Yorum Dünkü yazımızda, bazı yabancı diplomatların bu konudaki düşüncelerini aktardık. Resmi ağızların tavrı, temkinli -ve çekingen- olmaya devam ediyor. Ne de olsa onlar için de hassas bir konu...Ama dış basın ilgisini ve tepkisini açıkça ifade edecek durumda. Nitekim dünden beri, dünya medyasında "türban meselesi" yer almaya başladı.Hemen belirtelim ki, Avrupa ve ABD gazetelerinde bu konuda yayımlanan yazılar, daha çok Türkiye'deki muhabirlerin gelişmelerle ilgili gönderdiği haberlerdir. Yoksa "editoryal" yorumlar değil. Ancak bazı deneyimli muhabirlerin dün yayımlanan haberlerinde bir hayli kişisel analiz ve değerlendirme de var. Bunlar da, "yabancı gözü" ile türban meselesinin nasıl görüldüğünü öğrenmemize imkân veriyor. Türkiye'deki türban tartışmalarında artık yabancı gözlemciler de yer almaya başladı. Yabancı medyada türban tartışmalarıyla ilgili yazılarda öne çıkan noktaları şöyle özetleyebiliriz: AKP iktidarının MHP'nin de desteğiyle devlet üniversitelerinde türban yasağını kaldırmak üzere harekete geçmesi, önemli bir olaydır. Bu olay sadece dini özgürlük açısından değil, sembolik bir siyasal gelişme olarak da üzerinde durulması gereken bir anlam taşıyor. "Financial
Yorum Ama Türkiye ile yakından ilgilenen diplomatik çevreler gelişmeleri başından beri dikkatle izliyorlar.AKP hükümetinin türbanla ilgili düşüncesinin ve bu yöndeki girişimlerinin İslam dünyasında sempati gördüğü kuşkusuz. Bir İranlı diplomatın deyişiyle, "Bu karar hem Türkiye'de bireysel özgürlüklere saygı gösterildiğini gösterecek, hem de kadınların yükseköğrenime serbestçe devam etmelerine ve mezun olduklarında ülkeye yararlı olmalarına imkân verecek"...Batılı analistler, genelde üniversitelerde öğrencilere kılık kıyafet konusunda sınırlama getirilmemesi prensibinden yana. Ancak Türkiye'de şu sırada türban yasağının kaldırılmasının olası sonuçları konusunda karışık duygular içerisindeler. Avrupalı diplomatlar ve özellikle AB'li yetkililer, şimdilik "bekle-gör" tutumunu benimsemeyi tercih ediyorlar... TÜRKİYE'deki üniversitelerde türban yasağının kaldırılmasına ilişkin çalışmalar konusunda henüz dışarıda fazla bir ilgi veya tepki yok. Sanıyoruz dünya medyası, önümüzdeki günlerde anayasa değişikliği yapıldığı zaman, bu konuya eğilmeye başlayacak. Avrupa Birliği çevreleri bu olayı -en azından resmi beyanlarında- bir "yasal düzenleme" olarak değerlendiriyorlar.Avrupa Parlamentosu
Yorum Bunun hemen ardından ikinci sürpriz gerçekleşti: Eski Bakan John F. Kennedy'nin kızı Caroline, "New York Times"ta yayımlanan bir yazısında, Obama'yı desteklemeye karar verdiğini açıkladı...Önce Güney Carolina, sonra Caroline, derken dün de bir başka önemli Kennedy, 40 yıllık politikacı Senatör Edward M. Kennedy de Obama'dan yana çıktı...Beyaz Saray'daki koltuk için, gerek Demokrat, gerekse Cumhuriyetçi aday adaylarının şimdiden girdiği yarışta, bu saydığımız sürprizler, 46 yaşındaki Obama'yı öne çıkarmış bulunuyor.Tabii bu, önümüzdeki kasım ayında yapılacak başkanlık seçimlerinin Obama'nın zaferiyle sonuçlanacağı anlamına gelmez. Daha her iki partinin aday adaylarının önünde çok uzun ve çetin bir yol var. Demokratlar için en önemli etap, gelecek salı günü 22 eyalette birden yapılacak ön seçimlerde gerçekleşecek. O etaptan sonra belki bu yarışta kimin Beyaz Saray'a daha yakınlaştığı belli olacak. 5 Şubat'taki olaya "Süper Salı" boşuna dememişler... İlk sürpriz ABD'nin Güney Carolina eyaletinden geldi: Demokrat Parti'nin bu bölgedeki önseçimlerinde, Barack Obama, esas rakibi Hillary Clinton'u adeta ezip geçti... Güney Carolina eyaletindeki önseçimlerde esas şaşırtan, Obama'nın
Yorum "Yumurta mı tavuktan, tavuk mu yumurtadan çıkar?" gibi bir soru bu...Yanıtı da, basit: İkisi de...Muhakkak ki, sorunlar kolayca halledilebilecek cinstense, önceliği çözüm çabalarına vermek gerek. O zaman, sağlıklı bir dostluk ve işbirliği ortamı oluşur.Ama sorunların halledilemediği, anlaşmazlıkların kriz ve gerginlik yarattığı hallerde, ikinci şıkkı denemekte, yani bir yakınlaşma zemini yaratmakta yarar var.Böylece en azından ilişkilerin geliştiği bir ortamda, çözüm arayışlarının başarı şansı artar...Son yıllarda uluslararası ilişkilerde bunun birçok örneği görülmüştür. Ülkeler arasında siyasi anlaşmazlıkların ortadan kalkması mı dostluk ve işbirliği yolunu açar, yoksa halklar ve kurumlar arasındaki yakınlaşma mı sorunların çözümünü sağlar? Yunanistan Başbakanı Kostas Karamanlis'in Türkiye ziyareti, iki komşu ülke arasındaki ilişkilerin de böyle bir deneyimden geçmekte olduğunu gösteriyor.Dün ziyaretin son gününde, Karamanlis, Başbakan Tayyip Erdoğan ile birlikte, İstanbul'da "Türk-Yunan İş Forumu"na katıldı. Bu forum ilk kez iki taraftan toplam 400 işadamını bir araya getirdi.Bu toplantı hem Türk-Yunan ekonomik işbirliğinin kısa zamanda vardığı noktanın bilinmesine, hem de
Yorum Nitekim iki tarafta da resmi ağızlar, bu konuda beklentileri sınırlı tutmaya çalışıyor ve 49 yıldan beri ilk kez yapılan bu düzeydeki resmi ziyaretin daha çok sembolik önemini vurguluyordu.Gerçekten önceki günkü yazımızda da belirttiğimiz gibi, mevcut ortam içinde, böyle bir zirvede tarafların yıllardan beri sürdürdükleri pozisyonlarını değiştirmesi ve sorunların çözümü için "şipşak" sihirli formüller ortaya atması beklenemezdi... Olsa olsa bu ziyaret, son yıllarda oluşmaya başlayan yakınlaşma havasını pekiştirebilir, diyalog sürecine ivme kazandırabilirdi.Nitekim olan da bu...Aslında "bu kadarı" da küçümsememeli. Herhalde bu ziyaretin en önemli yanı, iki tarafın bir yandan sorunlara rağmen dostluk ve işbirliğini artırmak, diğer yandan da yıllanmış anlaşmazlıklarını halletmek konusunda güçlü bir istek ve irade sergilemiş olmasıdır. YUNANİSTAN Başbakanı Kostas Karamanlis'in Ankara'daki görüşmelerinden, ikili sorunların çözümü bağlamında, somut bir sonuç çıkmayacağı önceden biliniyordu. Şu aşamada, belli başlı uyuşmazlıklarda -bunları diyalogla halletmek kararlılığı dışında- kayda değer bir kıpırdama olmadığı, ortak basın toplantısındaki ifadelerden de açıkça
Yorum Karşı taraf dediğimiz, Mısır'dır...Evet, Refah bölgesinde Gazze ile Mısır arasında 10 kilometre uzunluğunda bir duvar uzanıyor. Burada yaşayan Filistinliler serbestçe Mısır'a geçemiyorlar. Gazze'den İsrail'e geçemedikleri gibi...Gazzeliler terim yerindeyse, dört duvar arasında sıkışıp kalmış durumdalar. İsrail'in ablukasına Mısır da fiilen katılıyor. Mübarek yönetiminin bu tutumu Gazze'deki Hamas rejiminden duyulan tedirginliğin de bir göstergesi...Gazzeliler ayrıca uluslararası camianın ekonomik ambargosuyla karşı karşıya. Neyse ki bazı temel ihtiyaçları, "insani yardım" adı altında, hayırsever uluslararası kuruluşlar tarafından sağlanıyor.Ancak son günlerde bu yardımlar da çok aksadı. İsrail'in ablukayı daha sıkılaştırması, gıda, ilaç ve yakıt ikmalini imkânsızlaştırdı.Bu şartlar altında Gazzeliler, bütün riskleri göze alarak çareyi Mısır tarafındaki duvarı delmekte buldular.Böylece halkın bir kısmı, kendi inisiyatifiyle, ablukayı da bir yerden yarmış oldu... Gazzelilerin Refah bölgesinde temel ihtiyaçlarını temin etmek için duvarı delip "karşı tarafa" geçmeleri, çaresizliklerinin ve gazaplarının derecesini gösteriyor. İlk bakışta, İsrail'in Gazze'ye karşı uyguladığı ve
Yorum Bu ziyareti daha baştan yadırgayanlar, Ankara'nın uluslararası camianın Darfur katliamından sorumlu tuttuğu ve izole etmeye çalıştığı Sudan liderini kırmızı halılarla karşılamasını ilke olarak çok yanlış, pratikte de sakıncalı buluyorlar.Buna karşılık resmi ağızlar, bu ziyareti Ankara'nın "Afrika'ya açılma" politikasının bir unsuru olarak gösteriyorlar ve bu ülkeyle özellikle sıkı ekonomik ilişkilerin kurulmasının Türkiye'nin çıkarına olduğunu belirtiyorlar.Bir süredir AKP iktidarının dış ilişkilerde yaptığı benzer orijinal çıkışlar içte ve dışta hep tartışılmıştır.Bu çizgiyi savunanların vurguladığı husus şudur: Türkiye, coğrafi, tarihi, siyasi konumu itibariyle, dış ilişkilerinde, önceliklerinin yanı sıra, çok boyutlu bir politika izlemek olanağına sahiptir. Ankara bu avantajını, taraf olmadığı uyuşmazlıklarda, çözüme katkıda bulunmak için kullanabilir. Türk diplomasisinin bu tür girişimleri, ülkeye hem etkinlik, hem çıkar sağlar...Hükümetin böyle bir anlayışla son zamanlarda özellikle Ortadoğu'da giriştiği inisiyatifleri şimdi Afrika'ya da yöneltmeye başladığını görüyoruz... SUDAN Cumhurbaşkanı Ömer el Beşir'in Türkiye ziyareti, Türk dış politikasının kriterleri ve
Yorum Türkiye'nin son yarım yüzyıl zarfında birçok komşusuyla ilişkileri kötü gitmiştir. Ama buna rağmen, Sovyetler Birliği zamanında dahi Rusya'dan Bulgaristan'a, Suriye'den Irak'a kadar sınırdaş ülkelerin hükümet başkanları Türkiye'yi ziyaret etmekten geri kalmamıştır.Bir ülke müstesna... O da Yunanistan!Bir Yunan Başbakanı'nın Türkiye'ye resmi bir ziyaret yapmaya karar vermesi için tam 49 yıl beklemek gerekti! Oysa bu zaman zarfında Türk başbakanları Atina'ya resmi sıfatla gittiler: 1988'de Turgut Özal, 2004'te de Tayyip Erdoğan...Türkiye'ye 1959 yılında sonra gelen Başbakan, Konstantin Karamanlis idi. Yani şimdiki Başbakan Kostas Karamanlis'in amcası. O ziyaret, 1950'lerde (özellikle Kıbrıs sorunu nedeniyle) hüküm süren gerginlikten sonra, Türk-Yunan ilişkilerinde yeni bir sayfa açıyordu.Daha sonraki yıllarda bu ilişkiler (bu kez Kıbrıs'a ilaveten Ege anlaşmazlıklarından ötürü) zaman zaman bozuldu ve gerginleşti. Gerçi Ankara ile Atina arasında Dışişleri Bakanları ve diplomatlar düzeyinde temaslar sürdü. Ama nedense, Yunan Başbakanlarından bir hareket gelmedi...Nihayet şimdiki Başbakan Kostas Karamanlis bu hareketsizliğe ve çekingenliğe, yarın başlayacak olan 3 günlük resmi