Arafatın bitmeyen savaşı

30 Ekim 2004

Gerçekten yarım yüzyıldır Filistinin bağımsızlığı için savaş veren 75 yaşındaki Abu Amar (Arafat) birçok kez sürgüne gönderildi, devre dışı bırakılmak istendi, ölümle burun buruna geldi; fakat her defasında beladan kurtulmasını ve yoluna devam etmesini bildi.Yaşam öyküsü, giriştiği siyasi ve askeri mücadele süresince tehlikelerle dolu olan Filistin lideri, bu kez başka bir savaş veriyor: Kendi hayatını kurtarma savaşı...* * *ARAFAT bu savaşın ilk raundundan siyasi bakımdan galip çıkmış görünüyor. Gerçekten hastalığı nedeniyle sadece Filistin halkının değil, uluslararası camianın gösterdiği sıcak ilgi ve sempati onun hesabına kaydedilecek büyük bir kazanç.İsrailin tedavi için Fransaya gitmesine, yani iki buçuk yıldır hapsedildiği Ramallahtaki karargahından çıkmasına izin vermesi ise, Arafat için ne kadar bir galibiyet ise, özellikle Başbakan Ariel Şaron için o kadar bir "geri adım" sayılır. Arafatı "terörist başı" sayan ve onu bir şekilde yok etmeye azmeden Şaronun, Arafata sadece çıkış değil, "gidiş - dönüş" izni vermek zorunda kalmasında kuşkusuz uluslararası tepki ve baskıların önemli bir payı var...* * *YASER Arafat tekrar işlerini ele alabilecek bir güçle Ramallaha dönerse,

Yazının Devamı

Dış politikada Cumhuriyet kriterleri

29 Ekim 2004

Atatürkün Türkiyenin yeniden yapılanması sürecinin başında, içteki "inkılaplar"la birlikte, dış "münasebetler" konusunda ortaya koyduğu ilkelerin ve hedeflerin, bunca yıl ve hala bugün geçerli olması, bu stratejinin doğruluğunu ortaya koyuyor.***ÜLKENİN ve dünyanın bugünkünden oldukça farklı şartları içinde Mustafa Kemalin dış politikada belirlediği temel prensip ve kriterleri şöyle özetleyebiliriz: "Yurtta sulh, cihanda sulh". Bu sadece bir slogan değil, içerikli bir stratejinin ifadesidir. Atatürk modernleşen, hızla kalkınan bir Türkiye için ilk şartın, barış ve huzur ortamının yaratılması olduğu kanısıyla bu ilkeyi ortaya koymuştu. Bu düşünceyle, İstiklal Savaşında karşı koyduğu "düşman" ülkelerle "barış" kurmak, hatta onlarla dostluk ve işbirliği anlaşmaları imzalamak için, hızla harekete geçmişti...Bu politika Atatürkten sonra da devam etti. Türkiye İkinci Dünya Savaşının dışında kalmayı başardı. Soğuk Savaşta ve sonrasında içte ve dışta barışı korumaya çalıştı. Bugün özellikle bölgemizdeki karışık ortamda bu strateji hala geçerlidir. "Misakı Milli". Cumhuriyet Türkiyesi, kendi ulusal sınırlarını ve egemenliğini korumanın dışında bir amaç gütmemiş, bazı eski topraklarından

Yazının Devamı

İlk mi, son mu?

28 Ekim 2004

İlk bakışta İsrail Meclisinin Gazze şeridindeki toplam 8 bin nüfuslu 21 Yahudi yerleşim birimini boşaltma kararını vermesi, fazla önemli görünmeyebilir. Ne de olsa, 1.4 milyon Filistinliyi barındıran bu 370 kilometrekarelik bölge, planlanan bağımsız Filistin devletinin toprağı sayılıyor. Filistinliler gibi, bütün dünya da, buranın İsrail tarafından yerleşim birimleri yoluyla "kolonize" edilmesine karşı çıkıyor...Ancak Başbakan Ariel Şaronun girimiyle, "Knesset"in Gazzeden çekilme kararını alması, küçümsenmeyecek bir önem taşıyor. Olay, Gazzeden yıllar sonra birkaç bin yerleşimcinin çekilmeye mecbur edilmesinin ötesinde, bölgedeki siyasal gelişmelere yön verebilecek yeni bir aşamanın habercisi de olabilir.***ŞARONun bir hayli zorlanarak Knessete aldırdığı kararın "anlam ve önemi"ni şöyle özetleyebiliriz: Şahin olarak bilinen Şaron, ilk kez bir tabuyu yıkarak İsrailin işgal ettiği Gazzeyi boşaltmayı öngören bir plan hazırlamış ve bunu meclisten geçirmiştir. Başında bulunduğu sağcı Likud mensuplarının bir kısmı, ayrıca koalisyondaki milliyetçi ve dinci ortakları oylarını bu karara karşı kullanmıştır. Bu plana karşı olanlar (başta yerleşimciler) şimdi "şahin" Şarona "hain" olarak

Yazının Devamı

"Hayır" demezler ama...

27 Ekim 2004

Tıpkı gene kendi kamuoylarının muhalefeti nedeniyle "Evet, ama..." pozisyonunu alan Avusturya, Danimarka gibi bazı üye ülkelerin liderlerinin yapabileceği gibi...Ama ne Brükselde, ne de diğer başkentlerde, hiç kimse aralık zirvesinde herhangi bir üye ülkenin Türkiyeyle müzakerelerin başlamasına karşı çıkacağını veya vetosunu kullanacağını tahmin etmiyor.Peki, Kıbrıs - ve de Yunanistan - buna dahil mi? Kıbrıs Rum lideri Tassos Papadopulos "vetosunu kullanabilir de, kullanmayabilir de" mesajını veriyor. Yunanistan Ankaraya desteğinin devam ettiğini belirtmekle beraber, son çıkan gerginliği bir koz olarak kullanmak eğiliminde görünüyor.Ama bizim edindiğimiz izlenim, her şeye rağmen, karar günü geldiğinde Papadopulosun da vetosunu kullanmayacağı, Başbakan Kostas Karamanlisin de "hayır" demeyeceğidir...* * *GÖRÜNÜŞE göre Papadopulos yönetiminin stratejisi şu: AB içindeki Türkiye tartışmalarını fırsat bilip kendi şartlarını gündeme getirmek ve 17 Aralıka kadar, Türkiyeden birtakım tavizler koparmak. Diğer bir deyişle Rum tarafı, "Bu arada ne koparsak kârdır" kafasıyla gidiyor.İstedikleri ne? Türk askerinin adadan çekilmeye başlaması, Ankaranın Rum yönetimini "Kıbrıs Cumhuriyeti" olarak

Yazının Devamı

Pera House yeniden açıldı...

26 Ekim 2004

Sözünü ettiğimiz Pera House, iki buçuk yüzyıl önce inşa edilen, Osmanlı döneminde İngilterenin Türkiyedeki Büyükelçiliğine Cumhuriyetin ilanından sonra da İstanbuldaki Başkonsolosluğuna ev sahipliği yapan görkemli binanın adıdır.420 yıllık Türk - İngiliz ilişkilerinin en hareketli dönemlerinde, mümtaz bir yer alan ve ismini sık sık duyuran bir binadır Pera House...Tarihi boyunca birkaç kez yangın felaketine uğradığı halde (bunun sonuncusu 2000 yılındaydı), dimdik ayakta kalan Pera House, geçen yıl - 20 Kasımda - hedef olduğu terörist saldırısına rağmen, varlığını sürdürmekte aynı azmi göstermiştir.Bu menfur saldırıda Başkonsolos Roger Short dahil, Konsoloslukta görevli 9 kişi (ayrıca civardaki 16 kişi) hayatını kaybetmiş, esas binanın etrafını çevreleyen duvarların bir kısmı yıkılmış, konsolosluk kompleksi de hasar görmüştü. Esas binanın restorasyonu ve güvenlik sisteminin güçlendirilmesi için yapılan yoğun çalışmalardan sonra, dün Pera Houseun resmi açılışı, Galler Prensi Charlesın katılımı - ve anlamlı bir konuşması ile - gerçekleşti...* * *Prens Charles, Pera Houseun giriş katındaki holde toplanan yaklaşık 300 seçkin davetliye hitap ederken, 20 Kasımdaki "cani saldırı"nın neden

Yazının Devamı

Talat da kaygılı...

24 Ekim 2004

Talat, Başbakanlıkta yaptığımız söyleşide, Eroğlunun kuracağı bir hükümetin "Ne KKTCye, ne TCye hiçbir yararı olmayacağını" belirtti ve "halkın genel eğilimine karşın" Serdar Denktaşın başında bulunduğu DPnin de böyle bir koalisyona katılmayacağı inancını taşıdığını söyledi.Bu durumda Eroğlunun en geç 15 gün içinde görevini Cumhurbaşkanına iade edeceğine işaret eden Talat, ocak ayı sonlarında seçimlerin düzenleneceğini ve CTPnin bu seçimlerden çok daha güçlü çıkacağını, hatta tek başına iktidar bile olabileceğini öne sürdü. Talata göre, "Referandumda çözüm yanlısı yüzde 65lik oran bu kez sandığa yansıyacak ve yeni Meclisin aritmetiği, istikrarlı, kalıcı bir hükümetin kuruluşuna imkan verecek"...* * *TALATın CTP - DP koalisyonu, Kıbrıs sorununun en kritik dönemlerinin birinde işbaşında bulundu. Bu 9 aylık dönem içinde Başbakanın ifadesiyle, KKTCnin (ve TCnin) lehinde bazı gelişmeler oldu; buna karşılık Kıbrıs Türk halkının bazı beklentileri de gerçekleşmedi. Şöyle ki: Referandumdaki "evet" sayesinde uluslararası camiada olumlu bir imaj yaratıldı, izolasyonun kaldırılması yönünde ilk adımlar atıldı, turizm hareketlendi, ulusal gelir arttı (halen fert başına gelir 7500 dolar)...

Yazının Devamı

Denktaş radikal çare istiyor...

23 Ekim 2004

Denktaşı Cumhurbaşkanlığı konutundaki söyleşimizde, gerçekten öylesine karamsar bulduk. Bunun çeşitli nedenleri var:Başbakan M. A. Talatın istifasıyla başlayan siyasi kriz, bu karamsarlığın sadece - ve nispeten daha hafif - bir nedeni. Gelecekle (yani "çözüm"le) ilgili kaygılar ise asıl - ve çok daha önemli faktör...* * *DENKTAŞ, Eroğlunun yeni hükümeti kuracağına pek ihtimal vermiyor ve erken seçimleri de kaçınılmaz görüyor. Önümüzdeki ocak veya şubatta yapılacak erken seçimlerden güçlü, istikrarlı bir hükümet çıkabilir mi? Denktaş bu soruya cevabın "Sonuç aşağı yukarı aynı olur, yani bazı marjinal politikacılar ayıklanır, ama Meclisteki güç dengeleri fazla değişmez" diyor.Diğer bir deyişle, erken seçim siyasi açmaza çare değil. Peki bunun çıkar yolu ne? Denktaşa göre, köklü bir değişiklikle, başkanlık sistemine geçilmesi... Ama bunun gerçekleştirmek için Anayasayı tadil etmek ve referanduma gitmek gerek.Denktaş bu konuda politikacılara bir çağrı yapıyor ve "Bugünkü Meclis erken seçime gitmeden, bu değişikliği yapsın" diyor. Ne var ki, bugünkü Meclisin en azından şu anda böyle bir niyeti yok.Denktaş bu noktada şöyle bir açıklama yapma gereğini de duyuyor: "Yanlış anlaşılmasın.

Yazının Devamı

KKTCde belirsizlik dönemi...

21 Ekim 2004

İlginç olan husus, bu istifanın Talat ile koalisyon ortağı Serdar Denktaş arasında bir uyumsuzluktan değil, hükümetle Mecliste temsil edilen diğer partiler arasındaki anlaşmazlıklar ve iktidarın azınlık durumuna düşmesinden kaynaklanmasıdır.* * *BU hükümet 50 sandalyeli Mecliste, halen CTPden 19, DPden de 5 olmak üzere ancak 24 sandalyeye sahiptir. Son zamanlarda birtakım yasaları Meclisten geçiremeyen iktidar, 2004 bütçesini dahi bir türlü sunamamıştır.Gerçekten Meclisin kilitlenmesi ve bir türlü toplanamaması, hükümeti daha geniş bir çoğunluğa dayanma arayışlarına itmiştir. Nitekim son günlerde Talat çeşitli irili ufaklı partilerle temasa geçmiş, hatta "beşli geniş bir koalisyon" formülünü de gündeme getirmiştir.Bu çabalardan sonuç alamayınca Talat, ortağı S. Denktaşın da desteğiyle, istifayı vermek zorunda kalmıştır. CTP liderinin her fırsatta tekrarladığı "Bu Meclisin aritmetiğinden istikrarlı bir hükümet çıkamaz" sözünün doğruluğu da böylece ortaya çıkmış oldu.Bu söz halen de geçerlidir. Yani istifa eden hükümetin yerine başka bir koalisyonun kurulması, imkansız değilse bile çok zordur. Bu zorluğa rağmen yeni bir hükümet kurulsa dahi, Meclisin bu yapısıyla "istikrarlı ve

Yazının Devamı