TÜSİAD havlu atmadı

26 Aralık 2005

Benim değerlendirmeme göre, TÜSİAD'ın niyeti zaten hır çıkarmak ve hükümete darbe vurmak değildi. Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümetinin Türkiye'yi bir sıçrama noktasına getirdiği kabul eden TÜSİAD'ı kaygılandıran şey, hükümetin 3 Ekim sonrasında gündem oluşturmakta sıkıntıya düşmesi ve Türkiye'nin önceliklerini göz ardı eden bir kısır döngünün içine sürüklenmesi tehlikesiydi. Eğer Başbakan Erdoğan şimdiden seçime odaklanır ve kısa vadeli bir bakış açısıyla "bana seçimi TÜSİAD kazandırmaz" diyerek bildiğini okumaya devam ederse sanırım TÜSİAD da yeni uyarılar yapmaktan geri durmaz. Türkiye'de özel sektörün özel ağırlığı olan kesimini temsil eden TÜSİAD ile Başbakan Erdoğan arasındaki mesaj düellosunun sürmesini bekleyenler şimdilik düş kırıklığına uğramış olabilirler. Ancak bu, TÜSİAD'ın havlu attığı ve gündeme getirdiği konuları rafa kaldıracağı anlamına gelmiyor. TÜSİAD Başkanı Ömer Sabancı'nın son Yüksek İstişare Konseyi toplantısında yaptığı konuşmada dile getirdiği sorunlar ve öncelikler şunlardı: Avrupa kamuoyunda olumsuz bir imaj yaratarak, Türkiye'nin AB yolunda ilerlemesini zorlaştıran uygulamalardan kaçınılması.Demokrasinin evrensel ölçülere göre geliştirilmesi.

Yazının Devamı

Başbakan hangi 'kuşatma'dan rahatsız?

25 Aralık 2005

Başbakan Erdoğan, TÜSİAD'a yönelik çıkışının ardından yazarımız Taha Akyol'la CNN Türk'te bir söyleşi yaptı. Taha Bey'in, bu söyleşi sırasında ve söyleşinin reklam aralarında Başbakan'la konuşurken edindiği izlenime göre, Sayın Başbakan, TÜSİAD'ın da katkısıyla "Hükümete karşı adeta genel bir kuşatma" uygulandığını düşünüyormuş. Ayrıca "ekonomi ve AB konularında memnuniyet ifadesi beklerken, hükümetin dayandığı oy tabanını tedirgin edecek zehir zemberek eleştiriler yapılması" Sayın Başbakan'ı rahatsız ediyormuş. Gerçekten merak ediyorum, TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Ömer Sabancı'nın Salı günkü Yüksek İstişare Konseyi toplantısında yaptığı konuşmanın tam metnini, Sayın Başbakan dahil, kaç kişi okudu acaba? TÜSİAD'ın icra organı olan Yönetim Kurulu'nun Başkanı Ömer Sabancı'nın konuşması şöyle başlıyor: "Son yıllarda altına imza attığımız önemli gelişmelere baktığımızda, on yılların çözümsüz sorunlarında başarılı adımlar atılabildiğine şahit oluyoruz." TÜSİAD Başkanı'na göre kimmiş bu "on yılların çözümsüz sorunlarında başarılı adımlar atan"? Hiç kuşkusuz Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) hükümeti. Sabancı devam ediyor: "Hükümet işbaşına gelir gelmez AB konusunda dikkati çeken bir

Yazının Devamı

Latin Amerika'da ABD'ye karşı tepki cephesi

19 Aralık 2005

Morales seçimi birinci sırada bitirdiği halde %50 oy oranını tutturamazsa başkan olabilmesi için parlamentonun onu başkan olarak ataması gerekiyor. ABD'ye, küreselleşmeye ve IMF'ye karşı olan ve halktan yana, bağımsız bir politika izleyeceğini söyleyen Morales'in seçimi kazandığı halde parlamento tarafından başkan seçilmemesi durumunda Bolivya'nın yeni bir siyasi çalkantının içine sürüklenmesi olasılığı yüksek görünüyor. Dün Bolivya'da başkanlık seçimi yapıldı. Seçimin favorisi 8.8 milyonluk Bolivya nüfusunun % 62'sini oluşturan yerlilerin büyük desteğini arkasına alan Evo Morales'ti. Morales'in seçimi doğrudan kazanmak için gerekli olan %50'lik çoğunluğu elde etmesi beklenmiyordu ama üç yıl önce kıl payıyla kaybettiği seçimi birinci sırada bitirmesine kesin gözüyle bakılıyordu. Halk kahramanı Simon Bolivar'ın liderliğinde İspanyollara karşı ayaklanarak 1825'de bağımsızlığını kazanan Bolivya'da 188 kez askeri darbe yaşanmış. Son üç yılda iki devlet başkanı toplamsal tepkiler nedeniyle görevden ayrılmak zorunda kalmış. Siyasi istikrarsızlık, 250 milyar dolarlık bir doğal gaz rezervine sahip olan Bolivya'nın yoksulluk kısır döngüsünü kırmasını önlemiş. Fert başına milli gelir hâlâ

Yazının Devamı

Suyun ısındığını fark eden kurbağa

18 Aralık 2005

AKP iktidarının son aylardaki tavrı ve söylemiyle, AKP konusunda önyargılı olmayan güvendiğim kişilerden aldığım bilgiler birleşince, AKP'yi yeniden değerlendirme ihtiyacını duymaya başladım. Aynı ihtiyacı duymaya başlayan bir dostum da çok bilinen kurbağa hikâyesini hatırlattı bana. Bu köşenin okurları benim Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) iktidarı konusunda ön yargılı olmadığımın her halde farkındadır. AKP iktidarının icraatını, başından beri, kendi ölçülerime göre tarafsız bir gözle değerlendirmeye çalışıyorum. AKP'ye karşı önyargılı olan kesimden hayli tepki de aldım bu yüzden, beni "AKP yalakası" diye niteleyenler bile oldu zaman zaman. Kurbağa refleksleri konusunda hiçbir bilgim yok ama hikâye şu: Bir kurbağayı sıcak suya atarsanız anında geri sıçrar ve haşlanmaktan kurtulur. Aynı kurbağayı soğuk suya atıp içinde bulunduğu suyu yavaş yavaş ısıtırsanız o bunun farkına varamaz ve rehavete kapılır, suyun fazla ısındığını hissettiği anda ise artık dışarı sıçrayacak gücü kalmamıştır, haşlanır gider.Bizim durumumuz hikâyedeki kurbağaya mı benziyor acaba? AKP, kimilerinin baştan beri iddia ettiği gibi, bizi ve dış dünyayı Avrupa Birliği (AB) şekeriyle uyutup suyu yavaş yavaş

Yazının Devamı

Ekonomi neden kafa karıştırıyor?

14 Aralık 2005

Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Oğuz Satıcı buna benzer şikâyetleri epey zamandır dile getiriyor ve Merkez Bankası'nın faizleri yüksek tutup TL'nin aşırı değerlenmesine yol açtığını ileri sürerek Merkez Bankası'nı suçluyor.Ekonominin verileriyle haşır neşir olan ekonomist dostum Asaf Savaş Akat da, TL'nin bugün eriştiği kur düzeyiyle sürdürülebilir bir büyümenin mümkün olmadığını ve ekonomide ciddi bir yavaşlamanın, hatta durgunluğun gündeme gelebileceğini savunuyor bir süredir. Geçen pazar Sabah gazetesinin ekonomi sayfasının manşeti şöyleydi: "Sanayi S.O.S. veriyor, imdat çığlığını duyun". Habere göre İstanbul Sanayi Odası Başkanı Tanıl Küçük, İstanbul Sanayi Forumu Meslek Komiteleri ortak toplantısında yaptığı konuşmada, üyelerinden çok ciddi uyarı sinyalleri aldıklarını belirtmiş ve özellikle kârsız çalışma noktasına gelen ihracata yönelik sanayinin S.O.S. sinyalleri verdiğini söylemişti. Öte yandan ekonomideki büyümenin geniş kesime yansımadığı, orta sınıfın eridiği, toplumsal patlamanın şartlarının oluştuğunu ileri süren haber ve yorumlara da daha sık rastlanıyor son zamanlarda.Bütün bunların etkisiyle ekonominin geleceğine ilişkin soru işaretlerinin artmaya başladığı

Yazının Devamı

Cumhuriyet'te 'vazo'yu ben mi kırdım?

11 Aralık 2005

Beni gazeteciliğe ısındıran ve "şeker abiler" diye tanımladığı İlhan Selçuk ve arkadaşlarının benden kurtulma girişimlerini bana yansıtmayarak Cumhuriyet'te on küsur yıl kalmamı sağlayan Hasan Cemal de kitabının 528. sayfasında, "şeker abiler"in gazeteden ayrılmasından sonra yaşananları anlatırken şöyle diyor: "Bu arada suların taşmasına neden olan Osman Ulagay, Londra'dan bir türlü dönmek bilmiyordu. Kavgada bizim tarafımızdan kullanıldığını düşünüyordu. Ne yaparsanız yapın havasındaydı." Cumhuriyet'te "vazoyu kıran" ve "suları taşıran" kişi olarak anıldığıma göre benim de bir şeyler söylemeye hakkım var mı acaba? Hasan Cemal'in Cumhuriyet gazetesindeki yıllarını anlatan Ben Cumhuriyet'i Çok Sevmiştim adlı kitabı, Sayın Başbakan'ın Pasifik ötesinden sürdürdüğü kimlik tartışmalarını bile gölgeleyerek, en azından belli bir çevrenin gündemine damgasını vurdu geçen hafta. Farklı ortamlarda karşılaştığım hemen herkes şu ya da bu şekilde bu kitaptan söz etti bana. Kitabı alıp okuyanların çoğunun ortak izlenimi ise şuydu: Cumhuriyet'te vazoyu ben kırmış, ortalığı ben karıştırmıştım. Önce Hasan Cemal'in kitabında ve kitapla ilgili açıklamalarında sıkça kullandığı şu "vazonun kırılması"

Yazının Devamı

İsveç Büyükelçisi: '3 Ekim'i hafife almayın'

5 Aralık 2005

Başbakan Erdoğan'ın başdanımanı Ahmet Davudoğlu, konferansın açılış oturumuna çağrılı olduğu halde gelememiş. Türkiye'nin AB ile müzakere sürecini yürüten ekipten birileri var mıydı bilmiyorum ama galiba yoktu. Oysa onların yararlanabileceği çok şey tartışıldı. Özellikle konferansın kapanış oturumuna katılan İsveç'in Türkiye Büyükelçisi Christer Asp'in konuşmasından çıkarılabilecek çok ders vardı. Geçen haftanın iki gününü Koç Üniversitesi'nde geçirdim. Uluslararası finans piyasaları ve 'Yükselen Pazarlar'la ilgili konferansın ardından "Avrupalılaşma ve Dönüşüm: Helsinki sonrası dönemde Türkiye" başlıklı konferansı izledim. Türkiye'den ve çeşitli Avrupa ülkelerinden akademisyenler, Türkiye'nin Avrupa Birliği (AB) yolunda ilerlerken geçirmekte olduğu dönüşümle ve bu yolculuğun Avrupa'da yarattığı tepkilerle ilgili farklı bakış açılarını ortaya koyan ilginç tebliğler sundular. İsveç'in yeni Ankara Büyükelçisi Asp, İsveç'in AB'ye katılım sürecinde müzakere heyetinin koordinatörü olarak görev yapmış; uzun süre Brüksel'de yaşamış ve İsveç'in altı yıl süren katılım sürecinin her aşamasında işin içinde bulunmuş. Bu sayede tam üyelik yolunda yaşananlar ve müzakere süreci konusunda engin

Yazının Devamı

Büyüyen cari açıkla tehlikeli flört

4 Aralık 2005

Önceki gün Koç Üniversitesi'nde yapılan konferansta, Türkiye'nin değerlenen bir parayla ve GSYİH'sının % 6'sını geçen bir cari işlemler açığıyla yaşamasını "tehlike ile flört etme"ye benzeten kişi, "Washington konsensüsü" diye adlandırılan politikalar demetini ilk formüle eden iktisatçı olan John Williamson'du. Sermaye hareketlerinin yol açtığı krizlerin daha çok "Yükselen Pazar" tanımına giren ülkeleri vurduğunu belirten Williamson'a göre, bugün için bu ülkelerin yeni bir krize sürükleneceğini gösteren şartlar yoktu ama bu ülkelerin çoğunun artık cari açık değil cari fazla verdiğini de unutmamak gerekiyordu. Ekonomiyle ilgili hemen herkesin dilinde olan "cari açık" konusu çok fazla işlendiği için epeydir uzak durmaya çalıştığım bir konuydu ama TÜSİAD ile Koç Üniversitesi çatısı altında kurulan Ekonomik Araştırma Forumu tarafından düzenlenen yarım günlük konferansta konuşulanları dinleyince, cari açıkla ilgili bir yazı yazmak farz oldu. IMF Türkiye Daimi Temsilcisi Hugh Bredenkamp ve Uni Credit Bankası'nın başekonomisti Marco Anunziata da, uluslararası piyasalarda Türkiye ekonomisiyle ilgili risk algılamasının öncelikle cari işlemler açığı üzerinde odaklandığını söyledi

Yazının Devamı