‘Yasemin Devrimi’ yayılacak mı?

19 Ocak 2011

Tunus’taki “Yasemin Devrimi” henüz tamamlanmadı; ama Devlet Başkanı bin Ali’nin devrilmesine yol açan “halk hareketi” daha şimdiden birçok Arap ülkesinde insanların kendi hükümetleri aleyhinde sokaklara dökülmesini tetikliyor.
Cezayir’den Ürdün’e, Mısır’dan Yemen’e kadar birçok ülkede göstericiler, Tunus’ta olup bitenleri örnek olarak gösteriyor ve dünyaya “şimdi sıra bizde” mesajını vermeye çalışıyor.
“Yasemin Devrimi” gerçekten bir “domino etkisi” yapacak ve dalga dalga Arap âlemine yayılabilecek mi? Böyle bir hareketin diğer bölgesel ülkelerde başarı şansı nedir?
Aslında başarı şansı ile ilgili soruyu önce Tunus için sormak gerek. Çünkü, dün de belirttiğimiz gibi, “Yasemin Devrimi” henüz başlangıç noktasında. Halk hareketi, bin Ali’yi devirdi, ama onun rejimi eski kadrosu ile hâlâ işbaşında. Bu ise göstericilerin tekrar sokaklara dökülmesine ve değişim talepleri yerine getirilinceye kadar direnmelerine yol açabilir.
Ancak, “Yasemin Devrimi” bu kadarıyla dahi, “Arap sokakları”nı hareketlendirmeye kâfi geliyor. Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde “Tunus örneği” iktidarda bulunanları ne kadar korkutuyorsa, köklü değişim isteyen halk kitlelerini de o kadar cesaretlendiriyor,

Yazının Devamı

Tunus henüz devrimin başında

18 Ocak 2011

Tunus’taki olay, tarihe “Yasemin Devrimi” olarak geçecek. Ama “twitter devrimi” diyenler de var.
Ne sıfat konursa konsun, Tunus’taki olayın özelliği, bir baskı rejiminin, askeri darbe ile değil, iletişimin de etkin rol oynadığı bir halk hareketi ile devrilmiş olmasıdır. Bu, Tunus’ta ve Arap dünyasında bir “ilk”tir.
Tunus’u 23 yıl “demir yumruk” ile yöneten Zeynelabidin bin Ali’nin bir “sokak hareketi” karşısında pes edip ülkeden kaçacağını kim tahmin edebilirdi?
Tunus, Kuzey Afrika’daki komşularından ve birçok Ortadoğu ülkesinden çok daha sakin ve istikrarlı bir ülke olarak biliniyordu. Gerçi bin Ali, otoriter bir düzen kurmuştu ve bu rejim muhaliflere (medya dahil) nefes aldırmıyordu. Ama bin Ali’nin ailesi ve etrafındakiler imtiyazlı bir sınıf oluştururken geniş halk kitleleri büyük maddi sıkıntılar ve adaletsizliklerle karşılaşıyordu. Yani halk dertliydi, şikâyetçiydi, ama sesini çıkaramıyordu.
Ta ki geçen ayın sonlarında üniversite mezunu genç bir seyyar sebze satıcısı, polisin tezgâhına el koyması sonunda, sokak ortasında kendisini yakıncaya kadar. İşte bu, susturulan halkın patlamasına yol açan ilk kıvılcım oldu.
Sonrası malum. Bu olay, bir ayaklanmaya yol açtı. Bin

Yazının Devamı

Oy sandığı mı, Pandora kutusu mu?

15 Ocak 2011

Sudan devletinin siyasi geleceğini belirleyecek olan Güney Sudan’daki bağımsızlık referandumu bu hafta sonu tamamlanıyor. Bir hafta açık kalan oy sandıklarından çıkacak oyların sayımı ise ancak bir ayda bitecek ve kesin sonuç 15 Şubat’ta ilan edilecek.
Çoğu ülkede bir iki günde tamamlanan bu işlemin Sudan’da haftalarca sürmesine şaşmamak gerek. Güney Sudan, Afrika’nın ve dünyanın en geri kalmış bölgelerinden biri. Ülkede top topu 50 kilometre yol var! Halkın ancak yüzde 15’i okuma yazma biliyor. Çeşitli kabileler hâlâ ortaçağ yaşam tarzını sürdürüyor...
Ama bu halk veya daha doğrusu onun yöneticileri Güney’in Kuzey’den ayrılıp bağımsız bir devlet olmasını istiyor. Anlaşılan referandum sonucu da bu yönde olacak. Olayı yerinde izleyenler, çoğunluğun oylarını bağımsızlık lehinde kullandığı kanısındalar.
Sudan’ın neden böyle bir parçalanma noktasına geldiğini anlamak zor değil.
Afrika kıtasının en geniş topraklarına (2,5 milyon kilometre kare) sahip olarak 1956’da bağımsızlığa kavuşan Sudan, 2005 yılına kadar iç kavgalara ve kanlı çatışmalara sahne oldu. Bunun nedeni, farklı etnik ve dinsel gruplar arasındaki rekabet ve düşmanlık. Toplam 39 milyon nüfusun yüzde 70’i Arap ve

Yazının Devamı

Bile bile...

14 Ocak 2011

Bir bu eksikti! Almanya Başbakanı Angela Merkel’in 6 saatlik Kıbrıs ziyareti sırasında söyledikleri, durup dururken Ankara ile Berlin arasında gerginlik yarattı.
Alman Şansölyesinin Kıbrıs Rum Cumhurbaşkanı Dimitris Hıristofyas ile yaptığı ortak basın toplantısında Kıbrıs müzakerelerindeki tıkanıklığın sorumluluğunu Türk tarafına yüklemesine ilk sert tepki Başbakan Erdoğan’dan geldi. “Sayın Merkel Kıbrıs meselesini bilmiyor” diyen Başbakan, kendisine selefi “Schröder ile bir çay içmesi” tavsiyesinde bulundu.
Ardından Dışişleri Bakanı Davutoğlu daha diplomatik bir dille Alman liderinin tutumunun hayal kırıklığı yarattığını söyledi.
Buna yanıt olarak Alman hükümet sözcüsü Steffen Seibert “Şansölye olup bitenleri iyi biliyor, tarih dersi almaya ihtiyacı yok” şeklinde konuştu...
Bu söz düellosuna neden olan olay Merkel’in, Lefkoşa’daki basın toplantısında Hristofyas’a dönüp şu sözleri söylemesidir: “Görüyoruz ki siz (çözüm için) birtakım adımlar atıyorsunuz. Ama gene de görüyoruz ki, bunlar (Türk tarafından) yeterince karşılık görmüyor.”
Ankara’yı çileden çıkaran bir başka söz de, Türkiye’nin limanlarını Rumlara açmasını öngören ek protokolü uygulamaması halinde, AB ile

Yazının Devamı

Ateşkes fırsatı

12 Ocak 2011

Bu ETA’nın ilk ateşkes ilanı değil. İspanya’nın Bask bölgesinin bağımsızlığını isteyen terör örgütü. 1980’lerden bu yana en az 10 kez şiddet eylemlerini bir şekilde sonlandıracağını bildirmiştir.
Yarım yüzyıldır faaliyette bulunan ETA ilan ettiği her ateşkes için farklı sıfatlar kullanmıştır. 1988’de örgüt ilk kez “kısmi” bir ateşkes ilan ettiğini açıklamıştı... 1989’da tekrar ilan edilen ateşkes “tek yanlı” ve “geçici” (15 günlük) olarak nitelendirilmişti... 1998 ateşkesi ise “genel ve süresiz” idi. Ama bu sadece 4 ay sürebilmişti. 2006’da ETA “kalıcı” bir ateşkes ilan etti. Bu da 9 ay sonra Madrid havaalanının bombalanmasıyla son bulmuştu.
Nihayet geçen eylül ayında örgüt “askeri eylemlerini durdurma” kararını açıklamış ve Bask bölgesinde demokratik düzenin kurulmasına çalışacağını belirtmişti. Bu eylemsizlik kararı bozulmamakla beraber, İspanya hükümeti ETA’nın bu yeni tutumunu yetersiz bulmuştu.
Şimdi ETA’nın ilan ettiği ateşkes, “kalıcı, genel ve uluslararası denetime açık” olarak nitelendiriliyor. Yapılan açıklamada ETA’nın silahlı mücadelesini bitirmek ve kalıcı demokratik bir çözüm için çalışmak istediği belirtiliyor.

Silahlar ne olacak?
Bu kez ateşkes ilanı ile

Yazının Devamı

Dostluk kriz önlüyor, sorun çözmüyor

11 Ocak 2011

Yunanistan Başbakanı Yorgo Papendreu’nun Erzurum ziyaretinin sıcak havasını bozan konuşması, şu gerçeği ortaya koydu: İki ülke arasında son zamanlarda gerçekleşen yakınlaşmaya ve liderler arasındaki kişisel dostluğa rağmen, temel konularda görüş ayrılıkları devam ediyor ve zaman zaman kendilerini belli ediyor.
Dostluk havası bu sorunların ilişkilerde ciddi krizlerin ve gerginliklerin ön plana çıkmasını önlüyor. Bu bakımdan bu ılımlı havanın sürdürülmesi ve pekiştirilmesi çok önemli.
Ama böyle bir hava şimdiye kadar mevcut sorunların çözümüne pek yardımcı olmuş görünmüyor. Bundan sonra olabilir mi?
Türk-Yunan yakınlaşmasının temeli atıldığı zaman (ki o dönemde rahmetli Dışişleri Bakanı İsmail Cem ile mevkidaşı Yorgo Papandreu arasında kişisel bir dostluk da kurulmuştu) temel düşünce ve beklenti şuydu: İki ülke arasında kavgaları, krizleri önlemek için önce bir diyalog kurulsun, bir güven ortamı oluşsun. Bu yakınlaşma geliştikçe, sorunları farklı bir anlayışla ele almak ve çözüm bulmak kolaylaşır.

Sıcak ilişki
Bu düşünce ile Ankara ve Atina, “ikinci yol” (“second track”) diplomasisiyle bir dizi kararlar ve jestlerle, yakınlaşma sürecini başlattı. Her iki ülkede iktidar

Yazının Devamı

Neden olmasın?

8 Ocak 2011

Kıbrıs muhabirimiz Sefa Karahasan bir ilki başararak Kıbrıs Rum Cumhurbaşkanı Dimitris Hristofyas’ın, Başkanlık Sarayı’nın kapılarını bir Türk gazetesine açmasını sağladı.
Hristofyas dünkü “Milliyet”te yayımlanan söyleşide, Kıbrıs sorununa ilişkin bilinen görüşlerinin yanı sıra, bazı yeni mesajlar da verdi.
En önemli mesaj, Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan ile buluşmak için yaptığı çağrıdır. Rum lideri şaka yolu ile, bu buluşmanın İstanbul’da birlikte balık yiyebilecekleri Boğaz’da gerçekleşebileceğini söyledi. Ancak daha ciddi olarak da, böyle bir görüşmenin gerçekleşmesi için Türkiye’nin “Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanıması şartını ortaya koymadığını” da belirtti. Kıbrıs Rum tarafının öteden beri Kıbrıs sorununun çözümü için Türkiye ile direkt görüşmek istediği biliniyor. Hristofyas bu görüşmenin gayri resmi olarak da yapılabileceğini söylüyor ve böylece ilk temas için farklı bir zemin öneriyor.
Ankara şimdiye kadar Rum lideriyle direkt temastan kaçınmıştır. Bunun nedeni, resmi bir temasın Kıbrıs Rum devletinin tanınması anlamını taşıyacağıdır. Oysa Türkiye Rum kesimini ve yönetimini “Kıbrıs Cumhuriyeti” olarak kabul etmiyor. Buna karşılık KKTC’yi tanıyor.
Bu nedenle Ankara

Yazının Devamı

Küresel açılım vizyonu ve gerçekler

7 Ocak 2011

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun hafta başında Büyükelçiler Konferansı’ndaki konuşmasında belirlediği yeni dış politika hedeflerinin ve vizyonunun gerçekleşme şansı nedir? Bu yeni yaklaşım ne kadar gereklidir ve Türkiye’ye ne kazandıracaktır?
Önce Dışişleri Bakanı’nın ortaya koyduğu başlıca fikirleri hatırlatalım: Türkiye dünya düzeninin yeniden yapılanmasında bundan böyle ön safta yer alacak, bir “düzen kurucu” ve “akil ülke” rolünü oynayacaktır. Türk diplomasisi bölgesel ve küresel sorunların önceden teşhisinde ve bunlara alternatif çözümler getirilmesinde aktif davranacaktır. Ankara her meselede sesini duyuracak ve etkinliğini hissettirecektir.

Yapabilir mi?
Birinci soru: Türkiye bunu yapacak durumda mı?
Bakan kesinlikle “evet yapabilir” diyor. Geçen günkü yazımızda belirttiğimiz gibi, Bakan’ın bu özgüveni ve inancı, Türkiye’nin ekonomik ve siyasal dönüşümden ve dünya platformunda “yükselen profili”nden kaynaklanıyor.
Temelde bu duygu ve düşünce doğrudur. Türkiye’nin, dışta bir varlık gösterdiği ve bölgesel bir aktör duruma geldiği bir gerçektir.

Yazının Devamı