Marx'ın rüyasına doğru

14 Eylül 2006

Bugünün dünyasına çok değil, 20 yıl öncesinin gözlüğüyle bakanları bile şaşırtacak gelişmeler yaşanıyor. Bundan sonra nelerin yaşanacağını, yeni dünyanın nasıl biçimleneceğini kestirmek ise fevkalade zor. Evet, bugün dünya yeniden kuruluyor ve Batı'nın ürünü olan küresel kapitalizm, Batı'yı sarsacak güçleri sahneye çıkarıyor. Dünyanın geleceğini etkileyecek her konuda son sözü Batı'nın söylediği bir dönemin sonuna doğru gelindiği izlenimi giderek güç kazanıyor. Ekonomiden politikaya, kültürden sanata, yaşamın her alanında kendini "üstün taraf" olarak gören ve son sözü söyleme yetkisini doğal hakkı sayan Batı, bu kez farklı bir oyunun ilk perdesi oynanırken biraz şaşkın ve kaygılı görünüyor. Karl Marx bugün dünyaya dönebilseydi, yaşanmakta olan küresel dönüşümün çarpıcı sonuçlarını herhalde büyük bir coşkuyla karşılar, gecesini gündüzüne katarak gelişmeleri izlemeye çalışırdı. Çin'in ve Hindistan'ın ekonomideki şaşırtıcı atılımı, Latin Amerika'da yükselen toplumsal başkaldırı dalgası, enerji kaynaklarına sahip olan ülkelerin artan gücü ve dünyayı kontrol etmekte zorlanan Batı'nın kendi bünyesinde yaşadığı sorunlar ve çelişkiler, müthiş ilgisini çekebilirdi Marx'ın. 1989'da Berlin

Yazının Devamı

'Onlar'da bu iştah oldukça, hızlı büyüme devam eder

13 Eylül 2006

'Onlar'ın kim olduğunu açıklamadan önce bu kişilerin çok maymun iştahlı olduklarını ve iştahlarının sık sık kaçıp geri geldiğini hatırlatalım. Örneğin mayısta kaçan iştahın temmuzda geri gelebildiğini görebiliyoruz. İşte bu nedenle kalıcı olmayan iştahsızlıklar piyasaları ve ekonomiyi çok fazla etkilemiyor. Türkiye ekonomisi bu yılın ikinci çeyreğinde de hızlı büyümüş. Hiç merak etmeyin 'Onlar'da bu iştah oldukça Türkiye ekonomisi hızlı büyümeye devam eder. 'Onlar' Türkiye'ye para sokmaya, Türkiye'nin varlıklarına para bağlamaya, Türk parası ile fiyatlanan finansal araçlara para yatırmaya iştahlı ise Türkiye ekonomisi büyür, döviz şoku ve kriz bekleyenler avucunu yalar. Şu ya da bu nedenle 'Onlar'ın Türkiye'ye yönelik iştahı kalıcı biçimde kaçarsa bütün bunların tersi olur, işler bozulur. "İştah" sözcüğü bana, Tevfik Fikret'in belleğime kazınmış olan dizelerini anımsatır: "Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizinDoyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin"Tevfik Fikret bu dizeleri 1912 yılında, kendisini düş kırıklığına uğratan İttihat ve Terakki yönetimini eleştirmek için yazmış.Bugünün dünyasında iştahlarıyla ya da iştahsızlıklarıyla Türkiye gibi ülkelerin kaderini

Yazının Devamı

Cahil Bush hınzır Bin Ladin'e karşı

11 Eylül 2006

Michael Powell'ın 8 Eylül tarihli Washington Post'da yer alan yazısında ise yeni yapılan bir kamuoyu yoklamasının ilginç sonuçları açıklanıyor. Buna göre Amerikalıların % 36'sı ABD hükümetinin 11 Eylül'ü bizzat organize ettiğine yada bildiği halde göz yumduğuna inanıyormuş. İkiz kulelerin yıkılışının önceden planlandığına inananların oranı % 16'yı, Pentagon'a aslında uçak düşmediğine inananların oranı da % 12'yi buluyormuş.Yalnızca New York'luların katıldığı farklı bir anket ise, ABD hükümetinin bu eylemi bildiği halde önlemediğine inananların oranının % 49'u geçtiğini ortaya koyuyormuş. Martin Amis'in 2 Eylül tarihli The Times gazetesinde yazdığına göre 11 Eylül'den 5 yıl sonra Amerikaların % 85'i, ABD'nin, 11 Eylül eylemindeki rolü nedeniyle Saddam Hüseyin'den intikam almak için Irak'a savaş açtığına inanıyormuş. 11 Eylül eyleminin aslında Amerikalıların eseri olduğuna inanan Amerikalıların oranı ise % 42'yi buluyormuş. New York'ta dehşet sahnelerinin yaşandığı o günden 5 yıl sonra Amerikalıların kafasının 11 Eylül konusunda hâlâ çok karışık olduğu ortada. Bunun başlıca nedeni de Bush yönetiminin düzmece senaryolarla olayı saptırması ve kendi saldırgan politikasına destek

Yazının Devamı

Tansiyonum neden yüksek?

10 Eylül 2006

İstanbul bu mevsimde, günün ve gecenin değişik saatlerinde, kentin farklı noktalarında öyle büyülü manzaralar çıkartıyor ki insanın karşısına, 'burada bulunmayı hakketmek için farklı bir şeyler yapmalıyım, kendimi aşmalıyım' hissine kapılıyorsunuz ve bunun gerilimini yaşıyorsunuz.İstanbul bir yana, mümkün mertebe sakin ve gerilimden uzak bir hayat yaşamaya, keyfimi kaçıracak ortamlardan ve insanlardan uzak durmaya çalışıyorum son yıllarda. Buna rağmen keyfimi kaçıracak şeyler oluyor. Türkiye'yi ve dünyayı izlerken içimin burkulduğunu, umudumun kırıldığını, zaman zaman da öfkemin tırmandığını hissediyorum. Düşlediğim dünyayla gerçek dünya arasındaki uçurumu kabullenmek zor gelebiliyor bazen. Eylül'ü İstanbul'da yaşamak zaten zor. Levent Caddesi'nin üç ayda dördüncü defa kazılmasını, trafik işkencesinin yeniden başlamasını falan kastetmiyorum. Geçen haftayı gerilimli geçirmemin bir nedeni, hafta boyunca 11 Eylül dehşeti ve sonrasıyla ilgili birçok şey okumuş olmamdı. George W. Bush yönetimindeki ABD'nin 11 Eylül'e verdiği tepkinin inanılmaz ilkelliği, bu yüzden uğranan kayıplar, ödenen fatura ve bugün gelinen noktada ortaya çıkan ürkütücü tablo tam anlamıyla çıldırtıyor beni. Bu

Yazının Devamı

Varsa yoksa dış kaynak

6 Eylül 2006

Prof. Baran Tuncer'in yönettiği panelde ortaya konan tablo iç açıcı değildi çünkü acı gerçeği bize bir kez daha hatırlatıyordu. Türkiye ekonomisi mevcut yapısıyla tamamen dış kaynak girişine bağımlı bir ekonomi haline gelmişti ve önümüzdeki dönemde Türkiye ekonomisinde ve piyasalarda yaşanacak gelişmeler, büyük ölçüde dış kaynak girişindeki gelişmelere bağlı olacaktı. Şu anda dış kaynak girişinin yeniden canlanması nedeniyle yaşanan rahatlamanın sürmesi dış kaynak akışının sürmesine bağlıydı. Ekonomi bürokrasisinde önemli görevlerde bulunduktan sonra özel sektöre geçen ve halen gazete yazarlığı da yapan Mahfi Eğilmez, Hasan Ersel ve Ercan Kumcu, uluslararası gelişmelerin ışığında Türkiye ekonomisinin yakın geleceğini değerlendirdi. Türkiye Bankalar Birliği tarafından düzenlenen panelde konuşan üç deneyimli ekonomistin ortaya koyduğu tablo pek iç açıcı değildi. Eğilmez, Ersel ve Kumcu'nun değerlendirmesine göre, Türkiye ekonomisini dış kaynak girişine bağımlı hale getiren ve önümüzdeki dönemde değişmesi beklenmeyen başlıca yapısal faktörler şunlardı: Özel tasarrufların düşük olmasıÖzel kesimin tasarruf - yatırım açığının büyümesiEkonomideki büyümenin ithalatı artırması İhracat

Yazının Devamı

Türkiye iki dünya arasında kalır mı?

4 Eylül 2006

Özellikle Batı'da yapılan değerlendirmelerde, bu "iki dünya" söylemi çok önemseniyor ve bu dünyada var olmanın önemli olmadığı, asıl önemli olanın öbür dünya olduğu inancının ölüm korkusunu yok ederek Müslüman teröristleri çok daha cüretkâr intihar eylemlerine özendirdiği ileri sürülüyor.İnsanları ve özellikle gençleri bu inancın tutsağı haline getiren sürecin arka planında ise Batı'nın dayattığı küresel düzene uyum sağlamada yaya kalan Müslüman toplumlarda yaşanan çok boyutlu çıkmazı görmek mümkün. Güçlü bir orta sınıfın serpilmesine ve demokrasinin gelişmesine olanak bırakmayan otoriter rejimlerle yönetilen İslam dünyasında bu "iki dünya" söylemi, çok yönlü bir başkaldırının ideolojik temelini oluşturabiliyor. Dünkü yazımda "Türkiye, bu dünya ile öbür dünya arasında tercih yapma noktasına sürüklenen umutsuz insanların giderek çoğaldığı bir ülke haline mi geliyor?" sorusunu sormuş ve şimdilik paniğe kapılmaya gerek olmadığı sonucuna varmıştım. Türkiye ise küresel ekonomiyle bütünleşmiş ekonomisiyle, Anadolu'da da kök salan yaygın orta sınıfıyla, demokrasi yolunda attığı adımlarla Avrupa Birliği ile bütünleşme sürecine girmiş bir ülke olarak tamamen farklı bir konumda. Batı'yı

Yazının Devamı

İki dünya arasında

3 Eylül 2006

"Günler kısaldı, Kanlıca'nın ihtiyarlarıBir bir hatırlamakta geçen sohbaharlarıYalnız bu semti sevmek için ömür kısaYazlar yavaşça bitmese, günler kısalmasa."Dönüp, duvardaki Saatli Maarif Takvimi'ne baktım, 21 hazirandan bu yana neredeyse iki saat kısalmış günler. Sonbaharın derin hüznünün duygu dünyamı bir kez daha perde perde saracağını, beni geçmişle gelecek arasında düşünmeye zorlayacağını hissediyorum.Duygu dünyamı yazıya yansıtmak hep zor gelmiştir bana. Sıra dışı insanların işi gibi görürüm bunu. Benim ise, ancak düşünce dünyasında dolaşırken aklıma takılanları yazıya dökmeye yetiyor cesaretim. Geçen akşam, güneşin muhteşem bir renk cümbüşü yaratarak karşı kıyıdaki tepelerin ardına saklandığı dakikalarda, Kanlıca tepelerinde bir yerden İstinye Koyu'na doğru bakarken Yahya Kemal Beyatlı'nın şu mısraları geldi aklıma. Son dönemde kafamı giderek daha çok meşgul eden farklı bir "iki dünya" ayırımı var ve bunun uzantısında şu soruyu sorma gereğini duyuyorum: Türkiye, "iki dünya" arasında tercih yapma noktasına sürüklenen umutsuz insanların giderek çoğaldığı bir ülke haline mi geliyor?Beni bu soruyu sormaya iten son olayı görgü tanığı bir dostum anlattı. Geçenlerde, İstanbul'un

Yazının Devamı

Ekonomide rahatlama zamanı mı?

14 Ağustos 2006

"TCMB'nin şimdi cesur bir faiz artırımına gitmesi bu güven erozyonunu durdurma harekâtının bir parçası olarak da algılanabilir. Bu adım başarılı olur ve dünyadaki en yüksek reel faizi veren ülke olarak Türkiye'ye yeniden dış kaynak girişi başlarsa piyasalarda geçici bir normalleşme yaşanabilir ve bir süre daha aldatıcı başarı öyküleri dinleyebiliriz. AKP hükümeti de seçim öncesinde ekonomide bir daralma yaşanması kâbusunu şimdilik atlatabilir."Bugün gelinen nokta öngörümü doğruluyor. Bunun uzantısında, "Tamamen dış kaynaklı, küçük bir sarsıntı atlattık, artık her şey yolunda" görüşüne katılmam da olanaksız. Dıştan gelen dalganın bizim piyasalarda ciddi bir güven bunalımına ve hatta küçük çapta paniğe yol açtığı günlerde, 12 haziran günü bu köşede yer alan yazıda şöyle bir öngörüde bulunulmuş: Mayıs ve haziran aylarındaki sarsıntıya yol açan başlıca faktörleri hatırlayalım: Dünyadaki likidite bolluğunun bittiği ve ABD faizlerindeki yükselişin süreceği beklentisinin Türkiye gibi 'Yükselen Pazar'lardan sermaye kaçışına yol açması. Türkiye'nin rekabetçi olmayan bir döviz kuruyla ve ciddi boyutlarda bir dış açık (cari açık) sorunuyla yaşamakta olması. TC Merkez Bankası'nın fiyat

Yazının Devamı