Kilit ikinci yarı açıldı

11 Kasım 2002


<#comment>Galatasaray derbisi, Fenerbahçe için bu ligde "Varım veya yokum" maçıydı. Fenerbahçe, o maçta inanılmaz efor sarfetti. Özellikle oyunun üçte birlik bölümünü, on kişiyle oynadığı için, belki de derbi maçı futbolcuların kariyerleri boyunca en çok koştukları 90 dakika olmuştu.
Bu yorgunluğun Samsunspor maçını etkileyip etkilemeyeceğini merak ediyorduk. Takımın yüzde 80’ini etkilemiş. Fizik olarak derbiden Ogün ve Serhat, biraz da Stevic az hasarlı çıkmışlar. Diğer oyuncular çok yorgunlardı. Konsantrasyonda aslında sorun yoktu. Samsun sınavının çok önemli olduğunu onlar da biliyordu.
Fenerbahçe’nin en büyük şansı, dar kadrolu rakibinin, dört önemli oyuncusunun sahada olmamasıydı. Dolayısıyla çaylak oyuncuların fazla olması nedeniyle, maçın devamında ve sonlarına doğru, tecrübeli taraf avantaj yakaladı.
Aslında Lorant sahaya yanlış kadro sürdü. Hatırlarsak; Galatasaray maçının ikinci yarısında Washington değişikliğinin olumlu olduğunu, çünkü Galatasaray’ın defansının orta sahada oynadığını dile getirmiştik. Bu sayede Ceyhun, Tuncay, Yusuf ve Serhat gibi oyuncular çok geniş alan bulmuş, pozisyon zenginliği galibiyeti hazırlamıştı.
Samsunspor’un maç

Yazının Devamı

62. dakikanın öncesi ve sonrası

9 Kasım 2002


<#comment>Fenerbahçe tarihi bir zafer elde etti. Camianın galibiyete değil, böyle bir skora ihtiyacı vardı. Çünkü uzun yıllardır Galatasaray’ın büyük başarıları nedeniyle Fenerbahçeliler’in ağzını bıçak açmıyordu. Her ne kadar maç öncesi Fenerbahçe favori gösterilse de kimse 6-0’lık bir sonucun çıkacağını tahmin edemezdi.
Galatasaray’ın Brugge ile deplasmanda oynadığı ve 3-1 yenildiği maçtan sonra "Bu futbola, bu skor iyi demiştim" ve biraz da tepki almıştım. O gece sahanın en iyisi Mondragon seçilmişti. Maçın sonucunu bilmeyen bir insana bunu söyleseniz "Skor en kötü 0-0 bitti" diye düşünürdü. Ama Galatasaray’ın kalesinde üç gol vardı.
Çarşamba akşamı oyunun ilk 62 dakikasına bakalım. Çıkarın Fenerbahçe’nin attığı iki golü, sahanın hakimi Galatasaray. Pozisyon arıyor, birkaç tane de net fırsat kaçırıyor. Fenerbahçe’nin ise planlı tek pozisyonu yok. Birinci golde, Galatasaray savunması doğru dürüst baskı yemeden bir anda topu taca atıyor. (Bu zaaflarını maç öncesi özellikle belirtmiştim.) O taç faul, sonra korner oluyor. Barcelona ve Lokomotiv maçlarındaki gibi savunma ortayı seyredince golü yediler. Skor avantajını yakalayan Fenerbahçe savunmaya çekildi, Galatasaray da

Yazının Devamı

Bol alkış

7 Kasım 2002


<#comment>Taraftarın kendi takımını bu kadar olumlu yönde etkilediğini, rakibi de aksine bu kadar olumsuz etkilediğini hiç görmedim. Fenerbahçe’nin maç öncesi favori gösterilmesinin iki sebebi vardı; birincisi taraftarı, ikincisi oyuncularının Galatasaray’a göre maç konsantrasyonları. Hafta içinde Galatasaraylı oyuncuların röportajlarında "Bu maç da nereden çıktı" tarzındaki sözlerine ve bir puana razı görüntülerine tanık olduk. Sarı - Lacivertli oyuncuların hırsı, savunmanın en arkasında oynayan Ümit Özat’ın "İki gol atacağım" sözlerinin altında gizliydi. Bu iki takımın maça bakış açılarının da göstergesiydi.
Hiç kimse bu maçın 6 - 0 biteceğini biliyordum diyemez. Maça gelince, Galatasaray orta sahayı kalabalık tuttu. Fenerbahçe ise mümkün olduğu kadar bol ofansif oyuncuyla maça başladı. Lorant, maçın başında erken skor üstünlüğünü yakalamak için çok riskli kadroyla sahaya çıktı. Hesabı da tuttu. Çok erken öne geçtiler. Galatasaray deplasmana gelen Anadolu takımı görüntüsündeydi. Golü yedikten sonra bu kez Fenerbahçe kendi savunmasına çekildi, oyunun hakimi karşı tarafa geçti. Fenerbahçe, tek silahı olarak kontratağı düşünüyordu. Ve çok kritik bir dakikada, devrenin sonuna

Yazının Devamı

Gol atan kazanır

6 Kasım 2002


<#comment>Maçın başında, ağırlığın Fenerbahçe’da olacağını düşünüyorum. Psikolojik ve puan olarak kazanmaya daha çok ihtiyacı olan Fenerbahçe’nin, maçın başında pozisyonlar bulacağı görüşündeyim. Ev sahibi fırsatları değerlendirirse, iş Lorant’a kalır.
Galatasaray orta sahası, dörtlü oynadığı için daha fazla adamdan kurulu. Lorant öne geçtikten sonra, orta sahaya takviye yapıp, kontrollü oynarsa istediği sonucu yakalar. Maçın berabere devam etmesi veya rakip takımın önde olması durumunda, Lorant genelde oyuncu değişikliğini defansif isimleri oyuna sokarak kullanıyor. Dolasıyla maçı çevirme şansı da zor oluyor.
Aslında Galatasaray’da, Fatih hoca da skora göre değişiklikler yapıyor. Hani mahallede gol atanın kazandığı maçlar var ya, aynı onun gibi bir tablo var. Ben gol atanın kazanacağına inanıyorum.



Yazının Devamı

Anlamadım

3 Kasım 2002


<#comment>"Göztepe mi çok iyi, biz mi kötüyüz anlamadım." Bu cümleler Haluk Ulusoy’un oğlu, Saffet Ulusoy’a ait. Maçı tam arkamda izlerken, ilk yarı bütünüyle aynen bu cümleleri kullandı. Aslında ilk 45 dakikanın özeti de buydu.
Galatasaray’ın maça çok tempolu başlayacağını, Göztepe’nin de defans yapacağını düşünüyorduk. Ama maç başladığında ve devamında bunun yanlış olduğunu gördük. Göztepe takımı, Ali Sami Yen’de futbolu çirkinleştirmeden, hatta 3 - 4 oyuncuyla hücum yaptı. Özellikle ilk yarıda Galatasaray’dan daha fazla pozisyon buldu.
Geçen yılki maçın kahramanı Göksel, geçtiğimiz sezon belki Galatasaray’ın şampiyonluğunu sağlamıştı ve o yenilgi Galatasaray’ı kendine getirmişti. Dün de aynı şekilde oyun Göztepe’nin kontrolünde giderken, gereksiz bir şekilde topu elle aldı, penaltı kararı takımının bütün hesaplarını alt üst etti.
İkinci yarının hemen başında gelen ikinci penaltıdan sonra Göztepe defansı, orta sahaya kadar çıkarak oyunu tamamen riske etti. Araya atılan toplarla Galatasaray pozisyon bulmaya çalıştı.
Galatasaray’da artık ne sistemi, ne de sıkca değişen kadroyu konuşmak istemiyorum. Çünkü dünkü maç gibi, sezon başından beri Galatasaray’ın en

Yazının Devamı

Antrenör transferi

2 Kasım 2002


<#comment>Aylardır sürekli Fenerbahçe’ye ikinci yardımcı antrenörün alınacağı konuşuluyor ve bu konuda özellikle Oğuz Çetin, yetkileri azaltılıyormuş havasıyla yıpratılıyor. Oysaki şimdiye kadar alınmaması yanlıştı. 23 - 24 kişilik kadroyla sadece Oğuz’un ilgilenmesi mümkün değil. Her teknik direktör kendisine birinci yardımcı alır, bir ikinci yardımcı da 18 kişilik kadronun dışında kalan oyuncularla ilgilenir. Teknik direktörün verdiği programları uygular. Şu ana kadar kadroya giremeyen oyuncular kafadan hafta sonları üçer gün tatil yapıyorlardı. Zaten Lorant her an her şeyi yapabilecek bir teknik direktör. Bir hafta kadroya almadığı oyuncuyu, psikolojik ve fiziksel olarak arkadaşlarının gerisinde kalsa da bir anda en zorlu maçta oynatabiliyor. Doğru bir kararla Oğuz’un yanına bir yardımcı aldı, onun da yükünü azalttı.

Allah’tan Fenerbahçe Washington’u transfer etti. Bakın tenkitlere herkes ona saldırıyor. Çünkü bizim futbol yazarlarımız bir oyuncu için ilk başta iyi veya kötü imajını yakıştırdıklarından, o kişiyi hep öyle görmek istiyorlar. Bunun en iyi örneği de Washington’dur. Washington sayesinde, onun iki katı fazla kötü oynadığı halde attığı golün yarısına

Yazının Devamı

El freni

1 Kasım 2002


<#comment>Şükrü Saracoğlu Stadı’nda maç öncesi inanılmaz gergin bir ortam vardı. Yunanlı taraftarlar, Fenerbahçe seyircisini tahrik etti, ancak onlar bu oyuna gelmedi. Olaylar, sağduyuya yenildi. Bu nedenle herkesi kutlamak gerek.
Fenerbahçe sahaya 3-4-1-2 düzeni ile çıkmıştı. Ama Lorant bu kadronun 3-4-1-2 oynayabileceğini bir tek Samandıra’daki taktik tahtasında görebilirdi. Nitekim de öyle oldu. Dörtlü orta sahanın önünde Ceyhun oynuyordu. Sol tarafın dışında Rapajc, sağında da Tuncay görev almıştı. Rapajc gerçek bir sol açık gibi oynayınca, yani forvet kimliği ağır basınca, sistem bir anda 3-3-1-3’e döndü. Kadroyu görünce maça çok hızlı başlayacağını düşündüğümüz Fenerbahçe’nin, aksine rölanti tempoda gitmesi bizi şaşırttı. Bundan yararlanan ve orta sahayı kalabalık tutan Panathinaikos oyunun hakimi oldu ve Johnson’un kaptırdığı bir topla da uzaktan golü buldu. Fenerbahçe ilk yarının son 20 dakikasında maçın başında gereken tempoyu yakaladı. Ama organize tek hücum gerçekleştiremedi. Herkesin eleştirmek için sabırsızlıkla beklediği Washington da sadece kendi yarattığı pozisyonlarla üç fırsat ele geçirdi. Birincisinde topu göğsüyle mükemmel önüne indirdi ardından birinci

Yazının Devamı

Kader maçıydı

28 Ekim 2002


<#comment>Daha ligin 10. haftası oynanırken kader maçına çıkılır mı? Eğer Fenerbahçe gibi, rakibiniz olan takımlardan Galatasaray’ın sekiz, Beşiktaş’ın da yedi puan gerisindeyseniz, çıkılır. İki takımla da oynayacağınız maçları kaybettiğiniz taktirde sezonu bile kapatabilirsiniz. Bu yüzden çok önemli bir maça çıktı Fenerbahçe ve çok çok önemli iki puan kaybetti.
Fenerbahçeli futbolcuların maça konsantrasyonları ve mücadeleleri iyiydi. Mutlak surette hücum oynayıp, kazanmaları gerekiyordu.
Ersun Yanal, çıkardığı on birin yüzde 70’ini ofansif oyunculardan kurdu. Hatta üçlü savunmanın önünde ofansif özelliği daha iyi olan Ahmed Hassan ile Thomas’ı koyup, Okan’ı da forvete çekti. Böylece Okan, Youla, Cafer, M’Bayo ile dörtlü hücum hattı oluşturdu. Belli ki, Fenerbahçe’yi hafife almıştı. Aslında maçın başında da Youla’nın golü ile öne geçerek, adeta 4x100 bayrak takımı gibi süratli olan forvet oyuncularına kontratak imkanı sağlamıştı.
Ancak Fenerbahçe savunması oyun disiplininden kopmadı. Her ne kadar Ogün, Ümit ve Fatih adam paylaşımında şaşırsalar da yine de düzeni bozmadılar.
İlk yarı her iki takım da üçer pozisyon buldu. Ortega özellikle ceza sahası

Yazının Devamı