GÖZLER açıkçası kendisinden çok, güzel eşi üzerinde idi... Ne de olsa, Fransa’nın yeni “First Lady”si, eski bir “süper model” olarak, mükemmel vücut hatları, zarif giyimi, nazik davranışlarıyla tüm dikkatleri çekiyordu...
İngiliz basını ilk baskılarında, Londra’ya 2 günlük resmi bir ziyaret için gelen Fransa Cumhurbaşkanı Nicholas Sarkozy’nin yeni eşi Carla üzerinde odaklandı. Ülkenin en ciddi gazetelerinden Financial Times, “İmparatoriçe Josephine’den beri hiçbir Fransız First Lady’si, bu kadar ilgiyle izlenmedi” dedi.
Gerçekten İngiliz basını yazıların ve özellikle resimlerin çoğunu, Carla (Bruni) Sarkozy’ye ayırdı. Hatta bazı bulvar gazeteleri, Carla’nın mevzun bacaklarını yakın planda gösteren resimleri öne çıkarmayı ihmal etmedi!..
Bu sayede Fransız Cumhurbaşkanı’nın İngiltere’ye yaptığı resmi ziyaret de büyük ilgi görmüş oldu denebilir.
Yeni dengeler
Aslında bu gerçekten sıradan olmayan, Avrupa ve dünya siyasetinde
ÖNCE Basra’da başladı... Şimdi Bağdat dahil, Irak’ın çeşitli kentlerine yayılmış bulunuyor...
Irak halen farklı bir savaşa sahne oluyor.
Bu kez çatışanlar Iraklılar ile Amerikalılar değil. Hatta sırf Şiiler ile Sünniler de değil.
Şimdiki savaş El Maliki hükümetinin emrindeki Irak ordusu ile, dini lider Mukteda el Sadr’a bağlı Mehdi milis güçleri arasında.
El Maliki hükümeti, Şii ağırlıklı... El Sadr ise, Şiilerin en radikal kanadının başı...
Yani bir bakıma halen bu çatışma Şii ile Şii arasında cereyan ediyor denebilir.
Bu da Irak dramının bir başka yüzü...
“Kurtarılmış bölge”...
ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney’in Ankara’da yaptığı görüşmeler, Türkiye ile ABD’nin özellikle bölgemizi ilgilendiren konularda temeldeki ortak tutumlarına rağmen farklı görüşlere sahip olduklarını ortaya koydu.
Bunun böyle olması, aslında iki ülke arasında son zamanlarda düzelen ilişkilerin bozulması için bir neden değil.
Görüşlerin tam örtüşmediği, hatta çeliştiği konularda, ulusal çıkarları tehlikeye düşürecek bir hareket, bir zorlama olmadığı sürece, dostane ilişkiler ve işbirliği pekâlâ devam edebilir. Yeter ki, bu yönde bir ortak anlayış ve kararlılık olsun...
Top NATO’da...
Cheney’in yaptığı görüşmeler ışığında, belli başlı meselelerde Türk ve Amerikan görüşlerinin hangi noktada bulunduğuna ve nerelerde ayrıldıklarına bir bakalım.
AFGANİSTAN: ABD Başkan Yardımcısı Ankara’ya gelmeden önce, bütün haberler kendisinin Türkiye’den Afganistan’a “muharip” bir birlik göndermesini isteyeceğine işaret ediyordu. Şimdi ABD liderinin net olarak
Geçen cuma Kıbrıs’ta gerçekleşen Talat-Hristofyas mutabakatının hayata geçirilmesine yönelik adımlar atılmaya başlandı.
Yeni müzakere sürecinin zeminini hazırlayacak çalışma grupları ile teknik komitelerin oluşturulmasına ilişkin ilk toplantı dün yapıldı. Bu gruplar ve komiteler 3 ay sonra bir araya gelecek olan Kıbrıs Türk ve Rum liderlerinin yapacağı esas müzakereler için bir yol haritası hazırlayacak...
Önümüzdeki birkaç gün içinde, gene Talat-Hristofyas zirvesinde varılan mutabakat uyarınca, Lefkoşa’yı ikiye ayıran Lokmacı “sınır geçidi” açılacak. Bunun için de ön çalışmalar başladı. Böylece 44 yıldan beri kapalı olan bu sınır kapısı da açılmış olacak.
Oluşmakta olan bu yeni havada önümüzdeki günlerde bir dizi ziyaretçi de adaya gelmeye hazırlanıyor. AB Komisyonu üyesi Olli Rehn, ABD Dışişleri Müsteşar Yardımcısı Matthew Bryza, BM Genel Sekreter yardımcılarından Lynn Pascoe bunlar arasında...
Böylece uzun bir durgunluk döneminden sonra, Kıbrıs işi gene
Türkiye kritik bir konuda, zor bir karar almak arifesinde...
Bu karar, Afganistan’a “muharip” (yani savaşan) ek bir kuvvet gönderip göndermemekle ilgili.
Türkiye’nin Afganistan’da NATO emrindeki “Uluslararası Güvenli Destek Gücü” (ISAF) çerçevesinde, 730 kişilik bir birliği var. Türk askerleri Kâbil bölgesinde, görev tanımına uygun olarak, barışı korumaya ve ülkenin yeniden yapılanmasına çalışıyor.
Şimdi söz konusu olan, Afganistan’ın güneyinde Taliban ve El Kaide ile (diğer bir deyişle terörle) fiilen savaşacak ek bir birliğin görevlendirilmesidir.
Önümüzdeki pazartesi Ankara’ya gelecek olan ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney, önceki gün Afganistan’ı ziyareti sırasında yaptığı açıklamada, “müttefiklerinden böyle bir talepte bulunacağını” söyledi. NATO Genel Sekreteri Jaap de Hop Schaffer de 2-4 Nisan’da Bükreş’te yapılacak NATO zirvesinde bu konunun ele alınacağını bildirdi.
Yani kısacası, Türkiye önümüzdeki günlerde
KIBRIS Rum Cumhurbaşkanı Dimitris Hristofyas ile KKTC lideri Mehmet Ali Talat’ın bugün yapacağı görüşmeden bir sonuç bekleyebilir miyiz?
Lefkoşa’da gerçekleşecek olan bu zirve, yıllardan beri yapılan sayısız toplantıdan biri. Şimdiye kadar her görüşmeden önce, bu soru sorulur, yetkililerden aynı basmakalıp “ihtiyatlı iyimserlik” yanıtı alınır... Ve çoğu zaman da, sonunda bütün umutlar suya düşer!
Bu kez farklı olabilir mi?
Bu zirvenin bir özelliği, aktörlerin farklı olmasıdır. Bu kez, yeni cumhurbaşkanı seçilen Hristofyas, Talat’ın karşısında yer alıyor. İki lider arasında eskiye dayanan ideolojik bir yakınlık ve dostluk var. Ancak bu, zirvenin başarısı için bir garanti değil tabii.
Bugünkü toplantının gerçekten Kıbrıs’ta çözüm için bir “fırsat penceresi” veya “umut kapısı” oluşturup oluşturamayacağı, ilk buluşmada yapılacak sondajlar ve sergilenecek pozisyonlar sonunda belli olacak. Bunun gerçekten ciddi bir müzakere sürecinin başlangıcı olup olmayacağını öğrenmek
GEÇEN ay Türk Silah Kuvvetleri’nin Kuzey Irak’taki PKK odaklarına karşı giriştiği harekât sırasında, Türkiye’de yapılan tartışmalarda, sınır ötesi operasyondan hemen sonra başka önlemler almak gerektiği hususunda yaygın bir kanaat oluşmuştu.
Yetkililere ve uzmanlara göre, bu operasyon PKK’nın Kuzey Irak’taki altyapısını çökertmekle beraber, bu PKK tehdidinin tamamen bertaraf edildiği anlamına gelmiyordu.
Terörün kökünü kurutmak için, bundan sonra, askeri önlemler almak kadar, siyasal, ekonomik, sosyal alanlarda da yeni adımlar atmak gerekiyordu...
O günlerde verilen demeçler, sınır ötesi harekâtın sona ermesinin ardından bu yönde bazı gelişmeler olacağı beklentisini yarattı. Ne var ki, aradan geçen bu zaman içinde, bu konuda herhangi bir hareket görülmedi.
Önce türban, ardından da AKP’nin kapatılması girişimi gibi iç meseleler üzerindeki polemikler, adeta bu hayati sorunu unutturdu.
Şimdi Türkiye tamamen AKP’nin kapatılmasına ilişkin tartışmalara odaklanmış bulunuyor.
Tam 5 yıl önce bugün, ABD Irak’a karşı savaş açtığı zaman, Bush yönetiminin resmi olarak ilan ettiği hedef, “kitle imha silahları”na sahip olduğu ve dünya barışı için büyük tehlike oluşturduğu iddia edilen Saddam Hüseyin rejimini devirmek ve ülkeyi özgürlük ve demokrasiye kavuşturmaktı.
Ancak, Washington’daki “şahin” muhafazakârlarla işbirliği yapan Bush yönetiminin açıkça deklare edilmeyen amaçları başkaydı. Esas gaye ABD’ye meydan okuyan Saddam’ı yok ederek Irak’ı işgal etmek, bu sayede zengin petrol kaynaklarını kontrol etmek, İran’ı “çevrelemek” ve Amerikan nüfuzunu bütün Ortadoğu’ya yaymaktı.
ABD yönetiminin başta bilerek veya yanlış istihbarata dayandığı söylenen gerekçelerle dünyayı aldattığı sonradan ortaya çıktı.
Bugün, işgalin 5. yılında ABD, yaptığı büyük gaflar nedeniyle hem Irak’ı mahvettiği, hem kendi manen ve maddeten büyük zarar gördüğü çılgın bir maceranın sonuçlarıyla karşı