Sami Kohen

Sami Kohen

skohen@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı


BM Genel Sekreteri'nin, G - 8 grubunun Kıbrıs'la ilgili "direktifini" yerine getirmesi, tahmin edildiğinden de çabuk oldu!
Kofi Annan, "Zenginler KUlübü"nün girişimine desteğini ilan ederek, Kıbrıs Türk ve Rum liderlerini "önkoşulsuz, kapsamlı bir müzakere süreci"ne çağırmaya hazır olduğunu açıkladı.
Genel Sekreter'in Güvenlik Konseyi'ne raporunda, bu çağrısına ağırlık vermek için kullandığı şu ifade dikkat çekici: "Bugünkü statü (statüko) her ne kadar bazılarına rahat görünüyorsa da, çözüm eksikliği istikrarsızlık ve gerginlik kaynağı olmaya devam ediyor. Tarafların daha fazla beklemekten kazanacağı bir şey yoktur. İki tarafın genç kuşakları, barış ve refah içinde yaşamaya hak kazanmıştır"...
Bu ifadeler, son zamanlarda özellikle ABD ve İngiltere'nin - ve geçen hafta sonu G - 8 grubunun - üstü kapalı veya açık olarak yaptığı telkinler doğrultusundadır. Artık BM'nin - ve başındaki Genel Sekreterin - Kıbrıs için yeni bir müzakere süreci başlatmaya kararlı olduğu açıkça belli oluyor. Hem de Türk tarafının "koşulsuz" olarak sunulan şartlarla masaya oturmayacağını bile bile...
* * *
İLK bakışta G - 8'in ortaya attığı ve şimdi BM'nin de sahiplendiği "barış süreci" makul ve yararlı görünebilir. Batılı diplomatlar hep Ortadoğu, Kuzey İrlanda, Bosna vs. üzerindeki görüşme süreçlerini örnek gösterirler. Kıbrıs için de neden böyle bir süreç başlamasın?..
Yalnız unutulan bir husus var: Kıbrıs konusunda son yıllarda sayıları anımsanamayacak kadar çok "süreç" başlatıldı. Ama hiçbiri sonuç vermedi.
"Ziyanı yok, bu egzersizi yeniden başlatmakta yarar olabilir" diye düşünenler var. İşte G - 8 grubu da bu düşünce ile meseleye el atmaya karar verdi. Girişimi de cazip hale getirmek için, iki liderin masaya, önşart koşmadan oturup her şeyi rahatça konuşmalarını önerdi.
Denilebilir ki Türk tarafı, kendi tezini ve görüşlerini "mahfuz" tutarak bu sürecin başlamasına yardımcı olabilir, masadan kaçmadığını kanıtlayabilir ve görüşmeler sırasında karşı tarafın niyetlerini deneyebilir. Sonuç olarak, eğer anlaşma sağlanamazsa, masadan kalkar. O zaman da, hiç olmazsa kimse Türk tarafını uzlaşmazlıkla suçlayamaz...
* * *
ANKARA ve Denktaş böyle düşünmüyor.
Açıkçası Türk tarafı G - 8'in girişimini ve şimdi BM'nin çağrısını, bir "kamuflaj" olarak görüyor. Bir yetkilinin deyişi ile, amaç tarafları "sözde koşulsuz" olarak oturttuktan sonra, perde arkasında hazırlanmış olan bir "çözüm planı"nı empoze etmektir. Bu plan, Türk tarafının savunduğu "eşit egemenlik", "iki devletin oluşturacağı bir konfederasyon" gibi esasları hiç kaale almıyor. Temelde bu planın öngördüğü çözüm şekli. Rumların hakimiyetini tescil edecek olan federal yapılı bir üniter devlet formülüdür. Oysa Kıbrıslı Türkler için böyle bir formül çok gerilerde kalmıştır. Yeni gerçekleri ve parametreleri hesaba katmayan bir çözüm ve bir müzakere süreci, Türk tarafı için makbul değildir...
* * *
DENKTAŞ dün Kofi Annan'a gönderdiği mektupta, bu mealdeki düşüncelerini anlattı ve "kimse beni zorla kulağımdan tutup masaya oturtamaz" dedi.
KKTC liderine göre, masaya nasıl (yani hangi statü ile) oturulacağı önceden saptanmadan müzakere sürecini başlatmak mümkün değil. Gerçekten daha önceki görüşme süreçlerinin başarısızlığa uğraması da, bu hususun baştan belirlenmemesinden kaynaklanmıştır.
Belli ki Denktaş "eski plağı" bir kez daha dinlemek istemiyor. Masaya bundan sonra nasıl oturulacaksa, öyle kalkılacak" diyor...
Bu bir "önşart" mıdır? Evet; ama G - 8 ve BM'nin öne sürdüğü "önşartsızlık" da gerçekte Türk tarafına yönelik bir nevi "şart" olmuyor mu?!..





Yazara E-Posta: skohen@milliyet.com.tr