başarılı olur ve çeyrek finale kalırsa haziran ayını futbola dönük yaşamamız kaçınılmaz olacak her halde. Bu arada kimse farklı konularla, buğday fiyatıyla, hükümet kriziyle, umut operasyonuyla filan gündemi çalmaya çalışmasın boşuna.
       Benim gündemimde ise Uluslararası İstanbul Müzik Festivali var şu günlerde. Festivale bu yıl katılan sanatçılar arasında dünyanın en gözde müzisyenleri de yer alıyor. Cuma akşamı gözalıcı bir kırmızı tuvaletle Aya İrini'yi

Yazının Devamı

Hükümet krizi 2001'de mi?

10 Haziran 2000


       Ekonomiyi yakından izleyen ve gelecek yıla uzanan projeksiyonlar yapanlardan duyduğum ilginç bir değerlendirme var. Onlara göre ANAP lideri Yılmaz'a Yüce Divan yolunu açarak bir hükümet krizini gündeme getiren gelişmeler yalnızca "deneme" ya da "yoklama" hamleleri. Şu anda hükümeti oluşturan partilerden hiçbiri hükümeti bozacak durumda değil aslında. Ekonomiyle ilgili beklentiler 2001 yılından önce bu noktaya gelinmeyeceğini gösteriyor. Bu görüşü savunanlara göre enflasyonu düşürme programının sonuçları alınmadan hükümeti bozmanın kendilerine bir şey kazandırmayacağının herkes farkında.
       Bu analizi yapanlar enflasyonu düşürme programının bu yılın sonunda enflasyonda tam belirlenen hedefleri vurmasa bile bu hedeflere yakın sonuçlara varabileceğini ve 2000 yılı sonu için belirlenen hedeflerin belki de birkaç aylık gecikmeyle yakalanacağını düşünüyorlar. Onlara göre programın uygulanmasında bu yıl önemli sapmalar olmayacak ve 2001 yılının ilk çeyreğinde ya da en geç ilk yarısında enflasyonda yüzde 20 noktasına gelinecek; gerçek bir hükümet krizinin koşulları da işte o zaman oluşmuş olacak.
 &nb

Yazının Devamı

'Mucize' mi, 'sefalet' mi? (3)

8 Haziran 2000


       Aylık ücreti 400 doları bile bulmayan öğretim üyesinin "ben daha nasıl kemer sıkayım?" diye haklı bir soru sorduğu, geniş bir kesimin gelirinin bunun bile altında kaldığı bir ülkede birilerinin çıkıp bu durumu sorgulamasını ve "Türkiye ekonomisinde mucize oluyor" diyenlere tepki göstermesini anlayışla karşılamak lazım. Toplumdan gelen şikayetleri yansıtan bu tepkileri hemen "sefalet edebiyatı" olarak niteleyip göz ardı etmek bana kolaycı bir yaklaşım olarak görünüyor.
       Ne var ki bu şikayet ve tepkileri dile getirenler de çoğunlukla kolaycı ve sığ bir yaklaşım içindeler. Onların yazdıklarını okuyan, söylediklerini dinleyenlerin şöyle bir izlenime kapılmaları olasılığı yüksek: Türkiye'de ekonomik durumu iyi olmayan, "sefalet" sınırında yaşayan kitlenin durumunu bir anda düzeltecek sihirli bir reçete var aslında ama IMF ve yerli işbirlikçileri bu reçetenin uygulanmasını ve halkı "sefalet"ten kurtaracak "mucize"nin gerçekleşmesini önlüyor. O halde ne yapalım? "IMF komiseri" Cottarelli'yi kovalım, istikrar programını çöpe atalım, halkı "sefalet"ten kurtaracak "mucize" programı derhal uygulamaya

Yazının Devamı