Afganistan’da seçim ne getirecek?

18 Ağustos 2009

KÂBİL’deki muhabirlere göre, Afganistan’da seçimlere iki gün kala, korku ve gerginlikle karışık bir hava esiyor.
Nasıl olmasın ki?
Son günlerde şiddet eylemlerini başkent Kâbil dahil ülkenin çeşitli bölgelerine yayan Taliban, 17 milyon seçmenin bu perşembe günü sandık başına gitmelerini engellemek için, akla hayale gelmeyecek tehditlerde bulunuyor.
Örneğin “Oy kullandığınız takdirde, ucu boyalı parmağınız derhal kesilecek” diyor.
Veya, “Seçim merkezlerinden uzak durun, çünkü bunlar bombalanacak” uyarısında bulunuyor.
Bu durumda seçmenler, yeni cumhurbaşkanını -ve ayrıca bölgesel meclisleri- seçmek için, sandık başına gitmeyi göze alacaklar mı?
Öyle olursa, bu, kurulmak istenen demokratik sistemin yenilgisi olur. Taliban’ın tehdit ve şiddet yoluyla ulaşmak istediği hedef de budur zaten.

Yazının Devamı

Ne kadınlar var!

15 Ağustos 2009

İNGİLİZ “The Economist” dergisinin internet sitesinde okuyucu mektuplarından biri, çok kısa ve çarpıcı: “Ne kadınmış! Ona saygı ve sevgiler”.
Bin Saf imzalı mektupta sözü edilen kadın. Sudan’da pantolon giydiği için kırbaç cezasına çarptırılması istenen ve buna karşı cesur direnişiyle bütün dünyanın ilgisini çeken Lubna Hüseyin...
43 yaşındaki Sudanlı kadın, bugünlerde kendi ülkesinde çağdışı uygulamalara maruz kalan, kadın-erkek eşitliği dahil demokratik hak ve özgürlükler için mücadele eden hanımlardan sadece bir tanesi...
İnsana “Ne kadınlar varmış” dedirten daha niceleri var.
Örneğin, Birmanya’da (bugünkü adıyla Myanmar’da) Aung San Suu Kyi... İran’da Nida Ağa Sultan... Ve daha isimleri dünya medyasına pek yansımayan birçok kadın...
Dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan bu kadınların ortak yanı, insan hak ve özgürlüklerine saygılı, çağdaş bir yaşam için, insanlık dışı muameleye, baskıya ve adaletsizliğe karşı baş kaldırmak cüretini göstermeleri...
Bu uğurda kimileri (Sudan’da Lubna Hüseyin gibi) kırbaçlanmayı, kimileri (Birmanya’da San Suu Kyi gibi) hapse atılmayı, kimileri de (İran’da Nida Ağa Sultan gibi) sokakta vurularak öldürülmeyi göze almışlar...

Yazının Devamı

Emperyal davranışlar

14 Ağustos 2009

RUS liderler hoşlanmadıkları komşu ülke yöneticilerinin saf dışı edilmesini ve yerlerine kendileriyle iyi geçinecek politikacıların gelmesini istediklerini açıkça beyan etmekten çekinmiyorlar.
Moskova geçen yıl, Gürcistan ile savaşın ardından, bu ülkenin Cumhurbaşkanı M. Saakaşvili aleyhinde sert bir kampanya açmış, o gitmeden Tiflis ile ilişkilerin düzelemeyeceğini ilan etmişti. Rusya bu pozisyonunu fırsat buldukça (son olarak geçen hafta Rusya-Gürcistan savaşının yıldönümünde) dile getirmekten geri kalmadı.
Şimdi de, Kremlin benzer bir kampanyayı, diğer yakın komşusu Ukrayna’ya karşı yöneltiyor. Geçen gün Rusya Devlet Başkanı D. Medvedev, Ukrayna Devlet Başkanı V. Yuşçenko’nun iktidardan uzaklaştırılmasını istediğini -hiç de görülmemiş bir tarzda- bizzat ona gönderdiği bir mektupta açıkladı!
Medvedev bu mektubunda, Yuşçenko’yu Rusya aleyhinde bir politika izlemekle suçluyor ve önümüzdeki ocak ayında yapılacak seçimlerde onun Rusya yanlısı rakibinin işbaşına geçmesini umduğunu belirtiyor.

“Yenisi gelsin!”
DÖRT yıl önce “turuncu devrimi” ile iktidara gelen Yuşçenko’nun Batı yanlısı bir politika izlediği açık. Kiev NATO üyesi olmak, AB ile bütünleşmek için büyük çaba

Yazının Devamı

Dış politika rotası ne kadar değişiyor?

12 Ağustos 2009

TÜRKİYE’nin dış ilişkilerinde meydana gelen her yeni gelişmeden sonra içeride ve dışarıda şu soru tartışılıyor: Türk dış politikasının rotası değişiyor mu? Türkiye Batı’dan Doğu’ya mı kayıyor?...
Rusya Başbakanı V. Putin’in Ankara ziyaretinin ve Rusya ile imzalanan bir dizi anlaşmanın ardından bu soru gene gündemde. Türkiye’nin desteklemeye karar verdiği, Rusya’nın patronajındaki “Güney Akım” enerji projesi de bu tartışmaların odak noktası.
Daha önce de yazdığımız gibi, Türkiye’nin aktif olarak katıldığı Batı destekli “Nabucco” projesine attığı imzanın henüz mürekkebi kurumadan, çoğu uzmanın rakip veya alternatif olarak gördüğü “Güney Akım”a da -”kenarından” bile olsa- angaje olması bir çelişki oluşturuyor. Ankara’da ve Moskova’da resmi ağızlar istedikleri kadar bu iki projenin birbirini engellemeyeceğini ve birlikte yürütülebileceğini söylesinler, enerji konularını iyi bilen herkes, Ankara’da Putin ile Erdoğan arasında imzalanan anlaşmanın, “Nabucco”nun başarı şansına darbe vurduğu konusunda hemfikir.
Bu olayın nasıl gelişeceği bir yana, Batı’da ve bizde, dikkatler ve tartışmalar, bu gelişmenin Türk dış politikasının seyri açısından ne anlam taşıdığı üzerinde odaklanıyor. Yani

Yazının Devamı

Rusya’dan siyasal beklentiler

11 Ağustos 2009

RUSYA Başbakanı Vladimir Putin’in Ankara ziyaretinin daha çok enerji alanındaki sonuçları üzerinde duruldu. Toplam 5 saatlik görüşmelerde ağırlık ekonomiye verilmekle beraber, tabii ki birtakım siyasal -ve daha çok bölgesel- sorunlar da ele alındı.
Ankara’nın ve Moskova’nın Ortadoğu’ya, Kafkasya’ya ve Balkanlar’a bakış açısında genelde epey bir yakınlık var. Bazı spesifik meselelerde pozisyonlar farklı da olsa bu, iki ülkenin ilişkilerini ve işbirliğini etkilemiyor.
Ancak Ankara’daki görüşmelerde ele alınan iki mesele var ki, Türk dış politikası açısından önem taşıyor. Bunlardan biri Kıbrıs, diğeri de Karabağ meselesi...
Putin’in ziyaretinde dikkatler enerji projeleri üzerinde odaklandığı için, bu iki meselede neler konuşulduğu kamu oyuna pek yansımadı. Oysa bu iki konuda, bazı ilginç gelişmeler var.

Kıbrıs: Yeni unsurlar
ASLINDA Putin, basın toplantısında Kıbrıs meselesinde satırlar arasında bazı önemli ipuçları verdi. Rusya’nın “acil bir çözüme destek verdiğini” söylerken BM kararlarının yanı sıra Annan Planı’na da değindi. Daha önemlisi, adada iki taraftan veya bölgeden söz etti ve Moskova’nın Kıbrıs Türkleri “ile de ekonomik ilişkiler” kurmasının çözüme katkıda

Yazının Devamı

Enerji dış politikaya yeni yön veriyor

8 Ağustos 2009

BÜTÜN dünya şu noktada hemfikir: Türkiye artık enerji alanında giderek ağırlığını hissettiren, önemli bir aktör...
Rusya Başbakanı Vladimir Putin’in ziyareti sırasında imzalanan bir dizi anlaşma, doğalgaz ve petrolün “tedarikçi” ülkelerden “tüketici” ülkelere naklinde Türkiye’nin stratejik konumuna ve rolüne yeni bir güç katmış oldu.
Bu anlaşmalar arasında, özellikle Batı’da en çok dikkati çekeni, Rus doğalgazını Karadeniz’in altından Balkanlar yoluyla Avrupa’ya taşıyacak olan “Güney Akım” projesidir.
Bu projede öngörülen boru hattı sistemi aslında Türk topraklarından geçmiyor. Ankara’nın buna katkısı, boru hattının Karadeniz’in Türk kara sularından geçmesine imkân vermek şeklindedir.
Bu şekilde Türkiye, Rusya’nın “Nabucco” projesine karşı ortaya çıkardığı “Güney Akım” projesinin hayata geçirilmesine destek vermiş oluyor.
Oysa Türkiye, henüz bir ay önce Ankara’da düzenlenen bir törende, “Nabucco” projesine imza atmıştı. Bu projenin öngördüğü boru hattı sisteminin önemli bir kısmı Türk topraklarından geçecek. Bu hattan Avrupa’ya nakledilecek doğalgaz ise Ortadoğu ve Orta Asya kaynaklı olacak. Yani açıkçası, “Nabucco”nun amacı, Rusya’yı “baypas” etmek ve Avrupa’nın Rusya’ya

Yazının Devamı

Rusya ile enerjik ilişkiler

7 Ağustos 2009

RUSYA Başbakanı Vladimir Putin’in Ankara’ya yaptığı kısa “iş seyahati”ni, imzalanan bir dizi anlaşmayı ve varılan somut sonuçları dikkate alırsak, son zamanlarda yabancı devlet adamlarının Türkiye ziyaretlerinin en verimlisi sayabiliriz.
Bu, Türk-Rus ilişkilerinin 2004’te Putin’in -o zaman devlet başkanı olarak- Türkiye ziyareti sırasında üzerinde mutabık kalınan “derinleştirilmiş çok boyutlu işbirliği” kavramının kâğıt üstünde kalmadığını ve geniş ölçüde hayata geçirildiğini gösteriyor.
İlişkilerin bu noktaya gelmesinde kuşkusuz birçok faktörün katkısı var. Putin ile Başbakan Erdoğan arasındaki kişisel yakınlık bu faktörlerden biri.
Ama asıl önemli neden, değişen uluslararası konjonktür çerçevesinde, Ankara ile Moskova’nın artık eskisi gibi kendilerini birbirine hasım bloklarda görmemesi, aksine, ikili ilişkilerde olduğu kadar, bölgesel ve küresel sorunlarda da çıkarlarını ve görüşlerini birbirine yakın hissetmesidir.

Benzer bakış açısı
SON birkaç yıl içinde, Ankara’nın Rusya’ya, Moskova’nın da Türkiye’ye bakışını etkileyen, önemli gelişmelere bakmak lazım.

Yazının Devamı

İspanya örneği

31 Temmuz 2009

ÖNCEKİ gün İspanya’nın Bask bölgesindeki Burgos kentinde ayrılıkçı terör örgütü ETA’nın polis lojmanlarına karşı giriştiği bombalı saldırı karşısında, bizde şöyle diyenler oldu: “Bakın, etnik gruplara demokratik haklar, hatta özerklik verildiği halde, terör duruyor mu?”
İlk bakışta İspanya’daki olay öyle görünebilir; ama durum, o kadar basit değil.
Yani, İspanya’daki Bask bölgesine özerklik verilmesi ile ETA terörünün devam etmesini irtibatlandırmak yanlış.
Önce şu soruyu sormak gerek: Eğer İspanya, Franco döneminden sonra giriştiği demokratikleşme çerçevesinde, 1978 Anayasası ile, bazı bölgelere özerklik vermeseydi ve hükümet sorunun çözümü için sadece “askeri opsiyonu” seçseydi, ETA terörü son bulacak mıydı?
ETA tam 50 yıl önce (31 Temmuz’da) kurulmuş bir örgüt. Kırk yıldır da terörist eylemlerini sürdürüyor. Onun tek bir hedefi var: İspanya’nın kuzeyi ile Fransa’nın güneyinde, Bask

Yazının Devamı