Jerusalem Post’ta Judaism 3.0 düşünce kuruluşunun başkanı Gol Kalev’in ilginç bir makalesi yayımlandı.
Yazıda Ürdün’ün topraklarının bir kısmından vazgeçip, Suriye topraklarının bir kısmını alması fikri savunuluyor.
Cümleler de en az fikir kadar pervasızca kaleme alınmış, görün diye buraya da alıyorum:
“Ürdün’ün krallığını savunabilmesi için artık Güney Suriye’de güçlü bir tampon güce ister İsrail’den, ister Batılı koalisyon güçlerinden, isterse kendi ordusundan olsun, ihtiyacı olduğu açık görünüyor.
Ürdün Krallığı’nın askerî açıdan önemsiz olan batı ucunun, çok ihtiyaç duyulan güney Suriye ile takas edilmesi, Ürdün’ün kendisini daha iyi savunabilecek bir konuma gelmesini sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda topraklarını önemli ölçüde genişletecek, muazzam ekonomik fırsatlar yaratacak ve Ortadoğu’daki Araplar için bölgesel bir lider statüsünü, özellikle
■ İdam edilen Fransa Kraliçesi Marie Antoinette’in “Pasta bulamıyorlarsa ekmek yesinler” sözünü bilmeyen yoktur.
Birinci gerçek, Fransa Kraliçesi’nin cümlesinde pasta kelimesi geçmez. “Orijinal cümledeki “brioche” şekerli bir çeşit ekmektir. Daha da önemlisi Fransa Kraliçesi Marie Antoinette aslında hiçbir zaman böyle bir cümle kurmamıştır. Gerçekten de bu cümleyi ilk kullanan kişi, felsefeci yazar Jean-Jacques Rousseau’dur. Rousseau, 1767 yılında, yani devrimden 12 yıl önce yazdığı bir kitapta, asilzade bir kadının böyle bir cümle kurduğunu kaleme aldı ama asla adını vermedi. Clermont Lisansüstü Üniversitesi’nde yapılan çalışmalarda, bu sözün 3. Cumhuriyet döneminde, yani 1870’lerde, Kraliçe Marie Antoinette’e atfedildiği ortaya çıktı. Yazıya niye böyle bir giriş yaptığımı açıklama zamanı da bu cümleyle geldi işte. Ahlak felsefesinde vicdan geniş bir yer tutar ve bu konu üzerinde kalem oynatanların atıf yaptıkları 3 isimden birisi
Hayatımın en etkileyici tanımlamalarından birisini 2009 yılında duymuştum:
“Her insanın içerisinde bir teşhirci bir de röntgenci taraf vardır, sosyal medya ikisini de beslediği için tüketimin kayıp halkası olabilir.”
Macar bir sosyoloğun bu sözlerini okuduğumda Twitter’ın Türkiye’deki üye sayısı 30 bin civarındaydı.
Instagram ve Tik Tok daha ortada yoktu.
Youtube’daki içerik bugünün milyonda biriydi.
Facebook istatistikleri üye sayısı olarak dünyada 4. olduğumuzu söylüyordu.
O zaman sosyal medyada yaptığımız en ayıplı iş, haziranda piyasa çıkan Farmville oyununa gerekenden fazla zaman harcamaktı.
***
CHP 3. kez Sosyalist Enternasyonel’e ev sahipliği yapıyor. Konuşmasının ana konusunun demokratik geri gidiş olduğunu belirten CHP lideri Özel, “Diğer önemli başlık da faşist Netanyahu Hükümeti’nin yaptığı soykırım olacak” dedi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel ile İstanbul’da, Sosyalist Enternasyonal Kongresi’nin öncesinde buluştum.
Cumhuriyet Halk Partisi, 1991 ve 2013’ten sonra 3. kez Sosyalist Enternasyonal’e ev sahipliği yapıyor.
Bu toplantı Türkiye’de yapılan diğer iki toplantıdan ve son dönemde yapılmış olan Sosyalist Enternasyonal Konsey toplarından daha farklı olacak.
Bunun birinci sebebi, Avrupa’da aşırı sağın yükseldiği bir dönemde siyasi yelpazenin solundaki partilerin doğru yerde konumlanması.
İkinci sebep de, İspanya Başbakanı ve aynı zamanda Sosyalist Enternasyonal Başkanı olan Pedro Sanchez’in toplantıya katılacak olması.
İsrail tepkisi
Öcalan İmralı’dan çağrı yaptı, PKK teröre son veren ve fesih kararı aldığı bir kongre topladı.
Tüm bu gelişmeler olurken, Türkiye, bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ağzından Avrupa ve Suriye’deki yapılanmalara dikkat çekti.
Suriye’de sürecin Irak’ın kuzeyindekinden farklı gelişmesi normal.
Irak’ın kuzeyinde dağ ve mağaralarda barınan terör örgütü üyeleri, Suriye’de şehirlerde yaşıyorlar.
Irak’ta hem merkezi hem bölgesel yönetim PKK’nın varlığından rahatsız, Suriye’de yeni bir düzen kuruluyor ve hali hazırda kontrol altında tutulan ilçeler, bölgeler var.
Buna karşın Avrupa’da yıllardır terör ve kriminal düzenden geçimini sağlayanlar farklı bir tavır içerisinde.
***
PKK Kongresi’nde fesih kararı alındı ama Avrupa ayağı Almanya’da PKK yasağının kaldırılması için önce hükümete başvuruda bulundu, ret cevabı alınca bu hafta idare mahkemesinde dava açıldı.
ABD Başkanı Donald Trump ile Rusya Devlet Başkanı Putin arasındaki uzun telefon konuşması tüm dünyanın bir numaralı gündem maddesi oldu.
Bu konuşmanın hiç bilinmeyen kısmını yazmam gerek.
Perşembe günü Dolmabahçe’de, Ukrayna ve Rus heyetleri buluştuğunda masada Türkiye’den iki önemli isim vardı.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve MİT Başkanı İbrahim Kalın.
Görüşme gergin başladı, Ukraynalılar Rusça konuşmayı kabul etmediler, Rus heyetini temsil açısından düşük seviyede buldular.
Putin ve Trump, 2019’da Japonya’daki G20 zirvesinde.
Ruslar da daha görüşmeler başlamadan gerginliğe başladılar, hatta Zelenskiy’in Ankara’daki karşılanması dahil söylenmek için bir sürü sebep aradılar.
Geçmişte bir soykırımcı ama asla aptal değil hatta kurnaz biri olarak bile tanımlanabilir diye yazmıştım Netanyahu için.
Bugün narsistliği ve kurnazlığının kurbanı olmak üzere.
İsrail Başbakanı, Birleşmiş Milletler’de İsrail Büyükelçisi olarak başlayan kariyerini, Birleşmiş Milletler’e bağlı Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin görüldüğü yerde tutuklanmasını istediği bir sanık olarak bitiriyor.
Netanyahu için bile hazin bir son aslında...
***
Netanyahu siyasi hayatı boyunca ABD’deki Demokrat yönetimlerle anlaşamadı.
Başkan Obama ve Yardımcısı Biden ile hep gergin ilişkileri oldu.
DEM Parti Eş Genel Bakanı Tuncer Bakırhan Muş’ta konuştu, Lozan tartışmasına değindi. “Bizler barış ve demokrasiye sahip çıkarak bu ülkenin ortak geleceğini kurmaya çalışırken, bazıları yapay gündemlerle bu barış sürecini akamete uğratmaya çalışıyor. Ne diyorlar? ‘Lozan Antlaşması hedefe alındı’ diyorlar. ‘Devlet battı, bitti’ diyorlar.
Tarihi gelişmelere herkes kendi siyasi perspektifinden yaklaşabilir ve farklı yorumlar getirebilir ki bu gayet doğal. Bazen hiçbir ortak görüşe varmak mümkün olmayabilir. Her birimiz farklı bir perspektiften, farklı bir pencereden, farklı bir ideolojik ve politik çerçeveden bakıyoruz. Bazen kimi olaylarda aynı şeyi düşünmeyebiliriz. Bu gayet normaldir, diyalektik bir şeydir. Ancak asıl odaklanmamız gereken Türkiye’nin geleceği, kalıcı bir barış imkanı, devletin ve cumhuriyetin demokratikleşmesi iken birileri başka şeyler yapmaya çalışıyor.”
Bu paragrafın Türkiye’nin geleceğine odaklanma kısmını değerli olsa da Lozan Anlaşması’na dair bölüm üzerinde