Terörün "mantığı"...

13 Temmuz 2005

Bu değerlendirmelerde, konunun ne kadar kompleks olduğu ve dolayısıyla olaya çok geniş açıdan ve objektif bakmak gerektiği ortaya çıkıyor.Dolayısıyla en son Londra'yı hedef alan uluslararası terörizmi tek bir nedene bağlamak, bu karmaşık meseleyi basite indirgemek demek olur...* * *BÜYÜK terör eylemleri karşısında, sonucu "genelleştirme" eğilimi var. Örneğin, Londra'daki saldırının, Blair hükümetinin Irak politikasına bağlanmasının ilk bakışta "mantıklı" görünmesi gibi...Terörizmin nedenleri konusunda öne sürülen başlıca argümanları şöyle özetleyebiliriz: Sosyoekonomik nedenler. Yoksulluk, yolsuzluk, işsizlik, gelir dağılımındaki adaletsizlik gibi faktörleri, terörizmin başlıca nedeni sayanlar var. Bu teşhiste büyük doğruluk payının bulunduğu kuşkusuz. Sosyoekonomik dengesizlikleri yarattığı öfke ve umutsuzluk, insanları şiddete itmeye müsait. Ancak sırf bu yüzden, terörist örgütlenmenin ve şiddet eylemlerinin gerçekleştiğini düşünmek gerçekçi değil. Herhalde esas ve tek neden bu olsaydı, terörizm, yoksul kara Afrika'da ortaya çıkar ve yaygınlaşırdı... Geçmiş yıllarda terörist saldırıların Almanya, İtalya, Japonya gibi zengin ülkelerde varlık gösterdiğini de unutmayalım...

Yazının Devamı

Srebrenitsa dersleri...

12 Temmuz 2005

Srebrenitsa 11 Temmuz 1995'te Sırpların giriştiği etnik temizliğin başlıca hedefi oldu. Burada kadın, erkek, yaşlı, çocuk, 8 bin Müslüman vahşice katletildi. Srebrenitsa Avrupa'da yakın tarihin en trajik soykırımlarından birinin gerçekleştiği yer olarak ismini bütün dünyaya duyurdu.Son zamanlarda adeta unutulan Srebrenitsa, dün soykırımın 10. yıldönümü münasebetiyle düzenlenen törenler sayesinde, yeniden anıldı ve uluslararası gündeme geldi.* * *SREBRENİTSA'daki katliam, Bosna'nın siyasi lideri ve etnik temizlik doktrininin "beyin"lerinden biri sayılan Radovan Karadziç ve yardımcısı "General" Ratko Mladiç'in yönetiminde bölgedeki Sırp askerleri tarafından gerçekleştirilmişti.Aslında Srebrenitsa uluslararası barış gücüne bağlı 370 kişilik Hollanda birliği tarafından koruma altına alınmıştı. Bu sözde "güvenlik bölgesi" Sırpların saldırılarına hedef olunca, Hollandalı askerler müdahale etmekten çekindikleri gibi, Müslüman halkın Mladiç'in adamları tarafından alınıp götürülmesine de engel olmadılar. Sonunda Karadziç-Mladiç ikilisi, binlerce Müslüman sivili "ölüm tarlaları"na götürüp onları amansızca öldürmek olanağı buldular.Srebrenitsa olayından çıkarılacak derslerden biri,

Yazının Devamı

Şimdi herkes Londralı!

9 Temmuz 2005

Londra'daki terörist eyleminin ardından, gene Fransa'dan benzer bir destek jesti geldi: Paris Belediye Başkanı Bertrand Delanoe, "Şimdi hepimiz Londralıyız" dedi.Trajik olay karşısında kendi kaderlerini Londralılarınki ile bir gören, sadece Paris Belediye Başkanı değil. Bütün Fransa ve de Avrupa, benzer destek ve sempati sergiliyor. AB Komisyonu Başkanı Barrosso'nun deyişiyle "Bütün Avrupa şu anda İngiltere ile aynı safta"...Oysa birkaç gün öncesine kadar başta Fransa olmak üzere, "yaşlı kıta"nın önde gelen ülkeleri, İngiltere ile adeta kanlı bıçaklı duruma gelmişti. Chirac İngilizlerle dalga geçiyordu, Blair başkanlığını devraldığı AB'yi kendi dümen suyuna göre yönlendirmeye çalışıyordu, görüş ve çıkar ayrılıkları Birlik içinde ciddi bir çatlak yaratıyordu.İlk bakışta bir çelişki gibi görünebilir ama teröristlerin Londra'da giriştiği saldırı, Irak savaşından AB'nin siyasal geleceğine kadar çeşitli konularda birbirlerinden ayrılan kıta Avrupası ile İngiltere'yi birleştiriverdi. Sadece İngiltere'ye değil, "herkese" karşı bir tehdit olarak görülen terörizm ile mücadelede ortak cephe kurma zorunluluğu, AB'nin öncelikli hedefi haline geldi...* * *BU, Londra'daki "7-7 saldırısı"nın

Yazının Devamı

Blair'in şanslı yılı...

7 Temmuz 2005

Fransız lideri bir süredir elini nereye atsa yenilgiye uğruyor. AB referandumunda hezimete uğradı. Bu yüzden AB'de eski itibarını ve etkinliğini kaybediyor... İçte izlediği politikalar ve özellikle ekonominin durumu, giderek hoşnutsuzluk yaratıyor. İktidar partisinden dahi kendisine karşı sesler yükseliyor. Bu arada şimdiden cumhurbaşkanlığı seçimlerine hazırlanan Nicolas Sarkozy onu sık sık zor hallere düşürüyor...Ve şimdi de olimpiyat fiyaskosu. Favori sayılan Paris'in 2012 olimpiyat oyunlarına ev sahipliği yapma olanağını kaybetmesi, Chirac'ın bu yıl uğradığı şansızlıkların belki de en büyüğü.***BUNUN aksine, 2005 Tony Blair'in yıldızının parladığı yıl oluyor.Seçimleri rahatça kazanması, şimdi başkanlık görevini devraldığı AB'de zemin kaybeden Fransız-Alman ekseninin yerine yönlendirici bir rol alması, dün İskoçya'da ev sahipliği yaptığı G-8'lerin önüne dünyada geniş halk yığınlarının beklentileri doğrultusunda somut öneriler getirmesi, genç İngiliz liderinin başarılı performansları arasında yer alıyor.Ve şimdi de olimpiyat zaferi. Bu gerçekten onu dünya çapında güçlendiriyor...***BİR kentin olimpiyatlar için seçilmesinin "anlam ve önemini" burada uzun boylu anlatmaya gerek

Yazının Devamı

Avrasya 'dansı'na davet...

6 Temmuz 2005

Son zamanlarda sıkça adı geçen Avrasya'nın özelliği, halen yerküremizin en hareketli ve kritik bölgelerini kapsamasıdır. Dünyanın en önemli siyasal, sosyal, ekonomik gelişmeleri bu coğrafyada oluyor. Dolayısıyla büyük güçler başta olmak üzere, uluslararası camianın dikkatleri de buralara çevrilmiş durumda.Türkiye'nin Avrasya'ya özel bir ilgi göstermesi için birçok neden var. Coğrafya olarak, bu bölgenin hassas bir noktasında ve bir köprü ya da geçiş yolu konumunda... Tarih ve kültür olarak, Türkiye'nin Avrasya ülkelerinin çoğu ile ortak mirası, bazısı ile de etnik, din ve dil yakınlığı var... Nihayet siyasi ve stratejik açıdan, Avrasya, Türkiye'nin oynamak istediği bölgesel ve küresel rol bağlamında, özel bir yere sahip...* * *İSTANBUL dünden itibaren Avrasya başlığını taşıyan önemli bir konferansa ev sahipliği yapıyor. Marmara Grubu Vakfı'nın düzenlediği 3 günlük "Avrasya Ekonomik Zirvesi", Azerbaycan'dan Arnavutluk'a, Kazakistan'dan Moğolistan'a kadar 20 küsur ülkenin üst düzey siyasal ekonomik ve sosyal yetkililerini bir araya getiriyor.Bu "8. Zirve"nin gündeminde, enerji projelerinden kalkınmada kadının rolüne kadar çeşitli güncel konular var.Dünkü açılış oturumunda

Yazının Devamı

Şimdi söz 'süperler'de...

5 Temmuz 2005

Ne de olsa dünya çapında öylesine görkemli bir müzik şöleni, saatlerce süren böyle bir enternasyonal şov, nadir rastlanır.Londra'dan Tokyo'ya, Philadelphia'dan Paris'e kadar 8 sentte düzenlenen "Live 8" konserinde ünlü 150 şarkıcı ve müzik grubunun performansı, tek kelime ile "süper" idi.Sanat yıldızları 8 kentte meydanları dolduran toplam 1.5 milyar insanın yanı sıra, dünyanın çeşitli yerlerinde TV ekranlarının başında konseri izleyen -tahminen- 2.5 milyar insana, gerçekten unutulmaz zevkli saatler yaşattılar...Ama "Live 8" sıradan, sırf eğlence cinsinden bir müzik olayı değildi. "Yüce" bir amacı vardı: Dünyanın ve özellikle dünyaya yön veren "süper" liderlerin dikkatlerini Afrika'ya çekmek... İnsanlığı o "bahtı kara" kıt'a ile ilgilenmesini, onun 700 milyon talihsiz insanına yardım elini uzatmasını sağlamak...Bu, biletlerin pahalıya satıldığı türden bir para toplama kampanyası da değildi. Amaç çok daha "asil" ve köklü idi. Afrika'nın bir-iki günlük yardım kampanyaların çok ötesinde, sorunlarının çözümünü sağlayacak etkin ve sürekli desteğe ihtiyacı var...* * *"LIVE 8" bunu başardı mı? Evet, etkinliğin "eğlence" yönü, bir bakıma verilmek istenen mesajın milyarlarca insanın

Yazının Devamı

KKTC yalnızlığı yendikçe...

2 Temmuz 2005

Bunlardan biri İslam Konferansı Örgütü'nün Kıbrıs meselesinde aldığı yeni tavır ile ilgili. İKÖ'nün Yemen'deki dışişleri bakanları toplantısında, Serdar Denktaş bu kez Kıbrıs Türklerini "Kıbrıs Türk Devleti"nin Dışişleri Bakanı sıfatıyla temsil etti. Böylece Kıbrıs Türkleri 56 üye ülke arasında, eskiden olduğu gibi sırf Müslüman bir toplum olarak değil, BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın raporunda önerilen biçimde -federe bir varlık olarak- "Kıbrıs Türk Devleti" statüsü ile yer almış oldu...İKÖ toplantısından çıkan umut verici diğer bir sonuç da, Kıbrıs Türklerinin lehinde bildiride yer alan ifadelerle ilgili. Buna göre, üye ülkelerin Kıbrıs Türklerinin izolasyonuna son verecek adımları atması, onlarla çeşitli alanlarda temas kurması isteniyor.Bu arada kaydedilen ikinci olumlu bir gelişme de, Başbakan Erdoğan'ın Bakü ziyaretinde, Azerbaycan hükümetinin KKTC ile direkt uçak seferleri başlatmasına ve ticaret, turizm, kültür gibi alanlarda ilişki kurmaya karar vermesidir. Bu da KKTC'nin resmen tanınması anlamına gelmemekle beraber, geçmişteki tereddütlerin giderildiğini ve cesur bir adımın atıldığını gösteriyor.* * *BU gelişmelerin "kıymeti harbiyesi" nedir?Her şeyden önce özellikle

Yazının Devamı

Önemli olan başlamak...

1 Temmuz 2005

Böyle bir şey olabilirdi. Nerede ise oluyordu da...Nitekim Komisyon'daki tartışmalarda, bazı üyeler Türkiye ile müzakerelerin amacını değiştirip belgede "özel statü" veya "imtiyazlı ortaklık" gibi ifadelerin kullanılmasını istedi.Bu isteğin kabul edilmesi, aslında 17 Aralık'ta AB zirvesinin aldığı kararın değiştirilmesi, bir yol haritası niteliğini taşıyan "müzakere çerçevesi"nin tamamen farklı (ve de Türkiye'nin kabul edemeyeceği) bir zemine oturtulması demek olurdu...Ne var ki, Komisyon başkanı ve bürokratları, ayrıca bazı üye ülkelerin temsilcileri, bu isteğe karşı çıktılar. Ve böylece daha işin başında ciddi bir krizin çıkmasını önlediler.Sonuçta çıkan metin, aralık zirvesindeki kararın içeriği ve ifade şekli doğrultusunda. 3 Ekim'de başlayacak olan müzakerelerin hedefi "tam üyelik". Bunun vurgulanması önemli. Gerçi bu belge de üyeliği kesin garantilemiyor, müzakere sürecinin "ucunu açık" tutuyor; ama bunlar daha önceki metinlerde de yer alan koşullar.* * *AB Komisyonu'nun müzakere çerçevesi belgesi ile ilgili çalışmalar, kötü bir zamana rastladı. Fransa ve Hollanda'daki referandumlardan sonra ortaya çıkan yeni havanın hiç de Türkiye'nin lehinde olmadığı malum. Bu hava ve

Yazının Devamı