Ekrem İmamoğlu’nun Nobel Barış Ödülü’nü kazanan Netanyahu müttefiki, ABD destekli muhalefet lideri Machado’yu kutlayan mesajı çok konuşuldu.
Bu CHP tarihinin ilk kutlama ya da anma skandalı değil.
Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkan olduğu döneme denk gelen, 2016 yılında CHP Gençlik Kolları da benzer bir skandala imza atmıştı.
Neyin ne olduğunun anlaşılabilmesi için önce bazı bilgiler vermem gerek.
Türkiye’deki devrimci sol hareketin Mustafa Kemal Atatürk’e bakışında büyük farklılıklar vardır.
Mesela dönemin öğrenci liderlerinden, THOK davasından dolayı idam edilen Deniz Gezmiş’in 31 Ekim 1968’de başlattığı Tam Bağımsız Türkiye için Mustafa Kemal Yürüyüşü’ne devrimci örgütlerin çoğu destek vermişti.
Bir başka önemli figür THKO kurucusu ve Kızıltepe’de çıkan çatışmada öldürülen Mahir Çayan, Mustafa Kemal Atatürk’ü, “İlk halk savaşının ihtilalci lideri” olarak tanımlar. Buna karşın TKP/ML’nin kurucusu İbrahim Kaypakkay
Türkiye’de “One minute” deyince herkesin aklına Ocak 2009’da Davos’ta İsrail Cumhurbaşkanı Peres ve moderatör David Ignatius ile yaşanan tartışma gelir.
Oysa Erdoğan’ın az bilinen bir başka One Minute çıkışı daha vardır.
Yine Nisan 2009’da NATO’nun yeni Genel Sekreteri seçiminde Türkiye, Danimarka’nın eski Başbakanı Rasmussen için veto kartını masaya koydu.
Ankara, Danimarka’nın PKK terörünün propaganda kuruluşlarının merkezi haline gelmesi ve Rasmussen’in Başbakan olduğu dönemde Hz. Muhammed’in karikatürlerinin yayımlanması döneminde sessiz kalmasına dikkat çekerek, masaya 8 maddeden oluşan bir talep listesi koydu.
Dönemin Almanya Başbakanı Merkel, Ankara’nın vetosunu NATO Zirvesi kapsamında yapılacak baş başa görüşmede çözeceğini zannediyordu ama o buluşma da 2’nci One Minute görüşmesi şeklinde geçti.
Merkel, sadece o görüşme sırasında değil öncesinde de zor durumda kaldı.
İtalya’nın o zamanki Başbakanı Berlusconi, zirveye gelişinde kendisini karşılamak için
■ Konuşmalarında özgürlükten en çok bahsedenlerin, konu kendileri olduğunda ifade özgürlüğüne karşı çıkmaları bir Türkiye klasiğidir.
Bunun son örneği DEM Partili Pervin Buldan’ın yaptığı açıklama oldu.
Buldan, İmralı’da yaptıkları son görüşmede Öcalan’ın medyayı eleştirdiğini ve sürece karşı çıkan yorumlara iktidarın müdahale etmesi gerektiğini söyledi.
Açıklamada yer alan “düşmanca dil” kavramına özellikle takıldım. Netanyahu ve ortakları Gazze’de yaşanan soykırıma dair eleştirileri hep anti-semitizm, hep Yahudi düşmanlığı olarak sunmaya çalıştılar ya, burada da benzer bir taktik var.
Bir yanda ABD-İsrail destekli SDG, özerklik arayışında destek bulmaya çalışırken, İmralı’dan Suriye’deki Arap aşiretlere SDG’ye destek çağrıları gelirken, medya insanların kafasındaki soruları seslendirir, Washington ile Mazlum Abdi arasındaki ilişkileri sorgular.
Bu sorgulama düşmanlık değil, aksine kalıcı bir sonuca ulaşmak için gerek şarttır.
Mesajın ikinci kısmında yer alan iktidar g
Dün SDG’nin kuruluşunun 10. yıldönümüydü, örgütün özerlik talebi, İsrail ile olan ilişkileri, ABD’den gelen çelişkili mesajlar nedeniyle dikkatle takip ettim.
Örgüte yakın bir televizyon kanalında yayımlanan kutlama görüntülerinde hiç beklemediğim bir gelişme yaşandı.
Yapılanmanın başındaki isim Mazlum Abdi, Suriye’ye entegrasyon konusunda beklenmedik bir konuşma yaptı.
“Yakında askeri komitemiz Şam’a bir ziyaret gerçekleştirecek. Bu ziyarette SDG’nin Suriye Savunma Bakanlığı’na entegrasyonu konusunu ele alacağız” dedi.
Klasik oyalama taktiği olabilir mi, olabilir.
SDG, Suriye Ordusu’na tek parça katılmanın yolunu bulmaya çalışıyor olabilir mi, o da olabilir.
Fakat sonraki bilgi Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasının silahsız da mümkün olacağı yolundaki umudumu arttırdı.
ABD Büyükelçisi Tom Barrack’ın Suriye konusunda zikzak çizen açıklamaları kafaları karıştırmıştı, durum netleşti.
Gelişim süreci İngiliz-ABD yapımı olan, uzun zamandır CENTCOM’un bir numaralı adamlarından birisi olan Bafıl Talabani konuştu.
Ortadoğu Araştırmalar Enstitüsü’nün Erbil’deki yıllık toplantısında konuşan Bafıl Talabani, SDG için “Bir tür özerklik” istedi.
Konuşmanın ilgili bölümü şöyle: “Şam’ın Demokratik Suriye Güçleri’nden beklentileri gerçekçi olursa ve Şam sabırlı olabilirse, birlikte çalışabilecekleri konusunda iyimserim. Eğer mantıksız talepler olursa, SDG’nin bunları yerine getireceğini düşünmüyorum ve ben de onları bunu yapmaya teşvik etmem.” “Uygun talepler nelerdir?” sorusuna Talabani, “Uygun talepler, Kürt bölgelerinin bir tür özerkliğe sahip olmasıdır; bu ister vilayet düzeyinde olsun ister benzeri bir şey; ya da dilin tanınması, kültürün tanınması ve korunmasıdır. Ayrıca, onları koruyacak ve
Gazeteciliğe başladığım dönemde ilk dış haberler müdürüm, Lübnan’da eğitim gördüğü Filistin Kurtuluş Örgütü kampından bir baskınla kaçırılıp, 7 yıl İsrail’de hapis yatmış olan Faik Bulut’tu.
Yazdığı Filistin Rüyası adlı kitabında hem İsrail hapishaneleri hem de Filistin Kurtuluş Örgütü’ne katılan diğer Türk vatandaşlarının hikayeleri vardı.
Aralarında bugün milletvekili olanlar da var, mezarı Lübnan’da olanlar da...
Sumud Filosu durdurulduğunda ilk aklıma gelen senaryo İsrail askerlerinin Türk vatandaşlarına kötü muamele yapacağı oldu.
Sonuçta İsrail’in Filistin politikasına ve Gazze’deki soykırımına karşı en şiddetli itiraz eden ülke Türkiye.
Fakat korktuğum gibi olmadı, aksine Sumud Filosu’nda olup da kaçırılan vatandaşlarının büyük kısmını İsrail’den çıkarabilen ilk ülke Türkiye oldu.
Bu durup dururken olmadı elbette.
Türkiye ile çatışma senaryolarını konuşuyor olsa bile İsrail, Türkiye ile düşman kalarak kendisini güvende hissedemeyeceğini biliy
Rum Milli Muhafız Ordusu komandoları, 1 Ekim’deki geçit töreninde “Karpaz’a gireceğiz”, “Ya hürriyet ya ölüm” sloganları attı.
Karpaz, Kıbrıs haritasında kuzey uçtaki sivri nokta, yolun sonu, ardı deniz olan yer.
Yani hayâlleri, tüm Kuzey Kıbrıs’ı almak, Türkleri denize dökmek.
Mart ayında da Atina’da Deniz Kuvvetleri’ne bağlı okulun öğrencileri, Türkiye aleyhine küfürlü sloganlar atarak yürümüşlerdi.
Önce bir noktada anlaşmamız lazım; büyük devletlerin orduları, emir-komuta zinciri dışında, ergenler gibi düşmanlık sloganları atarak geçit töreni yapmazlar. Böyle bir ordu yapısı olan ülke düşmanını korkutamaz, aksine mutlu eder.
Türk Silahlı Kuvvetleri personeli, gösterilerde değil, kazanılan zaferlerden sonra bile emir-komuta içerisinde sadece “Her şey vatan için” diye bağırarak yürür, yürüdükleri alanda da yer gök inler.
Bu küfürlü, küfürsüz sloganlar atarak yürüyen askerlere kızmıyorum;
Cuma gecesi soluk soluğa geçti, Hamas’ın Trump’ın daha çok bir çerçeveyi andıran planına yanıtı, Trump’ın bu yanıtı “Hamas barışa hazır” diye kabul etmesi ve İsrail’e Gazze’yi bombalamayı durdurun talimatı vermesi, ABD ve İsrail medyasının bu gelişmeleri ABD Başkanı’nın egosunu tetiklemek adına “Kısmen kabul” diye sunmuş olması...
Tüm bunlar birkaç saat içerisinde yaşandı.
Bu sonuç bir anda ortaya çıkmadı.
Hikâyenin başlangıcı, MİT Başkanı Kalın’ın 30 Eylül’de Katar’a yaptığı uçuştan, New York’ta Trump’ın Arap ve Müslüman ülke liderleriyle yaptığı zirveden çok öncelere gidiyor.
★★★
Önce Ankara’nın yıllardır seslendirdiği “Filistin sorunu çözülmeden Ortadoğu’da kalıcı barış sağlanamaz” okumasını hatırlamamız lazım.
Bu okuma sır değil Cumhurbaşkanı Erdoğan, zaten bu okumayı defalarca seslendirdi.