Çözüm birlikte aranmalı...

2 Ağustos 2000


       KKTC'deki krizden nasıl çıkılacak?
       Dünkü yazımızda, adadaki siyasi liderlerin bu konudaki düşüncelerini aktarmıştık. Farklı eğilimlere sahip siyasetçilerin ortak görüşü, "yavru vatan" ile "anavatan"ın arasını açabilecek zorlamalara ve gerginliklere mahal bırakmadan, çıkış yolunun birlikte aranması gerektiğidir.
      Gerçekten bunun bir an önce yapılması gerekiyor. Çünkü "bankalar skandalı"nın körüklediği ve iyice ortaya çıkardığı mali ve ekonomik bunalımın, giderek bir "siyasal kriz" yaratması tehlikesi var.
       Gelişmeler KKTC'yi bir "hükümet krizi"nin eşiğine getiriyor... İş bununla da kalmıyor, toplumun bir kesiminin, Türkiye'ye karşı kırgınlığını, hatta kızgınlığını açıkça dile getirmesi, Türkiye ile Kıbrıs Türk'ü arasında bir sürtüşmenin sinyallerini veriyor...
       * * *
      ŞU anda gelinen noktada, krizin sorumluluğu konusundaki karşılıklı suçlamalar, olsa olsa çözümü zorlaştırır.

Yazının Devamı

KKTC çıkış yolu arıyor

1 Ağustos 2000


       Doğru veya yanlış, KKTC'de Ankara'nın Başbakan Derviş Eroğlu'nu son mali krizin ve sosyal kaynaşmanın başlıca sorumlusu saydığı ve onun en kısa zamanda istifa etmesini istediği yönünde bir kanaat var.
      Bu izlenim, KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş'ın son demeçleri, Başbakan Ecevit'in bazı sözleri ve Ankara'nın acil mali destek sağlamakta gösterdiği tereddüt ile güçlenmiş görünüyor.
       Türkiye gerçekten Eroğlu hükümetini çekilmeye zorlamak istiyor mu? Ve bugünkü KKTC hükümetini oluşturan iki parti (UBP ve TKP) ve hatta muhalefet buna razı mı?
      Başbakan Ecevit'in Fikret Bila'ya demecinde, Eroğlu'nun önerdiği zirveyi "gerekli ve faydalı" sayması ve buna mutlaka Denktaş'ın da dahil olması gerektiğini belirtmesi, Ankara'nın şu sırada Eroğlu'nu alaşağı etme çabası içinde olmadığının bir işareti sayılabilir.
       Eroğlu'nun, koalisyon ortağı Mustafa Akıncı'nın ve muhalefetteki CTP'nin lideri Mehmet Ali Talat'ın umudu da böyle bir yola başvurulmayacağı, aksine krizi atlatmak için bir uzlaşmaya gidileceği

Yazının Devamı

Şimdi de Ilısu...

28 Temmuz 2000


       İngiltere'de "Ilısu karşıtları" sevinebilirler: Son aylarda, Blair hükümetine, Türkiye'nin bu önemli projesine desteğini geri çekmesi için yaptıkları baskılar, sonuç vermişe benziyor.
       "Guardian" ve "Independent" gazetelerinin haberine göre, İngiliz Bakanlar Kurulu, Türkiye birtakım şartları yerine getirmediği takdirde, daha önce vaat ettiği kredi garantisini vermekten vazgeçmek eğiliminde. Yani açıkçası İngiliz hükümeti, böylece Türkiye'ye karşı bu baraj konusunda yoğun bir kampanya yürüten çevrelerin koşullarını benimsemiş oluyor.
       * * *
       NEDİR bu şartlar?
       Bir kere Türk hükümeti, baraj yüzünden arazileri istimlak edilenlere tazminat ödesin, evlerinden olacak aileleri de başka bölgelerde barındırsın... Bunda önemli olan bir husus var: İngiliz insan hakları aktivistleri, olaya bir de "Kürt unsuru"nu katıyorlar ve zarara uğrayacak kimselerden "Kürt halkı" diye söz ediyorlar. Nitekim "Independent" gazetesi de haberinde Ilısu projesinin "16.000 Türk Kürdünü evsiz bırakacağını" iddia

Yazının Devamı

Son şans...

27 Temmuz 2000


       Bu kez Camp David zirvesi, 1978'deki gibi olmadı. Olamayacağı da belli idi...
       Eski Başkan Jimmy Carter'ın önayak olduğu ilk Camp David doruğu, Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat ile İsrail Başbakanı Menahem Begin'i bir araya getirmişti. Çetin pazarlık, İsrail ile Mısır arasında "toprak karşılığı güvenlik" esası üzerinde odaklanmıştı. İsrail, daha önce işgal ettiği Sina'dan çekilmeye razı olunca, Mısır ile barış sağlanabilmişti. Camp David böylece, yoğun direkt müzakerelerle gerçekleşebilen ilk Arap - İsrail anlaşmasının sembolü olmuştu...
      Başkan Bill Clinton, bu sembolü bir kez daha yeni bir Ortadoğu barışı için (bu kez İsrail ile Filistin arasında) kullanmak istemiş, ama ne yazık ki bunda umduğu başarıya ulaşamamıştır. Bunun nedeni Clinton'ın Carter'dan daha az becerikli, ABD diplomasisinin de daha az etkili olması değil tabii. İkinci Camp David zirvesinde ele alınan sorun (hatta sorunlar), birincisine oranla çok daha çetrefil ve zordu: Ehud Barak ile Yaser Arafat, sadece sınır, güvenlik, egemenlik, göçmenler, yerleşimciler gibi "doğrudan ikili problemler"i

Yazının Devamı

KKTC'deki rahatsızlık

26 Temmuz 2000


      Konuyu "provokasyon" deyip geçiştirmek, sorunun esas nedenlerini ve ciddiyetini görmezlikten gelmek olur...
       KKTC'de, "banka krizi"nin yol açtığı - ve şiddet yönü hiçbir şekilde kabul edilemeyecek - gösterilere provokasyon karışmış olabilir; bu huzursuzluğu istismar etmek isteyenler çıkabilir.
      Ama, olay bu kadar basite indirgenemeyecek kadar ciddi ve karmaşıktır. Hatta, "banka skandalı"nı aşan boyutlara sahiptir.
       Dolayısı ile, iki bin kadar "bankazede" göstericinin Lefkoşa'da, Meclis'i basmalarının ve yönetime karşı slogan atmalarının gerisindeki gerçekleri, yani Kıbrıs Türk toplumunun bir süredir yüzeye çıkan ciddi rahatsızlığın ve huzursuzluğun nedenlerini iyi teşhis etmek gerekiyor.
       * * *
       HİÇ de arzu edilmeyecek bir olay olan bu son "patlama", her şeyden önce "bankazedeler"in öfkesini gözlerin önüne sermiştir.

Yazının Devamı

Boş ve nahoş tartışmalar...

25 Temmuz 2000


      AB ile ilişkiler konusunda gereksiz ve anlamsız bir tartışmadır gidiyor. AB Komisyonu yetkilisi Günter Verheugen'in Ankara'daki temaslarının ardından basında yayınlanan bazı haberlerin bir "dezenformasyon" gayreti olarak gösterilmesi, ne yazık ki bu tartışmaları, esas özünden uzaklaştırıp, olayın yüzeysel şekli üzerinde karşılıklı atışmalara dönüşmüş bulunuyor.
       Verheugen'in Ankara'daki görüşmeleri sırasında, şu veya bu makama, yazılı "taslak" veya "non - paper" sayılan bir metin ya da sözlü olarak, AB Komisyonu'nun insan hakları, demokratikleşme, Kopenhag kriterleri ve Kıbrıs konusundaki düşüncelerini ve de beklentilerini ilettiği, artık inkar edilmemesi gereken bir gerçek.
       * * *
       BAZI resmi ağızlar - sanki Türkiye'ye karşı komplolar düzenleniyormuş veya Ankara'ya yeni şartlar empoze edilmek isteniyormuş gibi algılanabilir korkusu ile - gerçeği açıklayacak yerde, mutad "yok böyle bir şey" beyanı ile geçiştirmeye kalkıştılar.
      Oysa bu tür haberler kamuoyuna yansıdıktan sonra,

Yazının Devamı

Fransa sorunu hallediyor...

22 Temmuz 2000


      Fransızlar bile şaşırdı... "Liberation" gazetesi, Başbakan Lionel Jospin'in Korsika'ya belirli oranda özerklik veren planının "birçok tabuları yıktığını" yazıyor. "Le Monde" gazetesi, Jospin'i Korsika temsilcileri ile sağlanan anlaşmadan ötürü kutlarken, "25 yıllık şiddet kampanyasından sonra karşı taraf ile müzakereye oturmak dahi bir cesaret işi idi" diyor...
       Evet, Fransa'nın bir parçası olan Korsika Adası'nda çeyrek yüzyıl süren terörden sonra, Başbakan Jospin'in geçen aralıkta ilk kez Korsika milliyetçileri ile müzakere sürecini başlatmak ve Fransızların "tabu" saydığı sorunlara eğilmek" cesaretini" göstermesi, nihayet arzulanan sonucu verdi: Önceki gün iki taraf arasında varılan anlaşma ile, "Korsika problemi" artık hal yoluna giriyor.
       * * *
       FRANSIZLARIN şimdiye kadar "tabu" saydığı konu, Cumhuriyet'in toprak bütünlüğü ve ulusal birliği ile ilgili. Fransız Anayasası ülkeyi bir "üniter devlet" sayar. Fransa'nın yönetim şekli de buna göre oldukça "merkeziyetçi" bir sistem üzerinde oturtulmuştur. Fransız Anayasası,

Yazının Devamı

AB'nin Kıbrıs'ta çözüm için iki yıl şartı...

21 Temmuz 2000


       AB Komisyonu yetkilisi Günter Verheugen'in Ankara'daki son temasları sırasında verdiği mesajlardan biri de Kıbrıs'la ilgili.
      Mesajın özü şu: AB, Denktaş - Klerides görüşmelerinin bir çözüme gitmesini bekliyor. Türkiye bunun sağlanmasında daha aktif bir rol oynamalı. Tarafların anlaşmaya varması için düşünülen süre iki yıldır. Bu iki yılın sonunda eğer hala anlaşama gerçekleşmezse, AB "Kıbrıs Cumhuriyeti"ni (Güney Kıbrıs'ı) üye olarak kabul edecektir...
      Bu mesajın yeni - ve önemli - yanı, ilk kez "zaman limiti"ni açıklamış olmasıdır. İki yıl... Bu sürenin sonunda anlaşma olursa, ne ala. Kıbrıs o zaman iki kesimi ve iki toplumu ile birlikte AB üyesi olur. Anlaşma olmazsa, AB üyelik müzakerelerini sürdürdüğü ve adaylar arasında "ilk kabul edilecek durumda olan ülke" saydığı "Kıbrıs Cumhuriyeti"ne - yani Rum kesimine - kapılarını açar...
       AB Komisyonu böylece Türk tarafının elini çabuk tutmasını, Ankara'nın da çözüme daha aktif şekilde yardımcı olmasını "tavsiye" etmiş oluyor.
       * * *
&

Yazının Devamı