Hem ekonomik, hem stratejik...

11 Mayıs 2006

Geçen pazar günü Erbil'de toplanan Kürdistan meclisi, "tek bir hükümet" kurulmasına karar vermekle, şimdiye kadar bölge yönetimindeki iki başlılığı sona erdirmiş oldu. Böylece iki rakip grup, yani KDP ile KYB artık tek bir yönetimde birleşiyor, diğer bir deyişle Talabani ile Barzani'nin egemen olduğu iki bölge "siyasal bütünleşme" sürecine giriyor.Bölgesel Başbakan Neçirvan Barzani'nin mecliste okuduğu hükümet programında belirtilen hedefler, Kürdistan'ın -yeni anayasanın öngördüğü gevşek federal sistem içinde- kendi kendine yeter duruma gelmesine ve kendi belirlediği standartlara ulaşmasına yönelik... Bu arada programda "bölge halkının çıkarları doğrultusunda, doğal kaynakların yabancı şirketlerin de katkılarıyla geliştirilmesine çalışılacağı" belirtiliyor.Kuşkusuz kastedilen başlıca "kaynak" da, petroldür. IRAK'ta merkezi hükümetin kurulması için ta geçen ocak ayında başlayan çalışmalar devam ededursun, ülkenin kuzey bölgesindeki "Kürt oluşumu" giderek pekişiyor. Gerçekten Kuzey Irak, zengin petrol potansiyeline sahip bir bölgedir. Uzmanlar bölgedeki petrol rezervlerini 40-45 milyar varil olarak tahmin ediyorlar. (Irak 215 milyar varil olarak tahmin edilen toplam petrol

Yazının Devamı

Komşu nasihati

10 Mayıs 2006

Krizin tırmandığı, sorunun artık BM Güvenlik Konseyi'ne taşındığı bir sırada cereyan eden bu temaslardan bir sonuç çıkabilir mi? Türkiye'nin bu şekilde devreye girmesi, bir çıkar yol bulunmasına yardımcı olabilir mi?Gerçekçi olalım. En üst düzeyde yapılan son Türk-İran görüşmelerinden "mucizevi" bir sonuç beklemek yanlış... Türk liderlerinin "komşu nasihati" veya uyarıları üzerine, Ahmedinecad yönetiminin nükleer programdan ve izlediği dış politikadan vazgeçmesi beklenemez. Aynı şekildi Türk diplomasisinin İran liderlerinin görüşlerini veya önerilerini Washington'a iletmesi sonunda, Bush yönetiminin İran'a karşı tavrını değiştirmesi de söz konusu olamaz.O halde Türkiye'nin İran yetkilileriyle, bu krizin çözümüne yardımcı olmak için diyalog kurması, "abesle iştigal" mi sayılmalı? Bu egzersizin hiç mi yararı olmaz?.. BAŞBAKAN Erdoğan'ın Bakü'de İran Cumhurbaşkanı Ahmedinecad ile görüşmesi, hemen ardından Yüksek Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri Ali Laricani'nin Ankara ziyareti, Türkiye'nin İran krizinde oynayabileceği rol konusunu gündeme getirdi. Eğer "Türkiye bu krizde önemli bir rol üstlendi. Bu işi en iyi Türkiye halleder" gibi iddialı ve abartılı bir fikirle hareket edersek,

Yazının Devamı

Soğuk Savaş'a dönüş mü?

9 Mayıs 2006

Diğer bir Rus gazetesi, "Komsomolskaya Pravda" da yeni sınırları şöyle ifade ediyor: "Asya Moskova'nın yanında yer alıyor; fakat eski Sosyalist Avrupa ABD'nin saflarına kayıyor"...Moskova basınını bu değerlendirmeyi yapmaya iten neden, ABD Başkan Yardımcısı Dick Cheney'nin geçen perşembe Vilnus kentinde Avrupa liderlerine yaptığı konuşmadır. Cheney'in Rusya'ya karşı kullandığı sert ifadeler, Rus liderleri kadar Rus medyasını ve kamuoyunu da kızdırdı.ABD yönetiminin iki numaralı adamına göre, Rusya kendi içinde demokrasiyi yaşatmakta kusur ettiği gibi, dışta da komşularına kötü davranmakta, özellikle petrol ve gazı bir "şantaj aracı" olarak kullanmaktadır. Cheney'nin deyişiyle, Moskova artık tercihini yapması durumundadır...Rus basınının bu sözlerden hareket ederek, yeni bir Soğuk Savaş dönemine girilmekte olduğu sonucunu çıkarması, abartılı görülebilir. Ancak ABD ile Rusya'nın ilişkilerinin giderek gerildiği ve dünyada yeni bir "cepheleşme"nin oluşmakta olduğu da bir gerçek... Rus gazetesi "Kommersant"a göre, Soğuk Savaş "yeniden başladı" bile. Değişen şey, sadece "cephenin sınırları"... Soğuk Savaş'ın sona ermesinden sonra rakip siyasal-askeri "bloklar" ortadan kalkmış, ABD ile

Yazının Devamı

İran krizinde manevralar

4 Mayıs 2006

İran kuvvetlerinin PKK'nın uzantısı sayılan "Pejak" militanlarını yok etmek için Irak içinde "sıcak takip"e girişmesi ve bu arada PKK'nın da üslendiği Kandil Dağı'ndaki hedefleri bombalaması, ilk bakışta Ankara'yı memnun edecek bir harekettir.Tahran yönetimi Kürt eylemcilere karşı bu kapsamlı operasyonu, kuşkusuz kendi güvenliğini düşünerek gerçekleştirmiştir. Ne de olsa "Pejak"ın varlığı ve faaliyeti, İran'ı kaygılandırıyor. Ancak Tahran'ın şu sırada bu militanlara karşı Irak sınırını da aşarak saldırıya geçmesinin başka nedenleri de vardır.Akla ilk gelen neden, İran'ın nükleer program nedeniyle ortaya çıkan krizde, Türkiye'yi kendi safına çekmek arzusudur. Diğer bir deyişle, İran PKK ve yandaşlarına karşı harekete geçmekle, Türk kamuoyunun sempatisini ve desteğini kazanmayı ümit etmektedir. İRAN'ın tam ABD Türkiye'nin bu kriz konusunda desteğini sağlamaya çalışırken, PKK'ya karşı harekete geçmesi, zamanlama bakımından rastlantı değilse, iyi hesaplanmış bir manevradır. İran'ın PKK veya "Pejak"a karşı giriştiği askeri operasyonlarını tamamen tek yanlı mı, yoksa Ankara ile danışarak mı yaptığı pek anlaşılmış değil. Zaman zaman iki ülke istihbarat subayları arasında temasların

Yazının Devamı

Batı'nın değerlerine ne oldu?

3 Mayıs 2006

Nedir bu değerler?Özgürlük, demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, eşitlik, serbest piyasa düzeni, küreselleşme...Son zamanlarda ABD'de ve Avrupa'da bu değerlerin zedelenmekte olduğu görülüyor.Batı'nın bu değerlerini baskı altında tutan birçok faktör var. "Küresel terör" tehdidi bunların başında geliyor. ABD'deki 11 Eylül saldırısından sonra İngiltere'den İspanya'ya kadar çeşitli ülkeleri hedef alan terörizm, "güvenlik" sorununu "özgürlük" anlayışıyla çatışacak şekilde, öne çıkardı.Bu değerleri gölgeleyen diğer faktörler arasında Batı'ya "yabancı göç"ünden, uluslararası ticarette "haksız rekabet"e kadar, çeşitli gelişmeleri saymak mümkün. BATI, yıllardan beri savunageldiği "temel değerleri" korumakta zorlandığı bir döneme girmiş bulunuyor. Siyasal alanda bunun en canlı örneğini ABD başta olmak üzere, birçok Avrupa ülkesinin "küresel terör" eylemlerinden sonra temel hak ve özgürlükleri kısıtlayan yasal düzenlemelere başvurması oluşturuyor. Bu önlemlerin güvenlik için gerekli olduğu savunulsa da sonuçta "temel değerler"e olan inanç ve güven sarsılıyor. Kaldı ki, yasalardaki kısıtlamaların dışında, uygulamada da insani değerlerin zaman zaman nasıl çiğnendiği de görülüyor.

Yazının Devamı

Türkiye AB gibi düşünüyor

2 Mayıs 2006

İran krizinde Hatta Atlantik'in "iki yakasının bir araya getirilebileceği" de şüpheli.ABD artık İran'a karşı "yaptırım uygulama aşamasına" gelindiğine inanıyor, "askeri opsiyonu" da bir baskı aracı olarak gündemde tutuyor. Washington bunun için Batı dahil uluslararası camianın "tek vücut" olmasını istiyor. Atlantik ittifakının Avrupa cenahı ise farklı düşünüyor. ABD'nin "nükleer İran" konusundaki kaygılarını paylaşmakla beraber, bırakın askeri seçeneğe, ekonomik yaptırımlara dahi soğuk bakıyor.Farklı nedenlerden ötürü Rusya, Çin ve de Arap dünyası İran'a karşı bu tür tedbirlere başvurulmasına karşı çıkıyor... İran konusunda istendiği kadar uluslararası camianın dayanışma içinde olması gereğinden söz edilsin, gerçek şu ki bunun gerçekleşmesi olasılığı oldukça zayıf görünüyor. Türkiye'nin tutumu daha çok AB'nin pozisyonuna yakın. Türk yetkililerine göre Türkiye AB'nin bu konuda yaptığı açıklamalara açıkça destek veriyor. Gerçi Ankara da İran'ın nükleer programından kaygı duyuyor ve Tahran'ın uluslararası camianın çağrılarına uymasını istiyor. (Nitekim Türk hükümeti haftaya Ankara'ya gelmesi beklenen İranlı nükleer müzakereci Ali Laricani'ye bu görüşünü tekrarlayacak). Ama Türk

Yazının Devamı

Brüksel Forumu'nda Türkiye'ye destek

30 Nisan 2006

Konferansın açılması, İran'ın nükleer faaliyetiyle ilgili BM raporunun açıklanmasına rastladığı için, "İran krizi" toplantılarda ve özel konuşmalarda öne çıkmış bulunuyor."Brüksel Forumu"nda esas konu "Atlantiğin iki yakası"nın (ve hatta Batı ile Doğu'nun, bu arada konferansta cumhurbaşkanı veya başbakan düzeyinde temsil edilen Kafkasya ve Balkanlar'ın) nasıl ortak politikalar oluşturabileceğidir. Son zamanlarda özellikle Irak gibi sorunlar TransAtlantik diye anılan Batı ittifakı içinde bile çatlaklar yaratmıştır. Şimdi İran krizi de böyle bir durum mu yaratacak? Rusya ve Çin ortak politikanın izlenmesine engel mi olacak? Batı'nın dayanışma içinde olması içinde olması için ne yapması gerek? Burada işte bu zor soruların yanıtları aranıyor... NATO ve AB'nin "başkenti" Brüksel, şu sırada, dünyanın çeşitli yerlerinden gelen siyasi liderlerin, diplomatların, akademisyenlerin ve yazarların katıldığı "Brüksel Forumu" adlı bir konferansa ev sahipliği yapıyor. "Marshall Fonu" tarafından düzenlenen ve ABD ile Avrupa arasındaki "sorunları ve fırsatları" değerlendirmeyi amaçlayan iki günlük toplantıda, 200'den fazla katılımcı, çeşitli küresel sorunları tartışıyor. Konferansın en güçlü ve

Yazının Devamı

Kritik günler

28 Nisan 2006

BM Güvenlik Konseyi'nin geçen ay İran'a, nükleer programı konusundaki anlaşmazlığın diplomasi yoluyla çözümlenmesi için tanıdığı mühlet, ne yazık ki boşuna geçti. Gerçi bu zaman zarfında BM'ye bağlı Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (IAEA) temsilcileri ve Rusya başta olmak üzere çeşitli ülkelerin yetkilileri İran hükümetini ikna etmek için çok uğraştılar. Ancak Ahmedinecad yönetimi beklenmedik bir anda uranyum zenginleştirme faaliyetine başladığını ve böylece "İran'ın bir nükleer devlet" olduğunu ilan etti...Buna rağmen, özellikle Rus diplomasisinin devrede kaldığı ve uluslararası çabaların son ana kadar devam ettiği görüldü. Ancak İran, politikasını değiştirmeyeceği mesajını açık olarak verdi. İRAN'a nükleer yasağa uyması için verilen bir aylık süre bugün doluyor. Artık kritik günler başlıyor. Şimdi Güvenlik Konseyi bugünden itibaren sorunu ele alıyor. IAEA'nın vereceği raporda İran'ın BM'nin çağrısına uymadığı belirtilecek. Bundan sonra Güvenlik Konseyi, İran'a karşı ne yapılacağını tartışacak. ABD ve bazı Batılı ülkelerin ne yapılmasını zorunlu gördüğü açık: Siyasal ve gerekirse ekonomik yaptırımların uygulanması...Konsey'den bu yönde bir karar çıkar mı? Belli değil. Ancak

Yazının Devamı