Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


Avrupa Birliği, ileri aşamaya götürdüğü ekonomik ve mali entegrasyonunu, siyasal ve askeri bir yapılanma ile tamamlamaya çalışıyor. Bu konuda Köln zirvesinde önemli bazı adımlar atıldı. "Avrupa Güvenlik ve Savunma Kimliği" (AGSK) adı altında kurulacak mekanizma, AB'nin bünyesi içinde önümüzdeki yıldan itibaren askeri bir örgüt olan BAB'ın yerini alacak. Bu mekanizmanın başına şimdiki NATO Genel Sekreteri Javier Solana gelecek.
Böylece AB, tamamen Avrupalı üyelerinden kurulu, NATO benzeri ortak bir güvenlik ve savunma sistemini hayata geçirmeyi umuyor. Bu sayede AB, örneğin Balkanlar'da (Bosna ve Kosova'da görüldüğü gibi) hareketsiz veya çaresiz duruma düşmeyecek, ABD'nin müdahalesine muhtaç kalmayacak ve gerektiğinde, kurulacak ortak askeri güçle, hemen harekete geçebilecek...
Fikir ve amaç bu. Bunun ne ölçüde gerçekleşebileceği tartışılabilir...
* * *
NİTEKİM dün İstanbul'daki bir uluslararası konferansta, bu konu ilginç bir tarzda tartışıldı.
"Arı Hareketi" adlı düşünce kuruluşunun düzenlediği "Doğu Akdeniz Güvenlik ve İşbirliği" başlıklı konferans, bu konuda Türkiye'den, ABD'den, İsrail'den ve Avrupa'dan tanınmış birçok otoriteyi bir araya getirdi.
Sunulan bildirilerin ve görüşmelerin ağırlık noktasını, bölgedeki sorunların yanı sıra, güvenlik alanında gerçekleşen Türkiye - ABD - İsrail stratejik işbirliği oluşturdu. Konuşmacılar, bu oluşumun bu üç ülkenin güvenlik çıkarları açısından önemini, bölge ve dünya barışına katkılarını dile getirdiler.
Türkiye'nin bu işbirliğine büyük değer verdiği kuşkusuz. Ancak Ankara, AB içindeki AGSK oluşumu ile de yakından ilgileniyor ve onun dışında kalmak istemiyor.
Türkiye bir yandan ABD'nin başını çektiği bölgedeki stratejik sistemin içinde bulunurken, diğer yandan "rakip" Avrupa sisteminin içinde olabilir mi? Bunlardan hangisi kendi stratejik çıkarlarına daha uygundur? Veya ikisi de birlikte dengeli biçimde yürütülebilir mi?
* * *
BUNA iki Türk uzmanından, Prof. Hasan Köni ve Cem Duna'dan aldığımız yanıt, AB'deki oluşumun henüz çok yeni olduğu, ilerde ne vereceğinin belli olmadığı, bunu düşünmek için epey zaman bulunduğu ve pratikte NATO'nun etkinliğinin daha epey süreceği merkezinde idi.
Soruya, ABD'nin eski Savunma Bakan Yardımcısı Richard Perle ve Washington'daki Yakındoğu Enstitüsü'nden Alan Makovsky'den aldığımız yanıtlar çok ilginçti. Perle ironik biçimde şöyle dedi: "AB'nin bir dış politikası yok. Doğrusu, olsa da siz (Türkiye olarak) onu beğenmeyeceksiniz... AGSK'ya gelince, AB üyelerinin doğru dürüst bir savunma bütçeleri yok ki, böyle bir işe girişsinlen. Avrupalıların toplam askeri bütçeleri, ABD'nin yeni silahlar konusunda araştırma - geliştirme programına ayırdığı paranın da altındadır!.."
Makovsky de aynı doğrultuda AB'den istediğini bulamayan Türkiye'nin güvenlik açısından dayanak noktasının NATO olmaya devam edeceğini belirtti.
Gerçekten Türkiye'nin AB'nin "mutasavver" savunma sistemi içinde olmasını kim daha fazla istemeli? Türkiye mi, yoksa AB mi?..



Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr