Önce kalkınma, sonra demokrasi mi?

16 Ocak 1997

Robert Barro, ekonomik gelişmenin demokratik açılımın gerisinde kaldığı ülkelerde demokrasinin sürdürülmesinin kolay olmadığını belirtiyor.Demokrasinin ekonomik gelişmeyi geciktirici etkileri olabileceğini belirten Barro dikta yönetimlerinde ise saçmalama riski olduğunu söylüyor.
Demokrasiyle ekonomik gelişme(ya da kalkınma) arasındaki ilişkiye eğilen bir ekonomist şu anda Türkiye'de. Sermaye Piyasası Kurulu ve Dünya Gazetesi tarafından düzenlenen konferansa konuk konuşmacı olarak katılan Robert Barro, "statükocu olmayan bir muhafazakar", olduğunu söylüyor. Milton Friedman'ın savunduğu felsefeye yakınlık duyduğunu ifade eden Barro, devletin(hükümetin) asıl işlevinin, mülkiyet haklarını tanımlamak ve korumak, iç ve dış güvenlikle yasaların yapılmasını ve uygulanmasını sağlamak olduğunu belirtiyor. Barro, temel eğitimin ve asgari refah düzeyinin sağlanmasını da devletin(hükümetin) işlevleri arasında sayıyor, devletin bazı büyük altyapı projelerine de katılabileceğini belirtiyor. Barro, ekonomik gelişme ve kalkınma performansını belirleyen en önemli faktörlerin, özel mülkiyet haklarının iyi korunması ve serbest piyasaların iyi işlemesi olduğunu vurguluyor.
1996'da yayınlanan Getting It

Yazının Devamı

Birileri fena yanılıyor ama

12 Ocak 1997

Türkiye'de ekonominin ve mali piyasaların gidişatı konusunda birbirine taban tabana zıt iki tablo oluşmaya başladı son günlerde. Birinci tablo, hükümetle mali piyasalar arasında oluşan yeni konsensüsü yansıtan ve medyanın bir kesimi tarafından da hemen yaldızlı çerçeveye oturtulan pembe tablo. Buna göre:
* Faizlerdeki düşüşü enflasyondaki düşüş izleyecek ve faizlerdeki düşüş süreklilik kazanacak; uzun vadeli yatırım cazip hale gelecek ve mevduat sahibi de buna ikna olacak;
* Havuz sistemi Hazine'ye yeni bir manevra alanı sağlayacak;
* Hükümet 1997 bütçesinde öngördüğü gibi borç vadelerini uzatarak bütçedeki faiz yükünü düşürecek ve "denk bütçe" hedefine yaklaşacak;
* Hükümet özelleştirme alanında beklenen atılımı yapacak ve özelleştirme gelirleri de "denk bütçe" hedefini destekleyecek;
* Hükümetin özellikle RP kanadı ile ABD yönetimi ve IMF arasında uyumlu ilişkiler kurulacak ve dış borçlanma kısıtı da, rating notumuzdaki düşeşe karşın aşılacak, Türkiye sonuçta ihtiyacı olan dış krediyi de bulacak;
* Bu gelişmeler sonucunda hükümete güven artacak ve 1997 yılında ekonomiye ciddi bir fren yaptırmaya gerek kalmadan dengeler yerine oturacak.

Yazının Devamı

Dünyada iddialıysak panikte olmalıyız

9 Ocak 1997

Türkiye 2000'li yıllara iddialı bir ülke olarak girme hevesiydeyse şu anda panik halinde olmalı. Yok eğer böyle bir iddiamız yoksa, "dünyaya boşverelim, bildiğimiz gibi yaşayalım", diyorsak o zaman tabii paniğe kapılmamıza hiç gerek yok. Dünyadaki gelişmelere bakarak "treni kaçırıyoruz", diye kaygılanacağımıza içimize kapanıp geçmişimizle hesaplaşarak ve birbirimizle didişerek günümüzü gün etmeye devam edebiliriz.
Türkiye'de böyle bir stratejik tercih yaptı mı? Açıkça ilan edilmeden uygulamaya mı kondu bu tercih? Dünya bir yöne doğru giderken biz bilinçli olarak başka bir yöne mi sürükleniyoruz?Bu soruların kesin cevaplarını henüz bilmiyoruz ama Türkiye'nin son yıllardaki gidişatı sanki böyle bir senaryonun uygulanmakta olduğunu ve aslında bu senaryoya karşı olan kesimlerin de, büyük bir aymazlık içinde olup bitene seyirci kaldığını düşündürüyor.
Türkiye'nin dünyadaki gelişimi izlemesini isteyen, "2000'li yıllarda iddialı ülke olacağız", diyenlerin bugünkü gidişat karşısında paniğe kapılmaması, "canım fazla karamsar olmaya gerek yok, Türkiye batmıyor ya", diyerek avunması, eğer kendini kandırmak değilse, düpedüz aymazlık.
Dünyada sorunu olan tek ülke Türkiye değil, bizim yaşadığımız

Yazının Devamı

Refah - Yol'un ücret çıkmazı

5 Ocak 1997

1994 kriziyle büyük darbe yiyen özel sektör ücretleri ve memur maaşları 1996'da biraz toparlandı ama kamu kesimi işçilerinin toplu sözleşme yılı 1997 olduğu için reel ücret kayıpları 1996'da da sürdü.Şimdi toplu sözleşme bekleyen 700 bin kamu işçisine ve çeşitli memur kesimlerine yapılan vaatler tutulur ve talep ettikleri zamlar verilirse hükümetin "denk bütçe" hayali yeni bir darbe yiyecek.İddialı sloganlarla ve bol keseden yapıtığı vaatlerle ücetli - maaşlı kesimde olumlu beklentiler yaratan Refah - Yol hükümeti şimdi işçi ve memurun talepleri karşısında çok ciddi bir çıkmaza sürüklenmiş durumda. Çeşitli kesimlerden gelen ücret ve maaş artışı talepleri karşılanırsa "denk bütçe" yeni bir darbe yiyecek, talepler karşılanmazsa 1994'de çok ciddi bir darbe yiyen ücretli - maaşlı kesimin tepkisi hükümeti yıpratacak.
Başbakan Erbakan'ın Refah - Yol hükümetinin kuruluşundan bu yana tekrarladığı sloganlar henüz unutulmuş değil. Erbakan defalarca, "bizim hükümetimiz halkın hükümeti, biz zam yapmayacağız, yeni vergi koymayacağız; işçiye, memura, emekliye yüksek zam vereceğiz, çiftçinin yüzünü güldüreceğiz", dedi. İlk uygulamalarında bu yönde bazı adımlar da attı hükümet. Kamu çalışanlarına

Yazının Devamı

'KOBİ TÜSİAD'ı için şartlar oluşmadı

3 Ocak 1997

Konrad Adenauer Vakfı Türkiye Temsilcisi Max Georg Meier tepeden inme verilen hizmetlerin KOBİ'lere faydası dokunmayacağını, örgütlenmenin tabandan gelmesi gerektiğini söyledi
SİAD'ların misyonlarını yeniden tanımlaması gerektiğini savunan Meier'e göre bir KOBİ TÜSİAD'ı ancak yeterli altyapı ve siyasi güç olduğunda ortaya çıkabilir

10 yıldan fazla zamandır Türkiye'de KOBİ'ler üzerinde çalışıyorsunuz. KOBİ'lerin temel sorunları olarak neleri görüyorsunuz?Max Georg Meier: Bunların başında bana göre finansman - kredi sistemi geliyor. Hala gerekli finansman sağlanmıyor, kaynaklar yetersiz. İkinci büyük sorun, pazarlama ve dış ticaret. KOBİ'lerin bu konudaki bilgi ve birikimi yetersiz.
Bir taraftan da organize sanayi bölgelerinin ve küçük sanayi sitelerinin sayısı ve üretimi çok düşük. Küçük sanayiciyi işyeri sahibi yapmak, orta boy ve büyüklere büyümeleri için OSB'ler sağlamak lazım.
Bu sorunlara bir çözüm bulunursa KOBİ'ler rahatlar. Çünkü Türkiye'de fazla bir vergi yükü yok. Başka ülkelerle karşılaştırılırsa burası vergi cenneti. SSK ve Bağkur kesintisi de çok değil. Mevzuat da çok büyük bir engel oluşturmuyor burada.
Biraz daha orta boy işletmelere bakarsak, yabancı sermaye, yabancı

Yazının Devamı

Yılın adamı kamyoncu mu, "haberci" mi?

2 Ocak 1997

Televizyonlarda çok yaygın kullanıldığı için anlamını yitiren deyimle, "Türkiye'nin gündemine bomba gibi düşen", Susurluk kazasında, enkazını görmekten artık bıktığımız ünlü Mercedes'in çarptığı kamyonun şoförü bazı kuruluşlar ve bazı yayın oranları tarafından "yılın adamı" seçildi. Yıllardan beri gizlilik perdesi altında sürdürülen karanlık ilişkileri sarmalayan esrar perdesi bu kaza sayesinde aralanmaya başladığı için yılın adamı seçilmişti kamyon şoförü Hasan Gökçe.
Hasan Gökçe'nin "yılın adamı" seçilmesi bir yönüyle ne kadar aciz bir toplum haline geldiğimizin kanıtıydı. Resmi ve gayriresmi devlet görevlileriyle politikacıyı ve yasadışı işlerde ünlenen tipleri sarmalayan karanlık ilişkilerin açığa çıkması için bir otomobilin bir kamyona çarpması gerekmiş ve o kamyonun galiba bu işlerden habersiz şoförü "yılın adamı" seçilmişti. "Yılın adamı" adamı olmak için hiç bir şey yapmayan biri bu ünvana layik görülmüştü.
Hasan Gökçe'nin tahliye olduğu akşam ana haber bültenini kendisine tahsis eden televizyon kanalında sorulan israrlı sorulara verdiği cevaplar da onu "yılın adamı" seçenlere bir cevap niteliği taşıyordu. "Yılın adamı olmak nasıl bir duygu?", gibi zırva sorular karşısında

Yazının Devamı

RP'nin balonları birer birer patlıyor

29 Aralık 1996

Rantiyeye vergiyi erteleyen, IMF ile görüşmeye hazırlanan RP'nin kaynak paketleriyle "denk bütçe" ve "yeni lira" gibi balonlarının da birer patlaması kaçınılmaz görünüyor.RP'nin "adil düzen" balonunun da ekonominin gerçekleriyle tanışma sürecinde patlayacağı ve "halktan yana parti" imajının ciddi darbeler yiyeceği anlaşılıyor.Refah Partisi(RP)'nin şişirdiği balonlar yılbaşı gelmeden birer birer patlamaya başladı. Ekonominin gerçekleriyle tanışma balosunda bankacılarla dans ettikten sonra "rantiyeye vergi"yi bir yıl ertelemek zorunda kalan RP'nin "IMF'ye hayır" balonunun da yakında patlayacağı anlaşılıyor. Devlet Bakanı Fehim Adak'ın ocak ayı içinde Uluslararası Para Fonu ve ABD yetkileriyle görüşmek için kuzu kuzu Washington'a gideceği ve bir anlaşma zemini oluşturmaya çalışacağı bildiriliyor. Ekonominin gerçekleriyle yüzyüze geldikçe
dünyanın yuvarlak olduğunu anlamaya başlayan RP'nin para basma özleminin ve "denk bütçe" ile "yeni lira" balonlarının birer birer patlaması da kaçınılmaz görünüyor. RP'nin "halktan yana parti" balonunun da ekonominin gerçekleriyle tanışma balonusunda patlaması olasılığı hayli yüksek.
IMF'ye, uluslararası sermayeye ve kapitalist düzene karşı çok

Yazının Devamı

Portekiz'de KOBİ'ye ihracat desteği

27 Aralık 1996

Portekizli KOBİ'ler ve mikro işletmeler tek başına altından kalkamayacakları ihracatı devletin yardımıyla biraraya gelerek başarıyorlar

Portekiz'de mikro, küçük ve orta boy işletmeler ihracatı geliştirme çabaları içinde öne çıkmaya başladı. Portekiz Yatırım, Ticaret ve Turizm Kurumu (ICEP) son yıllarda çalışmalarını, ihracatın yarısından fazlasını gerçekleştiren KOBİ'lere yoğunlaştırarak bu işletmeleri biraraya getirmenin ihracatı artırmak için tek yol olduğunu savunuyor.
50'den fazla yurtdışı delegasyonla Portekiz'in ihracatını artırmaya çalışan ICEP'in hedefi, KOBİ'lerin kaynaklarını bir havuzda toplamak. Böylece uluslararası pazarların kapısını aralayacak boyutlar yakalanabiliyor ve aynı sektör içinden ya da birbirini tamamlayan sektörlerden firmalar ortak ihracat yapabiliyor.

İŞBİRLİĞİNE DESTEK

Yazının Devamı