<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
TÜRKİYE'nin aşırı bir sıcak dalgasının etkisi altına girdiği böyle bir günde, biz de "havadan" söz edelim...
Tabii bu köşede olayın "meteorolojik" yönünü değil de, daha çok "sosyo - politik" boyutunu ele alacağız.
Türkiye'ye kadar uzanan sıcak dalgası, iki hafta önce Avrupa'yı kasıp kavurdu. Bunun toplumsal ve siyasal sarsıntıları ise - özellikle Fransa'da - hala devam ediyor.
Dünkü Fransız gazetelerine bakılırsa, 1 - 15 Ağustos'ta sıcaktan ölenlerin sayısı 11.435 olarak kayda geçmiş. Ama bu geçici bir sayı imiş. Bunun en az 13 bini bulması bekleniyormuş.
Bu ölenlerin büyük kısmı yaşlı kimseler. Sıcak yüzünden bu kadar yaşlı kimsenin ölmesinin nedenleri Fransız - ve Avrupa - kamuoyunda şok etkisi yapmış bulunuyor. İki sebepten: Birincisi Fransa'da yaşlılara karşı olan ilgisizlik. İkincisi de ülkedeki sağlık ve sosyal hizmetlerinin kötü durumu...
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
ABD'nin Irak'ta içine düştüğü durum, çok kimseye "bu nasıl süper devlet" sorusunu sorduruyor. Bu ilk kez olmuyor. Vietnam fiyaskosundan bu yana, ABD'nin "süperliği" birkaç kez sorgulandı.
Bu belki süper güç durumundaki bir devletin, muhakkak her şeyi çok iyi bildiği ve giriştiği her işte başarılı olacağı varsayımından kaynaklanıyor.
ABD'nin 20. yüzyılın başından bu yana üstün askeri, ekonomik, bilimsel gücü ile dünya sahnesinde bir süper devlet olarak kendisini kanıtladığı açık. Soğuk Savaşın sona ermesinden sonra (ki bunda da başrolü oynayan gene kendisi idi) ABD bu kez "tek süper devlet" de oluverdi.
Ne var ki, bu sıfatla dahi son yıllarda uluslararası platformda pek çok kez büyük hatalar yaptı ve başarısızlığa uğradı.
Demek ki süper güç olmak, (bu ABD de olsa), "süper beceri"nin teminatı değil!
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
HÜKÜMETİ - ve kamuoyunu - haftalardır meşgul eden "Irak'a asker gönderelim mi, göndermeyelim mi?" konusu, "böyle bir karar için aceleye gerek var mı, yok mu?" sorusuna verilen yanıt ile, şimdilik beklemeye alınmış görünüyor.
Yanıt, asker göndermek ile ilgili karar için, aceleye gerek olmadığıdır.
Hükümeti böyle bir sonuca varmaya iten çeşitli nedenler var. Bir kere asker talebinde bulunan ABD'den bu yönde bir baskı veya dayatma yok. Bu kez durum, Irak Savaşı'ndan önce ABD'nin Türkiye'den Kuzey Irak'a asker sevki konusunda Ankara'ya ilettiği isteminden farklı. O zaman hükümetin kararsızlığı ve onu izleyen Meclis kararı, Bush yönetiminin askeri planlarını altüst etmiş, Amerikan savaş gemileri Türkiye sahillerinde haftalarca boş yere beklemek zorunda kalmıştı.
Bu kez Türk askerinin Irak'a gönderilmesine ilişkin bir takvim yok. ABD'nin arzusu ve beklentisi Türkiye'nin bu konuda en kısa zamanda olumlu bir karar vermesidir. Ancak Amerikan diplomasisi de "hemen hayır" yerine "biraz sonra evet" yanıtının verilmesini tercih ediyordur, herhalde...
Sanıyoruz hükümetin de işi aceleye getirmeyip "biraz daha zaman kazanma" (en azından Meclis'in açılacağı ekim
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
ABD işgali altındaki Irak'ın en sakin ve güvenli olduğu sanılan Kuzey bölgesi de, ülkenin diğer kesimleri gibi, patlayıcı bir potansiyele sahip olduğunu ortaya koydu.
Tuzhurmatu ve Kerkük'te meydana gelen kanlı olayların, diğer bölgelerden farklı bir özelliği - buradaki şiddetin işgal güçlerini hedef tutması yerine - Türkmenler ile Kürtler arasında bir çatışmaya dönüşmesidir.
Tuzhurmatu'da Türkmenlere ait bir Şii türbesinin bir saldırı sonucu tahrip edilmesi, ardından gösterilerin Kerkük'e sıçraması ve çatışmalarda toplam 13 kişinin ölmesi ile, korkulan şey oldu: Güvenlik ve huzur bozuldu; yüzyıllar boyunca süren birlikteliği sarsabilecek bir düşmanlığın tohumları ekildi...
***
OLAYLARI kimin, neden, ne amaçla başlattığı konusunda henüz sağlıklı bilgi yok. Soruşturma sonucu ortaya çıkıncaya kadar senaryo üretme yerine, bu tür olayların tekrarlanmasının önüne geçmek için ne yapmak gerektiği üzerinde kafa yormak daha iyi olacak...
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
TÜRKİYE son günlerde ABD Kongre üyelerinin yol geçen hanı oldu. Bir hafta içinde Ankara ve İstanbul'a gelen heyetlerin sayısı beşi buluyor...
Çoğu Irak'ı ziyaret eden Senato ve Temsilciler Meclisi üyeleri ve danışmanları, burada Irak sorunu ve Türk - ABD ilişkileri üzerinde Türk muhatapları ile görüş alışverişi yapıyorlar.
Önceki gün İstanbul'a gelen bir heyetin başındaki Senatör John McCain ile bir tekne gezisinde görüşmek fırsatını bulduk. 68 yaşındaki Senatör, ABD'nin en saygın ve etkin politikacılarından biri. Eski bir Cumhuriyetçi olan McCain, son başkanlık seçimlerinde kendi partisi içinde rakibi George W. Bush'a karşı yarışmıştı. Herhalde 2004 seçimlerinde onu gene aynı yarışta göreceğiz.
***
KENDİSİYLE yaptığımız sohbetten edindiğimiz izlenim, Senatörün Cumhuriyetçi olduğu halde, Bush yönetiminin Irak politikasına karşı olduğu ve Washington'da bu tutuma karşı bir kampanya başlatmak kararında olduğudur.
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
BU hafta Ortadoğu'nun iki ayrı cephesinden kötü ve kaygı verici haberler geldi. Bağdat'ta ve Kudüs'te patlayan bombalar, gerek Irak'ta, gerekse İsrail ile Filistin'de barış umutlarına ölümcül bir darbe indirdi.
İlk bakışta iki olay arasında bazı benzerlikler göze çarpıyor: İkisinde de saldıranlar intihar bombacıları, hedef ise siviller... Amaç her iki eylemde de "düşmanı" yıldırmak, karşı tarafa gözdağı vermek, onu yıldırmak dünya kamuoyuna sesini duyurmak...
İki eylemin de birkaç saat farkı ile aynı zamanda gerçekleşmesi, "acaba ikisi arasında bir bağlantı var mı" sorusunu da akla getirmedi değil. Ancak dış görünüşteki benzerliklere rağmen, iki terörist saldırının sahipleri ve mahiyeti arasında önemli farklar da var.
Kudüs'te otobüse karşı saldırıyı sahiplenen HAMAS ve İslami Cihat, önceki eylemlerinden de tanınan, ideoloji ve hedefleri bilinen, iyi örgütlenmiş yerel gruplar. Bağdat'ta BM karargahına saldıran kişinin mensup olduğu söylenen örgütün ismi ise ("2. Muhammed Ordusunun Silahlı Öncüleri") ilk kez duyuluyor. İdeolojisi, amacı, iç ve dış ilintileri belli değil...
***
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
BAĞDAT'taki BM karargahına karşı girişilen saldırının şoku, acaba ABD'nin Irak politikasında herhangi bir değişikliğe yol açacak mı?
Bu faciadan sonra, Bush yönetiminin hem dıştan, hem içten yoğun bir baskı altına girdiği görülüyor.
BM yetkilileri Bağdat'ta güvenlikten sorumlu olan Amerikan makamlarını 300 personelin çalıştığı BM binasını koruyamamakla suçluyor. Genel Sekreter Kofi Annan dahi öfkesini şu sözlerle ifade ediyor: "ABD güçlerinin Irak'ın yeniden yapılanması görevini yapmamızı sağlayacak ortamı sağlayacağını ümit etmiştik; ama maalesef bu olmadı."
Şimdi BM'nin önde gelen birçok üyesi, Bağdat'taki facianın ABD ve uluslararası camia için bir "uyandırma sinyali" olması gerektiğini söylüyor. Fransa'dan Rusya'ya ve Hindistan'a kadar birçok ülkenin yetkilileri, ABD'nin Irak'ta tek başına hareket etmekten vazgeçip güvenliğin sağlanması, barışın kurulması dahil, çeşitli alanlardaki görev ve sorumluluklarını, uluslararası camia - yani BM - ile paylaşması çağrısında bulunuyor. İngiltere de bu yönde yeni bir girişimde bulunuyor...
***
<#comment>#comment>
<#comment>#comment>
ADINI ister "terör", ister "direniş" olarak koyun, Irak artık tam bir "şiddet arenası"na dönüyor.
Giderek tırmanan bu şiddet dalgasının ilginç yanı, "çok hedefli" olmasıdır. ABD işgal yönetimi ve Amerikan askerleri, başlıca hedef tabii. Ama ABD dışında da, asker olmayan - yani sivil - hedefler de var. Bağdat'ta, BM karargahına ve BM'nin Irak'taki temsilcisi Sergio Vieira de Mello başta olmak üzere sivil personele karşı girişilen bombalı saldırı, bunlar arasında. Aynen son günlerde Bağdat'taki Ürdün Büyükelçiliği'ne, Kerkük - Yumurtalık boru hattına ve Bağdat'taki su şebekesine karşı girişilen eylemler gibi...
Irak'ta direnişin veya terörün giderek örgütlendiği ve yaygınlaştığı görülüyor ki, bu da ülkede barış ve istikrarın kurulması umutlarını zayıflatıyor. "Çok hedefli" saldırılar bu şekilde devam ederse Irak büsbütün kaosa sürüklenecek ve Irak halkına daha çok acı çektireceği gibi, dünyanın da başını çok ağrıtacak...
***
BAĞDAT'taki BM karargahına - ve diğer sivil hedeflere - saldıranlar kim? Ve bunların amacı ne?