Benzer durumlar yok değil...

13 Şubat 2004

Annanın özellikle iki koşulu var ki, "bu ilk kez oluyor; bunun başka örneği yok" denmesine yol açmış bulunuyor. Bu şartlardan biri, mutabakat sağlanamayan konularda, Genel Sekreterin "boşlukları doldurma" yetkisine sahip olması, diğeri de anlaşma tamamlanamadan da, belirlenen tarihte adanın iki kesiminde referandumun düzenlenmesidir.Evet, bundan önce uluslararası anlaşmazlıkların halline yönelik müzakerelerde aynen bu tip şartlara rastlanmadı. Ama tarafları mutlaka anlaşmaya sevk etmek için, "dışarıdan dayatma" diye tanımlanabilecek bağlayıcı ve zorlayıcı şartların öne sürüldüğü çok görüldü...* * *MODERN diplomasi, "arabuluculuk, hakemlik, kolaylaştırıcı rol, iyi niyet misyonu" gibi terimlerle, ihtilaf halindeki tarafları uzlaşmaya zorlayan çeşitli yöntemlere başvuruyor. Kofi Annanın Kıbrıs konusunda uyguladığı metot da bir "ilk" sayılsa da, bu yeni tekniklerden biri...Yakın tarihte, formatı farklı da olsa, "dıştan taraflara kabul ettirilen" anlaşmaların sayısı az değil.Örneğin, deneyimli eski diplomat, DYP üyesi Mehmet Ali Bayarın hatırlattığı gibi, İngiltere 1940larda eski kolonisi Hint Yarımadasına bağımsızlık vermeye hazırlanırken, Hindistan ile Pakistan arasındaki sınırı

Yazının Devamı

Benzer durumlar yok değil...

13 Şubat 2004

<#comment>
<#comment>
BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın, Kıbrıs planını taraflara kabul ettirebilmek için öne sürdüğü şartlar diplomasi tarihinde hiç görülmemiş bir şey mi?
Annan'ın özellikle iki koşulu var ki, "bu ilk kez oluyor; bunun başka örneği yok" denmesine yol açmış bulunuyor. Bu şartlardan biri, mutabakat sağlanamayan konularda, Genel Sekreter'in "boşlukları doldurma" yetkisine sahip olması, diğeri de anlaşma tamamlanamadan da, belirlenen tarihte adanın iki kesiminde referandumun düzenlenmesidir.
Evet, bundan önce uluslararası anlaşmazlıkların halline yönelik müzakerelerde aynen bu tip şartlara rastlanmadı. Ama tarafları mutlaka anlaşmaya sevk etmek için, "dışarıdan dayatma" diye tanımlanabilecek bağlayıcı ve zorlayıcı şartların öne sürüldüğü çok görüldü...
* * *
MODERN diplomasi, "arabuluculuk, hakemlik, kolaylaştırıcı rol, iyi niyet misyonu" gibi terimlerle, ihtilaf halindeki tarafları uzlaşmaya zorlayan çeşitli yöntemlere başvuruyor. Kofi Annan'ın Kıbrıs konusunda uyguladığı metot da bir "ilk" sayılsa da, bu yeni tekniklerden biri...

Yazının Devamı

Çözüm herkese lazım...

12 Şubat 2004

Bugün de Kıbrıs sorununun çok tartışılan başka yönlerine bakalım.Bunlardan biri, Kıbrıs Rum tarafının - ve de Yunanistanın - gerçekten 1 Mayısa kadar bir çözüm isteyip istemediğidir.Bizde yaygın kanı, Kıbrıs Rumlarının mayısta mutlaka ABye girecekleri için, taviz vermelerini gerektirecek bir çözüme hiç ihtiyaç duymadıklarıdır. Bu görüşe göre, Papadopulos yönetimi, bu nedenle zaman kazanmak istiyor ve müzakere sürecini de yokuşa sürmeye uğraşıyor.İlk bakışta makul görünen bir görüş bu. Ama aslında Kıbrısta Rum tarafının da o kadar rahat olmadığı ve mayıstan sonra "çözümsüzlük" halinin kendileri için tehlikelerle dolu olduğu da bir gerçek...***FARZ edelim ki 1 Mayısa kadar çözüm olmadı. Evet, o tarihte Kıbrıs Rum kesimi, "Kıbrıs Cumhuriyeti" adı altında AB üyesi olacak. Rumlar o tarihten itibaren AB üyeliğinin tüm avantajlarına da kavuşacak. Bu havada bazı Rumlar "biz kazandık, Türkler kaybetti" diyebilecek...Tabii ki Kıbrıs Türklerinin (ve Türkiyenin) kayıpları olacak. Ama Kıbrıs Rumlarının (ve Yunanistanın) da kayıpları olacak. Nitekim o tarihten itibaren "Yeşil Hat", daimi bir sınıra dönüşecek... Güney ile Kuzeyin birleşmesi hayal olacak, Kıbrıs Rumlarının (belirli sayılarda da

Yazının Devamı

Çözüm herkese lazım...

12 Şubat 2004

<#comment>
<#comment>
NEW York'taki Kıbrıs zirvesinin ikinci raundu da (birincisi gibi) saat farkı nedeni ile gece yarısına sarktığı için, bunun sonucunu ancak yarın yorumlayabileceğiz.
Bugün de Kıbrıs sorununun çok tartışılan başka yönlerine bakalım.
Bunlardan biri, Kıbrıs Rum tarafının - ve de Yunanistan'ın - gerçekten 1 Mayıs'a kadar bir çözüm isteyip istemediğidir.
Bizde yaygın kanı, Kıbrıs Rumlarının mayısta mutlaka AB'ye girecekleri için, taviz vermelerini gerektirecek bir çözüme hiç ihtiyaç duymadıklarıdır. Bu görüşe göre, Papadopulos yönetimi, bu nedenle zaman kazanmak istiyor ve müzakere sürecini de yokuşa sürmeye uğraşıyor.
İlk bakışta makul görünen bir görüş bu. Ama aslında Kıbrıs'ta Rum tarafının da o kadar rahat olmadığı ve mayıstan sonra "çözümsüzlük" halinin kendileri için tehlikelerle dolu olduğu da bir gerçek...

Yazının Devamı

Anavatan desteği

11 Şubat 2004

Bugün Kıbrıs sorununu, fiilen ilintili olduğu Türk - Yunan ilişkileri açısından ele almak istiyoruz.New Yorktaki toplantıdan çıkacak karar ne olursa olsun, çözüm arayışında Türkiye ve Yunanistanın artık aktif bir role sahip olduğu açık. BM Genel Sekreteri Kofi Annanın, yeni müzakere sürecini başlatmak üzere BM merkezinde düzenlediği toplantıya Kıbrıstaki iki toplum liderlerinin yanı sıra, Türkiye ve Yunanistanı da davet etmiş olması da bunun bir göstergesi. Kaldı ki, Annanın tarafları yeniden bir araya getirmeye karar vermesi de, Ankaranın bu yönde inisiyatifi ele alması ile mümkün oldu...***ASLINDA Kıbrıs meselesinin ortaya çıkmasından bu yana, iki "anavatan" ya sahnede veya perde arkasında, daima önemli bir rol üstlenmiştir. Ta gerilere gidersek, 1960ta Kıbrısın bağımsız bir devlet olarak kurulmasını sağlayan Londra ve Zürih anlaşmaları, zamanın Türk ve Yunan hükümetlerinin aktif rolü veya açıkçası kendi aralarında sağladıkları mutabakatı adadaki Türk ve Rum liderlerine kabul ettirmeleri ile gerçekleşebilmiştir.Daha sonraki yıllarda çıkan anlaşmazlıklarda da Kıbrıstaki iki toplum ile birlikte, iki "anavatan" da zaman zaman karşı karşıya gelmiştir. Kıbrıs sorunu Ankara ile

Yazının Devamı

Anavatan desteği

11 Şubat 2004

<#comment>
<#comment>
NEW York'taki Kıbrıs zirvesi bizim saatle gece yarısına - ve sonrasına - sarktığı için, çıkacak sonucu ancak yarınki yazımızda yorumlayabileceğiz.
Bugün Kıbrıs sorununu, fiilen ilintili olduğu Türk - Yunan ilişkileri açısından ele almak istiyoruz.
New York'taki toplantıdan çıkacak karar ne olursa olsun, çözüm arayışında Türkiye ve Yunanistan'ın artık aktif bir role sahip olduğu açık. BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın, yeni müzakere sürecini başlatmak üzere BM merkezinde düzenlediği toplantıya Kıbrıs'taki iki toplum liderlerinin yanı sıra, Türkiye ve Yunanistan'ı da davet etmiş olması da bunun bir göstergesi. Kaldı ki, Annan'ın tarafları yeniden bir araya getirmeye karar vermesi de, Ankara'nın bu yönde inisiyatifi ele alması ile mümkün oldu...
***
ASLINDA Kıbrıs meselesinin ortaya çıkmasından bu yana, iki "anavatan" ya sahnede veya perde arkasında, daima önemli bir rol üstlenmiştir. Ta gerilere gidersek, 1960'ta Kıbrıs'ın bağımsız bir devlet olarak kurulmasını sağlayan Londra ve Zürih anlaşmaları, zamanın Türk ve Yunan hükümetlerinin aktif rolü veya açıkçası kendi aralarında sağladıkları mutabakatı adadaki Türk ve Rum liderlerine kabul ettirmeleri

Yazının Devamı

İlk zorluk: Annan ile pazarlık...

10 Şubat 2004

Şu anda bu sorulara kesin yanıt vermek olanaksız. Bunun böyle olması da, bugünkü randevunun ne kadar kritik, sonucunun da ne ölçüde belirsiz olduğunu gösteriyor.Oysa, Kofi Annan taraflara davet mektubunu gönderdiği zaman, New Yorktaki ilk buluşma ile, yeni müzakere yolunun kolayca açılacağını ümit etmişti. Ne var ki, gerek Denktaş, gerekse Papadopulos, davet mektubundaki şartlardan hiç hoşlanmadıklarını, Annan planında da temel bazı değişiklikler yapılmasını istediklerini açıkça beyan ettiler... Ama müzakereleri sabote eden taraf olarak görünmemek için gönülsüz olarak da olsa, New Yorka gitmeye razı oldular.Ne gariptir ki, Denktaş ile Papadopulos ilk kez - negatif yönden - bir konuda aynı çizgideler! İkisi de, Annan ile buluştuklarında, plan ve mektup konusunda içlerini dökecek ve Genel Sekreterin, kendi istekleri yönünde, değişiklikler yapmasını isteyecek...***ANNAN böyle bir değişiklik yapar mı? Denktaşın "olmazsa olmaz" diye sunacağı fikirleri kabul eder mi?Genel Sekreterin çevresindekilerin beyanlarına bakılırsa, bu pek olası görünmüyor. Yani Annan Denktaş veya Papadopulos ile "karşılıklı pazarlığa" girişmeyi ve masaya koyduğu planın esasları ile müzakere yöntemi üzerinde

Yazının Devamı

İlk zorluk: Annan ile pazarlık...

10 Şubat 2004

<#comment>
<#comment>
BUGÜN New York'ta gerçekleşecek olan tarihi "Kıbrıs randevusu"ndan ne bekleyebiliriz? Rauf Denktaş ile Tasos Papadopulos'u bir araya getirecek olan Kofi Annan, çözüm için son şans sayılan müzakere sürecine "start" işaretini verebilecek mi? Yoksa daha bu ilk buluşmada, iki tarafın dile getirmesi beklenen itirazları ve çekinceleri sonunda, esas müzakerelerin başlaması suya mı düşecek?
Şu anda bu sorulara kesin yanıt vermek olanaksız. Bunun böyle olması da, bugünkü randevunun ne kadar kritik, sonucunun da ne ölçüde belirsiz olduğunu gösteriyor.
Oysa, Kofi Annan taraflara davet mektubunu gönderdiği zaman, New York'taki ilk buluşma ile, yeni müzakere yolunun kolayca açılacağını ümit etmişti. Ne var ki, gerek Denktaş, gerekse Papadopulos, davet mektubundaki şartlardan hiç hoşlanmadıklarını, Annan planında da temel bazı değişiklikler yapılmasını istediklerini açıkça beyan ettiler... Ama müzakereleri sabote eden taraf olarak görünmemek için gönülsüz olarak da olsa, New York'a gitmeye razı oldular.
Ne gariptir ki, Denktaş ile Papadopulos ilk kez - negatif yönden - bir konuda aynı çizgideler! İkisi de, Annan ile buluştuklarında, plan ve mektup konusunda

Yazının Devamı