Seçim kampanyası sırasında MHP, Dışişleri Bakanlığı ile temas edip, Türk dış politikası hakkında temel bilgiler istedi. Bakanlık tabii bu isteğe olumlu baktı ve diğer bazı kurumlara yaptığı gibi bu bilgileri verdi.
Seçimlerden sonra, hafta içinde, MHP gene Dışişleri Bakanlığı'na başvurdu ve güncel bazı dış konularda bilgilendirilmek istediğini bildirdi. Bakanlık şimdi ilgili MHP yetkililerine bu konularda bir brifing vermeye hazırlanıyor...
İktidara koalisyon ortağı olarak aday olan MHP'nin şimdiden bunun ihtiyacını duyup harekete geçmesi, çok isabetlidir. Çünkü daha seçimlerden birkaç gün sonra, içte ve dışta, herkes - biraz da MHP'nin geçmişteki söylemlerine ve davranışlarına bakarak - MHP'nin hükümette izleyeceği politikayı merakla sormaya başlamıştır. Bu arada Batı'da bazı gazeteler, Ankara'nın dış politikasının temelde değişeceği ve sertleşeceği gibi iddialar ortaya atmıştır...
* * *
MHP'nin bu dönemde yanlış izlenimler yaratacak beyanlardan sakınması çok önemli. Hassas konularda henüz belirli, kesinleşmiş bir görüş oluşturulmadan söylenecek sözler, sonradan partiyi de, hükümeti de zor duruma düşürebilir. Tabii
MHP'nin seçimlerdeki beklenmedik başarısı ve kurulacak yeni hükümette yer alması olasılığı, dış çevrelerde Türk dış politikasının değişebileceği yorumlarına yol açmış bulunuyor.
Bu aceleci değerlendirmeleri Batı basınında görüyoruz. Özellikle Avrupa'nın önde gelen bazı gazeteleri, örneğin MHP'nin AB'ye soğuk baktığı noktasından hareket ederek, yeni dönemde "Türkiye'nin Avrupa'dan uzaklaşacağı" sonucunu çıkarıyor. Bazı yorumcular da, MHP'nin Kıbrıs konusundaki "katı yaklaşımı"nı esas alarak, "bu sorunun çözümünde artık herhangi bir ilerleme olmayacağı ve gerginliğin artacağı" tahmininde bulunuyor.
* * *
TÜRK dış politikası, iktidara yeni gelen partilerin görüşlerine göre, bir günden öbürüne ciddi değişikliklere uğramayacak kadar kurumlaşmıştır.
Bunun en son deneyimi, Refah Partisi iktidarı döneminde yaşanmadı mı?
Şimdi MHP'nin koalisyon ortağı olacağı varsayımından hareket edersek, bu partinin gerek programına, gerekse bazı üyelerinin söylemine bakarak, Ankara'nın dış ilişkilerinde bir rota değişikliği olacağı sonucunu çıkarmak ne kadar doğru olur?
Hükümet ortağı olma şansı yüksek olan MHP'nin dış politika konusundaki görüşleri, kapsamlı bir şekilde en son "1999 Seçim Beyannamesi"nde yer aldı.
MHP'nin dünyaya ve Türkiye'nin dış ilişkilerine nasıl baktığı ve iktidara geldiğinde neler yapmak isteyeceği konusunun merak edildiği şu günlerde, Seçim Beyannamesi'nin dış politikaya ayrılan 6 sayfalık bölümünü dikkatle okumakta yarar var.
Bu bölümün ilk paragrafları, MHP'nin dış politika felsefesini dile getiriyor ve şu iki önemli tespiti yapıyor: Birincisi, Türkiye'nin "etkin bir dış politika yaklaşımı ile LİDER ÜLKE (belgede bu, büyük harfle yazılmıştır) olması gerektiğidir. Bu, MHP'nin bir "vizyonu" olarak kaydediliyor. İkinci husus, bu çerçevede hedefleri beliriyor ve aynen şöyle diyor: "MHP, Türk dış politikasının, sadece üslup ve anlayış açısından değil, stratejik hedeflerin tespiti açısından da gözden geçirilerek yeniden yapılandırılmasını zorunlu görmektedir."Bu ifadeler, MHP'nin Türk dış politikasında bazı köklü değişiklikler yapılmasını istediğinin işaretidir...* * *MHP'nin öngördüğü yeni hedefler de bildirgede tek tek açıklanıyor. Bunların
Seçim sonrası yeni dönemde Türkiye'nin dış politikası nasıl olacak?
Bu sorunun yanıtını arayan dış çevreler, MHP'nin yeni hükümette yer alacağı varsayımından hareketle, şu değerlendirmeleri yapıyor:
* Temelde Türk dış politikasının yönü ve tercihleri değişmez. Bu bakımdan bir "rota değişikliği" beklenmiyor.
* Yeni koalisyonda, MHP'nin milliyetçi ve aktivist eğilimi kendini belli edebilir. Özellikle bazı hassas sorunlar gündeme geldiğinde, MHP ağırlığını ortaya koyacaktır.
* Ecevit 55. ve 56. hükümet döneminde, bazı önemli dış politika konularında "milliyetçi" ve katı bir tavır sergiledi. Bu bakımdan, Ecevit'in kuracağı yeni hükümette MHP'nin bulunması, benzer bir tutumun sürdürülmesi sonucunu verecektir. Bir Avrupalı diplomatın deyişi ile, "esneklik ve uzlaşma yönünde bir hareket olabilir diye bir umut vardı. Şimdi böyle bir ortaklık bu beklentiyi ortadan kaldırıyor"...
* * *
Seçim sonucu Türkiye'yi olduğu kadar, dünyayı da şaşırttı.
Türkiye'yi yakından izleyen Batı başkentlerinde yetkililer ve analistler, ayrıca Ankara ve İstanbul'daki yabancı diplomatlar için, sonuç tam bir sürpriz.
Sürpriz derken kastedilen, MHP'nin ikinci parti durumuna gelmesidir. Yoksa DSP'nin birinci parti olarak çıkacağını yabancılar da tahmin ediyordu.
Batılı gözlemcileri şaşırtan diğer bir husus da, Fazilet Partisi'nin gerilemesidir. Onlar da, Türk gözlemciler gibi, FP'nin ikinci parti olmasını bekliyordu.
Tabii Fazilet'i "İslamcı" bir parti olarak sayan Batılı çevreler seçim sonucunun bu kısmından rahatsızlık veya üzüntü duymuyorlar. Belki de aksine... Ama genel olarak bu çevreler sonuçtan huzursuz görünüyorlar. Nedeni ise, MHP'nin onlar için "meçhul" olması ve Türkiye'nin siyasal geleceğinin gene "belirsizlikler" ile dolu olmasıdır.
Bir Avrupalı diplomatın deyişi ile, "erken seçimlere karar verilmesinin nedeni istikrarsızlık ve belirsizliklere son vermekti. Umut, bu seçimlerden daha uyumlu ve güçlü bir hükümetin ortaya çıkacağı idi. Oysa belirsizlikler açısından gene aynı noktaya gelindi"...
Dışişleri Bakanı olarak görev yapmış iki siyasi liderin başında bulunduğu partilerin seçim bildirgelerinde dış politikaya değinilmemiş olmasını nasıl yorumlamalı?
Bu partilerden biri, Mesut Yılmaz'ın ANAP'ı. Aralarında şimdi değerli bir diplomatın da (Mehmet Ali İrtemçelik) bulunduğu ANAP'ın 32 sayfalık Seçim Bildirgesi'nde, dış politika bölümü yok!
Aynı şekilde, Tansu Çiller'in DYP'nin 28 sayfalık iddialı programında da, her nedense dış politikaya yer verilmedi!
Diğer partilere gelince, onların seçim bildirgelerinde en azından bir dış politika bölümü var. DSP, FP, MHP ve CHP'nin programları genel hatları ile bu partilerin dış ilişkilere ve dış sorunlara bakış açısını ve yaklaşımını yansıtıyor...
* * *
DSP'nin 113 sayfalık 1999 Seçim Bildirgesi'nin 9 sayfalık dış politika bölümü, 1995 Bildirgesi'nin bir benzeri olup Bülent Ecevit'in üslubunu taşıyor. Bu bölümün önemli bir kısmı, "bölge merkezli ulusal dış politika" kavramına ayrılmış. Bildirge, DSP'nin böyle bir politikayı hayata geçireceğini ve bu sayede Türkiye'nin bölgede "önder ülke" durumuna gelebileğini öne sürüyor...
Günlerdir "dış konuların en sıcağı" olan Kosova'yı yazıyoruz. Şimdi de "iç konuların en sıcağı" olan seçimlerin "dış boyutları"nı ele alalım.
Seçim kampanyası başlayalı, siyasi partilerin liderleri (politikaya atılan iki eski diplomat dışında) konuşmalarında dış politikaya pek değinmediler. Yarın inceleyeceğimiz parti programlarında da (bir ikisi dışında) dış sorunlara pek az yer ayrıldı ve pek az yeni görüş ifade edildi.
Açıkçası, bundan önceki seçim kampanyaları ile kıyasladığımız zaman, bu kez dış politikanın tamamen pas geçildiğini görüyoruz.
* * *
NEDEN? Herhalde Türkiye'nin şu sırada eskisine oranla daha az dış sorunla karşılaştığı için değil. Aksine, geçen seçimlerden bu yana, eski meselelere yenileri de eklendi.
Kaldı ki, şu sırada tüm dünyanın meşgul olduğu - Türkiye'yi de çok yakından ilgilendiren - bir de Kosova sorunu var. Biz bu seçim kampanyasında parti liderlerinden Türkiye'nin bu konu ile ilgili politikası hakkında bir laf duymadık...
NATO ile Yugoslavya arasındaki çatışma, bir Balkan savaşına dönüşebilir mi?
Önceki gün Yugoslav askerlerinin Arnavutluk topraklarına girip bir köyü basması, "savaşın yayılması" tehlikesine dikkatleri çekti.
Bazı çevreler bu konuda birtakım "felaket senaryoları" üretmekte gecikmedi.
Bir senaryoya göre, Miloşeviç böyle bir provokasyonla Arnavutluk'u savaşa sokar... Tiran NATO'dan yardım ister... Müttefikler müdahale eder ve Yugoslavya ile topyekün bir savaşa girer...
Bir başka senaryoya göre, Kosova Kurtuluş Ordusu UÇK gerillaları, Arnavutluk topraklarını sıçrama tahtası olarak kullanır ve Yugoslavya'yı Arnavutluk'a saldırmaya iter... Böylece UÇK, NATO'nun müdahalesini de sağlar ve sonunda Kosova'yı kurtarır...
Nihayet Türkiye'de de üretilen bir senaryo var: Buna göre, Arnavutluk Yugoslav saldırıları karşısında, Türkiye ile olan "savunma anlaşması" çerçevesinde yardım ister... Ankara Arnavutluk'a destek olur, bölgeye asker gönderir...