Şu sırada başlıca hedef İngiltere -özellikle Londra'nın metrosu... Giderek sıklaşan saldırılar karşısında İngilizler sabah kalktıklarında "Bakalım bugün ne olacak?" demekten kendilerini alamıyorlar.Avrupa'nın diğer merkezlerinde de aynı kaygı hüküm sürüyor. Tabii Amerika'da da öyle.Bu durumda insanların terörle beraber yaşamayı öğrenmekten başka çareleri yok. Veya şöyle de diyebiliriz: "Devlet" terörle mücadele ederken, "vatandaş" da böyle olağanüstü şartlar içinde, yeni bir yaşam tarzını kabullenmek zorunda...***BU, eski rahat günleri aratabilecek gerçekten zor ve sıkıntılı bir yaşam tarzı... Artık insanlar işlerine veya evlerine giderken metroda veya otobüste, her an bir bombanın patlayabileceği endişesini taşıyacaklar. Ona göre çok dikkatli olacaklar, etraflarını şüpheci gözlerle süzecekler... (İngiliz güvenlik makamlarının Londralılara tavsiyesi bu)... Havaalanlarının yanı sıra artık metro istasyonlarında, otobüs terminallerinde, kamu binalarında, giriş-çıkışlar sıkı kontrol edilecek. (Dün New York ve diğer ABD şehirlerindeki metrolarda "rasgele denetimler" başladı)... Güvenlik bağlamında birçok ülkede şimdi yeni bir dizi önlem düşünülüyor: Örneğin insanların belirli yerlerde
Teröre savaşta devletin çeşitli birimleri arasında etkili bir koordinasyon sağlanması amacı ile böyle bir kurumun oluşturulması fikrini hafta içinde Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ ortaya atmıştı. Aslında böyle bir "teşkilat" birçok Avrupa ülkesinde var. Ayrıca Londra'daki "7/7 saldırısı"ndan sonra Avrupa ülkeleri, gerek AB içinde, gerekse bireysel olarak, teröre karşı mücadele bağlamında, bir dizi güvenlik önlemleri almaya başladı. Dolayısıyla, "dış dünya"nın Türkiye'de terörle mücadele için Başbakanlığa bağlı bir birimin kurulmasına bir diyecekleri olamaz ve hele bunu bir "anti-demokratik yaklaşım" olarak değerlendirmesi beklenemez.Bunun Türkiye'nin "ağır bir terör tehdidi altında olduğu izlenimini verebileceği" tahminine gelince, tüm Avrupa'nın böyle bir tehditle karşılaştığı ve tedbirini aldığı bir sırada, böyle bir "izlenim"in doğmaması için, Türkiye olayı yok mu farz edecek, gereken hazırlığı yapmaktan mı çekinecek? Son günlerde maalesef sık sık cereyan eden terörist saldırılarını dış dünya sanki görmüyor mu?* * *DÜNKÜ yazımızda, İngiltere gibi demokrasinin beşiği sayılan bir ülkede, hükümetin terörle daha etkin mücadele bağlamında mevcut yasaya önemli
Son iki olay, bu konuda uluslararası camiada ve özellikle Avrupa'da hâlâ tam bir görüş ve hareket birliğinin sağlanamadığını gösteriyor.Birinci olay, İngiliz hükümetinin dün Avam Kamarası'nda sunduğu terörizme karşı yasal düzenlemeler tasarısı ile ilgili.İkinci olay ise, Almanya'nın daha önce tutukladığı bir El Kaide zanlısını, Anayasa Mahkemesi'nin kararı sonucunda serbest bırakmasıdır...* * *LONDRA'daki son terörist saldırı, İngiltere gibi liberalizmin beşiği sayılan bir ülkeyi dahi, bu tür eylemleri önlemeye yönelik bazı sert önlemler almaya itiyor.Blair hükümetinin dün Avam Kamarası'nda sunduğu bir tasarı, İngiliz güvenlik ve yargı makamlarına şimdiye kadar bu ülkede alışılmamış geniş yetkiler veriyor. Buna göre, polis terör eylemi hazırlığı yapan, bomba imal eden zanlıları derhal gözaltına alabilecek, halkı "dolaylı olarak da olsa" teröre teşvik veya tahrik eden konuşmalar yapan, vaaz veren, yazı yazan kimseleri de tutuklayabilecek. Nihayet, yurtdışında terörizm eğitimi görenler de geldikleri ülkelere iade edilecek...Bu tasarının Avam Kamarası'nın yaz tatilinden döndükten sonra, yani ekim ayında tartışılıp yasalaşması bekleniyor. Bu konuda anlamlı olan husus, hükümetçe
Resmi veya gayri resmi, ilk kez gerçekleşen bu geniş katılım, 20 Temmuz harekâtından 31 yıl sonra, KKTC'nin varlığını gözlerin önüne seriyor.Bu "resmen" tanıma olmasa da, KKTC'nin son yıllarda yaşadığı yalnızlığı aşmakta olduğunu, uluslararası camianın "fiilen" ayrı bir "unsur" olarak Kıbrıs Türkleri ile temas kurmaya başladığını gösteriyor.* * *1974'ten bu yana nereden nereye gelindi...Can ve mal güvenliği kalmayan bir Türk toplumu... Adanın bütünü üzerinde "Elen hâkimiyeti" kurmak, hatta onu Yunanistan'la birleştirmek üzere girişilen bir komplo... Ve Türkiye'nin tam zamanında gerçekleştirdiği müdahale... Huzura kavuşan Türklerin Rum tarafına "Gelin bu devleti birlikte yeniden kuralım" çağrısı...O dönemde Türk tarafı bugün çok "mütevazı" sayılacak istek ve öneriler öne sürüyordu: Örneğin "kantonal" sistem veya "fonksiyonel" federasyon, sınırlı "otonomi" gibi...Bu süreci çok yakından izlemiş olan bir gazeteci olarak, sık sık yazılarımda belirttiğim bir husus vardı: Rumlar hep Türklerin önerilerini birkaç adım geriden takip etmiş, başta "hayır" dediklerini sonradan kabul etmiş, ama "evet" dedikleri zaman da iş işten geçmiş, bu kez Türk tarafı da çıtayı yükseltmiştir...* * *NE
Bizde ise, bu "sıcak haber" her nedense TV ekranlarına hem daha geç, hem de "ikincil" haber olarak yansıdı. Beş kişinin ölümüne, 13 kişinin yaralanmasına yol açan bu terör saldırısı, ertesi günkü gazetelerde de adeta "sıradan haber" muamelesi gördü.Açıkçası bu konuda bir özeleştiri yapmak durumundayız: Medyamızın olayın ilk 24 saatinde, burnumuzun dibindeki öylesine önemli ve dramatik bir olaya karşı bu kadar "mesafeli" davranmasının nedenini anlamak gerçekten zor. Telaş yaratıp yabancı turistleri kaçırmamak kaygısı mı? Saçma; çünkü o gün yukarıda saydığımız dünyanın sayılı medya organları, olayı bütün ayrıntıları (ve görüntüleri ile) aktardılar.* * *Aslında medyanın, Kuşadası'nda olup bitenleri zamanında doğru şekilde verseydi, ilgili makamlar da hızlı bilgi akışını sağlasaydı, bu konuda zihinlerde bazı soru işaretlerinin ve kuşkuların yer alması da önlenirdi.Şu anda bile, yanıt bekleyen bir dizi soru var: Örneğin, iki hafta önce PKK'nın kendi yayın organları aracılığı ile böyle saldırılara girişeceğine dair yaptığı "uyarılar" ne ölçüde dikkate alındı? Özellikle Çeşme'deki olaydan sonra bölgede yeterli güvenlik önlemi alındı mı? Halen bu bağlamda ne yapılıyor?Sorgulanması
Bu gerçekten çok hazin bir olaydı: Bağdat'ın işlek bir yerinde, terör canavarı, Amerikan askerlerinin elinden şeker alan Iraklı çocukları hedef almıştı. Bu saldırıda 1 Amerikan askerine karşılık, 32 Iraklı çocuk hayatını kaybetmişti...Bu vahşet, artık terörizmin de çığırından çıktığını gösteriyor. Irak'ta eylemcilerin hedefi şimdi Amerikan askerlerinden veya işgal güçlerinden çok, Iraklılar oluyor. Hem de sadece polisler değil, aynı zamanda siviller, kadınlar, yaşlılar ve hatta çocuklar... Yani Iraklı eylemcilerin bombalarının başlıca hedefi ve de kurbanı, Irak halkı oluyor...***BU durumda Iraklıların, kendilerini inandıkları dava uğruna feda eden (ister "direnişçi", ister "asi", ister "terörist" deyin) eylem gruplarına güvenmeleri mümkün mü? Otuz küsur çocuğun hayatına mal olan bombalı saldırının ardından, perişan anne babaların ve halkın olayın faillerini nasıl lanetlediğini bütün dünya TV ekranlarında da gördü. Irak'ta eylemcileri tek bir amaca yönelik -örneğin işgale karşı- faaliyette bulunan tek bir kategori içinde görmek imkânsız. Aralarında Baasçılardan farklı bir gündemi bulunan köktendincilere, dış bağlantılı militanlara ve yabancılara, nihayet kendi çıkarları peşinden
Londra'daki 4 eylemi gerçekleştirenlerin Pakistan kökenli, doğma büyüme İngiliz vatandaşı oldukları anlaşılıyor. Örneğin İngiliz polisince kimliği açıklanan Muhammed Sadık Han, 30 yaşında, evli, çocuk sahibi ve bir ilkokulda görevli bir kişi idi.Farklı bir terörist profili bu. İngiltere gibi özgür bir ülkede yetişmiş, istediği işe girmiş, aile kurmuş (ikinci çocuğunu bekliyordu) Leeds kentinde rahatça yaşamını sürdüren bir İngiliz vatandaşı! Böyle biri neden -diğer birkaç arkadaşıyla birlikte- Londra'daki metroya karşı bir intihar saldırısına girişiyor, hem kendisini, hem de tanımadığı, masum insanları mahvediyor?Tabii ki bu bir anlık bir çılgınlığın sonucu değil. Psikologların, sosyologların, terör uzmanlarının bu profili, geçmişiyle birlikte, deştikçe ilginç sonuçlar çıkaracakları bir vak'a bu...* * *GEÇEN günkü yazımızda belirttiğimiz gibi, özellikle El Kaide ile direkt veya dolaylı bağlantısı olduğu belirlenen şiddet eylemlerinin nedenlerini genelleştirme eğilimi vardır. Bu nedenlerin listesi de oldukça kabarıktır: Yoksulluk, yolsuzluk, sosyal dengesizlik, adaletsizlik... Irak'ın, Afganistan'ın işgali... Filistin meselesi... Batı'nın küreselleşme politikaları, vs...Muhammed
Çok şaşırtıcı bir sonuç bu. Eğer "Arı Hareketi" adlı düşünce kuruluşunun "Türklerin ABD'ye bakışı" konusunda uzmanlara hazırlattığı kamuoyu araştırmasının ciddiyetine güvenmezsek, toplumda böyle bir kanaatin yerleşmekte olduğuna hiç ihtimal vermeyeceğiz...Peki, Türk-ABD ilişkileri bu kadar kötü mü ki, Türkiye'de her üç insandan biri, iki ülke arasında bir savaş olasılığına inanıyor?Kapsamlı araştırmanın diğer bölümlerine göre, Türkiye'de belirli oranda bir Amerikan karşıtlığı var. Bu, Başkan Bush'a karşı yüzde 71, ülke olarak da ABD'ye karşı yüzde 49.4 oranında. Ama bu oran Amerikalılara -yani ABD halkına- karşı sadece yüzde 27.6'dan ibaret.Yani ARI grubunun dün İstanbul'da düzenlediği bir toplantıda belirtildiği gibi Türk halkı genelde Amerikalılar hakkında (yaşam tarzı, kültür, eğitim, vs. gibi yönleriyle) olumlu düşünüyor, ama ABD'nin (özellikle Bush yönetiminin) başta Irak olmak üzere, bölge ile ilgili politikalarına şiddetle karşı çıkıyor.***PEKİ bu, bir çatışmaya kadar götürür mü?15 ilde 1244 kişi ile örnekleme yöntemiyle yapılan ankette böyle bir detaya inilmediği için, bir Türk-Amerikan savaşına ihtimal verenlerin neden böyle düşündüğünü anlamak mümkün değil.Acaba bu