Kaybolan ve çoğalan nüfuslar

19 Ocak 2009

29 Mart 2009 günü yapılacak yerel yönetim seçimleriyle ilgili seçmen kütükleri mahalle listeleri bir kez daha askıya çıkarıldı. Çıkarılması ile birlikte şikâyetler de başladı. Ataköy’de 4000 seçmen listede yok. Her yan hayali seçmenle dolu. Yapımı bitmemiş binalarda olmayan seçmenler listelerde gözüküyor. Ölüler, bebekler listelere alınmış. Aynı insana farklı numaralar verilmiş.

Dürüstlüğe gölge
Ortada iki ayrı sorun var. Birinci sorunu Sayın Tarhan Erdem aylardır yazılı ve sözlü olarak dile getiriyor. Seçimlerin temel hükümleri ve seçmen kütüklerine ilişkin 298 sayılı yasada, 2008 Mart ayında bazı değişiklikler yapıldı. Bu değişikliklere göre, bundan böyle, seçmen kütükleri şimdiye dek olduğu gibi Yüksek Seçim Kurulu (YSK) tarafından tasarlanan, planlanan, yönetilen ve yürütülen çalışmalarla elde edilmeyecek. Yürütme organına bağlı Nüfus ve Vatandaşlık İşleri Genel Müdürlüğü’nün (NVİGM) adres kayıt sisteminden alınan veriler esas alınarak seçmen kütükleri hazırlanacak.
Başka bir deyişle, YSK dışında hükümete bağlı bir kurum tarafından hazırlanan veriler seçmen kütüğüne dönüştürülecek. Bu değişiklik, Anayasa’nın “seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün

Yazının Devamı

Kuşku ve hukuk

16 Ocak 2009

Son olayların gündelik şoklarından kendimizi soyutlayıp, bu toz duman içinde hukuki sürece soğukkanlılıkla bakmak giderek güçleşiyor.
Ceza yargılamasının soruşturma aşamasında savcı suç ve suçlu hakkında bir varsayım oluşturur. Bu varsayımın doğruluğunu test edecek olan makam yargıdır. Savcı kendi varsayımının doğru olarak kabul edilmesi ve buna uygun bir karar verilmesi için mahkemeye kanıtlar sunar.
Ancak, savcının mahkemeye sunduğu kanıtların yasal yollardan elde edilmesi gerekir. Yasal yollardan elde edilmeyen kanıtlar yargıç tarafından değerlendirmeye alınmaz. Aksi takdirde, adil yargılama ilkesinin ihlaline yol açar.
Bu bağlamda, Ergenekon soruşturmasında telefonların dinlenmesi yoluyla elde edilen kanıtların hukuka uygun olup olmadığı önemli. Dinlemenin gizli olması, ilgili makamların keyfi davranmaları olasılığını artırıyor. O nedenle AİHM, her şeyden önce dinleme yetkisini düzenleyen yasaların açık olmasını ve ayrıntılı hükümler içermesini öngörüyor.
Ondan sonra, şu koşulları arıyor: a) Telefonu dinlenecek kişilerin belirlenmesi. b) Dinlemeye yol açan suçun niteliği. c) Dinleme süresi. d) Dinlenen konuşmaların yazıya dökülmesinde izlenecek usul. e) Kayıtların

Yazının Devamı

BM Güvenlik Konseyi kararı ve sonrası

12 Ocak 2009

Gözümüzün önünde bir insanlık trajedisi cereyan ediyor. İsrail saldırısı Gazze’de sivil halkı ayrım yapmadan acımasızca öldürüyor. Böyle bir katliam karşısında sessiz kalmak olanağı yok. Nasıl ki dünyanın dört bir yanında İsrail‘e karşı protestolar yükseliyor.
Bu insanlık dışı duruma son verilmesinin yolu, politik bir çözümden geçiyor. Ancak dış politikada, insancıl düşüncelerle reel politiğin gereklerinin birleştirilmesi kolay değil. BM Güvenlik Konseyi’nin cuma günü kabul ettiği 1860 sayılı karar bunun bir örneği.
Karar birkaç temel öğeyi içeriyor:
1. Derhal kalıcı bir ateşkes sağlanması çağrısı. Çağrı hem İsrail’e hem Hamas’a yapılıyor. Ancak bunun sağlanması öteki koşulların gerçekleşmesine bağlı.
2. Ateşkesin İsrail askerlerinin Gazze’den çekilmesine yol açması isteniyor. Bundan da anlaşılacağı gibi, İsrail’in Gazze’den çekilmesi için bir süre tanınıyor.
3. İnsancıl yardımın hiçbir engel olmadan yapılması, bu amaçla insancıl yardım koridorlarının açılması öngörülüyor.
4. Sivillere yönelik şiddet kullanılması yanında bütün terörist eylemler kınanıyor. Başka bir deyişle, hem İsrail, hem Hamas kınanıyor.

Yazının Devamı

Fazıl Say’ın CD’leri ve korku

9 Ocak 2009

Ergenekon davası soruşturmasının 10. dalgasında 40’a yakın kişinin evine girildi, arama yapıldı, eşyalar ve kişisel bilgileri içeren belgeler götürüldü. 37 kişi gözaltına alındı.
Arama ve el koyma özel yaşamla bağlantılı olduğundan, AİHM kararları bu konuda çok titiz. AİHM yapılan aramanın iç hukuka uygun olmasını, meşru bir amaç gütmesini, demokratik bir toplum için gerekli olmasını, elde edilmek istenen amaçla orantılılığı arıyor. AİHM’nin üzerinde durduğu nokta, ulusal yasalarda keyfiliği önleyecek yeterli güvencelerin bulunup bulunmadığı, uygulamada gerekli özenin gösterilip gösterilmediği.

Arama izni soyut olmamalı
AİHM’nin bu tür davalarda dikkat ettiği hususlardan biri, yargıcın polise arama yetkisi veren izninin nasıl yazıldığı. Bu izin çok geniş, soyut olmamalı. Arama makul bir kuşkuya dayanmalı.
Bu kuşkunun ne olduğu açıkça belirtilmeli. Evinde arama yapılan kişiye yöneltilen bir suç yoksa, arama izni konusunda AİHM büsbütün titiz davranmakta. Yargıcın verdiği yazılı izinde aramaya yol açan kuşkunun çok açık bir biçimde anlatılmasını ve el koymaya konu olacak belgelerin belirlenmesini istemekte.
Funke/Fransa (1993) davasında, AİHM aramada keyfiliği önleyecek

Yazının Devamı

“Öteki” ile birlikte yaşamak

5 Ocak 2009

“Türkiye’de Farklı Olmak, Din ve Muhafazakârlık Ekseninde Ötekileştirilenler” başlıklı araştırmanın ortaya çıkardığı gerçek, özellikle Anadolu’da yaşayan ve laik bir yaşam biçimini seçmiş insanların, üzerlerinde dinsel-muhafazakâr çevrelerin baskısını hissetmeleri, ayrımcılığa maruz kalmaları. Araştırmayı yapanların izlenimi, “farklı kimlikte olanlara karşı uygulanan baskı ve ayrımcılığın, Anadolu kentlerinde AKP tarafından atanmış kadroların icraatları ve cemaatlerin faaliyetleriyle birleşip Türkiye’nin geleceği hakkında kaygı veren bir ortam yarattığıdır.”
Öte yandan, Türkiye’de, özellikle büyük kentlerde, İslamcı-muhafazakâr yaşam biçimini seçmiş olup da kendini baskı altında hissedenler olduğu da bir gerçek.
Sorun ayrı kimliklere sahip, ayrı dünyalara ait bu insanların, birlikte nasıl yaşayabilecekleri.
Anlamadan yaşamak
Bir dönem Türkiye’de, Alman düşünür Habermas’in ortaya attığı ”anayasal yurttaşlık” kavramı, birlikte yaşamanın sihirli formülü olarak görüldü. Buna göre, demokratik bir anayasada yazılı temel ilkelerin bütün yurttaşlar tarafından kabul edilmesi, o ülkedeki farklı kimliklere sahip insanların birlikte yaşamalarını sağlayacaktır. Böyle bir anayasal

Yazının Devamı

Tehlikeli bir tartışma

2 Ocak 2009

Sayın Canan Arıtman, kadın konusunda birçok olumlu girişimi parlamentoya taşıyan bir milletvekilidir. Son günlerde nedense şaşırtıcı bir çıkış yaptı. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Ermenilerden özür kampanyasını desteklediğini iddia etti ve “Abdullah Gül... Türk milletinin Cumhurbaşkanlığı'nı yapsın, etnik kökeninin değil. Cumhurbaşkanı'nın anne tarafından etnik kökenini araştırın görürsünüz” dedi.
Sayın Cumhurbaşkanı da önce ailesinin geçmişinin “Müslüman ve Türk” olduğunu kamuoyuna açıkladı. Ardından da Sn. Arıtman’a hakaret davası açtı. Dava dilekçesinde “devlet adamlığı kimliğinin kamuoyunda karalanması dolayısıyla” manevi tazminat isteniyor.
Böylelikle Sn. Cumhurbaşkanı da Sn. Arıtman gibi, Ermeni olmayı aşağılayıcı bir etnik özellik olarak görüyor. Aynı söylemi paylaşıyor. Mahkeme Sn. Cumhurbaşkanı'nı haklı bulursa, “Ermeni” sözcüğünün hakaret niteliği taşıdığı yargı kararıyla saptanmış olacak. Başka bir deyişle, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının bir bölümünün etnik özelliklerinin hakaret niteliği taşıdığı resmileşecek. Bu sonucu öteki etnik gruplara yaymak olanağı var.

Bunun adı ırkçılık
Olaya daha geniş bir açıdan bakarsak, ciddiliği daha iyi anlaşılır. Bugün

Yazının Devamı

Arapsaçı

29 Aralık 2008

Anayasa Mahkeme’sinin, nüfusu 2 binin altına düştüğü için kapatılan belediyelere ilişkin kararı ve bunu izleyen Danıştay ve Yüksek seçim Kurulu kararları, birbirinin ardından yapılan açıklamalar, sorunu arapsaçına döndürdü.
Sorunun birkaç yönü var:
1. Anayasa Mahkemesi kararı ile Danıştay kararı ve Yüksek seçim Kurulu arasındaki çelişki: Anayasa Mahkemesi kararında nüfus sayım sonucuna itirazlar için başlangıç tarihi yasanın yürürlüğe girdiği 22 Mart 2008 olarak açıkça beliriyor. Danıştay ise beldelerin itiraz haklarını ancak Anayasa Mahkemesi’nin gerekçeli kararı açıklanınca öğrendiklerini, o nedenle itirazlar için başlangıç tarihinin Anayasa Mahkemesi kararının açıklandığı 6 Aralık 2008 olması gerektiğini söylüyor. Yüksek Seçim Kurulu da Danıştay kararına uyacağını açıklıyor.

Hukuk devleti
Sorun bu görüşlerden hangisinin haklı olduğunu saptamak değil. Sorun, Anayasa Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı. Anayasa’nın 153. maddesi Anayasa Mahkemesi kararlarının yargı organları için de bağlayıcı olduğunu öngörüyor. Anayasa’nın 138. maddesi, yargıçların Anayasa’ya göre hüküm vereceğini belirtiyor. Anayasa’ya neyin uygun olduğuna karar verecek olan ise Anayasa Mahkemesi.
Anayas

Yazının Devamı

Kamu görevlilerinin sendika kurma ve toplu sözleşme yapma hakları

26 Aralık 2008

AİHM Büyük Dairesi 12.11.2008 tarihinde kamu görevlilerinin sendika kurma ve toplu sözleşme yapma haklarıyla ilgili önemli bir karar verdi. Bu kararıyla AİHM, içtihadında köklü bir değişiklik yaptı.
Dava konusu, belediye çalışanlarının kurduğu TümBelSen Sendikası’nın Gaziantep Belediyesi ile yaptığı toplu sözleşmenin Yargıtay tarafından feshedilmesi ve kararın gerekçesinde, Yargıtay’ın sözleşmenin yapıldığı tarihte kamu görevlilerinin sendika kurma ve toplu sözleşme yapma haklarının bulunmadığını ileri sürmesi.
AİHM’nin yerleşmiş içtihadına göre, Sözleşme’nin 11. maddesinde düzenlenen sendika kurma ve sendikaya katılma hakkı toplu sözleşme hakkını içermiyordu. AİHM kararlarında, toplu görüşme ve toplu sözleşme haklarının sendika üyelerinin haklarını korumak bakımından önemli araçlar olduğunu, ancak başka araçlar da bulunduğunu, toplu görüşme hakkının tanınmasının 11. maddeyi ihlal etmeyeceği görüşünü ileri sürüyordu. Oysa, bu görüş ILO sözleşmeleri ve Avrupa Sosyal Şartı’na uygun değildi.

AİHM?içtihadında değişiklik
AİHM Büyük Dairesi, yeni kararıyla, sendika kurma hakkının toplu görüşme hakkını da içerdiği görüşünü benimsedi ve içtihadında değişiklik yaptı.
Kararda AİHM,

Yazının Devamı