<#comment>#comment>BİZ içeride gene sonu gelmeyen krizlerle uğraşırken, dışarıda önemli gelişmeler birbirini izliyor. Bunların bir kısmı bizden "uzaklarda" cereyan etse dahi, etkileri hepimizi ilgilendirir.
Dün dünyanın dikkatleri, biri Moskova'da diğeri Agra'da gerçekleşen iki anlaşma üzerinde toplandı. Çin - Rus antlaşması gibi Hint - Pakistan mutabakatı da, sadece Asya'daki değil, global dengeleri ve stratejileri etkileyebilecek nitelikte.
İki olayın da Türk diplomasisini ilgilendiren birçok yönü var.* * *RUS - Çin ilişkileri son yarım yüzyılda inişli - çıkışlı bir seyir izledi. İki komşu ülke Soğuk Savaşın başında, bir dostluk ve işbirliği antlaşması imzalamıştı. Ama bu belge, 1969'da sınır uyuşmazlığı nedeni ile silahlı bir çatışmanın çıkmasını önleyemedi. İdeolojik ve çıkar sürtüşmeleri yüzünden Rus - Çin ilişkileri bir süre soğuk kaldı.
Dün Başkan Putin ve Başkan Zemin arasında imzalanan yeni antlaşma ile bu ilişkiler yeni bir döneme giriyor. Şimdi ideolojiyi bir yana bırakıp pragmatik davranmayı yeğleyen iki ülke çeşitli her alanlarda işbirliğini pekiştirmeyi ve uluslararası platformda ortaklaşa hareket etmeyi amaçlıyor.
Putin ve Zemin'i böyle
O günlerden bu yana çok şey değişti Arjantin'de. İyi şeyler oldu, k"tü şeyler de. Ama Arjantin bugün ağlıyor. Yakın tarihinin en karanlık ve sıkıntılı d"nemini yaşadığı için... Belirsiz geleceğinden korktuğu ve artık kimseye güvenemediği için...* * *OYSA 1980'lerin sonlarından itibaren ülke müthiş bir kalkınma ve değişim sürecine girmişti. Hiper - enflasyon geride bırakılmış, yaşam düzeyi yükselmeye başlamış, bu arada "tatlı para" ("plata dulce") diye nitelendirilen yabancı sermaye akımı ekonomiye büyük canlılık kazandırmıştı.Sonra olan oldu. Arjantin 130 milyar dolarlık dış borcun yükünü hissetmeye, bütçe açığının durgunluğunu ve işsizliğin sıkıntılarını yaşamaya başladı.Bu ortamda birdenbire bir umut belirdi: Domingo Cavallo, ekonominin başına getirildi. Halk ona bir mesih veya kurtarıcı g"zü ile baktı. Gerçekten ilk aldığı "nlemlerle durum düzelir gibi oldu; ama bu fazla sürmedi. Durgunluk, işsizlik yaygınlaşırken, Arjantinliler kendilerini gene uçurumun kenarında buluverdiler. Ve borsanın ç"küşü, yabancı "tatlı para"nın kaçışı, pesonun sarsılması ile "kara bir hafta" yaşadılar.* * * DšN Buenos Aires'te telefonla aradığımız bazı dostların anlattıkları, Arjantinlilerin
<#comment>#comment>Hatırlayacaksınız, Evita Peron ünlü müzikalde, halkına öyle sesleniyordu.
O günlerden bu yana çok şey değişti Arjantin'de. İyi şeyler oldu, kötü şeyler de.
Ama Arjantin bugün ağlıyor. Yakın tarihinin en karanlık ve sıkıntılı dönemini yaşadığı için... Belirsiz geleceğinden korktuğu ve artık kimseye güvenemediği için...
* * *
OYSA 1980'lerin sonlarından itibaren ülke müthiş bir kalkınma ve değişim sürecine girmişti. Hiper - enflasyon geride bırakılmış, yaşam düzeyi yükselmeye başlamış, bu arada "tatlı para" ("plata dulce") diye nitelendirilen yabancı sermaye akımı ekonomiye büyük canlılık kazandırmıştı.
Sonra olan oldu. Arjantin 130 milyar dolarlık dış borcun yükünü hissetmeye, bütçe açığının durgunluğunu ve işsizliğin sıkıntılarını yaşamaya başladı.
Konumuz daha çok uluslararası uyuşmazlıklarla ilgili...Günümüzde bu tür anlaşmazlıkları halletmek ve krizleri "nlemek için, "resmi diplomasi"nin dışında geliştirilen yeni bir y"ntem var. Buna "Track II" yani "ikinci hat" diplomasisi deniyor. Bu da "anlaşmazlıkların ç"zümü" metoduna dayanıyor.İki ülke - ya da aynı ülkede yaşayan toplumlar - arasındaki uyuşmazlıkları ç"zmeye, kriz veya çatışma noktasına gelmeden "nlemeye y"nelik bu "gayri resmi diplomasi" şekli, bir süredir çok revaçta.* * * BU y"ntemin denendiği ülkelerden biri de Türkiye...Türk - Yunan yakınlaşmasında sivil toplum kanalı ile uygulanan metod budur. İşin başında, "anlaşmazlıkların ç"zümü" konseptinin temelini oluşturan "gayri resmi temaslarla güven ortamı yaratmak" yolu seçilmiş ve bu y"nde epey mesafe katedilmiştir.Şimdi aynı y"ntem, Türk - Ermeni uyuşmazlığında da deneniyor.Hafta içinde kurulduğu açıklanan "Türk - Ermeni Uzlaşma Komisyonu", ana hatları ile "Track II" metodunu uygulayarak bir anlaşma ortamı yaratmak üzere yola çıkmış bulunuyor.Geçen günkü yazımızda da belirttiğimiz gibi, bu doğru yolda ve zamanında atılan "nemli bir adım. Ama sadece ilk adım. Yol uzun ve çetindir. Kısa vadede somut sonuç
<#comment>#comment>BU kez ekonomik krizden söz etmiyoruz.
Konumuz daha çok uluslararası uyuşmazlıklarla ilgili...
Günümüzde bu tür anlaşmazlıkları halletmek ve krizleri önlemek için, "resmi diplomasi"nin dışında geliştirilen yeni bir yöntem var. Buna "Track II" yani "ikinci hat" diplomasisi deniyor. Bu da "anlaşmazlıkların çözümü" metoduna dayanıyor.
İki ülke - ya da aynı ülkede yaşayan toplumlar - arasındaki uyuşmazlıkları çözmeye, kriz veya çatışma noktasına gelmeden önlemeye yönelik bu "gayri resmi diplomasi" şekli, bir süredir çok revaçta.
* * *
BU yöntemin denendiği ülkelerden biri de Türkiye...Türk - Yunan yakınlaşmasında sivil toplum kanalı ile uygulanan metod budur. İşin başında, "anlaşmazlıkların çözümü" konseptinin temelini oluşturan "gayri resmi temaslarla güven ortamı yaratmak" yolu seçilmiş ve bu yönde epey mesafe katedilmiştir.
Ancak hükümetin davranışı, pahalıya mal oldu. Dün NTV'de Celal Pir' in yaptığı bir hesaba g"re, Türkiye'nin alacağı toplam 3.2 milyar dolarlık yardıma karşılık bir hafta içinde uğradığı zarar tam 13.1 milyar doları buluyor. Bu ağır faturayı, başka ilavelerle daha yüksek (20 - 25 milyar dolar) tutanlar da var. Bu, zararın maddi y"nü. Bir de manevi boyutu var: Sarsılan güven. Hem sadece IMF çevrelerinde değil, dünya piyasalarında, dost ülke başkentlerinde... Asıl ciddi kayıp da bu. * * *OLAN oldu deyip şimdi hiç olmazsa benzer durumların tekrarlanmaması için, son deneyimden gerekli sonuçları çıkarmak gerek. * Türkiye'yi y"netenler ve dış ilişkilerde s"z sahibi olanlar, her şeyden "nce muhataplarını iyi tanımalı, tanımıyorlarsa bunu "ğrenmelidir. ™rneğin IMF nedir? Nasıl çalışır? Ne gibi programlar uygular? Kuralları nedir? Hangi noktalarda ısrar eder? Kredi alan ülke, varılan anlaşmaya uymazsa ne olur? Kriz sırasında verilen demeçler, bunun y"netim kadrolarında tam bilinmediğini ortaya koydu. ™rneğin Ulaştırma Bakanı Enis ™ksüz "insanlık namına ucuz kredi verecek bir dünya teşkilatı bulunmadığından" yakındı, IMF'nin "acımasız" davranmasından yakındı ve bu kurumları "insanca
<#comment>#comment>Olacağı bu idi. Türkiye sonunda IMF'nin koşullarına - bulduğu bir formül ile - boyun eğdi. Şimdi IMF'nin ve ardından Dünya Bankası'nın, kredilerin ikinci dilimine yeşil ışık yakması bekleniyor.
Ancak hükümetin davranışı, pahalıya mal oldu. Dün NTV'de Celal Pir'in yaptığı bir hesaba göre, Türkiye'nin alacağı toplam 3.2 milyar dolarlık yardıma karşılık bir hafta içinde uğradığı zarar tam 13.1 milyar doları buluyor. Bu ağır faturayı, başka ilavelerle daha yüksek (20 - 25 milyar dolar) tutanlar da var.
Bu, zararın maddi yönü. Bir de manevi boyutu var: Sarsılan güven. Hem sadece IMF çevrelerinde değil, dünya piyasalarında, dost ülke başkentlerinde...
Asıl ciddi kayıp da bu.
* * *
OLAN oldu deyip şimdi hiç olmazsa benzer durumların tekrarlanmaması için, son deneyimden gerekli sonuçları çıkarmak gerek.
Depremden ekonomiye ve dış sorunlara varıncaya kadar, sıkıntılı durumlarda tipik tutumumuz bu.Buna daha birkaç ay "ncesine kadar gündemin başında yer alan, Ermeni sorunu dahil.™rneğin bu yılın başlarında Fransa'da Ulusal Meclis'in Ermeni soykırımı ile ilgili yasayı onayladığı günleri hatırlayalım. Ne biçim sert tepkiler g"sterildi, neler s"ylendi, neler yazıldı...Şimdi Fransa ile bütün bu olup bitenlerin ardından, ilişkileri normalleştirilecek adımlar atılıyor. Dün de yazdığımız gibi, doğrusu budur. Ne Fransa, ne başka bir ülke ile ilişkilerimizin Ermeni engeline takılmasına ve ona tutsak hale gelmesine izin vermemeliyiz.Ama bu arada "Ermeni fakt"rü"nün ortadan kalkmadığını, fırtına yatışmış olsa da, havanın yer yer yeniden patlayabileceğini düşünerek gereken "nlemleri almak gerektiğini de unutmamalıyız.* * * BU bizi, Fransa'dan ABD'ye, Kanada'dan Avustralya'ya kadar, çeşitli ülkelerde Ermeni faaliyetine karşı ne yapmak gerektiğinin iyice belirlenmesi konusuna g"türüyor.Bu mesele ile yakından ilgilenen ve geçenlerde kapsamlı bir "Eylem Planı" hazırlayan milletvekili Bülent Akarcalı' nın deyişi ile, bütün olup bitenlerden sonra dahi "Türkiye'nin hala bu konuda net bir stratejisi