Irak politikasında benzerlikler, farklılıklar...

16 Şubat 1999


ANKARA'da dün Irak Başbakan Yardımcısı Tarık Aziz ile yapılan görüşmelerin içeriğini daha iyi değerlendirmek için, Türkiye'nin Irak politikasının Bağdat'ın - ve ayrıca Washington'un - tutumu ile hangi noktalarda çakıştığına, hangi noktalarda da çatıştığına bakmakta yarar var.
Bunun dökümü çıkarıldığında, Ankara'nın Irak politikasının önceliklerinde, amaçlarında, ilkelerinde ve kaygılarında, hem Irak'ınkilere hem de ABD'ninkilere göre, önemli farkların bulunduğu görülür.
Diğer bir deyişle, Türkiye'nin Irak sorununa bakış açısı, özel konumundan kaynaklanan bazı özgün görüşleri içeriyor.
* * *
IRAK'LA BENZERLİKLER
* Türkiye ve Irak, komşu ülkenin toprak bütünlüğü konusunda aynı görüşte. Türkiye için Irak'ın parçalanmaması ve özellikle Kuzey Irak'ta ayrı bir Kürt varlığının ortaya çıkmaması çok önemli.

Yazının Devamı

Niye geliyor?

13 Şubat 1999


IRAK Başbakan Yardımcısı Tarık Aziz’in Ankara ziyareti konusunda önce başlıktaki soruyu sormak gerek. "Resmi" yanıtı basit: Türkiye’yi ziyaret isteği ondan geldi, hükümet de "buyrun" dedi...
Diğer bir deyişle, Aziz kendisini davet ettirmiş oldu. Hem de zamanını kendi belirleyerek...
O halde amacı ne? Birkaç olasılık var:
1) Irak çok sıkıştı. ABD’nin askeri operasyonları, siyasal ve ekonomik baskıları yoğunlaşırken, Arap dünyası içinde de yalnızlığa itiliyor. Saddam bir çıkış yolu arıyor. Şu sırada Ecevit’in iktidarda bulunması bir fırsat. Ankara hiç olmazsa Tarık Aziz’i ağırlamayı ve dinlemeyi kabul ediyor. Böylece Bağdat kendi kamuoyuna ve dünyaya güçlü komşusu Türkiye’nin Irak’a anlayış ve yakınlık duyduğu mesajını verebilir...
2) Azin’in ziyareti sadece bir "halkla ilişkiler" egzersizi değil. Önemli bir amacı da var: Türkiye’yi, mümkün olduğu kadar, kendi tarafına çekmek. Öncelikli konu, İncirlik’tir. Irak "Kuzeyden Keşif Operasyonu" çerçevesinde gerçekleştirilen bombardımanlardan büyük zarar görüyor. Bağdat, Türkiye’nin ABD’ye artık İncirlik Üssü’nü kullandırmaması yolundaki çağrısına kulak vermesini bekliyor.

Yazının Devamı

AB'yi unuttuk (mu?)...

12 Şubat 1999


AVRUPA Birliği'nin Ankara temsilcisi Karen Fogg önceki akşam İstanbul'da bazı yazarlarla sohbetinde şöyle diyordu: "Türkiye - AB ilişkilerinde alev sönmedi, ama şimdi daha cılız bir şekilde yanıyor."
Sahiden geçen yıl sürekli tartışılan bu konu, unutuldu sanki. Ankara'da birkaç yetkili, ayrıca konu ile ilgili birkaç kuruluş dışında, hiç kimse (basın da buna dahil), AB'nin sözünü bile etmiyor.
Türkiye - AB ilişkilerinde tam bir hareketsizlik, hatta soğukluk dönemi yaşanıyor.
Geçen hafta, Hollandalı bir heyet için düzenlenen bir brifingde de açıkça belirtildiği gibi, Türkiye'de AB konusunda artık eski heyecan kalmadı. Hükümet bu işi adeta buzdolabına koydu. Kamuoyu için ise AB üyeliği - daha doğrusu adaylığı - artık gündemde yok...
Bunun başlıca nedeni - Hollandalı diplomatların da kabul ettiği gibi - "Lüksemburg şoku"dur. AB'nin Lüksemburg zirvesinde Türkiye'ye aday statüsünü vermeyi reddetmekle işlediği hatanın ciddiyeti şimdi daha iyi anlaşılıyor.
Ama bugün mesele, Türkiye'nin gerçekten AB üyeliği isteğini, bu amaçla AB ile diyaloğu ve hatta şimdiye dek ulaşılan sonuçları korumayı ne ölçüde

Yazının Devamı

Şimdi de İspanya...

11 Şubat 1999


BASK Meclisi'nin "sürgündeki Kürt Parlamentosu"na ev sahipliği yapma kararı, önce İspanya hükümeti için bir şok oldu. Dışişleri Bakanı Matutes, Madrid Büyükelçimiz Gün Gür'ü hemen arayarak bu kararı kınadı ve hükümetin bu toplantının gerçekleşmemesi için elinden geleni yapacağını bildirdi. Başbakan Aznar da dün Başbakan Ecevit'e aynı duyguları iletti. Matutes ayrıca basına açıklamasında, bu kararın İspanya'nın ulusal çıkarlarına ters düştüğünü ve Türkiye - İspanya ilişkilerinin bundan olumsuz etkileneceğini belirtti. İspanya gazeteleri dün olaya geniş yer verdi ve Bask Meclisi'nin kararını eleştirdi...
Bask İspanya'nın bir bölgesi. Buradaki meclis, "Kürt parlamenterleri"ne önümüzdeki temmuzda kendi binalarında toplanma iznini veriyor. Ve aynı ülkenin hükümeti buna karşı çıkıyor! Nasıl olur bu?
* * *
BU çelişki, İspanya'nın devlet yapısından kaynaklanıyor. Ülkenin kuzeyindeki Bask bölgesi, çok geniş bir özerkliğe sahip. Kendi meclisi ve hükümeti var. Vergileri kendi toplar. Eğitimden iç güvenliğe kadar pek çok konuda tam yetkili...
Birkaç ay öncesine kadar, Madrid ile Bask'taki yerel yönetim arasında fazla bir

Yazının Devamı

Gene S - 300'ler...

10 Şubat 1999


AYLARDIR tartışılan bir konu, yeni bir aşamaya girmek üzere: Kıbrıs Rum yönetiminin 2 yıl önce Rusya'ya sipariş ettiği S - 300 füzelerinin Girit Adası'na nakli kesinleşiyor. Atina'da varıldığı bildirilen mutabakattan sonra, Yunan ve Güney Kıbrıs teknik heyetleri önümüzdeki pazartesi günü Moskova'ya giderek, bu yeni anlaşmaya son şeklini verecekler.
Rus füzelerinin Güney Kıbrıs yerine Girit'te konuşlandırılması, aslında bu sorunu kökünden çözümlemiyor, sadece yeni bir şekle sokuyor.
Diğer bir deyişle, S - 300 krizi, Akdeniz'den Ege'ye taşınıyor. Sorun bu kez Türkiye ile Yunanistan'ı, hatta NATO ile Rusya'yı karşı karşıya getirebilecek farklı bir boyut alıyor.
* * *
KLERİDES yönetimi iki yıl önce Rusya'dan S - 300 siparişini verdiğini açıkladığı zaman, buna gerekçe olarak, Güney Kıbrıs'ın olası bir Türk saldırısına karşı kendisini korumak için bu modern silaha ihtiyacı olduğunu belirtmişti. Aslında o sırada Kıbrıs Rumları Yunanistan'la imzalanan "ortak savunma doktrini"ni hayata geçirmeye, bu bağlamda da adada üsler kurmaya ve Yunan uçaklarının Güney Kıbrıs'a rahatça gelebilmelerini sağlamaya çalışıyordu. Klerides bu

Yazının Devamı

Hüseyin sonrası...

9 Şubat 1999


KRAL Hüseyin'in cenazesi onun büyük bir devlet adamı, gerçek bir dünya lideri olarak kabul edildiğini gözlerin önüne serdi. Hasta yatağından kalkan Rusya Cumhurbaşkanı Yeltsin'den yanına ABD'nin eski başkanlarını alan Başkan Clinton'a, Ürdün'le ilişkileri bozuk olan Suriye Devlet Başkanı Esad'dan muhalefeti de kalabalık heyetine katan İsrail Başbakanı Netanyahu'ya kadar, pek çok liderin Amman'daki törene katılması, Hüseyin'in, ölümünde dahi dostlarla düşmanları bir araya getirme gücünü ortaya koydu...
Evrensel çapta gösterilen bu saygı ve takdir, merhum Kral'ın barışçı, uzlaşıcı, gerçekçi, cesur, vizyon ve inisiyatif sahibi bir önder olmasının bir sonucudur. Günümüzde, sadece Ortadoğu'da değil, dünyada az rastlanan nitelikler bunlar...
* * *
ÖYLESİNE üstün vasıfları ve parlak başarılarla dolu bir sicili olan bir liderin ölümünden sonra, onun halefinin - kim olursa olsun - işi çok zor olur. Genç Kral Abdullah işte şimdi böyle bir durumda.
Yeni Kral için zorluk sadece devlet yönetiminde deneyimsiz, yani bu işte yeni olmasından kaynaklanmıyor. Abdullah herhalde bu "acemiliği"ni çabuk atlatacaktır. Bunun için iyi bir

Yazının Devamı

Hüseyin'siz Ürdün ve Ortadoğu...

6 Şubat 1999


ÜRDÜN'ü, hatta Ortadoğu'yu, Kral Hüseyin'siz düşünmek zor.
Sadece 46 yıl gibi uzun bir zaman tahtta kaldığı için değil. Ülkesinde ve bölgede önemli bütün olaylarda belirleyici bir rol oynadığı için...
Kendisine - kısa boyu nedeni ile - "Küçük Kral" derlerdi. Ama aslında - yüksek yetenekleri nedeni ile - "Büyük Kral"dı o...* Gerçek bir liderdi. Sadece yönetmiyor, aynı zamanda yönlendiriyordu.* Vizyon sahibi idi. Barış, huzur ve refah içinde yaşayan bir Ürdün ve bir Ortadoğu düşlüyordu.* Cesurdu. Doğru saydığı misyonları üstlenmekten ve bu hedefe doğru kararlılıkla yürümekten çekinmiyordu. Bu nedenle ona karşı çıkanlar, hatta onu ortadan kaldırmaya kalkışanlar oldu. Ama onu hiçbir şey yıldırmadı.* Gerçekçi idi. Ürdün'ün ve bölgenin gerçek çıkarlarının ne olduğunu iyi biliyordu. İç ve dış barışın sağlanması için inisiyatifi ele alıyor ve pragmatik davranıyordu.* Popülerdi. Arap dünyasındaki diğer kralların veya despot başkanların aksine, ülkesinin geniş halk kitlelerinin - zengin veya fakir, dinci veya laik, sivil veya asker - sevgisini kazanmıştı.* İtibarlı idi.

Yazının Devamı

Kosova için son umut

5 Şubat 1999


SONUNDA masaya oturacaklar. İstemeyerek de olsa...
Paris yakınlarındaki Rambouillet Şatosu'nda yarın (son anda bir terslik olmazsa) Kosova sorununun iki karşıt tarafı Sırplarla Arnavutlar, bir araya gelecekler.
Son bir yıldır iki bin kişinin ölümüne, 300 bin kişinin göçüne yol açan bir savaşa sürüklenmiş olan Kosovalı Arnavutlarla Yugoslavların barış görüşmelerine katılmaları, kendi başına önemli bir olay.
Unutmamalı ki, Miloşeviç yönetimi, şimdi muhatap olarak aldığı Kosova'daki savaşçıları (özellikle Kosova Kurtuluş Ordusu UCK'yi) "terörist" olarak görüyor. Kosova'nın "bağımsız" Arnavut yönetimi ve son haftalarda Sırpların giriştiği "etnik temizlik" eylemlerine hedef olan Arnavut halkı da, Yugoslavlara baş düşmanları olarak bakıyor...
Buna rağmen, iki tarafın barışçı bir çözüm bulmak üzere bir araya gelmesi, kendilerine uygulanan ağır dış baskıların (ve hatta tehditlerin) bir sonucudur. Diğer bir deyişle, eğer NATO ve 6 ülkeden oluşan "Temas Grubu", Belgrad'a ve Priştina'ya "6 Şubat'ta Paris'e geleceksiniz ve önerilen barış planını görüşüp 19 Şubat'a kadar mutabakata varacaksınız... Aksi halde kuvvete

Yazının Devamı