<#comment>#comment>Türkiye'nin AB'yi üyelik konusunda zorlamaya yönelik son bir girişimi güçlüklerle karşılaşmış görünüyor.
Türk diplomasisinin bu yeni çabasının amacı, üyelik müzakerelerinin yolunu açabilecek "tarama süreci"ni bir an önce başlatmaktır.
Dışişleri Bakanı İsmail Cem bu hafta Ortaklık Konseyi toplantısına bu konudaki Türk isteğini resmen sundu.
Ancak çeşitli AB çevrelerinden aldığımız izlenim, bunun gerçekleşmesi olasılığının zayıf olduğu merkezindedir...* * *AB jargonunda "tarama" (screening), ülkenin, üyelik müzakerelerine otururken, AB'nin tüm kararlarına - "yani "müktesebatı"na - ne kadar uyduğunu belirleyen prosedüre verilen isimdir. Yani AB yetkilileri ve bürokratları aday ülkenin mevcut veya yeni çıkardığı yasaların ve yaptığı uygulamaların, AB kuralları ve normları ile örtüşüp örtüşmediğini inceler ve ona göre, adayın üyeliğine hazır olup olmadığına karar verir.
AB ile ilgili Türk yetkilileri (başta İsmail Cem) Türkiye'nin üyelik müzakerelerine en geç 2001 - 2002 içinde başlamasının şart olduğunu, aksi halde (AB'nin kendi sorunlarından ve genişleme politikasından kaynaklanan nedenlerden ötürü) treni tamamen kaçırabileceğini
Dışişleri Bakanı İsmail Cem' e g"re var. AB ile müzakere sürecinin başlaması için, Türkiye'nin mutlaka birtakım yasal düzenlemeleri ivedilikle gerçekleştirmesi şart. Cem bu mesajı "nceki gün, Lüksemburg'daki Ortaklık Konseyi toplantısından sonra açık biçimde dile getirdi...Aynı mesaj TšSİAD'ın "nceki gün İstanbul'daki toplantısında da yankılandı. Başkan Yardımcısı Mustafa Koç, "gereken değişikliklerin bir an "nce yasalaşması için Meclis'in tatile girmemesi" çağrısında bulundu...Ama bu arada Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz, koalisyon ortakları ile g"rüşmesinin ardından, Meclis'in cuma gününden itibaren iki buçuk aylık tatile çıkacağını, ancak Anayasa değişikliği paketini de 16 Eylül'den itibaren ele alacağını, bunun da AB'nin Türkiye hakkındaki "izleme raporunu" yayımlayacağı kasım ayına kadar yetişeceğini açıkladı...Dün de ANAP milletvekili Beyhan Aslan NTV'ye verdiği demeçte Meclis'in çalışmalarına ara vermesini gerektirecek bir "mecburiyet" bulunmadığını, Anayasa değişikliğinin nasıl olsa AB'nin raporunun çıkacağı tarihe kadar kabul edilmiş olacağını belirtti...* * * İLGİNÇ olan husus, "acele var veya yok" tartışmasının tamamen "AB fakt"rü"ne bağlanmasıdır. AB'nin kasım
<#comment>#comment>Anayasa değişikliklerini yapmak için aceleye gerek var mı, yok mu?
Dışişleri Bakanı İsmail Cem'e göre var. AB ile müzakere sürecinin başlaması için, Türkiye'nin mutlaka birtakım yasal düzenlemeleri ivedilikle gerçekleştirmesi şart. Cem bu mesajı önceki gün, Lüksemburg'daki Ortaklık Konseyi toplantısından sonra açık biçimde dile getirdi...
Aynı mesaj TÜSİAD'ın önceki gün İstanbul'daki toplantısında da yankılandı. Başkan Yardımcısı Mustafa Koç, "gereken değişikliklerin bir an önce yasalaşması için Meclis'in tatile girmemesi" çağrısında bulundu...
Ama bu arada Başbakan Yardımcısı Mesut Yılmaz, koalisyon ortakları ile görüşmesinin ardından, Meclis'in cuma gününden itibaren iki buçuk aylık tatile çıkacağını, ancak Anayasa değişikliği paketini de 16 Eylül'den itibaren ele alacağını, bunun da AB'nin Türkiye hakkındaki "izleme raporunu" yayımlayacağı kasım ayına kadar yetişeceğini açıkladı...
Dün de ANAP milletvekili Beyhan Aslan NTV'ye verdiği demeçte Meclis'in çalışmalarına ara vermesini gerektirecek bir "mecburiyet" bulunmadığını, Anayasa değişikliğinin nasıl olsa AB'nin raporunun çıkacağı tarihe kadar kabul edilmiş olacağını belirtti...
* * *
Günther Verheugen başta olmak üzere AB yetkililerinin dediği şu: Fazilet Partisi'nin kapatılması, yasalarınıza uygun olabilir; ama bu AB kurallarına, Kopenhag kriterlerine aykırı.İsmail Cem'in dile getirdiği g"rüş ise ş"yle: Nasıl bazı Avrupa ülkelerinde Nazi partilerine karşı sert kısıtlamalar uygulanıyorsa, bizde de tehdit olarak g"rülen partilere izin verilmiyor.Ancak Dışişleri Bakanı, hükümetin parti yasaklamayı güçleştirecek anayasal değişikliği yapmaya hazır olduğunu s"zlerine ekledi ki, bu bir bakıma şimdiye dek süregelen uygulamayı pek demokratik bulmadığını kabullendiği anlamına gelir...* * * BAKANIN Avrupa'daki neo - Nazi kuruluşlar hakkında "ne sürdüğü argüman, bir "lçüde doğrudur. Ancak ırkçı veya Nazi eğilimli partilerin başka isimler altında Almanya'dan Fransa'ya, Belçika'dan Avusturya'ya kadar çeşitli AB ülkelerinde serbestçe faaliyette bulundukları da unutulmamalı.Bununla beraber Türkiye'nin AB (ve genelde Batı) nezdinde kullanabileceği en etkileyici argüman şu olabilir: Avrupalılar için Nazizm ne kadar bir tehdit ise, Türkiye için k"ktendincilik de "yledir. Bu argümanı da, Avrupalıların hassasiyetini bilerek, mantıklı biçimde anlatmak lazım. Bunun için
<#comment>#comment>Türkiye'de parti kapatma tartışması dün Brüksel'de toplanan AB Ortaklık Konseyi'ne taşındı. Ve bu vesile ile Ankara ile AB arasındaki görüş ayrılığı bir kez daha ortaya çıktı.Günther Verheugen başta olmak üzere AB yetkililerinin dediği şu: Fazilet Partisi'nin kapatılması, yasalarınıza uygun olabilir; ama bu AB kurallarına, Kopenhag kriterlerine aykırı.
İsmail Cem'in dile getirdiği görüş ise şöyle: Nasıl bazı Avrupa ülkelerinde Nazi partilerine karşı sert kısıtlamalar uygulanıyorsa, bizde de tehdit olarak görülen partilere izin verilmiyor.
Ancak Dışişleri Bakanı, hükümetin parti yasaklamayı güçleştirecek anayasal değişikliği yapmaya hazır olduğunu sözlerine ekledi ki, bu bir bakıma şimdiye dek süregelen uygulamayı pek demokratik bulmadığını kabullendiği anlamına gelir...* * *BAKANIN Avrupa'daki neo - Nazi kuruluşlar hakkında öne sürdüğü argüman, bir ölçüde doğrudur. Ancak ırkçı veya Nazi eğilimli partilerin başka isimler altında Almanya'dan Fransa'ya, Belçika'dan Avusturya'ya kadar çeşitli AB ülkelerinde serbestçe faaliyette bulundukları da unutulmamalı.
Bununla beraber Türkiye'nin AB (ve genelde Batı) nezdinde kullanabileceği en
İçte ve dışta yapılan karamsar tahminlere rağmen, sırf bu olay nedeni ile Türkiye'nin üyelik şanslarının büsbütün zayıflayacağını s"ylemek yanlış olur.Brüksel'deki bir diplomatın deyişi ile, bu yüzden Türkiye - AB ilişkilerinde bir krizin çıkması beklenmemeli. Kuşkusuz AB - ve onu oluşturan üye ülkeler - Türkiye'de yeniden bir siyasi partinin kapatılmasını eleştiriyor ve bundan rahatsızlık duyuyor. Hele b"yle bir davranışın adaylıktan üyeliğe geçiş aşamasına girildiği bir sırada yer almasını, kaygı verici olarak g"rüyor. Bununla beraber AB yetkililerinin (bu arada dün Genel İşler Konseyi, bugün de Türk - AB Ortaklık Konseyi toplantıları için bir araya gelen Dışişleri Bakanlarının), tepkilerini oldukça "lçülü tuttuğu ve süreci tıkayacak bir tavır almadığı g"rülüyor.* * *BU, Avrupalılar Türkiye'de bir partinin kapatılmasına kayıtsız kalıyor veya g"z yumuyor demek değil.AB kadar Avrupa Konseyi de son kararı, Türkiye'de demokrasinin gelişmesi için beslenen umutlara indirilen bir darbe olarak g"rüyor. AB'nin resmi ağızları bunu daha diplomatik ve ılımlı bir üslupla dile getiriyorlar. Ama Avrupalı parlamenterler - ve basın yorumcuları - düşüncelerini daha açık ifade ediyorlar. (Bu
<#comment>#comment>Fazilet Partisi'nin kapatılması, Türkiye'nin AB ile ilişkilerini ne ölçüde etkileyecek?
İçte ve dışta yapılan karamsar tahminlere rağmen, sırf bu olay nedeni ile Türkiye'nin üyelik şanslarının büsbütün zayıflayacağını söylemek yanlış olur.Brüksel'deki bir diplomatın deyişi ile, bu yüzden Türkiye - AB ilişkilerinde bir krizin çıkması beklenmemeli.Kuşkusuz AB - ve onu oluşturan üye ülkeler - Türkiye'de yeniden bir siyasi partinin kapatılmasını eleştiriyor ve bundan rahatsızlık duyuyor. Hele böyle bir davranışın adaylıktan üyeliğe geçiş aşamasına girildiği bir sırada yer almasını, kaygı verici olarak görüyor.
Bununla beraber AB yetkililerinin (bu arada dün Genel İşler Konseyi, bugün de Türk - AB Ortaklık Konseyi toplantıları için bir araya gelen Dışişleri Bakanlarının), tepkilerini oldukça ölçülü tuttuğu ve süreci tıkayacak bir tavır almadığı görülüyor.* * *BU, Avrupalılar Türkiye'de bir partinin kapatılmasına kayıtsız kalıyor veya göz yumuyor demek değil.AB kadar Avrupa Konseyi de son kararı, Türkiye'de demokrasinin gelişmesi için beslenen umutlara indirilen bir darbe olarak görüyor. AB'nin resmi ağızları bunu daha diplomatik
Son günlerde sıkça duyulan bir g"rüşe g"re, Türkiye kararını verirken, Batı'nın, AB'nin veya dış kuruluşların ne dediğini dinlemek zorunda değil. Kendisi neyi doğru g"rüyorsa, "yle hareket eder, o kadar...* * * İLK bakışta mantıklı g"rünen bu düşünce tarzı, aslında konuyu (ve konu FP davasından çok daha kapsamlıdır) basite indirgiyor ve iki "nemli gerçeği dikkate almıyor. Bunlardan biri, Türkiye'nin belirlediği çağdaşlaşma hedefine uygun bir strateji uygulama zorunluğudur. Eğer demokratik hak ve "zgürlüklerin hayata geçirilmesi, "ncelikle Türk halkının yararına sayılıyorsa (ki esas da budur), bunun gerekleri yerine getirilmelidir. İkinci husus, Türkiye'nin uluslararası topluluktaki yeri ile ilgilidir. Eğer Türkiye'nin amacı, Batı ile daha sık işbirliği içinde olmak ve çeşitli kurumları ile entegrasyona y"nelmek ise (ki Ankara'nın politikası da bu doğrultudadır), temel bazı kurallara ve normlara uymak zorundadır.* * * TšRKİYE'nin kendine "zgü koşullarının bulunduğu, bunların her zaman Batı'nın veya Avrupa'nın durumuna veya düşüncelerine uymadığı doğrudur.Ama s"z konusu olan Türkiye'yi çağdaş bir toplum düzeyine çıkarmak, onun birinci ligdeki ülkelerin safında yer almasını