Böyle tarih olmaz!

7 Aralık 2002

Ne büyük lütuf!Bari Fransız gazeteleri (Osmanlı döneminde Avrupada kullanılan bir deyimi tekrarlayıp) "Türk meselesi"nin (la question Turque) çözümü için, ortaya atılan "Schröder - Chirac senaryosu"nu, Türkiyeyi memnun edecek "destekleyici bir jest" olarak göstermeseler...Böyle yapınca açıkçası, samimiyetsizliklerini de sergiliyorlar: Bu "şartlı randevu" formülünün, daha çok kendi iç politika kaygılarının ve bencilliklerinin bir eseri olduğunu bilmiyor muyuz sanki?..***EĞER Almanya ve Fransa, son zamanlarda yapılan bunca temastan sonra, böyle bir "randevu"nun Türkiye için "kabul edilemez" olduğunu düşünemedi ise, büyük hata etmiştir. Schröder ve Chirac Ankaranın böyle bir takvime neden itiraz edeceğini bilmiyor muydu?Ankara defalarca argümanlarını açıkça ortaya koymuştu: Müzakereler 2003te başlamazsa, 10 yeni ülke ile üye sayısı 25i bulacak ABnin 2004ün sonunda 2005 için bir "şartlı tarih" vermesi zorlaşacak, hatta imkansızlaşacak. Oysa Türkiye Helsinki zirvesinde alınan kararlara uymakta olağanüstü bir çaba gösterdi ve göstermeye devam ediyor. ABnin hala (diğer adaylara gösterilen esnekliğe karşılık) Türkiyeyi oyalaması, sonuçta Türk halkını ve AB ile bütünleşmekten yana

Yazının Devamı

Böyle tarih olmaz!

7 Aralık 2002


<#comment>Alman ve Fransız basınına bakarsanız, Schröder - Chirac mutabakatı, Türkiye’ye sunulmuş bir fırsat! İki lider şimdiye dek Türkiye’ye AB ile üyelik müzakereleri için bir tarih vermek istemezken, şimdi Storkow Sarayı’ndaki görüşmelerinin sonucunda bir "randevu" lütfetmişler: Türkiye belirli şartları yerine getirirse, Aralık 2004’te karar verilecek ve Temmuz 2005’te müzakereler başlayacak...
Ne büyük lütuf!
Bari Fransız gazeteleri (Osmanlı döneminde Avrupa’da kullanılan bir deyimi tekrarlayıp) "Türk meselesi"nin (la question Turque) çözümü için, ortaya atılan "Schröder - Chirac senaryosu"nu, Türkiye’yi memnun edecek "destekleyici bir jest" olarak göstermeseler...
Böyle yapınca açıkçası, samimiyetsizliklerini de sergiliyorlar: Bu "şartlı randevu" formülünün, daha çok kendi iç politika kaygılarının ve bencilliklerinin bir eseri olduğunu bilmiyor muyuz sanki?..
***
EĞER Almanya ve Fransa, son zamanlarda yapılan bunca temastan sonra, böyle bir "randevu"nun Türkiye için "kabul edilemez" olduğunu düşünemedi ise, büyük hata etmiştir. Schröder ve Chirac Ankara’nın böyle bir takvime neden itiraz edeceğini bilmiyor muydu?

Yazının Devamı

Karar kesin olmadan...

5 Aralık 2002

Bu karışıklığın nedeni, Dışişleri Bakanı Yaşar Yakışın ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz ve İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw ile görüşmelerinden sonra verdiği demeçtir. Yakışın "gerekli olduğunda Türkiyenin hava sahasını ve tesislerini (ABDnin kullanımına) açabileceğini" söylemesi, dünya basınına Ankaranın bu yöndeki yeni ve kesin bir kararı şeklinde yansıdı. Dışişleri Bakanlığı böyle bir izlenim edinilmiş olduğunu tespit eder etmez, bunu düzeltmek için, bir açıklama yapmak gereğini duydu. Bakanın da onayı ile yapılan bu açıklamada, Türkiyenin böyle bir taahhütte bulunmadığı, görüşmelerde sadece çeşitli seçenekler üzerinde durulduğu belirtildi.Tabii Bakanın demeci ile bakanlığın açıklamasındaki farklı ifadeler, bir dizi soruya yol açtı: Acaba Bakan, kendi kadrosu ile ve güvenlik ile ilgili kurumlarla (özellikle Genelkurmay ile) istişare etmeden mi bu sözleri sarf etti? Bu konuda bir eşgüdüm eksikliği mi oldu? Bu bir acemilik veya dikkatsizlik eseri mi, yoksa bir tutum değişikliği mi?***BÖYLE kritik bir dönemde yanlış anlamalara neden olan çelişkili bir durumun ortaya çıkması, gerçekten talihsizlik. Ancak Bakanın basın toplantısında söylediklerinin sadece bu bir -

Yazının Devamı

Karar kesin olmadan...

5 Aralık 2002


<#comment>Ankara’daki yoğun diplomatik trafiğin Irak boyutunda yapılan çeşitli beyanlar ve açıklamalar, kafaları iyice karıştırdı. Öyle ki, şimdi Türkiye’nin Irak’a karşı olası bir Amerikan askeri müdahalesine aktif katkıda bulunmaya razı olup olmadığı, Ankara’nın bu konudaki politikasının değişip değişmediği soruluyor.
Bu karışıklığın nedeni, Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış’ın ABD Savunma Bakan Yardımcısı Paul Wolfowitz ve İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw ile görüşmelerinden sonra verdiği demeçtir. Yakış’ın "gerekli olduğunda Türkiye’nin hava sahasını ve tesislerini (ABD’nin kullanımına) açabileceğini" söylemesi, dünya basınına Ankara’nın bu yöndeki yeni ve kesin bir kararı şeklinde yansıdı. Dışişleri Bakanlığı böyle bir izlenim edinilmiş olduğunu tespit eder etmez, bunu düzeltmek için, bir açıklama yapmak gereğini duydu. Bakan’ın da onayı ile yapılan bu açıklamada, Türkiye’nin böyle bir taahhütte bulunmadığı, görüşmelerde sadece çeşitli seçenekler üzerinde durulduğu belirtildi.
Tabii Bakan’ın demeci ile bakanlığın açıklamasındaki farklı ifadeler, bir dizi soruya yol açtı: Acaba Bakan, kendi kadrosu ile ve güvenlik ile ilgili kurumlarla (özellikle Genelkurmay ile)

Yazının Devamı

Çözüm ile çözümsüzlük arasında...

3 Aralık 2002

Rahatsızlığımın Türk dış politikasının, Cumhuriyet tarihinin en hareketli dönemine rastlaması ve AB, Kıbrıs, Irak gibi konulardaki önemli gelişmeleri uzaktan izlemek zorunda kalmam, benim için bir talihsizlik.Ama beni bu sıkıntılı günlerimde yalnız bırakmayan sevgili Hasan Cemalin cumartesi günkü yazısında belirttiği gibi, "Türkiyenin coğrafyası öyle ki, Türkiye gitgide öylesine önem kazanıyor ki dış politika kazanımız fokur fokur kaynamaya devam edecek"...Yani halen baş döndürücü bir diplomasi trafiğine yol açan sorunlar, Türkiyeyi daha çoook meşgul edecek! Ve Hasanın sıkça kullandığı deyimi ile "biz gazeteci milleti" konu bulmakta hiç zorlanmayacağız!..***ASLINDA keşke öyle olmasa. Yani Türkiyenin gündemindeki sorunlar hal yoluna girse... Ve Türk halkı rahat bir nefes alıp daha huzurlu ve mutlu bir geleceğe doğru yürüyebilse...Örneğin Kıbrıs meselesi... Şu anda bile çözüm ile çözümsüzlük arasındaki kritik çizgide. İki taraf da Kofi Annanın sunduğu planın daha çok kendileri için olumsuz gördüğü yanlarını ön plana çıkarıyor. Ama bir yandan da bu plana karşı topyekün karşı çıkmanın imkansızlığını ve bunun kendileri için yaratacağı daha büyük olumsuzlukları da fark ediyor.BMnin,

Yazının Devamı

Çözüm ile çözümsüzlük arasında...

3 Aralık 2002


<#comment>GEÇİRDİĞİM kalp rahatsızlığı nedeni ile, siz değerli okurlarımdan iki hafta uzak kaldığım için üzgünüm. Bunca yıldan beri ilk kez bu kadar uzun süre köşemi boş bırakmak zorunda kaldım. Neyse, şimdi daha ağır bir tempo ile de olsa, yazılarıma yeniden başlamanın mutluluğunu yaşıyorum.
Rahatsızlığımın Türk dış politikasının, Cumhuriyet tarihinin en hareketli dönemine rastlaması ve AB, Kıbrıs, Irak gibi konulardaki önemli gelişmeleri uzaktan izlemek zorunda kalmam, benim için bir talihsizlik.
Ama beni bu sıkıntılı günlerimde yalnız bırakmayan sevgili Hasan Cemal’in cumartesi günkü yazısında belirttiği gibi, "Türkiye’nin coğrafyası öyle ki, Türkiye gitgide öylesine önem kazanıyor ki dış politika kazanımız fokur fokur kaynamaya devam edecek"...
Yani halen baş döndürücü bir diplomasi trafiğine yol açan sorunlar, Türkiye’yi daha çoook meşgul edecek! Ve Hasan’ın sıkça kullandığı deyimi ile "biz gazeteci milleti" konu bulmakta hiç zorlanmayacağız!..
***
ASLINDA keşke öyle olmasa. Yani Türkiye’nin gündemindeki sorunlar hal yoluna girse... Ve Türk halkı rahat bir nefes alıp daha huzurlu ve mutlu bir geleceğe doğru yürüyebilse...

Yazının Devamı

NATO ne kadar hazır?

16 Kasım 2002

Bu vesile ile açılış konuşmasını yapmak üzere İstanbula gelen NATO Genel Sekreteri Lord George Robertsonı dün Harp Akademileri Komutanlığında dinlemek olanağını bulduk. Genel Sekreterin komutanlığın öğrenci, subay ve müdavimler için düzenlediği konferans kapsamında dün yapılan toplantıda söyledikleri halen NATOnun gündemindeki - ve Türkiyeyi de yakından ilgilendiren - konulara ışık tuttu.Bu konular, NATO parlamenterlerinin İstanbuldaki toplantılarında da tartışılacak. Bunların arasında terörizmle mücadele, kitle imha silahlarına karşı savunma, yeni NATO stratejik konsepti de yer alıyor. Parlamenterler bu konudaki görüşlerini yayımlayacakları deklarasyonla önümüzdeki hafta (21 - 22 Kasımda) Pragda yapılacak NATO zirvesine sunacaklar.***LORD Robertson dünkü sunuşunda, NATOnun halen karşılaştığı güvenlik ve savunma sorunlarını üç grupta topladı: "Terörizm", "kitle imha silahları" ve "organize suçlar". Ayrıca buna müttefikleri yakından ilgilendiren "bölgesel çatışmalar" da ekleniyor.Soğuk Savaş döneminde belirli saldırı tehlikesine karşı kendisini büyük başarı ile koruyan ve karşı tarafı caydıran NATO, bugün yeni tehditlere karşı ne kadar hazır durumda?Lord Robertson örneğin

Yazının Devamı

NATO ne kadar hazır?

16 Kasım 2002


<#comment>İSTANBUL, dün başlayan 4 günlük önemli bir uluslararası konferansa ev sahipliği yapıyor. Bu kez konuklar, NATO Parlamenterler Asamblesi’nin mensupları. Ancak NATO derken, bugün artık sadece ona dahil olan 19 ülke kast edilmiyor. Buna ayrıca 17 "ortak üye" ile 11 "gözlemci ülke"yi de eklemek lazım. Nitekim İstanbul’daki toplantıya bütün bu ülkelerden toplam 350 parlamenter - milletvekili ve senatör - katılıyor.
Bu vesile ile açılış konuşmasını yapmak üzere İstanbul’a gelen NATO Genel Sekreteri Lord George Robertson’ı dün Harp Akademileri Komutanlığı’nda dinlemek olanağını bulduk. Genel Sekreter’in komutanlığın öğrenci, subay ve müdavimler için düzenlediği konferans kapsamında dün yapılan toplantıda söyledikleri halen NATO’nun gündemindeki - ve Türkiye’yi de yakından ilgilendiren - konulara ışık tuttu.
Bu konular, NATO parlamenterlerinin İstanbul’daki toplantılarında da tartışılacak. Bunların arasında terörizmle mücadele, kitle imha silahlarına karşı savunma, yeni NATO stratejik konsepti de yer alıyor. Parlamenterler bu konudaki görüşlerini yayımlayacakları deklarasyonla önümüzdeki hafta (21 - 22 Kasım’da) Prag’da yapılacak NATO zirvesine sunacaklar.
***

Yazının Devamı