Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Yabancı bir ülke, liderinin hayatına kastetmek ve rejimi değiştirmek isteyen bir grubun elebaşları olduğunu öne sürdüğü iki vatandaşının Türkiye'de barındığını açıklıyor. Bu iki kişinin iadesini Türk hükümetinden istiyor. Ankara, suç dosyasını inceliyor ve bu dost ülke ile olan anlaşma uyarınca bu iki kişiyi iade etmeye karar veriyor...
Ancak Türkiye, iki "sanığın" İnsan Hakları Mahkemesi'ne başvurması üzerine, iade işlemini durduruyor. Çünkü Türkiye'nin taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne göre, idam cezasının uygulandığı ülkelere suç zanlılarının iadesi yasaktır!
Divan'ın ihtiyati tedbir kararı üzerine Ankara, dost ülkeye başvuruyor ve ancak bu iki kişi için idam cezasının talep edilmemesi halinde "ihtiyati tedbir"in kaldırılabileceğini ve iade işleminin gerçekleşebileceğini ilgililere bildiriyor.
Dost ülkeden, savcının böyle bir talepte bulunmayacağı yönünde bir güvence geliyor... Ve sonunda bu iki şahıs, ülkelerine gönderiliyor...
* * *
SÖZÜNÜ ettiğimiz dost ülke, Özbekistan...
Geçen şubatta bir grup militan, Cumhurbaşkanı İslam Kerimov'a karşı başarısız bir suikasta girişmişti. Özbek makamları, bir süreden beri Türkiye'de yaşayan ve "rejim karşıtı" olarak bilinen Rüstem Mehmetkulof ile Zeyanneddin Askerof'un da bu işin içinde olduğunu öne sürerek Ankara'dan bunların hemen iadesini istemişlerdi.
Türkiye, istemeyerek birdenbire kendisini çok zor durumda buluverdi: Bir yandan Özbekistan gibi Orta Asya politikamızda önemli yeri olan, "kardeş bir ülke"... Öte yandan da, Türkiye'nin dahil olduğu uluslararası hukuk kuralları...
Ankara bu işi, Özbek hükümetini memnun edecek tarzda - ama aynı zamanda bu kuralların gereğini de yerine getirerek - halletmeye çalıştı. Cumhurbaşkanı Demirel, martta Taşkent'e gittiğinde, kişisel dostluğu olan Kerimov'a Türkiye'nin, Özbekistan'ı üzecek en ufak bir davranışta bulunmayacağını belirtti...
İki kişinin iadesinden (ve gerçekten Özbek savcılığının onlar için idam istemekten çekinmesinden) sonra, artık bu olay kapanmalı idi. Ama ne yazık ki, öyle olmadı. Halledildiği sanılan anlaşmazlık bir krize dönüştü...
* * *
ANLAŞILAN Kemirov yönetimi, Ankara'nın davranışını kendi açısından tatminkar bulmadı. Hatta Türkiye'nin - veya Türkiye'de bazı unsurların - rejimi devirmek isteyen köktendincilerle işbirliği yaptığı fobisine kapıldı. En üst düzeyde Türkiye'nin verdiği güvenceler, Taşkent'teki kuşkuları ve güvensizliği gideremedi.
Özbekistan bununla yetinmeyip adeta bir misillemeye geçti. Ülkedeki 20 Türk okulunu kapattı, Türkiye'de okuyan 234 öğrenciyi de geri çağırdı. Böylece kriz iyice yüzeye çıkmış oldu. Ankara da bunun üzerine Taşkent'teki büyükelçiyi "istişareler" için merkeze çağırdı...
Kuşkusuz buna bir çare bulunacak. Herhalde gene üst düzeyde - telefonla ya da direkt olarak - temas kurulacak ve güvensizliğin giderilmesine çalışılacak. İki "kardeş ülke"nin dargınlıklarını böyle sürdürmesi söz konusu olamaz.
Bu olayda Türkiye birdenbire kendisine yakın hissettiği bir Türki cumhuriyetle, Avrupa ile karşılaştığı durumlara benzer bir hal ile karşı karşıya kalmıştır. İşin garip ve çelişkili tarafı da bu!..




Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr