Onlar da bu dünyada yaşıyor...

10 Temmuz 2007

Yorum Bu ülkelerin ortak özelliği, çok, ama çok fakir olmaları. Bu nedenle, sayısı 50'yi bulan "Dünyanın En Az Gelişmiş Ülkeleri" kategorisine giriyorlar. Aralarında daha eski ve daha tanınmış çok yoksul ülkeler de var: Afganistan, Bangladeş, Etiyopya, Moritanya, Nepal, Sudan, Yemen gibi... Burkina Faso... Komor Adaları... Kiribati... Samoa... Tuvalu... Vanuatu... Bu isimler size yabancı mı geliyor? Haklısınız. Bizden çok uzaktaki bu ülkelerin isimlerini duymamış olabilirsiniz. Zira bunların çoğu, son zamanlarda bağımsızlığa kavuşmuş olan ve yeni isimlerle dünya haritasında yer alan devletler veya "devletçikler"... İstanbul dünden beri bu "en az gelişmiş" ya da "çok yoksul" 50 ülkenin bakanlarına ve üst düzey temsilcilerine ev sahipliği yapıyor.Şükürler olsun, Türkiye bu 50 ülke kategorisinde değil. Türkiye "gelişen" veya "yükselen" ülkeler liginde. İstanbul'un çok fakir ülkeler için düzenlenen bir konferansa ev sahipliği yapması, Türk diplomasisinin bir ikramı veya jesti...Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, geçen eylül ayında BM Genel Kurul toplantısı sırasında Türkiye'nin böyle bir konferansa kapılarını açmaya hazır olduğunu bildirmiş, bu davet bu ülkeler ve onların durumuyla

Yazının Devamı

Kutuplaşan Pakistan

7 Temmuz 2007

Yorum Gerçekten Lal Mescid'inde son günlerde olup bitenler, Pakistan toplumunun ne derecede kutuplaşmış olduğunu ve Pervez Müşerref rejiminin ne büyük tehlikelerle karşı karşıya bulunduğunu ortaya koyuyor.Başkent İslamabad'ın göbeğindeki bu caminin bir süreden beri Taliban yanlısı militanların önemli bir merkezi haline geldiği biliniyor. Burada radikal dinci liderler, genç kız ve erkekleri Pakistan'da şeriat düzenini kurmak ve gerekirse davaları uğruna savaşıp ölmek için sıkı bir eğitime tabi tutuyorlar. Pakistan'ın etkili gazetesi "Dawn" dünkü başyazısında şöyle diyordu: "Lal Mescid'deki dram, ülkedeki derin rahatsızlığın bir göstergesidir. Dinci militanlık, Pakistan'ın Sovyet karşıtı mücahidin'lere ev sahipliği yaptığı günlerde başlamış ve nihayet ülkenin çıkarlarını tehlikeye düşüren bir canavar haline gelmiştir"... Pakistan makamları, Lal Mescidi içindeki bu faaliyeti bir süre izlemekle yetindiler. Ancak son aylarda camide üslenen militanlar, kurdukları "ahlak ekipleri"ni, örtünmeyen veya fuhuş yaptıkları iddia edilen kadınları kaçırmak ve cezalandırmakla görevlendirdi"ler. İki hafta önce bir klinikte çalışan 7 Çinli kadının kaçırılması bir hadise oldu...Hükümet bu haftanın

Yazının Devamı

Teröre rağmen...

6 Temmuz 2007

Yorum Eylemin birinci özelliği, başarısızlığa uğraması veya daha doğrusu zamanında önlenebilmesidir. Gerçi, bu kez eylemcilerin "acemi" oldukları -örneğin iki yıl önce Londra'daki metro istasyonlarına girişilen eylemin aksine- bu işi beceremedikleri söyleniyor. Başarsalardı gerçekten büyük bir facia olurdu.İkinci özellik, Londra ve Glasgow'da saldırganların (gene 7 Temmuz 2005 olayından farklı olarak) İngiliz vatandaşı veya İngiltere'de yaşayan kimseler olmamasıdır. Bunlar Irak'tan, Ürdün'den, Hindistan'dan, hatta Avustralya'dan buralara "uzanan" bir başka "şebeke" mensupları. "El Kaide" ile bağlantıları olup olmadığı sorgulanıyor. Yakalanan 8 kişinin sağlık sektöründe çalışması (bir kısmının doktor olması) ilginç. "Can kurtaran" olacak yerde bu genç insanların "can almak" için harekete geçmeleri, İngiltere'ye karşı büyük bir düşmanlık ve nefret duyduklarını gösteriyor. Bunun nedeni de Irak savaşına bağlanıyor... İngiltere'deki son bombalı saldırı girişimleri, terörle mücadele konusunda kafa yoranlara, incelenmeye değer özellikler sunuyor. Olayın üçüncü -ve en önemli- özelliği İngiliz polisinin bu saldırı girişimini önceden öğrenip önleyebilmesidir. İki yıl önceki büyük saldırıdan

Yazının Devamı

Blair örneği

29 Haziran 2007

Yorum Önümüzdeki ay "Ortadoğu Dörtlüsü Özel Temsilcisi" olarak çalışmaya başlayacak olan Blair'in bu yeni misyonunda başarılı olup olmayacağı ayrı bir tartışma konusu.Biz bu olayın, bizi ilgilendiren iki yönüne eğilmek istiyoruz: Birincisi, 54 yaşındaki Blair'in henüz görev süresi bitmeden istifa etmesi, ikincisi ise bu koltuğu devrettikten birkaç saat sonra, BM, ABD, AB ve Rusya'dan oluşan "Dörtlü" tarafından Ortadoğu "barış elçisi" olarak atanmasıyla ilgili...Bu iki hususun bizi ilgilendirmesinin nedeni, Blair'in davranış şeklinin Türk siyasetçileri için ibret olacak örnekler taşımasıdır. TONY Blair İngiltere'de 10 yıl sürdürdüğü Başbakanlık görevini devrettiği gün, uluslararası platformda kendisine uygun bir iş buldu. Blair, İngiltere'de son iki yüz yılın en genç Başbakan'ı olarak işe başladığı zaman, çok seviliyor ve destekleniyordu. İktidarının ilk yıllarında ekonomiden Kuzey İrlanda meselesine kadar birçok alanda başarılı bir performans gösterdi. Ancak son dönemde özellikle Irak savaşına bulaştığı ve Başkan Bush'a çok angaje olduğu için, popülaritesini ve hatta kendi partisinin desteğini yitirdi. Blair 2 yıl daha koltuğunda oturmasının kendisine ve ülkesine zarar

Yazının Devamı

Başka bir hükümet olsaydı ne yapardı?

28 Haziran 2007

Yorum Fransa'nın engelleme taktikleri sonucunda "ekonomi ve parasal politika" faslının askıya alınması karşısında, hükümet adına Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Ali Babacan bu kararın meşru bir gerekçesinin bulunmadığını söyledi ve Türkiye'nin "bundan tatmin olmadığını" belirtti.Bu eleştiriye rağmen, Ankara müzakere sürecinin devamından yana bir tavır ortaya koymuş bulunuyor. Yani, hükümet, "bardağın dolu kısmı"na bakmayı ve AB ile ilişkilerini rayından çıkarmamayı yeğliyor.AKP iktidarının bu olayda da pragmatik bir tavır sergilemesi şaşırtıcı değil. Bu tercih, AKP'nin şimdiye kadar izlediği politika gibi, seçim beyannamesinde ilan ettiği "stratejik vizyon" ve "kararlılık" doğrultusundadır.Diğer bir ifadeyle, AKP, AB ile yolculukta zaman zaman buna benzer pürüzlerin çıkacağını bilerek müzakerelerin kesilmemesi ve ilişkilerin kopmaması için, bu yola devam etmeye niyetlidir. İŞTE size düşündürücü bir soru: Eğer şu anda iktidarda AKP değil de başka bir parti olsaydı, AB'nin Türkiye ile üç yerine iki başlığı müzakereye açma kararına nasıl bir tepki gösterirdi? Aynı şey diğer partiler için söz konusu mudur? Veya başkaları bugün iktidarda olsaydı, nasıl hareket ederlerdi?Halen

Yazının Devamı

MHP'nin 'lider ülke' ülküsü

27 Haziran 2007

Yorum Seçim bildirgelerinde dış politika (3) MHP 121 sayfalık seçim bildirgesinin dış politikaya ayırdığı 8 sayfasında bu "ülkü"nün temel ilkesini şöyle açıklıyor: "Milli dış politika Türkiye'nin milli çıkarlarına ve stratejik hedeflerine göre belirlenecektir".Beyannamenin bu bölümünde önce Türkiye'nin "bir ateş çemberi içinde, ciddi risk, tehdit ve tehlikelerle karşı karşıya bulunduğu" anımsatılıyor ve bu koşulların "milli güç kaynaklarının topyekûn seferber edilerek çok yönlü, kararlı ve tutarlı bir politika izlenmesini gerektirdiği" belirtiliyor.Hükümeti "AB ve ABD güdümünde taviz ve teslimiyete dayalı şahsiyetsiz bir politika" izlemekle suçlayan MHP, kendi amaçlarını şöyle açıklıyor: "Çok yönlü, hassas dengeleri gözeten etkin bir dış politika anlayışı, Türkiye'yi dünya milletler topluluğu içinde itibar ve güçlü bir konuma taşıyacaktır..." MİLLİYETÇİ Hareket Partisi, dış politika hedefini ideolojik eğilimleri doğrultusunda, "Lider Ülke Türkiye" ülküsüyle özetliyor. Bu genel ifadelerden sonra, seçim bildirgesinde sıralanan daha spesifik konularla ilgili görüşleri ve vaatleri şöyle özetleyebiliriz: Türk dünyası: Bu ara başlık altındaki bölüm şu cümleyle başlıyor: "Türk dünyası

Yazının Devamı

AKP aynı yoldan 'devam' diyor

26 Haziran 2007

Yorum Seçim bildirgelerinde dış politika (2) Seçim bildirgesinin 20 sayfa tutan dış politika bölümünde ise gazete başlıklarına taşınacak, heyecan uyandırıcı "yenilikler" veya değişiklik sinyalleri yok.Ancak bu bölümün analitik bir üslupla ve titizlikle hazırlandığı açık.Bölüm, Türk dış politikasına yön veren coğrafi, stratejik ve kültürel koşulların bir değerlendirmesiyle başlıyor. Bu şartların "çok boyutlu bir dış politika" gerektirdiği belirtildikten sonra, AKP'nin benimsediği amaç ve ilkeler şu terimlerle ifade ediliyor: "Kriz odaklı değil, vizyon odaklı yaklaşım", "etkilenen değil, etkileyen, belirlenen değil, belirleyen ülke"...Bu "girizgâh"tan sonra, aynı felsefi yaklaşımla, özgürlük ile güvenlik arasındaki ilinti inceleniyor ve şu sonuç çıkarılıyor: "AKP, dış politika hedefinin ülke insanının özgürlük ve refahını garanti ederek bir güvenlik alanı oluşturmak olduğuna inanır... Türkiye, iktidarımız, döneminde yakın bölgemizdeki savaş ve gerilimlere rağmen, güvenlik riski almaksızın özgürlük alanını genişleten yegâne ülke olmuştur"... Başbakan Tayyip Erdoğan'ın hafta sonu açıkladığı AKP'nin seçim beyannamesinin en çok dikkati çeken bölümünün, "yeni bir sivil anayasa

Yazının Devamı

CHP'nin yaklaşım ve üslup farkı

23 Haziran 2007

Yorum Seçim bildirgelerinde dış politika (1) Daha önceki seçimlerde de yaptığımız gibi, bu kez de, köşemizde belli başlı partilerin programlarında yer alan dış politika bölümlerini irdelemeye çalışacağız .Hemen şunu belirtelim: Eskiden partilerimizin seçim bildirgelerinde, dış politika, güvenlik, savunma, çevre, dış ekonomik ilişkiler gibi konular çok sınırlı bir yer tutarken, şimdi ayrı ve ayrıntılı bölümlerde ele alınıyor. Bu Türk siyasi yaşamında artık bu konuların giderek önem kazanmakta olduğunu ve çeşitli siyasi grupların bu alanlarda da -somut önerilerini veya tavsiyelerini değilse bile- tespit ve kanaatlerini kamuoyuyla paylaşmak gereğini duyduklarını gösteriyor.Umarız Türkiye'nin halen karşılaştığı çeşitli dış sorunlar -ve genelde dış ilişkilerin yönü- seçim bildirgelerinin dışında, mitinglerde ve çeşitli forumlarda daha ayrıntılı ve somut biçimde tartışılır ve seçmenler de bu meselelerde partilerin temel görüş ve hedefleri hakkında daha net bir fikir sahibi olur... Seçim kampanyasının başlamasıyla beraber, partiler seçim bildirgelerini, yani programlarını peyderpey yayımlamaya başladılar. Önceki gün seçim bildirgesini yayımlayan CHP ile başlayalım.İnternetteki sitesinde

Yazının Devamı