AK de 50 yaşında...

6 Mayıs 1999


Avrupa'nın en önemli ve geniş kuruluşu hangisidir?
Çok kimse bu soruyu, fazla düşünmeden, AB (Avrupa Birliği) diye yanıtlayacaktır.
Oysa doğrusu AK'dir. Yani Avrupa Konseyi.
Gerçekten AK bugün Avrupa'nın en büyük örgütü olduğu kadar, en eskisidir de...
Konsey dün, kuruluşunun 50'nci yıldönümünü kutladı.
Ve dün üyeliği gerçekleşen Gürcistan ile beraber, AK'ye dahil ülkelerin sayısı da 41'i buldu.

Yazının Devamı

Sorun, şimdi savaşın kendisi...

5 Mayıs 1999


Kosova sorununun çözümü için askeri harekatın başlamasından 43 gün sonra, olayların NATO için iyi gitmediği açık.
NATO - ve özellikle ABD - yetkilileri hava bombardımanlarının devamı konusunda kararlılık ve sabır gösterilmesi halinde sonuca ulaşılacağını söyleye dursunlar, şimdiye kadar olup bitenler, pek umut verici bir tablo sergilemiyor.
NATO askeri müdahaleye karar verdiği zaman, amaçları ve beklentileri şu idi: Miloşeviç, Kosova'da Arnavutlara karşı baskı ve zulüm politikasına son verecek, bölgedeki güçlerini geri çekecek, Rambouillet mutabakatının öngördüğü siyasal çözüm şeklini kabul edecek...
Bir buçuk ay sonra ne görüyoruz? Bunun tam aksi oldu. Kosova'daki Arnavutlara karşı tam bir etnik temizlik kampanyası uygulandı ve sonunda bölge pratikte "boşaltıldı"... Kosova'yı terke zorlanan Arnavutlar, komşu ülkelerde mülteci durumuna düştü. Büyük insanlık dramı yaşandı... Kosova'daki Sırp güçleri azalacağına daha da arttı... Miloşeviç, bombardımanlar karşısında pes edeceğine halkının desteğini sağlamayı becerdi...
* * *
BUGÜNKÜ durum özetle şöyle:

Yazının Devamı

"Bizim" dünyamız...

4 Mayıs 1999


İlginç bir rastlantı, dün "Milliyet" ailesi, gazetenin kuruluşunun 49. yıldönümünü kutlarken, uluslararası medya topluluğu da "Dünya Basın Özgürlüğü Günü"nü anıyordu.
Geleneksel coşkulu törenle kutlanan gazetemizin bu yılki yaşgününün önemli özelliği, herhalde ilk kez "patron"un, "çalışanlar" tarafından "ödüllendirilmiş olması"dır! Aydın Doğan'ın "Milliyet'in sahibi" olarak meslekteki faal 20 yılını, "çalışanların duayeni" sıfatı ile bir plaketle ödüllendirmek, bu satırların yazarına nasip oldu...
"Milliyet"in kuruluşundan beri kararlılıkla savunduğu basın özgürlüğü konusu, dün uluslararası platformda, sevinç ve coşku vesilesi olmaktan uzaktı...
* * *
"DÜNYA Basın Özgürlüğü Günü"nde çeşitli kuruluşların yayımladığı raporlar halen pek çok ülkede, medyanın ifade serbestisinden yoksun olduğunu, gazetecilerin yazıya döktüğü veya ekrana yansıttığı görüşlerden ötürü yargılandığını ve hapsedildiğini ortaya koydu.
"Sınır Tanımayan Gazeteciler" (RSF)'nin raporuna göre, BM üyesi 185 ülkenin 65'inde basının durumu, tek kelime ile "kötü". Bu ülkelerde basına kısıtlamaların getirilmesinden, gazetecilerin saldırıya

Yazının Devamı

Hem ayrılıyor, hem birleşiyor!

1 Mayıs 1999


Londra muhabirimiz Zafer Arapkirli'nin bugün yan sayfadaki yazısında sözünü ettiği Britanya'daki "tarihi boşanma", aslında Avrupa'da giderek yaygınlaşan yeni bir akımın son halkasını oluşturuyor.
Bu, yerel özerklikten daha geniş otonomiye ve hatta bağımsızlığa kadar çeşitli varyasyonları olan bir akım.
Bu akımın temelinde milliyetçilik ve ayrılıkçılık duyguları yer alıyor.
Önümüzdeki hafta İskoçya, Galler ve Kuzey İrlanda'da yapılacak seçimlerle Britanya gerçi parçalanıp yok olmuyor, ama bu üç bölge artık "merkez"den yönetilmekten kurtuluyor ve oldukça geniş bir özerkliğe kavuşuyor. "Birleşik Krallık" gerçekte eski "birleşik" niteliğini de kaybetmeye yüz tutuyor..* * *BU "tarihi değişim"in benzer örnekleri, son zamanlarda Avrupa'nın başka yerlerinde de görüldü.İspanya'da Bask bölgesi, elde ettiği özerklik statüsü ile, adeta "devlet içinde devlet" haline geldi. Buna rağmen, hala "dahası"nı isteyen, yani bu zengin bölgenin tamamen İspanya'dan kopup tam bağımsızlığa kavuşmasını arzulayan Bask milliyetçileri var...İspanya'nın diğer bölgeleri de (toplam 17 bölge) belirli dozajlarda

Yazının Devamı

Kosova için barış belirtileri (mi?)

30 Nisan 1999


NATO'nun Yugoslavya'ya karşı giriştiği hava harekatının altıncı haftasında, nihayet barışçı bir çözüm için ilk işaretler gelmeye başladı.
Bunlar henüz zayıf işaretler de olsa, savaşın durdurulması yönünde bir nebze umut veriyor.
Şu sırada - bombardımanlar tırmanarak devam ede dursun - diplomasi çarkı da dönüyor. BM Genel Sekreteri, Moskova'da temaslar yapıyor. Hafta başında ABD Dışişleri Bakan yardımcısı Strobe Talbott, peşinden Alman Savunma Bakanı ve Yunan Dışişleri Bakanı da Moskova'da idiler. Bu arada Başkan Yeltsin'in Balkan özel temsilcisi Viktor Çernomırdin dün Bonn, Roma ve Belgrad'ı kapsayan bir tura çıktı.
Haftalardan beri ilk kez, resmi ağızlardan iyimser değerlendirmeler duyuluyor. Rus Dışişleri Bakanı İgor İvanov, "bir ay öncesine oranla şimdi barışa daha yakınız" diyor. NATO Genel Sekreteri Solana önümüzdeki günlerde diplomatik alanda önemli gelişmelerin olabileceğini söylüyor. Ve Miloşeviç'in yardımcılarından Goran Matiç "bu hafta bir mutabakat çerçevesi ortaya çıkabilir" diye konuşuyor...
* * *
BÜTÜN bu "iyi haberler" Rusya'nın üstlendiği - ve şimdi BM'nin olduğu kadar NATO'nun da teşvik

Yazının Devamı

Yeni Meclis'ten beklenen...

29 Nisan 1999


Genel seçimlerden sonra ilk sorulan sorular hükümet ile ilgili oluyor. Nasıl bir hükümet kurulacak? Eğer bir koalisyon söz konusu ise (ki çoğu zaman öyledir) bu hangi partilerden oluşacak? Yeni hükümet hangi konulara öncelik verecek, ne gibi politikalar izleyecek?..
Oysa bunun bir de Meclis yönü var. Yeni seçilen Meclis'e de, büyük işler düşüyor. O da, yeni iktidar gibi, aynı sorunlarla karşılaşıyor. Onun da bu meselelere çözüm bulmak hususunda büyük sorumlulukları var.Açıkçası biz şimdi yeni hükümetin nasıl kurulacağı ve ne gibi politikalar belirleyeceği kadar, yeni Büyük Millet Meclisi'nin de, yasama süresince nasıl bir davranış içine gireceğini ve kendisine ne gibi hedefler saptayacağını çok merak ediyoruz...* * *BU merakın nedeni, açık konuşmak gerekirse bundan önceki Meclis'in performansının - ve sicilinin - hiç te iyi olmamasıdır.Son yasama döneminde hiçbir iş yapılmadı değil, ama akılda kalan hususlardan biri, kendisinden beklenen birçok reform tasarılarını ciddiyetle ele almaması, bir diğeri de sık sık gereksiz ve yakışıksız davranışlar (hatta kavgalar) sergilemesidir.En son olarak

Yazının Devamı

Esas hedef ne?

28 Nisan 1999


NATO'nun Kosova konusunda Washington'daki 50. yıldönümü toplantılarında sergilemeye çalıştığı "birlik - beraberlik" görüntüsüne rağmen, esas stratejik hedeflerinin açıklık kazandığı pek söylenemez.
Gerçi müttefiklerin kısa vadede ne yapmak istediği belli. Ancak askeri operasyonlarla ve petrol ambargosu gibi yaptırımlarla ilgili stratejinin ne ölçüde başarılı olacağı ve de bu süreç içinde "birlik - beraberlik" havasının ne kadar devam edeceği belli değil.
Asıl hala açık olmayan husus, NATO'nun Yugoslavya'ya karşı giriştiği bu kampanyanın esas ve daha uzun vadeli hedefleridir.
* * *
ASKERİ operasyonlarla gerçekleştirilmek istenen nedir? Sadece Miloşeviç'in pes edip NATO'nun 5 şartını yerine getirmesi mi? Yoksa "insanlık suçu" işleyen Yugoslav liderinin Lahey'deki uluslararası mahkemeye sevkedilmesi mi? Veya Miloşeviç'in iç dinamiklerle devrilmesi mi? Eğer Belgrad, NATO'nun şartlarına razı olursa, Batı, Miloşeviç ile Kosova'nın geleceği konusunda bir müzakere sürecine girer mi?
Henüz aydınlanmayan - ve NATO'nun henüz belirlemediği anlaşılan - diğer öneli bir husus da, Kosova'nın geleceğine ilişkin

Yazının Devamı

NATO'ya "evet"...

27 Nisan 1999


NATO'nun 50. yıldönümünün kutlandığı bugünlerde, Türkiye ile ittifak arasındaki ilişkiler değerlendirilirken, 1960 - 70 döneminde ülkemizde yürütülen "NATO'ya Hayır" kampanyasını anımsamamak mümkün değil.
O yıllarda bazı solcu aydınların ve öğrencilerin başlattığı NATO aleyhtarlığının nedeni temelde ideolojikti: Marksist kesimin eğilimi bunu gerektiriyordu. Bu hareket halkın milliyetçilik duygularını da galeyana getirerek, Türkiye'yi Batı'dan koparmayı ve sonuçta Sovyet - Komünist blokuna kaydırmayı amaçlıyordu.
Tabii yıllar sonra, Soğuk Savaş'ın sona ermesi ve Sovyetler'in çöküşü üzerine, o dönemde yürütülen bu kampanyanın ne kadar yanlış olduğunu, bizzat fikir değiştiren zamanın militanları da itiraf ettiler.
Bugün geriye bakıldığında, Türkiye'nin 1952'de NATO'ya girmesinin ve bu camiada yerini korumasının ne kadar isabetli olduğu açıkça anlaşılıyor. Bazı hallerde "kraldan ziyade kralcı davranmak" ve "ileri karakol" işlevini üstlenmek konusunda gösterilen aşırı hevese rağmen...
* * *
1968'de Sovyet tankları "güleç yüzlü sosyalizm" politikasına son vermek için Prag'a girerken, bir Çekoslovak yetkilisi

Yazının Devamı