Küfür çok ayıp, geçmişi yazmak yeter...

6 Haziran 2025

Kemal Kılıçdaroğlu’nun kayyum olarak tekrar CHP Genel Başkanı koltuğuna oturması ihtimali var.

Yakın çevresi ekranlarda heyecanını saklayamıyor, sosyal medyada da Kemalciler ve mevcut yönetimi savunanlar arasında ciddi kavgalar yaşanıyor.

Önce durumun net bir tespitini yapmak lazım:

Kılıçdaroğlu, kayyum olarak partinin başına gelirse hemen Kurultay’a gitmek zorunda değil.

Zaten genel başkanlık koltuğu gittiği günden beri medyaya bir şeyler fısıldayan adamları bu fikri açık açık söylüyorlar.

“Yolsuzluk iddiaları partiye çok zarar verdi, Kemal Bey, şaibeli Kurultay ile ilgili yargılanan isimlerden önce aklanmalarını isteyebilir” gibi cümleler çoktan kulislerde dolaşıma sokuldu bile.

CHP, hemen Kurultay’a gitmediği, 2026’daki Olağan Kurultay’ın beklenmesine karar verildiği takdirde, CHP’de kavga daha da sertleşir, Özel’e destek veren il yönetimlerinin tasfiye süreci başlayabilir.

Yazının Devamı

İzmir grevi, solun renkleri…

4 Haziran 2025

“Sol bir sendika, siyasi yelpazenin solunda yer alan, iktidarda değil muhalefette olan bir partiye karşı grev yapar mı?” 

Son günlerde sık sık gördüğüm bu cümle aklıma Lenin’in “Halkın Dostları Kimlerdir ve Sosyal Demokratlara Karşı Nasıl Savaşırlar” kitabını getirdi. 

Bu kitap Sovyet devriminden 24 yıl önce yazıldı. 

Kitabın yazılma nedeni de Lenin’in bireysel terörü başlıca amaç haline getirmiş Narodnikler’in Marksizm’e ihanet ettiği düşüncesidir. 

Tarihte başka teorik tartışmalar da var ama siyasi yelpazenin solu tek bir küme değildir, bir sürü kompartman, amaç, yorum farklılıkları vardır. 

Teoride ve tarihte daha bir sürü tartışma var ama kafamızı daha berrak hale getirmemiz lazım. 

Bir örnekle durumu netleştireyim, DEM söyleminde devrimci jargonu kullanır ama sınıf mücadelesi vermez, etnik bir grubun mücadelesini verir. 

Yazının Devamı

İsrail’in elini yıkama planı...

2 Haziran 2025

İsrail kurulduğu 1948 yılından beri bu yana tarihinin en zor günlerini yaşıyor.

Bir zamanlar soykırıma uğramış insanların ülkesi olarak anılıyordu, şimdi soykırımcıların ülkesi olarak tanınıyor.

Vicdan azabı ve tarihi utancı nedeniyle İsrail’e her zaman koşulsuz destek veren Almanya’nın bile sessiz kalamadığı, Şampiyonlar Ligi finalinde “Gazze’de Soykırıma Son” pankartlarının açıldığı bir dönemde İsrail’in atabileceği tek bir adım kaldı:

İsrail, Başbakan Netanyahu’dan kurtulacak ve yaşanan soykırımın tüm faturasını da Netanyahu’nun sırtına yükleyecek.

Takvime bakacak olursak, gelecek 7 ay içerisinde Netanyahu’nun ceza davaları sonuçlanmış olacak ve Başbakan büyük ihtimalle hapishaneye yollanacak.

Fakat, bu senaryonun el yıkamak için yeterli olmayacağına inanılırsa bir suikast ya da kazaya kurban gitmiş bir Netanyahu da görebiliriz.

Senaryo nasıl gelişirse gelişsin; İsrail’in geleceğinde başka sıkıntılı zamanlar olacağı kesin.

Ultra Ortodoks Yahudilerin nüfus artış hızı bugün onları kilit yüzde 13 oyun sahibi haline getirdi, her seferinde

Yazının Devamı

Türkiye’nin ekonomik geleceğinde fırsatlar

1 Haziran 2025

Rusya-Ukrayna savaşının insan maliyetini bilmiyoruz ama alt ve üst yapıya verdiği zarara dair rakamlar var.

Birleşmiş Milletler’in 2022’de 450 milyar dolarlık zarar hesabını, Ukrayna Başbakanı 2023’te 700 milyar dolara yükseltmişti.

Bu rakamların abartılı olduğunu varsaysak bile barışın gelmesinin ardından Ukrayna’da yüz milyarlarca dolarlık bir iş hacmi doğacak.

Türkiye bu konuda en avantajlı ülke durumunda.

İnşaat şirketlerimiz Avrupalı rakiplerinden daha hızlı ve daha ucuza iş yapabiliyorlar.

Zaten savaştan önce de Türk inşaat şirketlerinin Ukrayna’dan aldıkları işlerin büyüklüğü 8 milyar dolara ulaşmıştı.

Savaşın başlangıç döneminde Türk şirketlerine ait şantiyelerin yerel halka barınma ve yemek yardımı yapmaları da duygu olarak büyük bir avantaj sağladı.

Yazının Devamı

Silahtan önce son çıkış...

30 Mayıs 2025

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Azerbay- can’dan dönerken Suriye’de yaşananlara dair söyledikleri gelecek açısından çok önemli.

Önce bir noktanın altını çizerek başlayayım:

SDG, Şam Yönetimi’yle bir mutabakat metni imzaladı ama askeri hareketliliğini sürdürüyor.

Mesela Koalisyon güçlerinin boşalttığı yerlere silahlı güçlerini sevk ediyor, Tışrin Barajı çevresinde yığınak arttırıyor.

Aynı anda Irak’ın kuzeyinden, Kuzey Suriye’ye pompalanan milliyetçilik baskısını da takip ediyor.

Kâğıt üzerinde SDG’nin 60 bin kişilik bir gücü var ama durum gerçekte öyle de değil.

Artan gerilim ve ABD’nin dağıttığı 300 dolarlık maaşları kesmesi SDG içerisindeki Arap grupları kopardı.

Bugün SDG’nin silahlı güçleri 15 ile 20 bin kişi arasına düştü yani artık çok daha kolay bir askeri hedef haline geldiler.

Yazının Devamı

İsrail’in yeni oyunu: Toprak takası…

28 Mayıs 2025

Jerusalem Post’ta Judaism 3.0 düşünce kuruluşunun başkanı Gol Kalev’in ilginç bir makalesi yayımlandı. 

Yazıda Ürdün’ün topraklarının bir kısmından vazgeçip, Suriye topraklarının bir kısmını alması fikri savunuluyor. 

Cümleler de en az fikir kadar pervasızca kaleme alınmış, görün diye buraya da alıyorum: 

“Ürdün’ün krallığını savunabilmesi için artık Güney Suriye’de güçlü bir tampon güce ister İsrail’den, ister Batılı koalisyon güçlerinden, isterse kendi ordusundan olsun, ihtiyacı olduğu açık görünüyor. 

Ürdün Krallığı’nın askerî açıdan önemsiz olan batı ucunun, çok ihtiyaç duyulan güney Suriye ile takas edilmesi, Ürdün’ün kendisini daha iyi savunabilecek bir konuma gelmesini sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda topraklarını önemli ölçüde genişletecek, muazzam ekonomik fırsatlar yaratacak ve Ortadoğu’daki Araplar için bölgesel bir lider statüsünü, özellikle

Yazının Devamı

Milliyet’in bilinçli seçimi

26 Mayıs 2025

■ İdam edilen Fransa Kraliçesi Marie Antoinette’in “Pasta bulamıyorlarsa ekmek yesinler” sözünü bilmeyen yoktur.

Birinci gerçek, Fransa Kraliçesi’nin cümlesinde pasta kelimesi geçmez. “Orijinal cümledeki “brioche” şekerli bir çeşit ekmektir. Daha da önemlisi Fransa Kraliçesi Marie Antoinette aslında hiçbir zaman böyle bir cümle kurmamıştır. Gerçekten de bu cümleyi ilk kullanan kişi, felsefeci yazar Jean-Jacques Rousseau’dur. Rousseau, 1767 yılında, yani devrimden 12 yıl önce yazdığı bir kitapta, asilzade bir kadının böyle bir cümle kurduğunu kaleme aldı ama asla adını vermedi. Clermont Lisansüstü Üniversitesi’nde yapılan çalışmalarda, bu sözün 3. Cumhuriyet döneminde, yani 1870’lerde, Kraliçe Marie Antoinette’e atfedildiği ortaya çıktı. Yazıya niye böyle bir giriş yaptığımı açıklama zamanı da bu cümleyle geldi işte. Ahlak felsefesinde vicdan geniş bir yer tutar ve bu konu üzerinde kalem oynatanların atıf yaptıkları 3 isimden birisi

Yazının Devamı