Yorum Benzer görüntüler, Amerikan askerlerinin de Kuzey Irak'taki faaliyetini (hassas bölgelerde devriye gezmeleri, peşmergelere destek olmaları gibi) yansıtıyor...İki üç hafta öncesine kadar hiç görmediğimiz görüntüler bunlar...Aylar boyunca yapılan bütün çağrılara ve uyarılara rağmen, ABD Kuzey Irak'taki PKK varlığına ve eylemlerine kayıtsız kalıyor ve göz yumuyordu... Bölgesel Kürt yönetimi ise, hareketsiz görüntüsü içinde, PKK'lıları himaye ediyor ve el altından onlara destek oluyordu...Türkiye'nin artık bu duruma izin vermemek konusunda gösterdiği kararlılık, bu arada Meclis'in sınır ötesi operasyonla ilgili tezkeresi, TSK'nın yoğun hazırlıkları ve Başbakan'ın Başkan Bush ile görüşmesi, gerek ABD'nin gerekse Irak hükümetinin ve bölgesel Kürt yönetiminin nihayet tavır değiştirmesine yol açtı. Türk TV ekranlarına son günlerde Kuzey Irak'tan yansıyan görüntüler, daha çok peşmergelerin PKK'ya karşı aldığı önlemlerle ilgili. Örneğin bölgede yolların kesilmesi, gidiş- gelişlerin kontrol edilmesi, araçların ve şahısların aranması, teröristlerin saklandığı yerlerin basılması gibi... Ankara bu son gelişmelerden memnun. Ancak bu sadece iyi bir başlangıç sayılıyor. Dün bir yetkili bize
Yorum "Fazla bir şey" derken, aslında kastedilen de "az bir şey"dir. Bugün ABD'nin Annapolis kentinde başlayacak olan Ortadoğu Konferansı'na katılan tüm ülkelerin şimdiden üzerinde mutabık olduğu tek bir konu var: O da bu zirveden fazla bir şey beklememek gerektiğidir! Örneğin, 40 küsur ülkenin katıldığı bu iki günlük konferanstan, esas müzakerelerin (yani pazarlıkların) başlaması yönünde bir işaretin çıkması gibi.Eğer Annapolis'te böyle bir mutabakat sağlanırsa ve hele yeni müzakere süreciyle ilgili bir takvim ve bir de gündem ortaya çıkarsa, bu zirve başarıya ulaşmış sayılacaktır.Unutmamalı ki, bu inisiyatifin sahibi olan ABD, Ortadoğu sorunu (daha doğrusu Arap - İsrail anlaşmazlığı) ile direkt ilgili tarafları -ve de yakından uzaktan ilgilenen diğer ülkeleri- Annapolis'e çok sınırlı ve mütevazı bir amaçla davet etti. Bu amaç, Filistin meselesinin çeşitli yönlerini "müzakere etmek" değil, sadece yeni bir barış süreci için zemin hazırlamak, mümkünse yeni bir yol haritası çizmektir.Eğer taraflar bu kadarcık bir mutabakat sağlayamazsa, barış için önemli -ve belki de son- bir fırsat kaybolmuş olacaktır. Bu da bölgede yeniden şiddet ve çatışma rüzgârlarının esmeye başlaması anlamına
Yorum Henüz 9 yıl önce, İtalya Başbakanı olarak D'Alema, Öcalan olayında, o malum tavrı takınmış, Türkiye'nin hassasiyetini hiçe sayan bir politika izleyerek gerek halkın gerekse hükümetin öfke ve infialini üstüne çekmişti.O günlerde Türkiye'nin D'Alema'ya ve İtalya'ya karşı sert -ve hasmane- tepkisini hatırlamak için, o tarihlere ait gazete koleksiyonlarına bir göz atmak yeter...Ama, uluslararası ilişkilerde zamanla çok şey değişebiliyor. Nitekim Öcalan dosyasının kapanmasından sonra, Türkiye ile İtalya arasındaki ilişkiler hızla normale dönmüş ve gelişmiştir.Bu yakınlaşma, son zamanlarda sıkça kullanılan terimiyle "stratejik ilişkiler" düzeyine ulaşmıştır. Dün D'Alema'nın hatırlattığı gibi, geçen yıl Ankara'da bu bağlamda bir belge de imzalanmıştır... İkili ticaret hacmi 15 milyar doları bulmuştur... Halen 400'den fazla İtalyan firması Türkiye'de çalışıyor... Bu arada kültürel bağlar da güçleniyor. Dün D'Alema ile Ali Babacan, Türkiye'de ilk kez bir İtalyan üniversitesinin kurulmasına ilişkin anlaşmaya imza attılar... İTALYA Dışişleri Bakanı Massimo D'Alema'yı dün İstanbul'da düzenlenen "Türk-İtalyan Forum"unda ve onu izleyen basın toplantısında dinlerken, bir siyasetçinin
Yorum "Başarı"dan ne kastedildiğine bağlı. Böyle iki günlük kalabalık bir konferanstan, Araplarla İsrail arasında, Filistin sorunu ve diğer anlaşmazlıklar üzerinde genel bir mutabakat sağlanacağını elbet kimse beklemiyordur.Eğer bu konferansta uzlaşma yönünde ciddi bir çaba görülür ve uzunca bir süredir ölü olan "müzakere süreci"nin canlandırılmasına karar verilirse, iyi bir sonuç alınmış sayılacaktır.Zaten şu anda yapılabilecek en iyimser tahmin de bu.Karamsar senaryo ise, konferansın hiçbir sonuç vermemesi, hatta daha da kötüsü, fiyaskoyla sonuçlanmasıdır.Herhalde zirveye katılan bu kadar devlet, somut bir sonuç alınamazsa bile, böyle kötü bir senaryonun gerçekleşmesine izin vermeyeceklerdir.Gerçekten bu zirvenin, başta öngörüldüğünden daha kalabalık olması anlamlıdır. ABD ev sahibi olarak Annapolis'e 49 devlet ve örgütü davet etmiş bulunuyor. Bunların arasında sorunla fazla ilintisi bulunmayan Moritanya'dan Endonezya'ya, Senegal'dan Brezilya'ya kadar birçok ülke var!Bu bakımdan Annapolis zirvesi dünya medyasına "büyük bir şov" olarak yansıyacak... ÖNÜMÜZDEKİ salı günü ABD'nin Annapolis kentinde yapılacak olan Ortadoğu zirvesinin başarı şansı nedir? Davetli ülkelerden ve
Yorum Önce Kosova'nın siyasal geleceğinin ne olacağını, yani gerçekten tam bağımsızlığa kavuşup kavuşmayacağını görmek lazım.Gerçi seçimleri kazanan Kosova Demokrat Partisi lideri Haşim Taci, 10 Aralık'ta bölgenin bağımsızlığını ilan edeceğini söyledi, ama uluslararası ortam buna pek müsait görünmüyor.Dün de belirttiğimiz gibi, Rusya, birçok Balkan ülkesi, AB üyelerinin bir kısmı, Kosova'nın "tek yanlı bağımsızlık ilanı"na karşı çıkıyor, BM ve AB, Haşim Taci'ye bu konuda acele etmemesini ve Sırplarla uzlaşarak bir çözüm bulmasını tavsiye ediyor.Uluslararası camia -ve Sırbistan- tam bağımsızlık dışında başka çözüm formülleri öne sürüyor. Örneğin "tek çatı altında iki kesimli konfederal bir sistem" gibi... Veya bir uzlaşma sağlanamaması halinde, Kosova'nın daha bir süre BM yönetiminde kalması gibi...Kosova halkının geniş kesiminin ve yeni Meclis'te temsil edilen tüm partilerin bağımsızlıktan yana olduğu açık. Ama bir de bunun gerçekleşeyip gerçekleşemeyeceğini, tek yanlı bağımsızlığın ilan edilmesinin ülkeyi nerelere götüreceğini de iyi düşünmek gerek.Bu bakımdan daha şimdiden Kosova'yı, benzer durumlarla karşılaşan ülkeler için bir örnek saymak doğru değil.Kosova içte uzlaşma ve
Yorum Şimdi Başbakan olmaya hazırlanan, eski "Kosova Kurtuluş Ordusu" (UÇK) militanlarından 39 yaşındaki Taci'nin "yeni dönem"den veya kendi deyişiyle, "yeni yüzyıl"dan neyi kastettiği açık: Bağımsızlık...Nitekim seçim sonrası ilk konuşmasında, 10 Aralık'ta Kosova'nın bağımsızlığını ilan edeceğini de açıkladı.Kuşkusuz bu Kosova için tarihi bir dönüm noktası olacak ve yeni bir dönem başlayacak... Ama nasıl bir dönem?Eğer 2 milyon Kosovalının yüzde 90'ını oluşturan Arnavutlarla Sırplar arasında bir mutabakat sağlanabilse, mesele yok. Ama gerek Kosova'daki Sırp azınlık, gerekse Kosova'nın hukuken bağlı bulunduğu Sırbistan, bu bölgenin Belgrad'dan tamamen kopmasına şiddetle karşı...Kaldı ki, Kosova'nın siyasi statüsünü belirleyecek olan BM (ve bunun öncülüğünü yapan ABD-AB-Rusya "troyka"sı) bu şartlar altında Kosova'nın hemen bağımsız olması konusunda hemfikir değil. Kosova'daki seçimleri kazanan Demokrat Parti lideri Haşim Taci, bu zaferle ülkesinin yeni bir döneme girmekte olduğunu söyledi. Bu durumda, Haşim Taci'nin kullandığı ifadeye dönersek, evet, Kosova için yeni bir dönem başlıyor, ama eğer 10 Aralık'ta tek yanlı bağımsızlık ilan edilecekse, bu oldukça karışık, gergin, hatta
Yorum Türkiye bir numaralı Ortadoğu sorunuyla ilgili iki ülkenin liderlerine -Simon Peres ile Mahmud Abbas'a- ev sahipliği yaptı. Türk diplomasisi Peres ve Abbas'a, Meclis'e -ve o kürsüden dünyaya- hitap etmek fırsatını verdi; ayrıca iki liderin, Cumhurbaşkanı Gül'ün huzurunda, "Ankara Forumu" çerçevesinde bir ekonomik işbirliği projesini imzalamalarını sağladı... Olayın önemi: Türkiye Ortadoğu'da barışın kurulmasında rol sahibi bir ülke olduğunu ortaya koydu. İki taraf da, -tam Annapolis zirvesi öncesinde- Ankara'nın katkılarına ne kadar umut bağladıklarını da gösterdi. Gürcistan Başbakanı Zurab Nogaideli, ülkesinin siyasal bunalım geçirdiği bir sırada, Ankara'ya geldi. Bu iki ülke arasında sıkça yapılan üst düzey temaslardan biri. Bu kez Tiflis'i Kars'a bağlayacak (bir nevi yeni İpek Yolu) demiryolu projesinin yaşama geçirilmesinde bir adım daha atıldı. Olayın önemi: Türkiye, Kafkasya'da da aktif bir politika izliyor. Ankara'nın Gürcistan'a bu sıkıntılı dönemde verdiği destek değer taşıyor. Başbakan Erdoğan Prag'a ekpres bir ziyaret yaptı. İki ülke arasında bir süredir siyasal temaslar sıklaşıyor, ekonomik ilişkiler güçleniyor. Olayın önemi: Çek Cumhuriyeti, 2009'un başında
Yorum Evet, 15 Kasım 1983 sabahı Lefkoşa'dan ajansların verdiği bu haber, Türkiye dahil, bütün dünya için büyük sürpriz olmuştu.Türkiye'de ondan bir hafta önce (6 Kasım'da) yapılan seçimleri ANAP kazanmış, Turgut Özal da yeni başbakan olarak görevine başlamıştı.Doğrusu o günlerde Özal daha çok askeri yönetim sonrası iç meseleler üzerinde odaklanmıştı.O günlerde olayları izlediğim Lefkoşa'da, Denktaş'ın çevresinden ve çoğu gözlemciden duyduğum söz şuydu: "Denktaş bu ustaca manevrasıyla, bir "oldubitti" yarattı. Bu "de facto" durum hoşa gitsin veya gitmesin, artık değişemez"... O sabah, henüz gün ağarırken, Kıbrıs Türk Federe Devleti (KTFD) Meclisi üyeleri, sessizce salondaki yerlerini alıyorlardı. Çağrıldıkları bu olağanüstü toplantıdan Kıbrıs Türk halkının haberi yoktu. Ankara da bilmiyordu... Ta ki KTFD Başkanı Rauf Denktaş, Meclis kürsüsünden, "Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kuruluşu"nu ilan edinceye kadar... Denktaş'ın sürprizi başta şaşkınlık yaratmakla beraber, Ankara yeni oluşumu tanımakta gecikmedi. Kıbrıs Türkleri, bir kez daha Türkiye'nin aktif desteğini görmekten mutlu idiler...Umutları bazı dost ülkelerin de benzer bir destek vereceği idi. Nitekim 2 gün sonra,