Yeni stratejinin hedefi

7 Ekim 1998

       TÜRKİYE yıllar boyunca Suriye'ye karşı pasif ve zaman zaman reaktif (tepkisel) bir politika izledi. Suriye'nin Ankara'nın dış ilişkiler ve güvenlik alanındaki öncelikleri arasında yer almaması Hafız Esat rejimine, Türkiye'ye karşı zaman zaman kışkırtıcı (veya yıkıcı) bir tavır alma cesaretini verdi.
      Açıkçası Suriye uzun yıllar Türkiye için "zor bir komşu" oldu. Şam her zaman "Hatay sorununu" kendi gündeminde tuttu; soğuk savaş yıllarında Rusya ile sıkı fıkı ilişkiler içerisinde iken, NATO üyesi olduğu için Türkiye'nin aleyhinde sistematik bir kampanya yürüttü; 1970'lerden itibaren Türkiye'ye karşı terör eylemlerine girişen ne kadar örgüt varsa (Marksist - Leninist devrimci gruplardan ASALA'ya ve PKK'ya kadar) onlara arka çıktı, hatta ev sahipliği de yaptı; nihayet "su meselesi"ni de sürekli kurcalayarak komşularını ve Arap dünyasını Ankara'ya karşı kışkırtıp durdu...
       Kısacası Hafız Esat yönetiminin Türkiye'ye karşı düşmanca davranışları bir değil, iki değil; ayrıca hiç de yeni değil. Ama başta belirttiğimiz gibi, Türkiye'de geçmiş hükümetler ya Şam'ın davranışları

Yazının Devamı

Rastlantı mı?..

3 Ekim 1998

       TÜRKİYE'nin Irak'la diplomatik ilişkilerini elçilik düzeyine çıkarmaya karar vermesi ile, Ankara'nın iki Kürt lideri arasında gerçekleştirilen Washington mutabakatı arasında bir ilinti var mı? Diğer bir deyişle, Türk hükümeti bu kararı, Kürt mutabakatına - ve özellikle ABD'nin tutumuna - karşı duyduğu hoşnutsuzlugu göstermek için bir tepki olarak mı aldı?
       Türk yetkililer, bunun bir "misilleme" olarak yorumlanmaması gerektiğini söylüyorlar. Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit, NTV'ye yaptığı açıklamada, bunun tamamen bir rastlantı olduğunu ve hükümetin bu kararı daha önce vermeyi planladığını söyledi. Ecevit Irak'tan alınan olumlu bazı işaretler üzerine Bağdat'taki maslahatgüzarımızın büyükelçi olarak görevini sürdürmesinin uygun görüldüğünü ve bunun "misilleme kastı ile yapılmadığını" vurguladı.
      Türk diplomasisinin bir süreden beri Irak'taki temsilciliğini normal düzeye çıkarmayı düşündüğü ve bu konuda bazı çalışmalar yapıldığı doğrudur. Zamanlama olarak, bunun tam şu sırada (yani Türkiye'nin Washington mutabakatına tepki gösterdiği şu günlerde) gerçekleşmesinin -

Yazının Devamı

Kürt mutabakatı daha açıklık gerektiriyor

2 Ekim 1998

       IRAKLI iki Kürt lideri, Mesut Barzani ve Celal Talabani arasında 17 Eylül'de Washington'da varılan mutabakat, günlerden beri Türk siyasi çevrelerinde ve basınında tartışılıyor.
       Düne kadar bu 6 sayfalık belge yayınlanmadığı (diğer bir deyişle "gizli" kaldığı) için, çeşitli spekülasyonlara yol açtı. Türkiye'de bunu Iraklı Kürtlerin bir komplosu veya ABD'nin bir oyunu olarak görenler oldu. ABD'de ve Barzani - Talabani cephesinde bu iddialar gerçek dışı ve haksız sayıldı. Kısacası, Washington mutabakatı zihinlerde soru işaretleri, kuşku ve güvensizlik yarattı.
      Bu bakımdan bugün Milliyet dahil, Türk basınında bu belgenin yayınlanması, isabetli oluyor. Böylece henüz metni görmeden demeç veren politikacılar veya yorum yapan yazarlar, bundan böyle değerlendirmelerini daha sağlıklı bir şekilde yapabilecekler...
       * * *
      KUŞKUSUZ mutabakat metninin dikkatle incelenmesi, Türkiye'de duyulan tereddütleri veya şüpheleri tümden ortadan kaldırmaya kafi değil. Esas niyetlerin ve hedeflerin ne

Yazının Devamı

"Çizme"yi aşanlara cevap...

1 Ekim 1998

      İTALYA'nın "sürgündeki Kürt parlamentosu"na ev sahipliği yapması bu tür Kürt şov'larının ne ilkidir, ne de herhalde sonuncusu olacaktır.
       Bundan önce Kürt "parlamenterler" Hollanda'dan Avusturya'ya kadar çeşitli Avrupa ülkelerinde bu tür gösteriler düzenlemişlerdir. Ne var ki, Roma'daki olay - doğrudan doğruya İtalyan parlamentosunun içinde yer aldığı için - şekil olarak en vahimi...       Dün de belirttiğimiz gibi, bu "Kürt etkinliği" kısmen İtalyan iç politikasından kaynaklanan nedenlerle, birkaç solcu milletvekilinin inisiyatifi ile gerçekleşti. Başta Apo olmak üzere Kürt militanlar Ankara'nın uyarılarına rağmen İtalya'nın böyle bir şov'a sahne olmasından herhalde büyük sevinç duymuşlardır.       Kürt "parlamenterler"in ve onların arkasındaki güçlerin bu işte başarısı, Türkiye ile İtalya'nın arasını açmasıdır.       İtalya'nın bu işte "çizmeyi" aşması, Türkiye'yi öfkelendirmiş, olay birdenbire iki ülke arasındaki dostane ilişkilere gölge düşürmüştür. O kadar ki, Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit, bu

Yazının Devamı

Sen de mi Brütüs?..

30 Eylül 1998

       İTALYA düne kadar dost bildiğimiz bir ülke. İlişkilerimiz her alanda mükemmel sayılacak düzeyde. Ekonomiden savunmaya kadar çeşitli konularda sıkı temas ve işbirliği var. İtalyan hükümeti, Türkiye'nin AB üyeliği konusunda şimdiye dek, diğer birçok ortaklarına oranla daha anlayışlı davrandı. Kıbrıs sorununda da - daha geçen yıl Dışişleri Bakanı Lamberto Dini'nin ağzından - adadaki iki ayrı varlığı kabul eden - gene diğer ortaklarından farklı - bir tutum aldı...
      Şimdi ne oldu da Türk - İtalyan ilişkileri sıkıntılı bir döneme (bazılarının deyişi ile krize) giriyor?
       Son günlerde sorun yaratan konu, "sürgündeki Kürt meclisi"nin Roma'da toplanmaya karar vermesi ve bazı İtalyan parlamenterlerinin gayreti ile gerçekleşen bu gösterinin, dost sayılan İtalyan hükümetince engellenmemesidir.
      İtalyan yetkililerinin argümanı şu: İtalyan yasalarına göre, suç işlemeyen herkes, görüşlerini ifade etmekte ve bazı etkinlikler düzenlemekte serbesttir... Dolayısı ile, bazı İtalyan milletvekillerinin katkısı ile "Kürt parlamenterleri"nin Roma'da bir

Yazının Devamı

Schröder ile yeni bir sayfa...

29 Eylül 1998

      BU, sıradan bir seçim değildi. Geçmiş ile gelecek, statüko ile değişim, deneyim ile taze kan arasındaki bir tercihin göstergesi idi...
       Alman halkı bu kez 16 yıllık Şansölye Helmut Kohl'ün yerine, Gerhard Schröder'i seçmekle, toplumsal tercihin yönünü de ortaya koymuş oldu.
       Bu yön, son aylarda pek çok Avrupa ülkesinde görüldüğü gibi, sol'dur. Daha açık bir ifade ile, yeni sol - veya "Blarist" terminolojisi ile, "üçüncü yol"...
       Bu seçimler, aynı zamanda Almanya'yı birleştiren, Avrupa'da onu lider durumuna getiren ve AB'ye yön veren 68 yaşındaki Şansölye Kohl'ün, tarihi misyonunu, diğer bir deyişle "miyadını" doldurmuş olduğunu ve şimdi Almanların, günün şartlarına uyacak ve geleceği şekillendirecek olan yeni bir yönetime ihtiyaç duyduklarını da gösteriyor.
      Kohl'ün geçmişteki başarılarına karşılık, Alman ulusu başkentin Bonn'dan Berlin'e taşındığı, Almanya'nın AB Başkanlığı'nı devralmaya hazırlandığı ve D - markın yerine "Euro"yu tedavüle çıkaracağı bir sırada, iktidarda "yeni bir sima" görmek

Yazının Devamı