<#comment>#comment>Ben ne böyle bir şey gördüm, ne de duydum... Helal olsun Beşiktaş, helal olsun Lucescu... Beşiktaş’ın karşısında dün gece, değil Dinamo Kiev, Avrupa’nın en büyük takımlarından biri olsaydı bile skor değişmezdi.
Dinamo çok atletik ve mücadele eden bir takım. Beşiktaş’ın kazanmak için ancak dünkü gibi koşup, mücadele etmesi gerekiyordu. Siyah - Beyazlılar, bunu fazlasıyla yaptı.
Maç bir başladı, Beşiktaş, Kızılderililer gibi... Uzatma oynanmaya başladı, yine Kızılderililer gibi... Kötü oynayan bir oyuncu arıyorum, bulamıyorum. Hatta vasat oynayan bir kişiyi bile göremiyorum. Herhangi bir oyuncu için "İyi oynadı" dersem, hepsine haksızlık etmiş olurum. Ailece iyi oynadılar.
Benim "İnönü’de, Beşiktaş maç kaybetmez" diye bir iddiam vardı. Hatta iki hafta önce de televizyonda "Dikkat! Pascal geliyor" demiştim.
Lucescu’nun zamanlaması ve antrenman eksiği olan oyuncularını hazırlaması çok ustaca. Ağustos ayında yaptığı bir açıklamada "Pascal ancak kasım sonunda hazır olur" demişti. Ve santim santim Pascal Nouma’yı bugünlere hazırladı.
Lucescu yerinde oyuncu değişiklikleriyle de takımı diri tuttu. Yasin iyi oynamasına rağmen orta sahada bir - iki
<#comment>#comment>Galatasaray uzun süredir sürdürdüğü liderliği kaptırmamak için kazanmak zorundaydı. Ama son iki hafta ligin kaliteli takımları ile oynadı. Fenerbahçe’ye kaybetti. Trabzon maçında çok mücadele ederek zor da olsa kazanmıştı. Bu ligin en iyi takımlarından birisi olan Gençlerbirliği de zorlu bir deplasmandı.
Maçtan önce "Gol atan galip gelir" yorumunu yapabilirdik. Hatta gol atanın farka gidebileceğini bile söyleyebilirdik. İki takım da üç forvete yakın oynuyor. Orta sahada fizik olarak kim öndeyse onun avantaj sağlayacağı gözüküyordu. Maç gole kadar da kontrollü devam etti.
Gençlerbirliği golü attıktan sonra Kaptan Ümit kendi ceza sahasının beş metre önüne gitti ve takım halinde maçı defans anlayışı ile bitirdiler. İşte Gençlerbirliği’nin en tehlikeli zamanı da bu anlarda başlıyor zaten. Rakipleri korner atarken bile gol atabilecek bir takım. Gerçekten de mükemmel kontratak yapıyorlar. Hem orta sahadaki ikili; Serkan ve Hasan topu öne iyi oynuyor. Üç forvetten ikisi olan Okan ve Youla aşırı süratleri ile bol bol pozisyon buluyorlardı.
İlerleyen dakikalarda Galatasaray iyice riske girdi. Savunmasını orta sahaya kadar çıkardı ve gol için de hemen hemen her
<#comment>#comment>Beşiktaş’ın çok önemli eksikleri vardı. Ali Eren dinlendiriliyor, Yasin muhtemelen dinlendiriliyor, Serdar sakat... Hücum organizasyonundaki önemli iki oyuncusu, Sergen ve Tümer yok, ama kimsede olmayan oyun anlayışı ve fizik kondisyon Beşiktaş’ta vardı. Buna bir de kazanma arzusu eklenince çok iyi futbol kaçınılmaz oldu.
İlk yarıda müthiş futbol oynadı Beşiktaş... Futbol ne gerektiriyorsa, onu yaptı. Top rakipteyken pres ile en fazla iki pas yaptırıp ve hemen topu kazandılar. Bu topları da her türlü hücum organizasyonu ile olumlu kullandılar. Özellikle Tayfur ve Ahmet Yıldırım ikilisi presi başlatarak Adanaspor’u yarı sahasından çıkarmadı. Soldan - sağdan orta var, verkaç var, şut var, rövaşata var, gol var, varoğlu var. Belki beş oyuncu yok, ama futbol adına her şey var.
Adanaspor çok direnç gösteremedi. Defansif oynaması buna bir neden ancak, Beşiktaş’ın da oyunu 40 metrede oynamak istemesi, maçın erken çözülmesine neden oldu.
İkinci yarı "Ahh, bu Avrupa Kupası nereden çıktı" dedirtti izleyenlere. Çünkü Lucescu hem oyuncu değiştirdi, hem de oyun içinde kalanlar saha içinde dinlendi. Aslında çok da kötü değillerdi. Ama hücumlarını ilk yarıdaki gibi
<#comment>#comment>2002 - 2003 sezonu başlarken tüm otoritelerin ortak düşüncesi, sezonun geçmiş yıllara göre daha heyecanlı, daha kaliteli, bolca tartışmaların hatta kavgaların olacağı yönündeydi. Açıkçası benim de düşüncem buydu. Fenerbahçe iki yıldızda kalmış, şampiyon olup rakibi Galatasaray’ı yakalayıp üçüncü yıldızı göğsüne takmak, Avrupa’da da final oynamak istiyordu. Yönetim de büyük harcamalar yapıyordu.
Galatasaray’da geçen sezon ortasında yönetim değişmiş, şampiyon olunmasına rağmen teknik adam değişikliğiyle hedef büyümüştü. Türkiye Ligi ve Avrupa Kupaları’nda hedefi çok büyüktü. Beşiktaş’ta bütün Beşiktaşlılar’a 100. yıl sözü ezberletilmişti. Her ne olursa olsun bu yıl şampiyonluk isteniyordu. Hatta Avrupa Kupaları dahi ikinci plandaydı. Yani bütün camialar şampiyonluğa kilitlenmişti.
Şampiyonluk yarışında araya Gaziantep, Trabzon ve Gençlerbirliği de girdi. Sezon ortasına yaklaşıldığında da sekiz-dokuz takım düşme potasında. Yukarıda da, altta da yarış devam ediyor. Dolayısıyla gerginlikler hat safhada.
Daha önceki yıllara dönüp bakalım. Gündemde hep ilk sıralarda hakem hataları vardı. Hakemler futbolun baş aktörleriydi. Futbolculardan da fazla şöhret
<#comment>#comment>Üç rakibi de puan kaybetmeden haftayı bitirmişlerdi. Dolayısı ile Fenerbahçe takımı da puan kaybetmemeliydi. Fenerbahçe ilk 10 dakika çok temkinli başladı. Bu dakikadan sonra öyle bir tempo yaptılar ki, 6 - 0’lık Galatasaray maçı dahil, şampiyon oldukları sene de dahil, hiç böyle futbol görmedim. Adeta Samandıra’da hücum varyasyonları deniyorlardı.
Bol şut, bol orta, bol verkaç yapıldı. Oyunun belli bölümlerinde de pas yaparak ekonomik oynadılar. Futbolun emrettiği her şey vardı. İlk yarıda 15 şut atıldı. Atılan goller futbol okullarına verilip, ders olarak gösterilebilir. İlk golde Washington olağanüstü işler yapıp, iki - üç kişiyi çalımlayıp, topu plaseyle filelere gönderdi.
İkinci golde Serhat’ın ortasında "Normal futbolcu kafayı vurur" diye düşünürsünüz, ancak o büyük santrforlar gibi göğsüyle aldı, sağ ayağıyla indirip, solla vurdu. Bu pozisyondaki Washington’un koordinasyonu mükemmeldi.
Üçüncü golde de Ceyhun topu göğsüyle aldı, sonra rakibi ekarte etti ve solla altıncı deneyişinde golü yaptı.
Bu tempoya hiç kimsenin dayanamayacağını, Fenerbahçe’nin ikinci yarıda yorulacağını düşündük, ama o kadar akıllı pas yapıldı ki, Bursaspor’un yapacak
<#comment>#comment>Fatih Terim maçtan bir gün önce çok önemli bir basın toplantısı yaptı. Bugüne kadar oynanan futbolu analiz etti, hedeflerini açıkladı. Arada da taraftarı tribüne çağırdı, Trabzonspor maçının önemini hatırlattı. Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla misali hem seyirciyi stada çekti, hem de oyunculara mesaj gönderdi. Dolayısıyla çok mücadele etmeleri gerektiğini hissettirdi. Bu açıklamalardan sonra kadrolar elimize gelince Fatih hocanın kendi antrenörlük kariyerinde çok ama çok nadir gördüğümüz üçlü savunmaya dönüşüne şahit olduk. Arkada üçlü savunma, orta sahada dört oyuncu önde de üç forvet. Bu değişiklik Galatasaray için risk de sayılabilirdi. Zaten maçın başında da adam paylaşım hatalarından gol yediler. Ama oyun disiplininden kopmadılar.
Maçın ilk yarısı bu yıl Türkiye liglerinde gördüğümüz en tempolu oyundu. Trabzonspor da açık futbolu tercih edince karşılaşma güzelleşti. İlk yarıda özellikle Galatasaray çok gol pozisyonu buldu. Sadece arkada görev alan savunmacılar paylaşım hatası yaptılar. Bunun sonucunda gol yediler, Bülent ve Almaguer de sarı kart gördü. Oyun 1-1 giderken 22. dakikada Mehmet Polat bir hamle hatası ile bir de penaltıya sebeb oldu. Fatih,
<#comment>#comment>Lig ve Avrupa’da hedefi büyük olan üç büyük takımı kantara koyup, geçen süre içerisindeki başarılarına göz attığımızda en istikrarlısını Beşiktaş olarak görüyoruz.
Sebepleri de hemen ortaya çıkıyor aşağıda:
BEŞİKTAŞ: Kadroda en az dokuz oyuncu hep aynı. Sistem olarak 3 - 4 - 1 - 2 oynuyor. Kalede Cordoba, arka üçlü Ronaldo, Ali Eren, Zago. Dörtlü orta sahanın sağında Kaan Dobra; yanında Yasin, onun yanında Tayfur, en solda İbrahim. Hemen önlerinde Pancu, Sergen, İlhan üçlüsü. Sergen ve Pancu oyun içerisinde değişerek orta sahaya yakın oynuyor. Maça giden Beşiktaşlı taraftar, yönetim, medya artık maçtan önce kadroyu ve sistemi biliyor. Beşiktaş sistemini oturtmuş, kadrosu şekillenmiş ve fizik olarak rakiplerinden daha iyi durumda...
FENERBAHÇE: Maça giderken herkes meraktan çatlıyor. Acaba kim oynayacak, hatta acaba hangi sistemle oynayacak diye. Aslında işin enteresan tarafı sadece onlar değil, Lorant da bilmiyor. İddia ediyorum Samsun maçından sonra Atina’ya uçarken dahi Yusuf’u solda oynatmak aklında yoktu. Aslında Yusuf da tüm takım da bilmiyordu. Dolayısıyla hiç çalıştırma şansı da yoktu. Solda ve sağ dışta oynayan oyuncular Ali Güneş, Abdullah, Cem
<#comment>#comment>Fenerbahçe son haftalarda kazanırken, mücadele etti. Doğru... Koştu, o da doğru... Girdiği pozisyonların hepsini gol yaptı. O da doğru... Ancak Samsun ve Galatasaray takımları hiç direnç göstermediler. Uzun süredir ilk defa çok koşan bir rakip buldular bu kez karşılarında. Fenerbahçe’de hiçbir oyuncuyu rahat bırakmayan, döndürmeyen, futbol kuralları içinde adeta savaşan Panathinaikos takımı vardı dün. İşte böyle bir takım karşısında kaybolup, gitti Fenerbahçe...
Fizik olarak da rakibinin çok gerisindeydi. Bu kadar mücadele edip, savaşan takım karşısında, anlaşılmaz bir sinirlilik içinde sadece kavga ettiler. Hakem ilk yarıda Fatih ile Johnson’u oyundan atsa, kimse itiraz edemezdi. Rüştü’nün yediği iki hatalı golden sonra, bir de duran toptan piyango golü bulmasına rağmen üçüncü gol geldi. Bu gol taksit taksit oluştu. Aşağı yukarı bir dakika süren hücumda ceza alanı yayı üzerine çıkartılan topta, hiçbir Fenerbahçeli orta saha oyuncusu rakibine hamle dahi yapmadı.
30 dakikada Rapajc, Yusuf, Johnson, Ogün dörtlüsü, Oğuz Çetin ve Lorant ikilisi ile adeta açık oturum yaptılar. Kimin nerede oynadığının kendileri de farkına varmadılar.
İkinci yarıyı ne siz