On yıl sonra...

12 Ağustos 2000


       Tam 10 yıl olmuş... Irak'ın Kuveyt'e saldırması üzerine ABD'nin aralarında Mısır ve Suriye gibi Arap ülkelerini de içeren "koalisyon"un desteği ile "Çöl Tilkisi Operasyonu"na girişmesi, ardından da Saddam rejimini abluka altına almak için BM'yi devreye sokması, bugünlerde Batı basınında, enine boyuna irdeleniyor.
       On yıl sonra şimdi varılan nokta nedir? Askeri harekatta elde edilen başarı neyi ne kadar değiştirdi? BM kararı ile uygulanan yaptırımlar ne sonuç verdi?..
       Tüm gözlemciler şu noktalarda birleşiyorlar:
      * Cephedeki başarı siyasi alana yansımadı. Saddam Hüseyin yerinde sapasağlam duruyor. Bugün dahi "gidici" olduğuna dair bir işaret yok...
      * Saddam yönetimini alaşağı etmek umudu ile uygulanan yaptırımlar, sadece Irak halkını perişanlığa sürükledi. Açlık, hastalık, yüz binlerce kişinin yaşamına mal oldu. Halkın önemli bir kesimi bunun sorumluluğunu Saddam'dan çok ABD'ye, BM'ye yüklüyor...
      * Bununla beraber Irak yalnızlığa itildi,

Yazının Devamı

Balayının sonu mu?

11 Ağustos 2000


       Türkiye ile Yunanistan arasında geçen yıl başlayan balayı sona mı eriyor?
       Son bazı olumsuz haberler, bu havayı veriyor gibi...
       Önce, sıkça sözü geçen "balayı"nın uluslararası ilişkilerde ne ifade ettiğine bakalım. Balayı - gerçek anlamda da olduğu gibi - bir geçiş dönemidir. Bu, sağlam bir beraberliğe götürebilir veya düş kırıklığına da yol açabilir.
      Türkiye ile Yunanistan arasında, geçen yıl tam bu sıralarda "toplumdan topluma" başlayan balayı devam ediyor.
       Depremden sonraki sevgi seli, iki milleti baş döndürücü bir hızla birbirine yakınlaştırdı. Toplumun çeşitli kesimleri arasındaki temaslar, karşılıklı ziyaretler, Ankara ile Atina arasında bazı alanlarda işbirliğinin yolunu açtı. Nitekim iki hükümet turizmden kültüre ve ticarete kadar birçok konuda yeni anlaşmalara imzalarını attı. Tabii bu arada iki Dışişleri Bakanı Yorgo Papandreu ile İsmail Cem'in kurabildiği kişisel dostluğun ve diyaloğun da, bu balayına katkısı oldu...
       * * *

Yazının Devamı

Türkiye'nin rolü: "Kolaylaştırıcı"

10 Ağustos 2000


ANKARA
       Türkiye'nin Ortadoğu barış sürecine katkıda bulunmak için üstlendiği rolün ikinci etabı, bugün İsrail Kamu Güvenli Bakanı Şlomo Ben - Ami'nin Ankara'ya gelişi ile gerçekleşiyor.
       Bunun herhalde üçüncü etabını da, önümüzdeki günlerde ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Walker'ın Ankara'ya ziyareti oluşturacak.
       Türk diplomasisinin, Ortadoğu misyonunu tam olarak üstlenmesi, Filistin lideri Arafat'ın başkentteki temasları ile başlayan bu ziyaretler dizisinden sonra başlayacak.
      Ankara'daki yetkililer bu misyonun veya rolün "kesinlikle arabuluculuk" olmadığını belirtiyorlar.
       Camp David sürecinde bu işleri ABD - tek başına - götürüyor. Zaten İsrail kadar Filistin tarafı da başka ülkelerin ve bu arada Türkiye'nin "arabulucu" olarak devreye girmesi talebinde bulunmuş değil. Türk diplomatları da, Ankara'nın üstlendiği işe "arabuluculuk" dememeye ve böylece sanki Camp David sürecine bir alternatif sunuyormuş izlenimi vermemeye özen gösteriyor.

Yazının Devamı

Ne değişti?

9 Ağustos 2000


       Şu iki demece bakıldığında, ortaya iyimser bir tablo çıkıyor:
      - "Bugünlerde resmen kabul edilmese bile, KKTC'nin bağımsız ayrı bir devlet olduğu gerçeğini bütün dünya algılamaya başlamıştır"...
       - "Kıbrıs meselesinin halli, iki devlet esasına dayanmalıdır tezi gittikçe kabul görmektedir. Çünkü başka mantık yolu yoktur"...
       Bu demeçlerden ilki Başbakan Ecevit'e, ikincisi de KKTC lideri Denktaş'a ait.
       Cenevre'de üçüncü tur dolaylı görüşmelerden sonra İstanbul'da Ecevit ile buluşan Denktaş'ın diğer bir değerlendirmesi de şöyle: "Cenevre'ye gittiğimizden daha iyi döndük diyebilirim"...
       * * *

Yazının Devamı

Türkiye devreye girerken...

8 Ağustos 2000


       Ankara aniden Ortadoğu diplomasi trafiğinin aktif bir merkezi oldu.
       Filistin lideri Yaser Arafat'ın ziyaretinin ardından bu hafta da, İsrail Kamu Güvenliği Bakanı Şlomo Ben - Ami başkentte bekleniyor. Bu arada Türk diplomasisi, ABD'den Camp David'de olup bitenler hakkında doğrudan ayrıntılı bilgi sağlamaya çalışıyor.
       Geçen haftaya kadar Ankara, taraflarla normal temaslarının - ve telkinlerinin - dışında, Ortadoğu barış sürecinde daha faal bir rol üstlenmeyi düşünmüyordu doğrusu.
      Arafat'ın Ankara'daki görüşmeleri sırasında dile getirdiği istek üzerine, Türkiye devreye girmeye karar vermiş bulunuyor.
       Ancak bir üst düzey yetkilinin deyişi ile, Türkiye'nin girişimini "resmi bir arabuluculuk" olarak nitelendirmemek gerekir. Türk inisiyatifinin amacı, taraflar arasında Camp David ile başlayan ve halen de devam eden müzakereler sürecine "katkıda bulunmak"tır.
       Tabii bu, iki tarafın da bunu arzu etmesine bağlı. Arafat Türkiye'nin "tavassut"unu

Yazının Devamı

Muhalefet ne düşünüyor?

5 Ağustos 2000


       Türkiye'nin gündeminde Kıbrıs'tan AB adaylığına, petrol ve gaz boru hatları projelerinden Orta Asya ve Ortadoğu ülkeleri ile ilişkilere kadar kabarık bir dış politika gündemi var.
       Bu konularda hükümetin izlediği politikalar malum. Zaman zaman ortaya çıkan farklı görüşlere rağmen, bugünkü koalisyon hükümetini oluşturan üç parti, genelde bu politikalarda birleşiyorlar.
       Meclis'te temsil edilen iki muhalefet partisinin dış politika sorunları karşısındaki tavırları ise ya pek açık değil, veya kamuoyuna pek yansımıyor.
      Oysa bu konuların tartışmaya açılması ve buna muhalefetin de yapıcı fikirlerle katkıda bulunması çok yararlı olur.
       Meclis halen tatilde; ama açıkçası çalışma döneminde de dış politika konularını gerektiği kadar ele almıyor. Bu konularda hükümet ve resmi kurumlarla Meclis ve siyasi partiler arasında yeterli bir bilgi akışı ve görüş alışverişi olduğu da söylenemez...
       * * *

Yazının Devamı

Türkiye hem rahat, hem kaygılı...

4 Ağustos 2000


       Başkan Yaser Arafat 13 Eylül'de Filistin devletini ilan ettiği zaman Türkiye ne yapacak?
       Konu ile yakından ilgili bir Türk yetkilisinden aldığımız yanıt ilginç: Türkiye, diğer birçok ülkelerden farklı olarak, yeni devleti tanıma veya tanımama gibi zor bir tercih yapmak durumu ile karşılaşmayacak. Çünkü Türkiye, çoktan Filistin'i tanımış ve onunla diplomatik ilişki kurmuş bulunuyor...
       Nitekim, yetkilinin de anımsattığı gibi, Filistin yönetiminin Ankara'da bir büyükelçiliği var. Hatta elçiliğin bulunduğu sokak, Filistin adını taşıyor. Aynı şekilde Türkiye'nin de Kudüs'ün doğu kesiminde Filistin yönetimi nezdinde akredite bir başkonsolosluğu var. Ayrıca Türk ve Filistin liderleri zaman zaman karşılıklı ziyaretlerde ve temaslarda da bulunuyorlar. Türkiye Filistin'e mali destek sağlıyor ve özel sektör de ticari ilişkileri geliştirmeye çalışıyor...
       Dolayısı ile, Arafat bağımsızlığı ilan ettiği zaman, Ankara'nın zaten tanıdığı devleti yeni bir beyanla tanıdığını duyurmasına gerek yok. Kaldı ki, Türk yetkilisinin belirttiği

Yazının Devamı

Kritik haftalar

3 Ağustos 2000


      Camp David'in ardından, Ortadoğu'nun şimdiki manzarası, en iyimser gözlemcileri bile umutsuzluğa düşürecek kadar karanlık.
       Gerçi zirveden sonra İsrail ile Filistin yetkilileri arasında temaslar kesilmedi. Halen teknik düzeyde görüşmeler devam ediyor. Ama, Barak ile Arafat'ın gözlerden uzak, "Camp"ta geceli gündüzlü tam iki hafta süren müzakerelerde varamadıkları anlaşmayı, önümüzdeki kısa sürede gerçekleştirmeleri mümkün mü?
       "Kısa sürede" diyoruz; çünkü artık ortada bir mühlet - İngilizce terimi ile bir "deadline" - var. Arafat, bağımsız Filistin devletini 13 Eylül'de ilan etmeye artık angaje olmuş durumda.
       Bu kritik 6 hafta içinde uzlaşma sağlanabilirse, ne ala. O zaman İsrail'in de rızası ile Filistin devleti ilan edilecek ve Ortadoğu barış sürecinde büyük bir adım atılmış olacak. Eğer anlaşma olmazsa, Arafat gene bağımsızlığı ilan edecek; ama bu kez İsrail de buna karşılık vererek Batı Şeria ve Gazze'nin bir kısmını tekrar ilhak edecek. Barak da şimdi buna angaje olmuş durumda...
      

Yazının Devamı