'Amerika hayranı' mı oldum acaba?

27 Şubat 2000


       Yaptığım işin ilginç bulduğum bir yanı da yazdığım bir yazının bazen hiç de öngöremediğim tepkilere yol açması. Kimi zaman okurun algılama çerçevesinin farkını, kimi zaman da yazarın bir yanlışını bulup ortaya koyma çabasını yansıtan bu tepkiler karşısında en azından bir an durup düşünmek, "neden böyle anlaşıldım?" sorusunu sormak gereğini duyuyorum çoğu kez.
       Geçen cumartesi bu köşede yer alan "Milenyumda ABD ve İngiltere farkı" başlıklı yazım bunun taze bir örneğini oluşturdu. Birkaç okur bu yazıdan benim Amerika'yı her bakımdan İngiltere'den hatta Avrupa'dan üstün bulduğum, adeta bir 'Amerika hayranı' olduğum sonucunu çıkarmışlar. Örneğin bana e - mail gönderen M.Musal adlı okurum şöyle sitem ediyor:
       "Yazınızı üzülerek okudum. Size söyleyebilirim ki Amerikalılarlı Avrupalıları ayıran en büyük özelliklerden birisi Amerikalıların hayatlarında anlayabilecekleri tek şeyin para olmasıdır ve dünyadan öyle soyutlanmışlardır ki Gorbaçov Almanya'nın başkanı mı diye sorarlar. Bu kadar boş bir insanın milyonlarca doları olsa ne yazar. Avrupa ise yüksek işsizlik

Yazının Devamı

Menfaat haritası, değişim, enflasyon

26 Şubat 2000


       Türkiye neden yirmi küsur yıldır yüksek enflasyonla yaşıyor? Yıllardır gündemde olan "yapısal reformlar" neden yapılamıyor? 1980'lerin ortalarında özelleştirmeyi ilk konuşan ülke olan Türkiye neden kapsamlı bir özelleştirme yapamadı? Türk Telekom'un özelleştirilmesi neden yılan hikayesine döndü? GSM ihalesi neden erteleniyor? Enerji sektöründeki çıkmaz neden kaynaklanıyor? Bankacılık alanındaki düzenlemeler neden gecikiyor? Cumhurbaşkanlığı seçimi neden önemli? Avrupa Birliği'ne (AB) yakınlaşma sürecine ters düşen gelişmeler neden yeniden güncellik kazandı? Bütün bu soruların cevabı aslında Türkiye'nin bünyesini de tanımlayan bir ilişkiler ağı ile mi ilgili?
       Son günlerde yaşananları izlerken bir yandan da bu sorulara cevap arıyordum kafamda. Türkiye'de iş aleminden siyasi sisteme, sivil ve askeri bürokrasiden Cumhurbaşkanlığı makamına kadar uzanan karmaşık bir ilişkiler ağı örülmüştü sanki. Bu ağ Türkiye'nin menfaat ilişkileri haritasını da tanımlıyordu aslında. Bu menfaatlerin örtüştüğü noktalarda sistemin işleyişini değiştirecek adımlar atılabiliyordu. Karşılıklı menfaatlerin, çıkarların

Yazının Devamı

Kafayı enflasyona takmanın gereği

24 Şubat 2000


       Benim kafamı enflasyona takmam yeni bir olay değil. Cumhuriyet gazetesinde ekonomi sayfasını hazırlamaya başladığım 1981'den bu yana enflasyonla mücadelenin gerekliliğini vurgulayan kaç yazı yazdığımı bile unuttum. Bu süre boyunca enflasyonu aşamamanın sıkıntısını yansıtmak ve "canım enflasyon var ama ekonomi de büyüyor", diyenlerle cebelleşmek için az çaba harcamadı kulunuz.
       Yirmi yıla yaklaşan bu süre içinde kimbilir kaç tane "enflasyonla mücadele" programı uygulandı Türkiye'de, kaç politikacı "biz buna baş koyduk, enflasyon canavarını yok edeceğiz" diye demeçler patlattı. Her neyse şimdi gene iddialı bir "enflasyonla mücadele programı" uygulanıyor Türkiye'de ve ister istemez çoğu kimsenin aklına "bunun da sonu öncekiler gibi mi olacak?" sorusu geliyor.
       Bu sorunun akla gelmesi bile, bu programın da, öncekiler gibi, hedefine varamadan yarıda kalacağı çağrışımını yaptığı için iyi bir şey değil aslında. Programın başarıya ulaşması biraz da bu sorunun zihinlerden silinmesine bağlı. Bunun için ise bir yandan tutarlı bir programın eksiksiz sürdürülmesi, bir

Yazının Devamı

Başarının temel ölçüsü enflasyon

22 Şubat 2000


       Türkiye'nin IMF (Uluslararası Para Fonu) ile anlaşarak uygulamaya çalıştığı programın temel hedefinin "enflasyonu düşürmek" olduğunu dünya alem biliyor. IMF'ye verilen niyet mektubunda da bu programın bir enflasyonu söndürme programı olduğu "disinflation program" deyimiyle açıkça ifade ediliyor. Türkiye'nin IMF Başkanı Michel Camdessus'a hitaben yazdığı niyet mektubu aynen şöyle başlıyor: (İngilizce metinden ben çevirdim)
       "Sayın Bay Camdessus,
       1. Nisan 1999 seçimlerinden sonra kurulmuş bulunan hükümetin ekonomik programı iddialı bir hedefe odaklanmış bulunmaktadır: Hedef Türkiye'yi enflasyondan kurtarmak ve ekonomik büyüme ile toplumun tüm kesimlerinin daha iyi bir yaşam standardına erişmesini sağlayacak gelişmelerin gerçekleşme olasılığını artırmaktır.
       2. Enflasyon son 25 yıl içinde Türkiye'nin ekonomik performansını çeşitli etkilerle zayıflatmıştır. Bunun en belirgin göstergesi ekonomik büyümedeki istikrarsızlık olmuş, hızlı büyüme dönemlerini aynı ölçüde vurgulu küçülme dönemleri izlemiştir. Enflasyonun

Yazının Devamı

Değişen Ölçüler

20 Şubat 2000


       Aşağıda çekici bir pozunu gördüğünüz kişi ünlü bir film yıldızı ya da "kapak kızı" değil, halen dünyanın önde gelen keman virtüözlerinden biri sayılan Annie Sophie Mutter. Bu fotoğrafı piyasaya yeni çıkan diskinin kapağında yer alıyor.
       İlk kez 1984'de ünlü şef Karajan yönetimindeki Viyana Filarmoni Orkestrası'yla Vivaldi'nin "Mevsimler"ini yorumlayan Annie Sophie Mutter bu kez aynı eseri yepyeni bir yorumla ve yeni bir ambalaj içinde sunuyor bize. Sanatçının fotoğrafıyla dikkati çeken disk muhafazasının karton kapağını açtığınızda gene sanatçının değişik pozlarıyla süslü ikinci ve üçüncü kapaklarla karşılaşıyorsunuz. Onların altında disk hakkında bilgi veren küçük kitapçığı ve en altta da diski buluyorsunuz. Üşenmedim saydım, kapaklarda ve kitapçıkta tam 24 adet fotoğrafı yer alıyor ünlü kemancının.
       Konserlerine genellikle askısız elbiselerle çıkan ve kemanın tenine değmesinin yorum gücünü artırdığını belirten Annie Sophie Mutter, güzelliği ve edasıyla da dikkati çeken bir sanatçı olmasaydı her halde böyle sunulmayacaktı. Burada üzerinde durmak istediğim

Yazının Devamı

Milenyumda ABD ve İngiltere farkı

19 Şubat 2000


       İngiltere'de hükümeti en fazla uğraştıran ve kaygılandıran sorun hangisi? İngiltere'nin Avrupa tek para sistemine katılması ve Euro'ya geçmesiyle ilgili tartışma mı? Değerlenen sterlinin ihracatçıların rekabet gücünü törpülemesi mi? Kuzey İrlanda sorunu mu? Toplumun dar gelirli ve dışlanan kesimlerinin durumunun daha da kötüye gitmesi ve bu kesimde suçluluk oranlarının tırmanması mı? Asgari ücretin yükseltilmesi ve dar gelirli kesime yeni avantajlar sağlanması için İşçi Partisi içinden gelen baskılar mı? Sağlık ve eğitimdeki sorunlar mı?
       Birkaç günlüğüne de olsa İngiltere'ye gidip ülkenin havasını teneffüs ettiğinizde tüm bu saydığım sorunların gündemde olduğunu, ama 1000 gününü dolduran Blair hükümetini en fazla uğraştıran sorunun bunların tamamen dışında, hükümetin kendi çabasıyla ve büyük paralar harcayarak yarattığı bir sorun olduğunu fark ediyorsunuz. Yılbaşı gecesi yapılan açılıştan itibaren bir fiyasko olarak değerlendirilen ve hükümete prestij kazandıracağına alay konusu haline gelmesine yol açan "Millennium Dome" (Milenyum Çadırı)ndan söz ediyorum. Beklenen ilgiyi görmeyen dev

Yazının Devamı

Her yerde e- var

17 Şubat 2000


LONDRA
       Bugünlerde nereye giderseniz gidin en popüler harflerin e ve i olduğunu fark edeceksiniz. Bunlardan e harfi elektronik işlemden elektronik ticarete uzanan ve giderek genişleyen alanda kullanılıyor. Örneğin e - ticaret, e - devlet, e - eğitim, e - pazarlama gibi. Hem İngilizce "bilgi" anlamına gelen "information" sözcüğünün, hem de internetin baş harfi olan i ise bilgi toplumunun diğer gözde harfi, son zamanlarda e 'nin i 'den de sık kullanıldığını görüyoruz.
       Şu günlerde İngiltere'de gündemde olan bazı gelişmeler nasıl bir dünyada yaşamakta olduğumuzu daha iyi anlatıyor:
       * Başbakan Blair'in web sitesi: Tony Blair, halkla her an iletişim içinde olmak için bir web sitesini kullanmayı tasarlıyor. Kendi web sitesinden halka haftalık mesajlar yayımlayacak olan Başbakan ayrıca halktan gelen tepki ve görüşlere yanıt verebilecek.
       * İnternetle oy kullanma: İngiltere'de hükümet bundan sonra yapılacak ilk yerel seçimde internet üzerinden oy kullanılmasına olanak yaratmayı planlıyor.
      

Yazının Devamı

Avrupa ve Euro'nun geleceği parlak mı?

15 Şubat 2000


       Bu yıl Davos'ta yetkili ve unvanlı kişilerin "Euro'nun değerlenme potansiyeli" taşıdığına ilişkin sözlerini dinlerken ister istemez bir yıl öncesini hatırladım. 1999 yılı başında Avrupa Birliği üyesi 11 ülke ortak bir para birimine geçişin ilk adamını atıp Euro'nun doğuşunu kutladığında 1 Euro 1.18 ABD doları değerindeydi ve çoğu kimse Euro'nun dolara karşı değer kazanmasını bekliyordu. 1999 Ocak ayı sonunda Davos'ta yapılan Dünya Ekonomik Formu yıllık toplantısında Euro'nun bir yıl içinde 1.40 dolara kadar yükseleceğini söyleyen tanınmış ekonomistler olmuştu. Oysa tam bir yıl sonra, bu yılki Dünya Ekonomik Forumu sırasında Euro'nun değeri 1 doların da altına inmiş ve o tanınmış ekonomistlere bir ders vermişti.
       Pekiyi neden yanıldı çoğu kimse? Euro'nun dolara karşı değer kazanması beklenirken neden tam tersi oldu ve Euro dolar karşısında yerlerde sürünmeye başladı?
       Son bir yılda yaşananlar sanırım şunu bir kez daha gösterdi: Temelde daha güçlü olduğu ve yüksek performans sergilediği anlaşılan ekonominin parası da daha güçlü oluyor. Geçen yıl bu zamanlarda

Yazının Devamı