Ceyhan için son çabalar

28 Ekim 1998

      BAKÜ - Ceyhan petrol boru hattı projesi konusunda şanslar şimdi daha iyi görünüyor.
       Bir kere bu hafta, Cumhuriyet'in 75'inci yıldönümü münasebetiyle Ankara'ya gelecek olan Azerbaycan ve Gürcistan Cumhurbaşkanları ile Cumhurbaşkanı Demirel arasında, bu projeyi gerçekleştirmeyi taahhüt eden bir anlaşma imzalanacak. Bu belge proje ile direkt ilgili üç devletin bu konudaki siyasi iradesini ve angajmanını tescil etmiş olacak.       Bunun yanı sıra, ABD Yönetimi de, aynı kararlılığı sergileyen bir dizi davranışta bulunuyor. Son olarak Yönetimin üst düzey yetkilileri, petrol şirketlerinin temsilcileri ile Beyaz Saray'da yaptıkları bir toplantıda, onlara bu projeye destek vermeleri için gereken "telkinler"de bulundu... Bu arada yetkililer resmi açıklamalarında, ABD'nin Bakü - Ceyhan projesine verdiği büyük önemi belirterek son günlerde aksine söylenenleri kesinlikle yalanladılar... Nihayet dün İstanbul'da düzenlenen bir toplantıda, ABD Ticaret ve Kalkınma Kurumu (TDA) Başkanı Joseph Grandmaison, "Başkan Clinton'un Bakü - Ceyhan projesinin yapımını teşvik için" tahsis ettiği 823 bin

Yazının Devamı

Barışa şimdi kim karşı?..

27 Ekim 1998

       WYE mutabakatı, Camp David anlaşması kadar değilse bile, gene de çok önemli bir belge...
       1979'da Mısır Cumhurbaşkanı Enver Sedat ile İsrail Başbakanı Menahem Begin tarafından imzalanan Camp David anlaşması ile, İsrail ile bir Arap devleti arasında ilk kez barış gerçekleşmişti.
       Wye mutabakatı, aslında 1993'te Oslo'da İsrail ile Filistinliler arasında varılan anlaşma çerçevesinde, kilitlenmiş bulunan Ortadoğu barış sürecini yeniden canlandırıyor.
      İki tarihi olay arasında ilginç bazı benzerlikler var: İkisi de ABD'nin inisiyatifi ile gerçekleşmiş bulunuyor. İkisinde de "toprak karşılığında barış" ilkesi benimseniyor ve karşılıklı bazı önemli ödünler veriliyor. Nihayet ikisinde de, daha önce uzlaşmaz ve katı görüşlü olarak tanınan iki lider, böyle bir anlaşmayı imzalamak cesaretini gösteriyor. Camp David anlaşmasını imzalayan Menahem Begin sağcı bir partinin lideri ve aşırı bir milliyetçi idi. Wye mutabakatına imzasını atan Netanyahu da, aynen öyle...
      Dokuz gün, 9 gece süren çetin müzakerelerden

Yazının Devamı

AB ile "ince ayar"

24 Ekim 1998

       AVRUPA Birliği'nin Türkiye'ye adaylık statüsünü vermek ve mali yardımdaki Yunan engelini aşmak konusunda gönderdiği yeni mesajlara Ankara nasıl karşılık verecek? Türk hükümeti bunu yeterli bulup AB ile tekrar diyaloğu kuracak mı? Yoksa Lüksemburg Zirvesi'nden sonraki tavrını sürdürecek mi?
       Türk yetkilileri Brüksel'den gelen sinyalleri olumlu bulmakla beraber, hükümetin şimdilik beklemeyi (bir bakıma eski pozisyonunu korumayı) yeğlediğini söylüyorlar.
      Resmi görüş şudur: AB'nin düzenlediği bir konferans nedeniyle Komisyon'un Türkiye'yi "adaylar" listesine dahil etmesi olumlu bir adım. Bundan sonra (örneğin yeni zirvede) bunun açıkça "tescil edilmesi" gerekiyor.      Mali yardım konusunda komisyonun Yunanistan'ı "by - pass" ederek Türkiye'ye 150 milyon ECU ayırması da olumlu bir gelişme. Ama bu, AB'nin Türkiye'ye esas taahhüt ettiği mali destek değil. Bu başka bir şey: Kalkınma Fonu'ndan sağlanacak bir yardım, Türkiye'yi "gelişme halindeki ülkeler" kategorisine sokuyor. Üstelik meblağ da (150 milyon ECU, 3 yıllık bir dönemi kapsıyor) "ahım

Yazının Devamı

AB'den iyi sinyaller...

23 Ekim 1998

      BİR süredir Türkiye'nin gündeminden düşmüş bulunan AB ile ilişkiler konusunda son günlerde bazı "hayırlı haberler" geliyor. Bu gelişmeler Ankara ile Brüksel arasındaki buzların erimesine, AB ile diyaloğun ve işbirliğinin yeniden canlandırılmasına yol açabilir...
       Bu gelişmelerden biri, AB'nin Türkiyenin üyelik başvurusuna karşılık aldığı tavır ve Türkiye'ye verdiği statü ile ilgili. Lüksemburg zirvesinde, AB, başvuru sahibi diğer 11 ülkenin aksine, Türkiye'yi "adaylar"ın arasına almadı; yani ülkemize resmen ve açıkça bu statüyü vermedi. Türk hükümeti buna sert tepki gösterdi ve bu durumda AB ile artık diyaloğun kesileceği ve Brüksel'in Ankara'ya empoze etmek istediği şartları kabul etmeyeceği mesajını verdi.
       Nitekim bu mesajdan sonra Türkiye - AB ilişkileri - ve özellikle Türkiye'nin AB adaylığı süreci - adeta buzdolabına kondu. Yılmaz hükümeti, AB tavrını değiştirmediği - ve Türkiye'yi diğer 11 adayın arasına almadığı - sürece, bu tavrını sürdüreceğini açıkça beyan etti.
      Şimdi Brüksel'den gelen "hayırlı haberler"den biri, AB'nin

Yazının Devamı

"PKK Kartı" Suriye'nin elinden gitti...

22 Ekim 1998

       TÜRKİYE ile Suriye arasında Adana'da varılan mutabakat, şu soruyu akla getiriyor: Eğer Ankara, Şam'a karşı sert çıkmasaydı, böyle bir anlaşma mümkün olur muydu?
      Hayır olmazdı. Sadece diplomasi yollarının denendiği son yıllarda bir sonuç alınamaması da bunun açık kanıtı.
       Süngünün ucunu da gösteren kararlı tavır, iyi zamanlama, aktif diplomasi, "kriz yönetimi"nin başlıca öğeleri. Türkiye bu yöntemi kullanmasını bildi.
       "Neden şimdi" sorusu etrafında yapılan spekülasyonlar artık geride kaldı. Türkiye'nin bu yoldan bir şey kazanamayacağı, aksine Hafız Esat yönetiminin bu işten karlı çıkacağı yolundaki değerlendirmeler de boşa çıktı.
       Artık varılan sonuca ve bundan sonra neler olabileceğine, neler yapılması gerektiğine bakmak gerek...
       * * *
       VARILAN sonuç, Türkiye'nin isteklerini ve beklentilerini geniş ölçüde karşılıyor. Şöyle ki:

Yazının Devamı

Kafkas oyunları...

21 Ekim 1998

      GÜRCİSTAN'da önceki gün tezgahlanan başarısız isyan, Azerbaycan'da geçen hafta tarafsız gözlemcilerce hile karıştığı bildirilen seçimler, Kafkasya'da günümüzde demokrasinin henüz tam oturmadığını gösteriyor.
       Türkiye için özel önem taşıyan bu iki komşu ülkede, siyasal istikrarın yanı sıra, toprak bütünlüğü de tehdit altında.
       Gürcistan'da, iki bölgede ayrılıkçılar, merkezi yönetimden ayrılmak, hatta bağımsız olmak istiyorlar. Hükümetin otoritesi gibi, ülkenin ordusu da zayıf. Devlet Başkanı Şevardnadze ulusal birliği korumak için zorlanıyor...
      Azerbaycan'da devlet hala Ermeni işgali altında. Bu işgale diplomasi yolu ile son verilmesi için harcanan çabalar sonuçsuz kalıyor. Azerbaycan ordusu da bu işi kendi başına gerçekleştirebilecek durumda değil. Siyasal alanda da durum, son seçimlerin gösterdiği gibi, pek sağlıklı görünmüyor...
      İlginç olan husus, iki ülkede de, demokrasinin henüz kökleşmemiş olması, buna karşılık ordularının da topraklarını layıkı ile koruyabilecek güçte olmamasıdır...
 &n

Yazının Devamı

Pürüzler ve çıkarlar...

20 Ekim 1998

       GEÇEN Temmuz'da Washington'da yaptığımız temasların ışığında yazdığımız dizide, Türk - ABD ilişkilerinin birçok alanlarda hızla gelişmekle beraber, bazı konularda iki ülke politikalarının oldukça farklı olduğunu belirtmiş ve bu görüş ayrılıklarının ileriki aylarda sürtüşmelere yol açabileceğini belirtmiştik.
       Başlıca pürüzler arasında, Kuzey Irak'taki durumu, Türkiye'deki insan hakları konusunu ve Kıbrıs sorununu saymıştık. Bu arada ABD'nin Kuzey Irak'taki Kürtleri ve Saddam karşıtı güçleri yeniden örgütlerken Ankara'dan destek beklediğini, Türk hükümetinin PKK ile mücadelenin yanı sıra Kürt konusuna siyasal açıdan da yaklaşmasını arzuladığını, Refah Partisi'nin kapatılmasından sonra İslami kesimle bir uzlaşmaya gidilmesinden yana olduğunu, Kıbrıs meselesinde de daha esnek davranmasını istediğini bildirmiştik. Bu analizden, saydığımız pürüzlerin eninde sonunda Ankara ile Washington arasında bazı sürtüşmelere yol açmasının kaçınılmaz olduğu sonucu çıkıyordu.
       Gerçekten bu pürüzlerin yüzeye çıkması, beklendiğinden de çabuk oldu. Birkaç haftadan beri iki ülke arasında

Yazının Devamı