Sözler şimdi açık...

11 Kasım 1998

       ANKARA'da iki Iraklı Kürt lideri ile yapılan görüşmeler ve dün ABD ve İngiltere ile birlikte yayımlanan "ortak açıklama", Türk hükümetinin Kuzey Irak'taki gelişmeler konusunda duyduğu kaygıları gidermişe benziyor.
       Bu kaygılar, KDP lideri Barzani ile KYB lideri Talabani'nin Washington'da ABD Dışişleri Bakanı Albright'ın gözetimi altında yaptığı görüşmelerin ardından, 17 Eylül'de vardıkları anlaşmadan kaynaklanıyordu.
       Bu mutabakat bazı olumlu noktalar (örneğin Irak'ın toprak bütünlüğünün vurgulanması, KYB ile KDP'nin kendi bölgelerinde PKK'nın üslenmesine izin vermeyecekleri gibi ifadeler) içermekle beraber, Ankara bu belgeye karşı sert tepki göstermişti.
       * * *
      TÜRKİYE'nin rahatsızlığı özellikle üç noktada toplanıyordu: Birincisi, Türkiye'nin Washington'daki görüşmelerin dışında tutulması idi. ABD Yönetimi, sırf kendi inisiyatifi ile ile iki Kürt liderini bir araya getirmiş, Türkiye Washington mutabakatının metnini ancak yayımlandıktan sonra elde edebilmişti...
      

Yazının Devamı

Sadece tepki yetmez...

10 Kasım 1998

       GEÇEN ay İtalyan parlamentosu, "sürgündeki Kürt Meclisi"ne ev sahipliği yaptı... Geçen haftanın başında Rus Meclisi "Duma" Apo'ya siyasi sığınma hakkının verilmesini isteyen bir karar aldı... Hafta sonu da Yunan parlamentosunda iktidar partisi PASOK'a mensup bir grup milletvekili, PKK liderine bir davetiye çıkardı...
       Her üç olayda da bu ülkelerin hükümetleri kendi parlamentolarının sergilediği tavrın resmi politikalarını yansıtmadığını, kendilerinin PKK terörizmine karşı olduklarını beyan ettiler. İtalyan hükümeti olay bittikten (yani toplantı yapıldıktan sonra) Türkiye'ye bu konuda güvence verdi... Rus hükümeti "Duma"nın kararının kendisini bağlamadığını bildirdi; ama Apo'yu iade edeceğine veya sınır dışı edeceğine ilişkin açık bir işaret vermedi... Yunan resmi makamları da Meclis üyelerinin yaklaşık üçte birinin girişimine pek tepki göstermedi...
      Bu ve benzer olaylar, yabancı ülkelerin hükümetler düzeyinde, PKK (ve Apo) konusunda Ankara'yı karşılarına almamaya gayret ettiklerini ve konu terörizm ile sınırlı kaldığı ölçüde Türkiye'den yana bir tavır sergilediklerini

Yazının Devamı

AB'nin "kanaat notu"...

6 Kasım 1998

       AB Komisyonu'nun Türkiye raporunu bir "karne" olarak kabul edersek, verilen notu şöyle özetleyebiliriz:
       Ekonomi: İyi.
       Siyaset: Zayıf.       Hoşumuza gitmeyebilir, ama bu not, durumumuzu yansıtıyor.       İkmale kalmamak için kırık notu düzeltmemiz, bu amaçla daha çok çalışmamız gerekiyor...       Ancak şunu da hatırlamamızda yarar var: Geçen yılki duruma göre, şimdi verilen not oldukça cesaret verici. Bu, bir hayli mesafe katedildiğini ve "sınıfı geçme" şanslarının şimdi daha parlak olduğunu gösteriyor...       * * *       AVRUPA Birliği'nin yürütme organı olan Komisyon'un üyelik için başvuran diğer ülkelerle beraber, Türkiye için hazırladığı değerlendirme raporunun en önemli yanı, kuşkusuz Türkiye'yi artık açıkça "aday" olarak tescil etmesidir. Komisyon, böylece geçen yılki Lüksemburg zirvesinde sergilenen "ayırımcı" tutumuna son vermiştir.       Ankara'nın şimdiye kadar AB'ye

Yazının Devamı

Duma şoku...

5 Kasım 1998

       RUS hükümeti, Apo'yu kendi topraklarında barındırmayacağına ilişkin sözünü tekrarlaya dursun, Rus meclisi Duma, PKK liderine siyasal sığınma hakkının verilmesini isteyen bir karar almış bulunuyor.
       Duma'nın bu yönde Devlet Başkanı Boris Yeltsin'e yaptığı çağrı, doğrusu herkesi şaşırttı. Bir avuç milletvekilinin sessizce gerçekleştirdiği girişim sonucunda dün Apo'ya Rusya'da "siyasal sığınmacı" statüsünün verilmesi yönündeki karar - hem aleyhte tek bir ses çıkmadan - onaylandı.
       Girişimin başını çeken komünist Milletvekili Yuri Nikiforenko azılı terörist için "Kürt halkı için çalışan adam" diye söz etti. Kabul edilen karar metninde Türkiye'nin "Kürt sorununun barışçı çözümüne karşı çıktığı" öne sürüldü...
      Duma aldığı bu sürpriz kararla, terörizme destek veren ve terörist örgütün elebaşısına arka çıkan ilk parlamento oluyor! Şimdiye kadar hiçbir ülkenin meclisi, Apo'ya ve PKK'ya bu kadar açık şekilde prim vermemişti.
       Bu, Duma'nın büyük ayıbı ve aynı zamanda büyük hatasıdır.
    &

Yazının Devamı

Bir bu eksikti...

4 Kasım 1998

       SON zamanlarda "PKK faktörü" Türk dış politikasında önemli bir etken olmaya başladı. İtalya'dan Suriye'ye ve Rusya'ya kadar çeşitli komşu veya dost ülkelerle bu yüzden ciddi sıkıntıların yaşandığı açıkça görülüyor.
       Bu yetmezmiş gibi, şimdi buna bir de "şeriatçılar faktörü" ekleniyor. Yurt dışında üslenen aşırı dinci eylemcilerin faaliyeti, özellikle Türkiye ile Almanya arasındaki ilişkilere gölge düşürüyor.
      Kuşkusuz her iki faktör, Türkiye'nin güvenliği ve huzuru bakımından büyük önem taşıyor. İki faktör de, ülkenin siyasal yapısını ve düzenini yıkmaya yönelik "şiddet" unsurunu da kapsıyor.
       Türkiye'nin bu tür faaliyetin kendi sınırları dışında kümelenmesine karşı tepki göstermesi ve bu alanda diğer devletlerden anlayış ve destek beklemesi doğal.
       Ama bu, ülke içinde eylemcilerle savaşmaktan daha zor ve nazik bir iş. Bu mücadele yürütülürken, yabancı ülkelerle ilişkilerin bozulmaması önemli. Bu da duygusal tepkilerden çok, akılcı ve serinkanlı politikalar gerektirir...
    &nbs

Yazının Devamı

Zorlu bir ay...

3 Kasım 1998

      KASIM, Türk dış politikası açısından oldukça zorlu bir ay olacak. İlginç bir rastlantı sonucu, Türkiye'nin özellikle yakın ülkelerde ilişkilerini belirleyecek gelişmeler hep bu ay içerisinde gerçekleşecek.
       Suriye ile, son krizden sonra, ilişkilerin nasıl bir yön alacağı önümüzdeki birkaç hafta içinde anlaşılacak. Bu arada Rusya'ya gittiği bildirilen Apo'nun ne yapacağı ve Moskova'nın Ankara ile bu alanda işbirliğine ne kadar yanaşacağı da bugünlerde görülecek...
       Bu hafta, Iraklı Kürt liderlerin Ankara'ya yapması beklenen ziyareti de gündemde. Washington'da Barzani ile Talabani'nin vardığı mutabakattan sonra planlanan Ankara toplantısının (Talabani'nin şimdi şüpheli görülen katılımı ile) gerçekleşip gerçekleşmeyeceği henüz belli değil. Ancak Türkiye, bugün Ankara'da beklenen Barzani'ye Washington'da eski rakibi ile vardığı mutabakatın bir "federatif sisteme" yol açmasına karşı tavrını açıkça ortaya koyacak...
       Türkiye'nin çok önem verdiği Bakü - Ceyhan boru hattının geleceği de, bu ayın ortalarında, petrol şirketleri Konsorsiyumunun

Yazının Devamı

Dünden bugüne...

30 Ekim 1998

       ATATÜRK Cumhuriyet'in temellerini atarken vizyonu, çağdaş uygarlık düzeyine hızla ulaşacak, ulusunu refah ve huzura kavuşturacak bir Türkiye kurmaktı. Bu hedefe varmak için Türkiye'nin eski düşmanları dahil, komşuları ve tüm dünya ile barışık olması, kendi deyimi ile "herkesle dostça münasebetler tesis etmesi" gerekiyordu.
      Cumhuriyet'in ilk yıllarından itibaren günümüze dek, tüm dönemlerde, Atatürk'ün bu düşüncesi, dış politikaya egemen olmuştur.
       İlk dönem, Cumhuriyet'in ilk yapılanma yıllarıdır. Savaştan yeni çıkan Türkiye, daha o yıllarda komşuları ile iyi ilişkiler kurmuştur. 1925'te Sovyetler Birliği ile imzalanan "saldırmazlık ve işbirliği antlaşması", daha o zaman Ankara'nın bölgede bir denge politikası izlemek arzusunu ortaya koymuştur. 1934'te Balkan Paktı'nın, 1937'de de Sadabad Paktı'nın imzalanmasında Atatürk'ün oynadığı aktif rol, "bölge ağırlıklı dış politika"nın ilk işaretlerini vermiştir.
       Atatürk uluslararası dostluk ve işbirliği yönünde girişimlerde bulunurken, dünya kaynıyordu. Sovyetler Birliği'nde komünizmin

Yazının Devamı