ÖCALAN olayı ile, Türk dış politikası yeni bir aşamaya girdi. Yetkililerin deyişi ile Türkiye'nin dış ilişkilerinde artık bu olay, belirleyici bir faktör oldu. Nitekim Dışişleri Bakanı İsmail Cem de, önceki günkü bir konuşmasında, bundan böyle yabancı ülkelerin PKK terörizmine karşı tavrının dikkate alınacağını ve terörizme destek verenlerin Türkiye'den dostluk beklememeleri gerektiğini belirtti.
Türkiye'nin bu konuda duyarlı davranması gayet doğal. Her ülke, güvenliğini ve toprak bütünlüğünü bozmaya yönelik terör eylemlerini yürütenlere arka çıkan dış güçlere karşı bir tavır ortaya koymak - ve gereken karşılığı da vermek - hakkına sahiptir.
Apo'nun yakalanmasının ardından, Ankara gün ışığına çıkan gerçeklere göre, dış ilişkilerini yeni parametreler uyarınca değerlendirmeye başlamış bulunuyor.
Türk diplomasisinin bu değerlendirmeye göre, "yeni ayarlamalar"ı azami dikkatle yapacağından kuşkumuz yok. Bu kritik aşamada Türkiye'nin, tüm kurumları ile, dış dünyaya vereceği mesaj kadar, yansıtacağı imaj konusunda çok duyarlı olması gerekiyor...
* * *
BU bağlamda göz önünde bulundurulacak temel bazı noktaları
THOMAS Miller, Kıbrıs'la ilgilenen herkesin bildiği bir isim. ABD'nin Kıbrıs kooordinatörü sıfatı ile kendisi iki yıldır Kıbrıs sorununun çözümüne yardımcı olmak için çaba harcıyor. Deneyimli diplomat, bugünden itibaren Ankara - Atina - Lefkoşa üçgeninde yeni bir girişime başlıyor.
Miller'in bu kez bölgeye gelişi, Öcalan olayının Türk - Yunan ilişkilerine ve Kıbrıs meselesine olumsuz şekilde yansıdığı, yeni anlaşmazlıkların ve gerginliğin ortaya çıktığı bir zamana rastlıyor.
Şimdi böyle bir girişimin zamanı mı idi? Daha "normal" zamanda gerçekleşmeyen müzakere sürecinin bugünkü şartlarda başlatılması mümkün mü? Bu yeni girişimden bir şey çıkar mı?
* * *
DÜN İstanbul'a geldiğinden görüştüğüm Miller, her zamanki gibi, üstlendiği misyonu, şartlar ne olursa olsun, sürdürmenin gereğine - ve de yararına - inanıyor. Tabii Öcalan olayının yarattığı yeni durumu dikkate alıyor, bunun kendisinin başarı şanslarını zorlaştırdığını kabul ediyor, ama şöyle devam ediyor:
"- Evet, Öcalan olayı, Kıbrıs'ta uzlaşma fırsatlarını tehlikeye sokuyor. Ama benim görevim, bu fırsatların kaçırılmasını önlemektir. Bu süreçte her zaman
İNCİRLİK'te üslenen ABD uçaklarının, hafta içinde durdurulan "Kuzeyden Keşif Operasyonu"na bugünden itibaren yeniden başlaması bekleniyor. Ama bu kez, Türkiye'nin uyarıları dikkate alınarak ve hedefler daha itinalı seçilerek...
Kerkük - Yumurtalık petrol boru hattının hasar görmesinden sonra, Ankara ile Washington arasında ortaya çıkan anlaşmazlık şimdi giderilmiş görünüyor.
ABD'ye göre, İncirlik'ten kalkan uçaklar, petrol boru hattını hedef almış değil. Iraklılar, boru hattına bağlı radyolink sistemini askeri amaçlarla kullanmaya başlamışlar. Bunun üzerine de ABD uçakları, keşif uçuşları için "tehlike" oluşturan bu sistemi bombaladılar. Ama bu arada petrol boru hattı da bundan zarar gördü...
Türkiye ise, sonuç olarak Kerkük - Yumurtalık boru hattının (çok kısa bir süre için de olsa) çalışamaz hale gelmesinin, kendi ekonomisini zarara soktuğunu ve dolayısı ile bunun tekrarlanmasını istemediğini ABD'ye iletti.
* * *
ASLINDA bu durum, Clinton yönetiminin Irak'a karşı uyguladığı "askeri baskı stratejisi"nin kapsamını daha da genişletmesinin bir sonucudur.
SANKİ seçim kampanyası sırasında partiler arası bir tartışmayı değil, diplomatlar ve analistler arasındaki bir yuvarlak masa toplantısını izliyorduk... Konu dış politika idi ve konuşmalar seviyeli ve ciddi biçimde yapılıyordu. Zaten parti "sözcü"lerinin biri Dışişleri Bakanı (İsmail Cem, DSP), ikisi meslekten yeni ayrılan diplomat (İnal Batu, CHP ve Mehmet Ali İrtemçelik, ANAP) diğer üçü de (Ayfer Yılmaz, DYP; Salih Somuncuoğlu, MHP ve Abdullah Gül, FP) dış politika ile içli dışlı politikacılardı...
Önceki gece NTV'de Murat Yetkin tarafından yönetilen "Sorunlar ve Çözümler" programını izleyenler, herhalde 2 saatlik tartışmanın sonunda, biz soru soran panelistler gibi, "keşke partilerimiz iç politika konularında da bu kadar güzel uyum sağlayabilseler" diye düşünmüşlerdir!
Türkiye'de öteden beri dış politikada partiler arasında ana sorunlar konusunda bir görüş benzerliği (hatta birliği) vardır. Farklılık daha çok yaklaşım ve üslup üzerindedir. Seçim öncesi, parti sözcülerinin belli başlı meseleler üzerinde sergilediği tutum, işte bu gerçeği bir kez daha ortaya koydu.* * *NEDİR bu "sorunlar" ve düşünülen "çözümler"?
APO olayı yüzünden Yunanistan'da olduğu gibi, Kıbrıs Rus kesiminde de bir huzursuzluk ve bocalanma yaşanıyor.
Kıbrıs Rum yöneticilerinin ve politikacılarının yıllardan beri PKK'ya verdikleri destek, bir "sır" değildi. Öcalan'ın yakalanmasından sonra bu gerçek, daha net biçimde yüzeye çıktı. O kadar ki, şimdi Rum liderler, Apo'yu ve PKK'yı yeterince koruyamadıkları için birbirlerini ve ayrıca Yunan Başbakanı Simitis'i eleştiriyorlar!Meclis Başkanı olan DİKO Partisi'nin Başkanı Kipriyanu, "Ben de Öcalan'a seve seve pasaportumu verirdim" derken, komünist AKEL lideri Hristofias da, bunu açık artırmaya çıkarırcasına, "Ben ona beş pasaport sağlardım" diye konuşuyor!..Şimşekleri çeken Başkan Klerides ise şaşkın. S - 300'ler fiyaskosundan sonra Apo olayında da muhalefetin sert hücumlarına hedef oluyor. Rum basını, giderek zayıflayan hükümetin bir yandan bu saldırılara karşı direnirken, öte yandan artan "Türk tehdidi" karşısında "askeri ve siyasi önlemleri" almakta olduğunu bildiriyor.Önümüzdeki hafta AB Dönem Başkanı Almanya'nın özel temsilcisi Rantzau, ardından ABD Özel Koordinatörü Miller, Lefkoşa'ya gidecekler. Bu kez
ANKARA
APO olayı giderek Türk dış politikasında "belirleyici bir faktör" oluyor. Bundan sonra Ankara'nın, yakın komşuları ve dostları başta olmak üzere, uluslararası camia ile ilişkilerine bu faktör yön verecek.
Bu yeni tutumda uygulanacak kıstaslar nedir?
Dün Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Korkmaz Haktanır ve ekibi ile söyleşimizde bu soruyu enine boyuna görüştük.
Dışişleri kadrosu, Öcalan olayının bundan böyle Türk dış politikasının "prizmasının odak noktası" olacağı konusunda hemfikir. Daha açık bir ifade ile, artık ülkelerin "Apo olayı" vesilesi ile, PKK'ya, terörizme ve Kürt sorununa karşı tavırları, Ankara'nın politikasını - yani pratikte dostlukları veya düşmanlıkları - belirleyecek...
* * *
YABANCI ülkelerle uyuşmazlıklarda karşı tarafın görüşlerinin bilinmesinde daima yarar vardır. Bu, özellikle bilgi eksikliğinin ve güvensizliğin hakim olduğu Türk - Yunan anlaşmazlıkları için geçerlidir. Tabii böyle hallerde tartışmanın objektif olarak ve serinkanlılıkla yapılması gerekir.
Ali Kırca'nın ATV'de son "Siyaset Meydanı" programını 4 Yunanlı gazetecinin katılımı ile böyle bir tartışmaya ayırmış olması, fevkalade isabetli olmuştur. Türk tarafında 4 gazetecinin, 2 emekli büyükelçinin ve bir akademisyenin de katıldığı bu 4 saatlik program, gerçekten hem tartışmacıların, hem kamuoyunun yeni bir Türk - Yunan krizi yaratan Öcalan olayında, karşılıklı pozisyonları daha iyi anlamasına katkıda bulunmuştur.
Tartışmanın seviyeli bir şekilde - ve hatta samimi bir hava içinde - gerçekleşmiş olması gerginlik zamanında dahi bu tür tartışmaların serbestçe yapılabileceğini göstermiştir...
* * *
YUNAN tarafının savunduğu görüşleri şöyle özetleyebiliriz:
* Apo olayında Yunan hükümeti bir dizi hata yapmış, sonunda Türkiye'yi de, Kürtleri de, Batılıları da karşısına almıştır. Bu noktaya gelinmesinin nedeni,
BATILILAR Türkiye'nin Yunanistan'a karşı "sert çıkışı"nı anlamakta zorluk çektiklerini söylüyorlar.
Oysa nedenlerini iyi incelerlerse, bu hiç de zor olmamalı. Hele son günlerde birtakım gerçeklerin ortaya çıkmasından ve Yunanistan'ın politikasını değiştirmeyeceği işaretini vermesinden sonra...
Ankara'nın Atina'ya karşı tavrının, Cumhurbaşkanı Demirel'in Manila'daki konuşması ile sertleştiği doğrudur. Bu, Yunanistan'a karşı yeni bir politikanın işaretini de vermiştir. Neden?
En az iki sebep sayabiliriz:
Birincisi, Öcalan'ın yakalanmasından sonra, Yunanistan'ın "PKK ilintisi"nin - ve Apo'ya verdiği desteğin - iyice yüzeye çıkmış olması. Hem de bu kez bizzat Yunan kaynaklarının katkısı ile!..
İkincisi, Yunan hükümetinin Öcalan'a sahip çıkma, onun yandaşlarını koruma, Türkiye'yi uluslararası platformda sıkıştırma yolunu seçmiş olmasıdır...