Yorum Doğru, bu, havadan ve sudan bahseden bir yazı. Ancak biz burada dünyanın ciddi meseleler gündeminin ilk sırasına oturan, bütün insanlığı yaşamsal önemi nedeniyle çok yakından ilgilendiren "hakiki havadan ve sudan" söz edeceğiz. Veya, teknik terimiyle, "iklim değişikliği" ya da "çevre sorunları" ile ilgili yeni gelişmeleri ele alacağız.Evet, bu bağlamda hepimiz için tehlike çanları çalıyor. Gün geçmiyor ki medyaya, kutuplarda buzların erimekte, mümbit toprakların çölleşmekte, akarsuların taşmakta ve denizlerin çekilmekte olduğunu gösteren resimler yansımasın...Türkiye'nin bu alandaki sıkıntılarında kuşkusuz şimdiye kadar devletin ve halkın duyarsız davranmasının payı büyük. (Kamuoyu hâlâ tam bilinçlenmiş değil). Ancak, küresel ısınma gibi herkesi etkileyen sorunların, vahim boyutlara ulaşmasında da sorumsuzca hareket eden ülkelerin -veya genelde dünyanın- kabahati var tabii... Türkiye'de PKK saldırılarının tırmandığı, Irak sınırındaki askeri hazırlıkların yoğunlaştığı, ülkede seçim havasının kızıştığı bir sırada, "havadan, sudan" bir yazı size garip görünebilir. Neyse ki doğayı bozanlar (buna İngilizcede "polluters" veya "kirleticiler" deniyor) bu tehlikenin farkına varmaya
Yorum Aslında TSK'nın sınır boyunca giriştiği hazırlıklar, Türk-Irak hududunun sarp dağlarla kaplı bir coğrafyada pek net olmaması ve teröristlerin buralarda sürekli faaliyette bulunması, ufak bazı askeri hareketlerin dahi "sınır ötesi" operasyon olarak algılanmasına müsait.AP ajansının haberi bu nedenle başta sansasyon yarattı. Sonradan sözü edilen olayın, Kuzey Irak'a karşı o beklenen harekât olmadığı anlaşıldı.Bunun ardından Genelkurmay Başkanlığı'nın sınır boyunca 3 ili "güvenlik bölgesi" ilan etmesi önemli bir gelişme. Bu, TSK'nın olası bir operasyon için hazırlıklarını daha ileri bir noktaya getirmekte olduğunu gösterdiği gibi, teröristlere karşı savaşı, Türk topraklarında sürdürmek niyetinde olduğunu da ortaya koyuyor. ÖNCEKİ akşam Türk askeri birliklerinin Kuzey Irak'a girdiğine ilişkin bir ajans haberinin dünyada heyecan yaratması şaşırtıcı değil. Günlerden beri uluslararası camianın gözü, Türkiye-Irak sınırına çevrili. Her an bir hareket beklenirken, doğrulanmayan haber dahi spekülasyonlara yol açmaya yetti. AP ajansının haberinin yarattığı telaşın dinmesinden sonra yabancı çevrelerde yapılan değerlendirmeler ilginç.Haberin doğru olmadığının, yani Türk ordusunun Kuzey
Yorum Bu, ABD yetkililerinin dediği gibi, isteyerek yapılmamış olabilir. Havacılık uzmanları, F-16 gibi uçakların dahi, bütün sofistike donanımlarına rağmen, bazen hata yapabileceklerini söylüyorlar. Ancak şu sorunun yanıtı açık değil: Amerikan uçaklarının o sırada, bu hassas sınır boyunda işi neydi?Amacın, o bölgede Türk ordusunun hazırlık ve hareketliliğini gözetlemek ve izlemek olduğu konusunda kimsenin şüphesi yok.Bu uçuşlar sırf "askeri istihbarat" için yapılmış da olsa, ABD'nin "stratejik işbirliği" içinde olduğunu öne sürdüğü bir müttefikini bu şekilde havadan "tarassut" etmeye ve denetlemeye kalkışması, güven sarsıcı bir davranıştır.Esasen bu olay, iki ülke arasında ciddi bir güven eksikliğinin mevcudiyetini ortaya koymuştur. Bu güvensizlik duygusu şimdi, uzun yıllar omuz omuza veren askerler arasında da var... AMERİKAN savaş uçaklarının bir NATO müttefikinin hava sahasına girmesi, şimdiye kadar pek rastlanmayan bir olay. Bu bakımdan ABD'ye ait 2 F-16'nın geçen hafta Irak sınırına yakın bir bölgede Türk hava sahasını ihlal etmesi, kötü bir "ilk" oldu. Açıkçası, Türk-ABD ilişkilerinin çok yakın ve samimi olduğu dönemde, böyle bir olay -meydana gelmiş olsaydı dahi- sessizce
Yorum Lübnan'ın kuzeyindeki bir Filistin mülteci kampında geçen pazar günü "Fetih el İslam" grubu ile Lübnan ordu birlikleri arasında başlayan çarpışmalar, örgütün ilan ettiği "ateşkes" ile durmuş gibi; ama bunun devam edeceğinin garantisi yok.Kim bilir belki siz şu satırları okurken, kanlı çatışmalar yeniden başlamış olabilir...Lübnan'ın yakın tarihi maalesef böyle acı olaylarla dolu. Daha geçenlerde Hizbullah ile Lübnan kuvvetleri arasında çatışmalar cereyan etmişti.Bu seferki olay farklı ve gerçekten bir sürpriz. Saldırgan taraf, ismi az duyulmuş, nispeten yeni bir örgüt: Fetih el İslam... Çatışmanın olduğu yer, Kuzey Lübnan'da 40 bin Filistinli mülteciyi barındıran bir kamp: Nahr el Berid... Ölen ve yaralanan çok sayıdaki insanın bir kısmı mülteciler, bir kısmı da Lübnan askeri ve de örgüt militanları...Lübnan'ın zaten çeşitli saldırılar ve çatışmalar yüzünden, başı yeterince beladaydı. Şimdi bunlara pek bilinmeyen bir örgütün, beklenmedik bir yerde ve zamanda gerçekleştirdiği terör eylemi ekleniyor. ORTADOĞU'da -ister Filistin ve İsrail'de, ister Lübnan'da olsun- "ateşkes"ler genelde kısa ömürlü olur. Lübnanlı uzmanlar, "Fetih el İslam"ın ilk kez geçen kasım ayında örgütlenip
Yorum Diğer Doğu Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, Bulgaristan'da da 1990'ların başında, komünist rejimin sona ermesiyle birlikte köklü değişiklikler çok hızlı gerçekleşti. Todor Jivkov yönetiminde ağır baskılar altında yaşayan etnik Türk toplumu, demokrasiye geçiş sürecinde eşit hak ve özgürlüklere kavuştu.Ahmet Doğan'ın liderliğindeki Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) bu geçiş döneminde ülke siyasetinde ve demokrasi mücadelesinde öncü bir rol oynadı ve kendisini Bulgar halkına kabul ettirmeyi başardı.Halen HÖH, mecliste olduğu gibi Sosyalist Parti başkanlığındaki üçlü koalisyon hükümetinde de yer alıyor.HÖH, bu başarılarına Avrupa Parlamentosu için geçen pazar günü yapılan seçimlerde aldığı parlak bir sonuçla bir yenisini eklemiş bulunuyor.HÖH'e oy verenler arasında sadece etnik Türkler değil, diğer vatandaşlar da var. Zaten HÖH, seçmenlere Türk kökenli olmayan adaylar da sundu. Böylece bir kez daha Bulgar ulusunun bir parçası olduğunu da gösterdi. YİRMİ yıl önce, Türk adını taşımanın veya Türkçe konuşmanın yasaklandığı Bulgaristan'da, şimdi Türklerin ülkenin siyasal yaşamında faal bir rol oynayıp millet meclisine ve hatta Avrupa Parlamentosu'na seçilebileceklerini kim tahmin
Yorum Ama Fransa'nın yeni Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin konuşmalarına atfen sözü edilen "Club Med"in, bu tatil ve eğlence beldeleriyle ilgisi yok.Sarkozy'nin bahsettiği "Akdeniz Birliği", çok farklı bir kulüp... Akdeniz havzasındaki ülkelerin ekonomik ve siyasal alanda el ele vereceği -"ABvâri"- bir birlik...Sarkozy seçimler sırasında sık sık bu birlik fikrini savundu. Seçildiği gün de "Avrupa ile Afrika arasında bir köprü oluşturacak olan Akdeniz Birliği'ni kurmanın zamanı geldi" şeklinde konuştu...Peki, bu siyasal "Club Med" nasıl bir şey olacak? Kimlerden oluşacak? Amacı ne olacak?Sarkozy konuşmalarında bu birlik içinde Türkiye'ye önemli bir rol biçtiği için, kafasındaki niyetin tam olarak ne olduğunu öğrenmek bizim için de çok önemli. Projeyi, espriyle karışık, kısaca "Club Med" diye adlandıranlar var... "Club Med" Türkiye'de de yıllardan beri faaliyette bulunan ünlü Fransız tatil köyü zinciridir. Aslında Sarko'nun bu projesi henüz "ham" denecek aşamada. Yani Fransız lideri, konuşmalarında birkaç satırla bu taslağın çerçevesini çizdi, ama içi henüz boş. Bunu herhalde yeni dışişleri bakanı veya bakanlık yetkilileri doldurmaya çalışacak.Şimdilik bilinen şey şu: Akdeniz
Yorum Aradaki fark, Filistinlilerin birbirleriyle çatışmasının Irak'taki gibi -etnik veya mezhepsel faktörlerden değil-, daha çok ideolojik ve siyasal nedenlerden kaynaklanmasıdır.Bu, trajedinin bir yönü... Olayın diğer yanı ise, Hamas ile İsrail arasındaki çatışmaların giderek şiddetlenmesi ve daha geniş bir Ortadoğu savaşına dönüşmesi tehlikesini yaratmasıdır.Ne yazık ki bütün bunlar, son haftalarda Filistin'de birlik ve istikrarın kurulması, ayrıca İsrail ile Filistin arasında yeni barışçı girişimlerin başlaması umutlarının arttığı bir zamanda oluyor.Şimdi bu bölgenin görüntüsü, Irak'taki kadar karışık, ufukları da Irak'ınki kadar kara... Son günlerde Gazze'de olanlar, giderek Irak'taki durumu andırmaya başladı. Filistin topraklarında da acımasız ve umutsuz bir "kardeş kavgası" cereyan ediyor, pek çok insan ölüyor, bütün bir halk acı çekiyor, gözyaşı döküyor... Geçen şubatta Mekke'de varılan anlaşmaya göre, Filistin'de bir Milli Birlik Hükümeti kurulacak, yönetim Cumhurbaşkanı Mahmud Abbas (El Fetih) ile Başbakan İsmail Haniye (Hamas) arasında paylaşılacaktı.Gerçekten böyle bir hükümet kuruldu, hatta İçişleri Bakanlığı'na tarafsız bir kişi de (Hani el Kasımi)
Yorum Dün Elysee Sarayı'nda yarım saatlik bir tören sırasında 74 yaşındaki Jacques Chirac'tan cumhurbaşkanlığı görevini devralan 52 yaşındaki Nicolas Sarkozy, köklü değişiklikler yapmak niyetiyle işbaşına gelen cesur bir aksiyon adamı.Seçim kampanyasında da belirttiği gibi, amacı iddialı bir değişim programıyla, 21. yüzyılın şartlarına ayak uyduracak yeni bir Fransa kurmak.Dün görevi devralırken yaptığı konuşmada da, bu değişim hedefi üzerinde durdu.Kuşkusuz Fransa birçok bakımdan ileri bir ülke; ama Sarkozy, Chirac'tan devraldığı cumhurbaşkanlığı görevi sırasında Fransa'yı içinde bulunduğu ataletten kurtarıp daha modern bir hale getirmeyi amaçlıyor.Bunun için, programında yer alan bir dizi reformu hızla hayata geçirmeyi planlıyor. Örneğin ekonomide yeni iş olanakları sağlamak, çalışma saatlerini artırmak, vergileri azaltmak, girişimcileri teşvik etmek gibi... Sosyal alanda devlet otoritesini güçlendirmek, kaçak göçü kontrol etmek, ırkçılıkla mücadele etmek gibi... İKİSİ de aynı muhafazakâr partiye mensup ama, aralarında nesil farkı kadar, görüş ve üslup farkları da var... Bazı Fransız analistleri, daha şimdiden buna "Sarkozizm" diyorlar. Yeni Cumhurbaşkanı'nın düşünce ve