İran'a karşı "bekle-gör"...

29 Haziran 2005

Ankara'nın resmi görüşü, bunun İran'ın "iç işi" ve İran halkının tercihi olduğudur.Ancak açıkçası, Türk yetkililer ve analistler, özel konuşmalarda "Eğer seçimleri Rafsancani kazansaydı daha iyi olurdu" demekten de kendilerini alamıyorlar. Nedeni de şu: Rafsancani Türkiye'nin yakından tanıdığı, bildiği bir lider. Kendisi, görev süresi dolan Hatemi gibi, Türkiye ile ilişkilere değer veren, ayrıca gerektiğinde Ayetullah Hamaney'in başını çektiği radikal yönetim kadroları ile tartışmaya girebilen biri...Oysa devrimci ekolden gelen genç Ahmedinecad'ın içte ve dışta nasıl bir politika izleyeceği ve hele Türkiye ile ilişkiler konusunda nasıl bir tavır takınacağı belli değil. Bir yetkilinin deyişiyle, "Şimdi yeni bir durumla karşı karşıyayız. Dolayısıyla gelişmeleri mercek altına alıp 'bekle-gör' politikası izlemek gerekiyor"...***TÜRK resmi çevrelerinin umudu -veya dileği- son zamanlarda düzelme ve gelişme yoluna giren ilişkilerin, Ahmedinecad döneminde de aynı yönde devam etmesidir.Son dönemde Hatemi'nin çabalarına karşı radikal kadroların (örneğin PKK, Turkcell, Tahran Havalimanı inşaatı gibi konularda) engelleyici bir tutum sergilediği biliniyor. Böyle durumlarda Ahmedinecad nasıl

Yazının Devamı

İran gerçeği

28 Haziran 2005

Dünkü "Guardian" gazetesi, deneyimli İngiltere Dışişleri Bakanlığı'nın da böyle bir yanılgıya düştüğünü, Tahran'daki büyükelçiliğinden gelen raporların yanıltıcı mesajlar içerdiğini yazıyor ve bir bakanlık yetkilisinin bu hatayı 1979'da Humeyni'nin Şah'ı devirme sürecinde yapılan yanlış değerlendirmelere benzetiyordu.Demek ki, genelde Tahran'dan (özellikle Batı başkentlerine) ulaşan raporlar, bir hayli kompleks olan "İran gerçeği"ni doğru dürüst yansıtmıyor...* * *Seçimlerin ikinci turu öncesinde Ankara'ya ulaşan raporların, Rafsancani ile Ahmedinecad'ın "başa baş" gittiğini belirtmekle beraber, Rafsancani'ye daha çok şans tanıdığı anlaşılıyor.Ancak Türk Dışişleri'nde iki olasılık üzerinde değerlendirmeler yapılırken, birçok Batı başkentinde Rafsancani'nin (ki tercih edilen aday oydu) zaferi cepte keklik sanılıyordu.Bir Türk yetkilisinin deyişiyle, bunun Batı'da "alenen beyan edilmesi" İranlı seçmenler arasında tepkiye yol açtı ve bir bakıma Ahmedinecad'ın galibiyetine katkıda bulundu.Ama belki de Tahran'daki yabancı diplomatların ve gözlemcilerin iyi teşhis edemediği ve ilgili başkentlerdeki yetkililerin doğru değerlendiremediği "İran gerçeği"nin başka yönleri var ki, asıl

Yazının Devamı

"Düşünme-taşınma" zamanı...

18 Haziran 2005

Bundan önceki kamuoyu araştırmalarında, bu yönde -yüzde 70'lere varan- güçlü bir eğilim ortaya çıkmıştı.Ya şimdi? Durum oldukça farklı... Son günlerde Batı basınında çıkan yazılarda Türklerin artık AB'den soğudukları ve eski heyecanlarını kaybettikleri öne sürülüyor.* * *PEKİ, Türk kamuoyunda AB konusunda havanın bu şekilde değişmesinin nedenleri nedir? Birincisi, AB'deki son gelişmelerle ilgili. Özellikle Fransa ve Hollanda'da yapılan referandumlar sırasında ve sonrasında, AB camiasında Türkiye'nin üyeliği konusundaki isteksizlik, hatta karşıtlık iyice yüzeye çıkmıştır. Türkiye'ye destek veren bazı hükümetlerin dahi şimdi bu konuya daha soğuk baktıkları ve hatta üyelik yerine başka formüller önerdikleri görülüyor. Gerçi Brüksel'deki zirvede Türkiye ile 3 Ekim'de müzakerelerin başlaması konusunda bir konsensüs sağlandı; ama Chirac dahil, birçok Avrupalı liderin kafasında bu sürecin nasıl frenlenebileceği sorusunun yer almakta olduğu açık. Türk kamuoyu bunu görüyor ve giderek bu davranışlardan büyük rahatsızlık duyuyor... İkinci neden, AB'nin belli başlı üye ülkelerin sık sık gündeme getirdiği ve üzerinde şartlar koştuğu "hassas sorunlar"la ilgili. Kıbrıs, Ermeni sorunu, Kürt

Yazının Devamı

İran'da değişim şansı

17 Haziran 2005

Bunlardan birinin Ali Akbar Haşimi Rafsancani olacağı kesin. Başarılı bir kampanya yürüten 70 yaşındaki eski Cumhurbaşkanı'nın ikinci turda seçilme şansı oldukça yüksek görünüyor. Onun karşısındaki rakibin kim olacağı pek belli değil. Bu, "muhafazakâr" Muhammed Bekir Kalibaf da olabilir, "reformcu" Mustafa Moin de...***İRAN'da seçimlerin "ne kadar demokratik" olduğu konusunu tartışmak lüzumsuz. Tabii ki Batı'nın gözü ile bakılırsa, adayların seçilmesi (ve Mollaların oluşturduğu Konsey tarafından elenmesi) gibi uygulamalar, alışılagelen standartlara uygun değil. Ancak Batı'da da, tüm ülkelerin "demokrasi şablonu"nu yüzde yüz uyguladığı da söylenemez.Önemli olan, İran'ın sistemin getirdiği kısıtlamalara rağmen, halka rakip adaylar arasında bir seçim yapma olanağını vermesi, kampanyanın da nispeten serbest bir ortamda yapılabilmesidir. Gerek Şah dönemi, gerekse Humeyni devriminin ilk yılları ile kıyaslandığında, bu da bir ilerleme sayılabilir...Bu seçimlerin ilgin bir yanı da, hemen hemen tüm adayların seçmenlerin önüne "reformcu" olarak çıkmış olmasıdır. "Muhafazakâr" adaylar dahil, -eski Emniyet Müdürü Kalibaf dahil- insan haklarından, değişimden söz etmek gereğini duydular.Bu

Yazının Devamı

Lübnan deneyimi

16 Haziran 2005

Erdoğan'ın Lübnan'ı "sebebi ziyareti"ni hatırlarsak, şüpheci zihinlerde beliren sorulara yanıtı kolaylıkla bulabiliriz. Başbakan, tarihi çok daha önce belirlenen "Arap Ekonomik Forumu" adlı konferansa "onur konuğu" olarak ve açılış konuşmasını yapmak üzere davet edilmiştir. Bu toplantı da, Beyrut'ta yapılmaktadır.* * *BAŞBAKAN'ın böyle bir davete icabet etmemesi doğru olmazdı. Etmemesi için zaten bir neden de yok. Evet, Lübnan'da halen devam eden bir seçim süreci var. Yani Erdoğan'ın görüşeceği Lübnanlı liderler, bu pazar tamamlanacak olan seçim sürecinin sonunda değişebilirler (ki öyle görünüyor). Ama zamanlama olarak Forum'un toplantısı öyle denk geldi. Zaten Başbakan'ın Beyrut'a gitmesi, Lübnan'a "resmi bir ziyaret" niteliğinde değil.Erdoğan'ın ABD ziyaretinin hemen ardından Beyrut'a gitmesinde Washington'a karşı bir "defi" olarak bakmak için de bir neden yok. Türk liderlerinin Suriye'yi ziyaretlerine tepki gösteren Bush yönetimi, farklı nitelikli bu Lübnan gezisinden rahatsız görünmüyor.Nihayet, bu gezide Türkiye'nin üstlendiği olağanüstü bir misyon da aramamak lazım. Ancak Başbakan'ın bu vesileyle gerek Forum'daki konuşmasında, gerekse Lübnanlı yetkililerle görüşmelerinde,

Yazının Devamı

AB'nin kader zirvesi

15 Haziran 2005

Bunların başında Fransa ve Hollanda'daki referandumlar sonucunda artık ölmüş sayılan "Anayasa" meselesi geliyor. Diğer ivedi bir sorun da AB'nin "yeni dönem bütçesi" konusundaki anlaşmazlıktır. AB'nin "genişleme politikası" da gündemdeki bir başka tartışma konusu...Ama Brüksel'deki bu zirvenin asıl ele alacağı "kriz", kendi varlığı ile ilgili. Yani "kimlik krizi"...Son referandumlar ve genelde AB içinde yüzeye çıkan trendler, Birliğin kendi kimliğini, misyonunu ve yönünü yeniden saptaması gereğini ortaya koydu. AB'nin güçlü ve etkin bir Birlik olarak varlığını sürdürmesi, bu konuda bir konsensüse varmasına bağlı.Bu nedenle bu kez AB'nin yapacağı bu iki günlük zirve toplantısı olağanüstü, belirleyici bir önem taşıyor.* * *AB liderlerinin bütçe, tarım politikası gibi daha "teknik" konularda bir uzlaşmaya varması mümkün. Yeter ki, öteki temel konularda böyle bir anlayışı zedeleyecek büyük bir ayrılık ve gerginlik yaşanmasın...Zirvede Anayasa'nın yeniden canlandırılması yönünde herhangi bir girişim veya çaba beklenmiyor. Hemen hemen herkes, bunun artık rafa kalktığına kanaat getirmiş durumda. Dolayısıyla şimdi mesele, referandumlarla da ortaya çıkan kamuoyu eğiliminin doğrultusunda

Yazının Devamı

AB mi, ABD mi?

14 Haziran 2005

Bizce değil; ama konu şu sırada tartışılıyor. Daha önce de tartışıldığı gibi...Bu kez, soruyu gündeme getiren iki "taze" gelişme var:Birincisi AB'nin "hayır"la sonuçlanan iki referandumdan sonra bir krize girmesi ve bu vesileyle Türkiye'nin üyeliğine karşı kampanyanın yoğunlaşması...İkincisi ise, Başbakan Erdoğan'ın son dönemde sarsıntı geçiren Türk-ABD ilişkilerini düzeltmek amacıyla ABD'yi ziyaret etmesi...İlk bakışta, iki gelişme arasında bir ilinti kuranlar, Türkiye'nin AB ile ABD arasında bir tercih yapma noktasına geldiği sonucunu çıkarıyorlar.Bunun son günlerde özellikle dış basında işlendiğini görüyoruz. İngiliz "Observer" gazetesi Türkiye'nin AB üyeliği şansının sıfır olduğunu öne sürerken, "Times" gazetesi de Ankara'nın giderek AB hevesini yitirmekte olduğunu yazıyor. "New York Times" ise, Türkiye'nin AB'nin yeni durumu karşısında, bu topluluğa girmenin değip değmeyeceğini sorgulamaya başladığını ve Türk hükümetinin de bu nedenle ABD'ye döndüğünü iddia ediyor.* * *Bunlar bizce prematüre veya abartılı değerlendirmeler."New York Times"ın Ankara'nın rota değiştirdiğini ima eden yazısında, Başbakan Erdoğan'ın bu gazete ile yaptığı söyleşiden alıntılar da var. Başbakan

Yazının Devamı

Yalnız demokrasi için mi?

11 Haziran 2005

İki ülke arasındaki ilişkileri direkt ilgilendiren sorunlarda dahi (örneğin Türk tarafının önemsediği Kuzey Irak'taki PKK faaliyeti ve Kıbrıs meselesi gibi) nispeten ortak bir anlayış ve ileriye yönelik bazı adımlar üzerinde bir prensip mutabakatı sağlanabildi. Ama buna mukabil, Suriye meselesinde, Ankara ile Washington'un resmi tavırlarındaki derin uçurum Oval Ofis'teki görüşmede açıkça ortaya çıktı.Bush-Erdoğan görüşmesi öncesi yaptığımız analizde, özellikle Suriye üzerindeki konuşmaların bir "sağırlar diyaloğu" halini alabileceğini belirtmiştik. Sonuçta öyle olduğu anlaşılıyor. İki taraf bilinen pozisyonlarını tekrarladı, o kadar...* * *BUSH yönetiminin Suriye politikası malum. Washington, Başar Esad'ın yoğun baskı altında tutulmasını ve kendisinin rejimiyle birlikte alaşağı edilmesini istiyor. Başkan Bush, Suriye'ye de "demokrasi ve özgürlüğün gelmesi gerektiğini" savunuyor. Ancak esas rahatsızlığının Başkan Esad'ın özellikle Irak'a sızan "terör gruplarını" desteklemesinden kaynaklandığını da gizlemiyor.ABD daha önce Suriye'ye karşı baskılarını başka bir gerekçeyle yöneltiyordu. Washington, Suriye'nin askerlerini Lübnan'dan geri çekmesini, uluslararası camiayı da yanına

Yazının Devamı