<#comment>#comment>Her iki takımın da çok önemli eksikleri vardı. Gaziantep’te Mustafa Şahintürk yine kadro dışı, Kemal ise sakattı. Preko zaten uzun süredir oynamıyordu. Buna karşılık Galatasaray’da beş orta saha birden sakatlık ve ceza yüzünden yoktu. Dolayısıyla Galatasaray 18’inde orta saha olarak bir tek Cihan kalmıştı. Bir de uzun süre sonra Faruk kadroya alınmıştı.
Elindeki mevcut kadro doğrultusunda Teknik Direktör Fatih Terim, dörtlü savunmanın önüne Berkant ile Cihan ikilisini, iki dışa Pinto ve Hasan Şaş’ı koydu, uçta da Ümit Karan ve Arif yeraldı. Defans yönü en az olan Felipe ise kenarda oturuyordu. Ve Galatasaray maça çok iyi başladı. Bu ilk yarı boyunca sürdü. Bütün hücum organizasyonlarını denediler. İsabetli paslar, kanat bindirmeleri, bol şut. Kısacası bir takımın yapabileceği herşeyi yaptılar. Fakat 29. dakikada Gaziantepli İlhan’ın Ümit’i bariz gol şansında düşürmesini Çulcu’nun değerlendirememesi oyunun kilit noktasıydı. Antep’in ilk ciddi pozisyonu faul atışından geldi, o da gol oldu. Galatasaray aynı dakika içinde maçın en iyi oyuncularından Bouazizi’nin ıskasıyla beraberliği buldu.
Galatasaray’ın bu temposu ikinci yarıda da devam etti. Ancak pozisyon
<#comment>#comment>İki hafta önce İnönü Stadı’nda çok iyi mücadele edip, ikinci maç için önemli bir avantaj yakalamıştı Beşiktaş. Kiev’de de 3-1’lik skoru korumak amacıyla defans ağırlıklı, dengeli bir kadro sahaya çıktı. Dinamo Kiev karşısında bir takımın başarılı olabilmesi için çok mücadele edip, çok koşması gerek. Beşiktaş da dün gece çok koştu, çok mücadele etti.
Defansif anlayış kusursuzdu, her şey daha ilk dakikadan itibaren yerli yerine oturdu. Arkada üçlü savunma, hemen önünde beşli bir orta saha, ileride de topları tutabilecek bir ikili. Orta sahada oynayan Ahmet Yıldırım, İbrahim’in, diğer tarafta da Tayfur, Kaan Dobra’nın hemen yanı başında görev aldı. Dinamo Kiev’in ısrarla kanatlardan geleceğini iyi bilen Lucescu bu akıllı anlayışla rakibini tıkadı. Taktik anlayışta tek sıkıntı ileri çıkışlarda orta sahanın fazla top kaptırması yüzünden yaşandı. Beşiktaş bu bölgede aksayınca rakip üstünlük sağladı. Ama özellikle Ronaldo yönetiminde savunma çok iyi konsantre olarak rakibe iki pozisyon dışında fazla fırsat vermedi. Cordoba da kusursuz, güven veren bir maç çıkardı.
Bu sezon hiçbir resmi maçta yenilgi yüzü görmeyen Beşiktaş’ta oyuncuların kendine güvenleri giderek
<#comment>#comment>Fatih Terim, Florya’dan, Ali Sami Yen’e gelirken "Üç puandan başka bir şey istemiyorum. Her ne olursa olsun bu maçı galibiyetle kapatmalıyım" diyordu sahaya sürdüğü kadroyla. Lucescu ise Ümraniye’den çıkarken "Valla bir puan benim için kaymak" düşüncesi ile takım tertibini kurmuştu. Galatasaray 4 - 2 - 2 - 2 ile oynadı. Yani dörtlü savunmanın önünde Ergün ve Ümit, onların önünde Felipe hemen solunda Hasan Şaş, ileri uçta Ümit Karan - Arif ikilisi. Buna karşılık Lucescu ise ilk defa sistem değiştirdi, 3 - 4 - 1 - 2’den vazgeçip klasik 3 - 5 - 2 oynadı. Taa ki, 60. dakikaya kadar. Zaten Beşiktaş adına maç 60. dakikada başladı. Çünkü o dakikaya kadar Ali Sami Yen’e gelmiş, savunma yapmaya çalışan bir takım görüntüsü veriyorlardı. Hatta hücumu bile doğru dürüst düşünmüyordu. Orta sahada dirençli oyuncularla oyunu mümkün olduğu kadar kilitlemek istiyordu. Lucescu, Tolga’nın yerine Ali Eren’i oynatarak Galatasaray’ın Hasan Şaş, Ergün ve Hakan Ünsal’dan oluşan sol kanadını kesmeye çalıştı. 60. dakikadan sonra sezon başından bu yana övgüler dizilen 3 - 4 - 1 - 2’ye döndü ve o ana kadar Beşiktaş yarı alanında geçen, Galatasaray’ın hakimiyetiyle oynanan maç dengelendi . Ve son
<#comment>#comment>Fenerbahçe için maç öncesi idari kadroda yaşananlar "YANLIŞ".
Takımın havası ve maça konsantrasyonu "YANLIŞ".
Tuncay’ın sağ tarafta oynaması "YANLIŞ".
60 dakika boyunca sanki işler yolundaymış, tıkır tıkır oynuyorlarmış gibi hiç oyuncu değiştirilmemesi "YANLIŞ".
Eskiden soyunma odasında kavga ediyorlardı, yaşananlar "YANLIŞ".
Artık ulu orta kayga etmeleri daha da büyük "YANLIŞ".
<#comment>#comment>Futbolda her sonuç var. Sadece Türkiye’de değil Dünya’nın her yerinde özellikle kupa maçlarında enterasan sonuçlar alınır. İkinci Lig takımları Birinci Lig takımlarını eleyebilir. Bu sonuçlar çok sık olmaz ama alındığı zaman da uzun yıllar ağızlarda kalır. Örneğin İngiltere Ligi’nde Hakan Şükür’ün yeni takımı Blacburn Rovers çeyrek finale kaldı, Fulham’ı eleyen İkinci Lig takımı Wigan ile eşleşti. Bu tür sonuçlar normal yani. Fenerbahçe de İkinci Lig A Grubu’nun iddialı takımı Konya’ya kaybetti. Maça da on kişi başladı. Mecburen sistemi de değiştirmek zorunda kaldı. Dolayısıyla futbolda bu tür kazalar olacaktır. Hâlâ milattan önce Beşiktaş ve Fenerbahçe’nin üst üste Lüleburgaz’a elenmeleri konuşuluyor. Ancak Konya maçından Fenerbahçeliler’in çıkaracağı dersler vardır. Ben de Lorant’ı eleştiriyorum, beğenmiyorum doğrudur. Zaman zaman tercihlerini eleştiriyoruz. Oyuncular arasında torpilli arkadaşlar var, o da doğru. Bundan takımın olumsuz etkilendiği de gerçektir. Ancak başka bir gerçek daha var. Ligde son beş maçta Fenerbahçe 15 puan aldı, 21 gol atıp 2 gol yedi. Yani 15 puan, artı 19 averaj yapmıştır. Bu gollerin hemen hemen tamamına yakınını oyunun son bölümünde
<#comment>#comment>Artık günümüz futbolunda hiçbir maç başlamadan kazanılmıyor. "Yahu nasıl olsa yürüyerek yeneriz" düşüncesi rafa kalktı. Son Dünya Kupası herkese ders olmalı. Mücadele etmediğiniz zaman gücünüz, isminiz anlam ifade etmiyor. En az rakibiniz kadar savaşacaksınız ki, kalitenizle maçı çevirebilesiniz.
Rakip Konyaspor önümüzdeki yıl Fenerbahçe ile aynı ligde oynayabilmek için mücadele eden iddialı bir takım. Konyaspor takımı bu karşılaşma öncesi Mersin deplasmanında 3 - 0 mağlup oldu. Çünkü onların aklı da dün geceki maçtaydı, konsantreleri kaybolmuştu. Fenerbahçe Teknik Direktörü ve oyuncusu da İstanbulspor maçının bitiminde soyunma odasında "Nasıl olsa Konya’yı yürüyerek yeneriz" diye düşünüyordu. Hatta kadroda oynamalar yapılmıştı. Revivo en uçta, uzun süredir oynamadığı için yürüyecek hali kalmayan Johnson formayı kapmıştı. Birkaç oyuncu dinlenmeye çekilmiş, herhalde Lorant’a saldırırken, sakatlanan Ortega da, Konya’ya gelmemişti. Bunlara bir de konsantrasyon eksikliği ve ilk saniyelerde Mustafa Doğan’ın atılması eklenince, mücadele eden, top oynamaya çalışan Konyaspor’un turu geçmemesi sanırım sürpriz olurdu. Özellikle ikinci yarıda Oğuz olmasa maç daha farklı bir
<#comment>#comment>Galatasaray çok eksik bir kadroyla, çok kritik bir deplasmana gitti. Psikolojik olarak çöküşte olduğu bu dönemde, mutlak galibiyete ihtiyacı vardı. Dolasıyla maça da tempolu ve Ankaragücü yarı sahasında oynamak amacıyla başlamıştı.
Fatih hoca tekrar dörtlü savunmaya döndü. Orta sahasında üç koşan oyuncunun önlerinde Felipe, daha önde de Hasan ve Arif ikilisine görev verdi. ANCAK HAFTALARDIR, AVRUPA KUPALARI’NDA VE LİGDEKİ GELENEĞİNİ BOZMAYARAK YİNE YENİK DURUMA DÜŞTÜ. Maçın başında atağa kalkarken bir - iki kez top kaptırıldı, üçüncüsünde de Mehmet Polat’ın zamanlama hatasında Augustine bire bir kaldığı Bülent’i geçerek, şık bir gol attı. Galatasaray, bir türlü öne geçemediği için, tabii ki oyun düzeni alt üst oluyor. Bu yüzden de Fatih hoca oyuncu değişikliğine gidip, oyunu riske ediyor.
Maçın geneli zaten Ankaragücü yarı alanında geçti. Galatasaray belki fazla pozisyon bulamıyordu, ancak sürekli teşebbüs ediyordu. Bu arzusu oyuna sonradan giren Ümit Karan’ın golüyle beraberliği, ikincisinde de kornerden ortalanan topta Berkant’ın kafasıyla galibiyeti getirdi. Gol sıkıntısı yaşanan şu dönemde Ümit Karan da ısrar etmenin faydası olduğu görüşündeyim.
Bu
<#comment>#comment>Yönetim hiç kimseye göstermediği tam desteği Lorant’a verirken, Alman hoca da adeta "Bana bu desteği vermeyin" dercesine garip işler yapıyor. Son dört maçta 19 gol atan takımı bozup, yeni yeni icatlar çıkartıyor.
Maç öncesinde Ortega ile ilgili sorunlar olduğunu duyduk ama o konuda yorum yapmak bilgimiz tam olmadığı için doğru değil. Ancak 56. dakikada bana göre maç öncesi çıkması gereken on bir; oyuncu değişiklikleri ile oluştu. Tuncay geldiği günden beri sağ tarafta oynuyor. Sadece iyi niyeti ile mücadele ediyor, ona rağmen Fenerbahçeliler’in sevgilisi oluyordu. Ama bu dakikada forvete geçince, gerçek yerini buldu ve bir anda skor 2 - 0’a çıktı. Tuncay belirttiğim gibi, Ümit Milli Takımı’nda oynadığı mevkide ve dünkü son 35 dakika oynadığı yerde "yıldız" oyuncu...
Aslında maçın genelinde Fenerbahçe, İstanbulspor’a uyarak çok rölanti oynadı ve çok pas hatası yaptı. Dolayısıyla ile pozisyon bulmakta zorlandı. Gole kadar adeta maç jübile havasında geçiyordu. İstanbulspor ayağa iyi oynayan takım olmasına rağmen bir türlü Fenerbahçe kalesinde etkili olamadı. 10 gün oynansa, sanki maç 0 - 0 bitecek gibiyken, geçen haftaki lig maçlarındaki kendi kalelesine gol